Makale

Kendimizi güvende hissedebilir miyiz?

Genelkurmay Baskanligi bir açiklama yapmis ve darbe girisimine katilan askerlerin ordunun yüzde 1 buçugundan ibaret oldugunu söylemis.

Bu açiklamadan çikarmamiz gereken sonuç nedir?

‘Çok rahatladim’ mi demeliyiz? Yoksa ‘madem öyle, halk garnizonlarin önünde, köprübaslarinda ölürken geçen uzun saatler boyunca, ordunun kalan o yüzde 98 buçugu neredeydi?’ diye mi sormaliyiz?

Darbecilerin elindeki gemi sayisi 3’müs; bu da yüzde 1’e karsilik geliyormus. Bugün gerçekten asil konusulmasi gereken bu oranlar mi? Günlerdir tatmin edici bir açiklama bekleyen çok daha temel sorular yok mu?

Örnegin MIT 16.00’da bildirinceye kadar Genelkurmay Baskanligi darbeden hiç haberdar olmamissa, Genelkurmay’in kendi istihbarat mekanizmasinda bir problem yok mudur? MIT’in darbe gününe kadar girisimin farkinda olmamasi bir problem. Peki askeri istihbaratin darbe anina kadar farkinda olmamasiyla ilgili bir açiklama duyduk mu?

MIT’in bilgilendirmesinden sonra geçen saatler boyunca bu bilgi, basta Cumhurbaskani Erdogan ve Basbakan Yildirim olmak üzere, ülkeyi yönetenlerle zamaninda paylasilmis midir?

Genelkurmay Baskani Akar ve kuvvet komutanlarinin ‘orduda hareketlenme’ istihbaratina ragmen o yüzde bir buçuk tarafindan kolayca ele geçirilmis olmasi, her seyden kurumsal bir sorumluluga iliskin bir açiklamayi gerektirmiyor mu?

Hazir sayi ve envanter bahsi açilmisken, Türkiye’nin dünyada en fazla generale sahip ordunun bizde oldugu, general sayisinin Çin’inkiyle kiyaslanabilecegi söyleniyor. Madem oran veriyoruz, onlarin yüzde kaçi 15 Temmuz’da darbe karsiti mücadelenin içinde olmustur, kaçindan haber alinamamistir, onu da duyalim.

Genelkurmay, ‘asker elbiseli teröristler’den söz ediyor açiklamasinda. Darbeyi ve darbecileri TSK’ya sizmis ayriksi unsurlar olarak sunmasi, sorunu Gülenist darbeci çeteye indirgemesi, kurumsal sorumluluguyla yüzlesmeye hazir olmadigini gösteriyor. Darbe kültürü, gelenegi ve her dönem farkli bir darbeci ekibi üreten bir pratigi olan sorunlu bir yapiya iliskin gerçekçi bir muhasebe ve özelestiriden çok uzak hala.

Bu tabii sadece asker bürokratlarin yüzlesmesi gereken bir gerçek degil. Son tahlilde demokratik seçimlerle is basina gelenlerin bu sorunlu yapi ve isleyisi degistirmesi gerekiyor.

Bunu yolu da öncelikle darbeyi ve darbecileri, orduya sizmis ayriksi unsurlar olarak degil, yapisal bir sorun olarak görmekten ve orduyu demokratik hukuk devletleri örneginde yeniden yapilandirmaktan geçiyor.

Darbeci bir ekip veya cunta olusturan bir yapi ve isleyis varsa, her dönem baska bir gerekçe ve baska bir ekiple -Atatürkçülük, laiklik, ülke bütünlügü, din, hizmet veya demokrasi adina; ‘Milli Birlik Komitesi’ veya ‘Yurtta Sulh Komitesi’ eliyle- yine denenebilir.

Önemli olan, ‘komiteci ve komitaci’ üreten yapiyi degistirmektir.

Hala kritik günlerdeyiz ve seçtigimiz makamlar meydanlari terk etmememizi istiyorlarsa etmememiz gerekir.

Orduda kim kimdir, hangi asker bürokrat bu islerin içinde olmustur bilmem. Ama kimin tam olarak ne yaptigini anlayamadigim, emin olamadigim bir ortamda güven duyabilecegim ve talepte bulunabilecegim makami biliyorum.

Öyle veya böyle, bu süreçte bir vatandas olarak ben seçilmis mesru temsilcilerimi bilirim ve ondan da benim hukukumu korumasini bekliyorum.

Kisa vadede yapilmasi gereken, ordunun yeni üst düzey kadrosunu güven verici isimlerden seçmek olabilir; bu anlasilabilir.

Ama asil çözüm, ordunun demokratik sistemlerdeki gibi, Weberyen ‘hukuki- rasyonel bir bürokratik kurum’ olarak yeniden düzenlenmesinden baskasi degil.

Bu gerçeklesmedikçe darbe tehlikesinden yana güvende olmayacagiz ve yarin baska bir komitacinin bize baska bir bahaneyle kabus yasatmasindan korkacagiz.

————————————————

29Temmuz

Berat Özipek

Back to top button