Kara harekâti ve PKK’nin hatalari
PKK, yeni bölgesel dinamikleri dogru okuyamadigi gibi Türkiye’yi de dogru okuyamiyor.
Genelkurmay, 5 noktadan 22 tabur gücündeki bir askeri güç ile Kuzey Irak topraklarina girildigini açikladi. Açiklamadan birkaç saat sonra PKK’nin askeri gücü HPG tarafindan yapilan bir açiklamada ‘henüz girilmemis oldugu’ öne sürüldü. 22 taburluk bir kuvvet, ortalama 10 bin kisi demek. Bu kadarlik bir silahli gücün hava kuvveti desteginde gizlenmesi mümkün olamayacagina göre, Kuzey Irak topraklarinda askeri harekâtin baslamis olduguna hükmedebiliriz.
Harekâtin kapsami, boyutlari ve nihai hedefine dair bir sey bilmiyoruz. Basbakan Tayyip Erdogan da medya yöneticileriyle yaptigi görüsmeden sonra düzenledigi basin toplantisinda ‘Müsaade ederseniz detaylara girmeyelim’ dedi. Basbakan, dün Ankara’ya gelen Neçirvan Barzani ile görüsecegini, Mesut Barzani’nin de en kisa zamanda gelecegini açiklayarak, Mesut Barzani ile ‘pesmergelerle ortak operasyon yapmak istedigimizi’ bildirdi.
Operasyon ile ‘tampon bölge’ kurulmasinin hedef alinip alinmadigi sorusuna ise ‘Bunlar yanlis seyler. Ben birliktelikten bahsediyorum. Irak’la beraber yürütülecek operasyondan bahsediyorum. Daha önce kurulmus üçlü mekanizmamiz var. Sayin Obama ile de (önceki gece) bunu konustuk. Üçlü mekanizma burada çalisacaktir, çalismaktadir. Türkiye de buradaki kararliligini sürdürmektedir’ cevabini verdi.
Neçirvan Barzani Ankara’da, Mesut Barzani ise Erbil’de, PKK’nin adini agzina almadan ‘asil Kürt halkina zarar vermek’le niteledigi ‘bir silahli grup’tan söz ederek alisilmadik sertlikte açiklamalar yaptilar.
Bütün bunlardan ne sonuç çikarmaliyiz?
Tayyip Erdogan’in ‘intihar ettigini’ belirttigi PKK’nin ‘sonunun baslangici’ndan söz edebilir miyiz?
Ya da PKK’nin Türkiye’nin amaci olarak bir süredir sözünü ettigi ‘Sri Lanka Modeli’nin gerçekleseceginden, yani ‘Tamil Kaplanlari’ adli silahli kurulusun ortadan kaldirildigi büyük operasyonun bu kez PKK için geçerli olacagindan söz etmek gerekiyor mu?
Kara harekâtinin kapsami, boyutlari ve nasil gelisecegini görmeden, bilmeden, anlamadan bu sorularin cevaplari yok. Ancak bu son kara operasyonunun bundan öncekilerden farkli olabilecegini sezebiliyoruz.
Bundan önce Yasar Büyükanit’in Genelkurmay Baskanligi’nda baslatilan 2008 Subat’indaki amansiz kis sartlarinda yapilan operasyon, aksine tüm açiklamalara ragmen, bilenler biliyor, askeri açidan bir ‘fiyasko’ olmus, sinirdan içeri giren birlikler hükümetin haberi olmadan apar topar geri çekilmislerdi. Hatta Tayyip Erdogan’in, önceden çekilmis olan bir televizyon çekiminde operasyonun devam ettiginden söz eden cümleleri yayimlanmadan önce ayiklanmisti.
Bu kez öyle olmayacagi kesin. Bir kere, ortada kar-kis-kiyamet yok. Sinirötesinde hareket edecek birlikler, ayrica kis sartlariyla savasmak zorunda kalmayacaklar. Dahasi, hükümet-Genelkurmay iliskileri bu kez esgüdümlü.
Bir baska önemli fark, o operasyona ABD’nin kâgit üzerinde destek vermesine karsilik, bu kez, Baskan Obama’nin Tayyip Erdogan’in arkasinda durdugu apaçik ortada.
O operasyona, Irak Disisleri Bakani (Mesut Barzani’nin dayisi olur) Hosyar Zebari tepki göstermisti. Ayni Hosyar Zebari, geçen hafta PKK’ya karsi askeri tavir alinacagi imasiyla sözler sarf etti. Mesut Barzani ile Neçirvan Barzani’nin de Türkiye ile birlikte hareket edecegi seziliyor.
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’nin silahli güçlerine ve mevzilerine karsi gerçeklestirdigi askeri operasyonlar ‘bundan bir önceki hariç- her ne kadar ‘nihai çözüm’ü beraberlerinde getirmemislerse de PKK’ya hatiri sayilir ölçüde askeri darbe de vurmuslardir.
Agustos ortasindan beri adeta günlük olarak, PKK hedeflerine yönelik olarak sürdürülen hava saldirilarinin hayli agir zararlar verdiginin farkindayiz. Diyarbakir’dan neredeyse saat basi kalkan uçaklarin dagi tasi degil belirli hedefleri vurdugunu ‘fisilti gazetesi’ söylüyor.
