Makale

Kimlik sayimi degil, hayat üzerinden siyaset

2010’dan beri neredeyse her yil bir kez ya genel ya yerel seçim ya da referandum için sandik basina gidiyoruz. Kimliklere, kutuplasmalara sikismis siyasi zeminde kaç seçim yaparsak yapalim sonuç degismiyor. Seçim degil aslinda her seferinde kimlik sayimi yapiyoruz. O nedenle ne ekonomik kriz ne yayginlasan yolsuzluk ne de artik iyiden iyiye kalicilasan yoksulluk ve adaletsizlik seçmen tercihlerini etkileyebiliyor

Var olan siyasi iklimden, siyaset diye tanimladigimiz siyasi aliskanliklardan hepimiz çok yorulduk.

Siyasi iklim hepimizin aklini ve ruhunu esir aldi. Zihni ve duygusal siyasi ambargolar, hayatin her alanindaki gayretimizi, beklentimizi, umudumuzu ya da gelecege dair kaygilarimizi sekillendiriyor. Siyasetçiler, medya ve hatta sosyal medyada mesaj yazan herkes, her birimizi önce pozisyonumuzu açiklamaya zorluyor. Yalnizca siyasetle aktif ilgilenenler degil akademisyenler de sivil toplum aktivistleri de önce siyasi pozisyonlarini açiklamak zorundalar sanki. Hatta ses sanatçilari, sinema ve edebiyat insanlari, sporcular bile önce siyasi pozisyonlarindan degerlendiriliyor. Begeniler, tebrikler ya da protestolar icra edilen konudaki ise, kaliteye göre degil siyasi pozisyonlara göre sekilleniyor.

Sikildik, yorulduk hep beraber. Siyasetten uzaklasalim duygusu, haberleri izlemekten vazgeçmek içimizi serinletmiyor. Elbette bu durumun hakli sebepleri de var ama asil mesele daha çok siyaset olarak tanimladigimiz alanla, konuyla ilgili saniyorum. Siyaset esas itibariyla meselelerle mücadele etmek, gidisata dahil ve müdahil olabilmek çabalariyla ilgili. O nedenle fikir ve ifade özgürlügünden örgütlenme

özgürlügüne, propaganda özgürlügünden protesto hak ve özgürlügüne dek bir dizi yasal çerçeve içinde sekilleniyor. Ads by Kiosked

Temel sorun su ki bizdeki siyasi kültür ve aliskanliklar meselelerle mücadele üzerinden degil kisisel rekabet ve kimlikler üzerinden sekilleniyor. Özgürlükler konusunda ise genislemeyi degil daha çok kisitlama ve baskiyi esas alan bir iktidarla karsi karsiyayiz. Partiler siyaset erbabinin degil, siyaset esnafinin elinde. Siyasetin finansmanini konusamiyoruz bile. Siyasetin finansmani için yolsuzluklari degil yolsuzluk için siyasetin öncelendigi, örgütlendigi bir dönemden geçiyoruz. Ne siyasetin ne de siyasi aktörlerin itibari kaldi. Siyaset esnafi siyasetin itibarini yükseltme yerine daha da itibarsizlastirmanin pesinde.

Kimliklere, kutuplasmalara sikismis siyasi zeminde kaç seçim yaparsak yapalim sonuç degismiyor. Genel seçim de olsa yerel seçim de olsa dinamikler, aktörler, söylemler, sonuçlar hep ayni. Seçim degil aslinda her seferinde kimlik sayimi yapiyoruz. O nedenle ne ekonomik kriz ne yayginlasan yolsuzluk ne de kalicilasan yoksulluk ve adaletsizlik sayisal bakimdan seçmen tercihlerini etkilemiyor. Dogal olarak bu durum siyasi iktidari olusturan zihni koalisyonun yararina çalisiyor. Giderek daha da siyasetten uzaklasmamiz, örgütlenmekten kaçinmamiz, özgürlüklerimizi kullanmaktan kendi rizamizla vazgeçmemiz isteniyor. Her bir siyasi karar, söylem, düzenleme siyasetsizlesmeyi derinlestiriyor. Gündelik hayatin ve sade bireyin denetiminden, ihtiyaç ve talep baskisindan kurtulan siyaset esnafi daha da vasatlasmak için, aliskanliklarini sürdürebilmek için aradigi firsat alanini buluyor.

Çikmaz sokaktayiz çarenin kendisi sorun haline geldi

Halbuki yasadigimiz tüm sorunlarin çözüm anahtari siyaset dedigimiz alanin ve aktörlerinin elinde. Çözümler için yeni kurum ve kurallara, yeni kurum ve kurallari olusturabilmek için siyasi irade ve kararlara, siyasi irade ve karar için siyasi uzlasmalara, siyasi uzlasmalar için müzakere süreçlerine, müzakere süreçleri için fikir, ifade, örgütlenme özgürlüklerine ihtiyacimiz var.

