Makale

Kaldirim Taslari

Ben zalimlerin zulmünden çok „mazlumlarin adaletinden’ korkarim.

Zalimin ne yapacagi bellidir, olacaklara hazirliklidir insan.

Bu ülkenin „devlet sanatçilari’ disindaki yazarlari, sairleri, aydinlari, kapilarinin ne zaman çalinacagini bilir; daha dogrusu bilemez. Her an çalabilir. Balvulu hazirdir.

„Mazlumlarin’ iktidarinda da hayat çok fazla degismemis. „Amaç türban degil, seriat’, „gizli gündemleri var’ , „türban siyasi bir sembol’ diyerek üniversite kapilarinda süründürülen, isten atilan, cumhurbaskanligi engellenmeye çalisilan, partileri kapatilan, içeri atilan, haksizliga ugrayan, ayrimciliga tabi tutulanlarin iktidarinda da terminoloji biraz farklilik gösterse de kurulan cümleler hep ayni.

Basbakan Erdogan ile kimi „Resmi Gazete’ yazarlarinin Taksim´deki Gezi Parki eylemcileri için kullandiklari sözcüklerle bir zamanlar türban için kullanilan sözcükler hep ayni:

„Ideolojik’.

Hatta basbakan daha da ileri giderek Gezi Parki protestosunu 2007’de yapilan ve yer yer “ordu göreve” çagrilari da yapilan Cumhuriyet mitinglerine benzetmis. Yani olayin arkasinda Ergenekon var. Bu durumda siddete basvurmasa da protestoculara yönelik polis terörü kendisine dogal bir mesruiyet alani bulmus oluyor.

Depolanan bunca biber gazi da elbette zamani dolmadan kullanilmak zorunda. Yoksa onca masraf bosa gitmis olacak. Isin içinde Ergenekon da varsa eylemin biçimi çok fazla önem tasimiyor. Önemli olan ‘eylemcilerin niyeti.’

2007’de “ordu göreve” çagrilari yapilan Cumhuriyet mitinglerinin derin devlet olarak tanimlanan Ergenekon organizasyonu olduguna kusku yok. Ama benim, 1 milyondan daha fazla bir kitleyi o alana toplayanlarin sadece derin devlet ve onun siyasi uzantilari olarak adlandirilan ulusalci kesim olduguna dair ciddi kuskularim var. Zira bu mitinglere katilimin bu ölçüde genis olmasinda bugünkü iktidarin temsil ettigi siyasi anlayisin yarattigi korkularin ve endiselerin payi büyüktü.

AK Parti iktidarinda günün birinde, örnegin Taksim´deki Gezi Parki´nda demokratik haklarini son derece barisçil biçimde kullanmak isteyen binlerce yurttasa karsi bir safak vakti uygulanacak olasi bir polis teröründen duyulan endisenin hiç mi payi yoktu bu katilimda?

Ya da o dönem ‘herkesin hayat tarzina saygiliyiz’ demelerine karsin iktidarlarinda bir sise bira içmenin bile bir ömür boyu sirtinda tasiyacagi günaha dönüsebilecegine dair duyulan korkunun…

Bunlar birer yargi miydi, yoksa ön yargi mi?

Yargilar durup dururken olusmuyor, ön yargilar da…

Bu tür sorunlar bir tek bu ülkede mi oluyor?

Hayir, her yerde var ama çözümü biraz farkli.

Birkaç yil önce bulundugum yerde de benzeri bir olay yasanmisti. Kasabanin ihtiyacina cevap vermeyen yüzme havuzu yikilmis yenisinin yapilip yapilmamasi tartisiliyordu. Belediye son derece gösterisli ve modern bir havuz yapmayi planliyordu.

Gel gör ki öyle „Gezi parki’ni falan da degil, bizzat sehir merkezini isgal eden çevreciler ve çesitli gruplardan olusan muhalif kesim, bizim „gösterisli ve modern bir yüzme havuzuna’ sahip olmamizi istemiyordu.

Üstelik bu protestolar günlerce sürdü, inanmayacaksiniz ama kaldirim taslarini sömek gibi son derece „pratik ve etkili çözümler’ hiç kimsenin aklina gelmedi. Zaten etrafta taslanacak polis de yoktu. Gerçi ben birkaç tanesini resmi üniformalari içinde görmüstüm ama onlar büyük ihtimalle yüzme havuzu projesine karsi çikarak memleketin gelismesini istemeyen „vatan hainleri’ safina geçtikleri için oradaydi.