Bu son kara harekâtinin kapsami ne olursa olsun, PKK’nin ‘lojistik altyapisi’na ciddi zararlar verecegi de kesin gibidir.
Sinir boyunda, 5 kilometrelik ‘kimi yerlerde daha da genis- bir serit içinde Türk Silahli Kuvvetleri personeli ve PKK’nin silahli güçlerinden baska kimse yok. Orada pesmerge yok. Bu bakimdan, Mesut Barzani’nin oldum olasi hazzetmedigi PKK’nin askeri gücünün zayiflamasindan yarar umacagi da kestirilebilir.
Irak Kürdistani’ndaki Barzani yönetimi, ‘stratejik ufuklari’ni Türkiye ile beraberlikte görüyor. Türkiye’nin kendisini tanimadigi, hatta ‘hasmane tavirlar’ gösterdigine inandigi bir dönemde, PKK’yi Türkiye’ye karsi bir ‘kart’ olarak elde tutmayi düsünmüs olabilirler ama simdi bakis açilari ve çikar hesaplari böyle degil.
Ama bundan pesmergelerin TSK ile omuz omuza PKK’ya karsi savasa girecegini düsünmek de gerçekçi olmayabilir. Irak Kürt kamuoyunda PKK’ya belirgin bir sempati var ve Goran gibi muhalefet örgütleriyle yönetimin basi rahat degil. O yüzden, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin ‘Türklerle birlikte Kürtlere karsi savasiyorlar’ izlenimi vermesi kendi açisindan sikintili olabilir.
Hem Mesut Barzani hem Neçirvan, 1990’larda bunun denendigini, özel konusmalarda sik sik dile getirirler ve bundan sonuç alinamadigini hatirlatirlar.
Dolayisiyla, bu son operasyonun Irak Kürt yönetimince desteklenecegi ama bu destegin pesmergelerin dogrudan PKK ile savasmasi noktasina varmayacagini tahmin edebiliyoruz. Bu bakimdan, ‘hava destekli kara harekâti’, kimilerinin temenni ve tasavvur ettigi gibi ‘Kandil’e Türk bayragi dikilmesi’ne kadar muhtemelen gitmeyecek; ama çok muhtemeldir ki, PKK’nin son Çukurca saldirisiyla tavan yapan özgüvenini bir hayli örseleyecek ölçüde gerçeklesecek. PKK’nin dagdaki yönetimi, aylardir, hata üzerine hata yapiyor. Akil almaz hatalar yapiyorlar. Dünyayi ve bölgenin yeni dinamiklerini dogru okuyamiyorlar. Hatalar zinciri, sakat bir tahlille basladi. Arap ayaklanmalarinin baslamasi üzerine, ‘Türkiye ve ABD’nin Kürtlerin kellesi üzerinden yeni Ortadogu üzerinde anlastiklari’ndan yola çikarak ‘2011 yili Kürtler için kaybedilmemelidir’ hükmüne vardilar ve bunun yolu olarak Türkiye’de ‘devrimci halk savasi’ni baslatmayi öngördüler.
‘Devrimci halk savasi’, Türkiye Kürtlerinin kitlesel destegine dayanmadan yürüyemezdi, yürümedi de zaten. PKK’nin Türkiye Kürtleri üzerindeki hatiri sayilir agirligi ortadan kaybolmadi ama Kürtler, ‘devrimci halk savasi’ taktiklerine ayak uyduracak sekilde ‘savas isteklisi’ de degiller. PKK’nin ‘halksiz devrimci halk savasi’, bu durumda, sivil halka zarar veren terör saldirilarina, su konjonktürde uygulanmasi mümkün olmayan, muglak ‘demokratik özerklik’ zorlamasina dönüstü.
Tek istisna, Çukurca’da önceki gün meydana gelen saldiriydi. Salt ‘askeri açi’dan bakildiginda, PKK hesabina önemli bir hamleydi. Ama bir yaniyla o da yine askeri açidan ‘ölümcül bir hata’ydi. Kendisine misliyle ‘bumerang’ olarak dönecek sonuçlar verecegi için. PKK, yeni bölgesel dinamikleri dogru okuyamadigi gibi, Türkiye’yi de dogru okuyamiyor. Ortadogu’nun ‘kaybeden tarafi’ olan Suriye rejimiyle asna fisne olarak izlenen yanlis politikalar zinciri, PKK’nin Türkiye’ye karsi bir ‘stratejik üstünlüge’ sahip olmadigi bu konjonktürde, kendisine ‘bumerang’ mutlaka dönerdi ve dönüyor da. PKK’nin ‘inisiyatifi’ eline geçirmesi mümkün gözükmüyor.
Eger Tayyip Erdogan, 1990’lara geri dönecek türden yollara girmezse, defalarca seyrettigimiz filmi bize tekrar seyrettirmeme ferasetini gösterirse, PKK’nin acilen ‘eylemsizlik’ karari almamasi halinde isi zor. Her zamankinden daha zor. PKK’nin en büyük sansi, çok kez oldugu gibi, Türkiye’nin hata yapmasi, o ferasetin gösterilmemesi olabilir.
Öyle bir feraset gösterilebilir mi?
Bunun cevabi da zor.
21 Eki. 11, Radikal
Cengiz Çandar