Siyasi zemin beslenme özelligini kaybetti. Ne yeni bilimsel ve teknolojik gelismeler, ne yeni sorunlar ve tartisma alanlari ne de yeni insanlardan beslenme kapasitesi kalmis, kendi içine gömülmüs ve siyaset profesyonellerinin eline geçmis bir siyasi yapi ile karsi karsiyayiz. Adeta çikmaz sokaktayiz, çare olmasi gereken yapinin kendisi sorun haline dönüsmüs durumda. Bu süreç yalnizca Türkiye’ye özgü de degil. Her ülkede benzer bir çikmaz sokakta siyasi sikisma, yeni siyaset ve yeni siyasetçi arayisi var. Bugüne bir günde gelinmedi elbette. Son yirmi yildir yasananlar, teknolojik siçrama, yerkürenin ritim degisikligi ve insanlardaki, toplumlardaki degisime ayak uyduramamak, degisimi, dönüsümü yönetememek meselesi karsimizdaki.

Ülkenin de dünyanin da son 15-20 yili oldukça çalkantili geçiyor. ABD ve dünya tarihinin en ölümcül terör eylemi olarak kabul edilen 11 Eylül 2001 saldirilari tarihin seyrini degistirdi. Bu saldirilarin ardindan önce ABD, ardindan tüm Bati dünyasinda terörizmle mücadele diye baslayan degisim, askeri doktrinleri, uluslararasi hukuku, diplomasiyi, ülkeler arasi iliskileri kökten degistirdi. Daha önemlisi ABD ve Bati’nin saldirilara verdikleri tepkinin dozu, tonu ve sekli, önce Afganistan, ardindan Irak

isgalleri dünyanin gidisati üzerinde saldirilar kadar büyük degisiklikleri de tetikledi. Bilerek ya da bilmeyerek yapilanlarin ardindan Bati ile Müslüman cografya arasinda hem siyasi hem de kültürel büyük bir kirilma gerçeklesti. Ardindan 2008 küresel ekonomik krizi, sonrasinda bugüne kadar yasananlarla içinden çikilamayan bir ekonomik sistem krizine dönüstü. Küresel ekonomik düzenin var olan kurum ve kurallari hala da yapisal krizi çözmeye yetmis degil.

Yaslanmis Avrupa, kendi krizinden kurtulamamis Avrupa Birligi, yeni normlari, yeni hikayeyi üretme kapasitesi tikanmis Bati ile yeni bir hikaye iddiasi olmayan yalnizca Bati’yi taklit ederek Bati ile mücadele etmeyi is edinen Dogu arasinda yeni bir bölüsüm kavgasina sikisti dünya. Bu büyük kirilmalar ve sonuçlari kadar hemen her yil ve her cografyada krizler, gerilimler, savaslar sürüyor. Henüz kimse sistemli bir yeni ütopya yazabilmis degil. Umutlarin degil korkularin egemen oldugu küresel siyasi zemin farkli ton ve karakterlerde gibi görünse de popülist, lümpen siyasi hareketlerin egemenligine girdi. Adeta popülistlik kalicilasti, solcusu sagcisiyla, tüm siyasi aktörlerinin zihni ve söylemi popülizmden beslenir hale geldi.

2007’den bu yana siyasi kutuplasma derinlesiyor

Paralel biçimde Türkiye’de ayni büyük kirilmalarin siyasi sonuçlarini bire bir yasadi, yasamaya devam ediyor. 12 Eylül darbesinin ardindan büyük göç, kentlesme, sanayilesme, teknolojiyle tanisma gibi dinamiklerle hizlanarak yasanan toplumsal modernlesme toplumsal ve bürokratik yasal dokuyu zorladi. Diger yandan günün siyasi aktörleri toplumsal degisime paralel kurum ve kurallariyla yeni bir yapisal degisimi ne tasarlayabildi ne de hayata geçirebildi. Ülke 28 Subat darbesi, 1999 Marmara depremi ve 2000-2001 ekonomik krizleriyle bir bakima dibe vurdu.

2002 genel seçimlerinde o güne degin Islamci hareketten beslenmis AK Parti sayisal bakimdan güçlü bir iktidar firsati yasadi. Iktidarin yaptiklari ya da yapamadiklari, Islamci karakteri ve söylemi nedeniyle toplumun bir kisminin psikolojik ve siyasal direnci giderek kutuplasmalari tetikledi. 2007 seçimlerinden itibaren yasananlari siyasal kutuplasmanin derinleserek toplumsal ve kültürel farkliliklarin gerilimlerine, kutuplasmalarina dönüsmesi olarak tanimlayabiliriz.