Velhasil çok büyük tartismalara ragmen iç savas çikmadi. Belediye de „bu sadece bizi ilgilendiren bir konu degil’ diyerek referandum karari aldi ve isin kolayina kaçarak topu kent sakinlerine atti…

Kent sakinleri ise muhalefetin tüm ekolojik felaket senaryolarina ragmen rahati ve konforu seçerek yapimindan yana tercihini kullandi.

Simdi siz bizim mükemmel bir yüzme havuzunda günümüzü gün ettigimizi düsünüyorsunuz degil mi?

Ne gezer… Bu sefer de Belediye böylesi bir proje için gerekli finansman saglayamayinca biz müzelik yüzme havuzundan da olduk.

Kissadan hisse: Ne çatisma, ne yangin ne gaz bombasi ne ölü ne de yarali…

Umarim ne dedigim anlasiliyordur. Zira bu durumun Türkçe açiklamasi bir hayli zor. Derdini siddet ve terör disinda açiklamak neredeyse imkansiz bu dilde.

Yani sorunlar baska diyarlarda „medeniyet dedigin tek disi kalmis canavar’in kalan tek disi kirilmadan da çözülüyor.

Üstelik burada herkes eceliyle ölüyor.

Son derece sikici, statik, hareketsiz, yasli bir toplum.

Gözünü seviyim, Türkiye öyle mi?

Kent düzenlemesi ile ilgili bir meseleden iç savas malzemesi çikarmak bu ülkeye özgü bir „ayricalik’.

Harekette sinir tanimayan bir yaraticiliga sahip bireylerden olusan toplumun „sorun çözme yöntemleri’ hayranlik uyandiriyor.

Su sikan polis panzerine tekme-yumruk girisen, hatta hizini alamayip panzere kafa atan göstericiler, vatandas-devlet iliskisinden hiç haberi yokmusçasina üç gün önce dogan bebegini, hayata gözlerini açtigi günden itibaren „devrimci mücadele içerisinde’ pisirmek için alana getiren anne-babalar, kalp hastasi ya da yürüme engelli eylemciler…

Ve Sultan 2. Mehmed´in Istanbul´u fethederken topladigi asker sayisindan daha fazla bir polis gücünü, sarkilarla, türkülerle, siirlerle, tiyatro gösterileriyle protesto eden kendi vatandaslarina karsi saldirtan bir otorite…

Ve nihayet kaldirim taslari…

Böyle bir heyecani kim kaçirmak ister ki?

Gel de Sanar Yurdatapan´in henüz yurtdisindayken memleket hasretiyle yanip tutustugu günlerde yazdigi sarki sözlerini animsama:

„Simdi Istanbul`da olmak vardi anasini satiyim.’

Bütün bu iç savas görüntüleri Taksim Meydani´nin yanibasina düsünülen „Topçu Kislasi’ için…

Yanlis duymadiniz, Taksim´de „Topçu Kislasi’.

Eh, burasi Osmanli Devleti, basinda da her seferinde milli sef dönemini kiyasiya elestiren her seye kadir bir basbakan olur da Taksim´de Topçu Kislasi olamazsa ayip olur.

Peki neden „Topçu Kislasi’?

Galiba bunlar Istanbul´un 560 yil önce fethedildigini unuttular da burayi yeniden fethetmeyi planliyorlar.

Nitekim geçtigimiz günlerde yapilan buydu. Devlet Gezi Parki´nda toplananlara saldirarak yeniden fethetti Istanbul´u…

Sonra da fethettigi yerin kendi topraklari oldugunu görünce ordusunu oradan geri çekti.

Geç de olsa dogrusunu yapti. Polis alandan çekilince ortalik sakinlesti.

Ama yine de bir sorun var: Sularin durulmasi için kaldirim taslarinin sökülmesi sart miydi?

Caddeler bozulmadan da sorun çözülemez mi?

Bundan sonra en basit bir sorun, kaldirim taslariyla çözülmeye çalisilirsa bunun sorumlusu kim olacak?

Kaldirim taslari mi?

Ziya Laçin

Balkêş e ?
Close
Back to top button