2010’dan beri neredeyse her yil bir kez ya genel veya yerel seçim ya referandum ya da cumhurbaskanligi için sandik basina gidiyoruz. Gündelik hayatin dertleri ve mesakkatlerinden çok siyasetin bunlari nasil algiladigi, nasil dillendirdigi belirliyor zihnimizi. Kültürel kimliklerimiz ve hayat tarzlarimiz ideolojilerden, meselelere dair çözüm fikirlerimizden, önerilerimizden daha çok sekillendiriyor siyasi tercihlerimizi. Sözünü ettigim bu tikaniklik agirlikli olarak sade bireylerden çok ‘etkilenenleri etkileme kapasitesi, mahareti’ olan kesimlerde gözleniyor. Sade bireyler kendi dertleri ve mesakkatleri içinde gündelik hayatin bogusmalariyla mesguller. Etkilenenleri etkileme potansiyeli olan kesim içinde belirledikleri, güvendikleri, kendilerine referans aldiklari noktalari, kisileri, siyasetçileri belirlemisler, yalnizca onlari izleyerek ve kültürel kimliklerinden sekillenen kaygilariyla siyasi tercihlerini belirliyorlar.

Sikistigimiz kozalardan çikmak zorundayiz

Bu duygusal ve zihni çikmazdan kurtulmanin yolu öncelikle siyaseti düsünme tarzimizi degistirmek, siyasete dair algilamalarimizi aktörlerden meselelere çevirmek.

Aslinda önerdigim zihin dünyamizda siyasi alani genisletmek. Aktörlerden, çikmazlardan ibaret siyasi tanim ve algilardan kurtulup hayatin her alaninin siyasi oldugunu, her alanda dahil ve müdahil olmamiz gereken meselelerimiz oldugunu fark etmek. Kendi rizamizla sikistigimiz mahallerden, kozalardan çikmak ve meselelerle mücadele etmek konusunda yeni bir enerji üretmek zorundayiz. Ancak böylesi bir çabayla etkilenenleri, etkileme kapasitemizi çogaltabiliriz.

Ayak bastigimiz yerde, sorumlu oldugumuz alanda üretmek, daha çok üretmek zorundayiz. Daha çok sarki, daha çok roman, daha çok sportif basari, daha çok marka, daha çok proje, daha çok sivil toplum agi üretmek, olusturmak zorundayiz. Ayak bastigimiz yerde, sorumlu oldugumuz alanda daha da ‘iyi’ olmak zorundayiz. Daha çok is birlikleriyle kapasite ve maharetlerimizi çogaltabilir, meselelere müdahil olma hünerimizi gelistirebilir, nicelik ve nitelik olarak ürettigimizi de etkisini de çogaltabiliriz. Ancak böyle basari biriktirebiliriz. Heybemizde, sirtimizda çogalan basari hikayeleriyle etkileme kapasitemizi, itibarimizi yükseltebiliriz. Inadina hayat, inadina yeni bir siyasi tutum ve davranis diyebiliriz, demeliyiz de.

Alin teriyle çalisarak basari imkansiz gibi

Bunlarin bir kismi bu kösenin okurlari için yabanci söylemler degil aslinda. Kendimi tekrar pahasina yazma nedenim hafta sonu yasadiklarim oldu. Hafta sonu liseden mezuniyetimizin 50’nci yilini kutlamak için bir araya gelmistik. Bizler Denizli Lisesi’nde parasiz yatili okuyan ögrencilerdik. O tarihlerde ülkede parasiz yatili okumak seklinde bir politika vardi. Ekonomik durumu yetersiz olan ve bir sinavda belirlenmis baraji geçen çocuklarin egitimini devlet üstlenirdi. cumhuriyetin bu topraklardaki en büyük basarilarindan birisi olan ‘egitimde firsat esitligi’ bu yöntemle saglaniyordu. Biz parasiz yatili ögrenciler normal lisede ve diger ögrencilerle bir arada okuduk.

Hiçbirimiz bir kursa, bir dershaneye gitmedik ama hepimiz iyi üniversitelerde okuma imkani yakaladik. Yine hepimiz üniversite egitimlerimizi devletin ögrenci kredileriyle ya da ögrenciyken çalisarak tamamladik. Hafta sonu gördügüm tüm arkadaslarim mesleklerinde basarili olmus insanlardi. Ve hala hepimizin burnu memleketin gelecegi için sizliyordu.

Bugün ne ekonomik esitsizlik magduru bir çocugun parasiz yatili imkani var ne de okudugu yerel okullardan mezun olup, sonrasinda ülkenin önemli üniversitelerini kazanma imkani var. Dolayisiyla alin teriyle çalisarak ve ahlakli insan olarak hayatta ekonomik basariyi yakalama sansi son derece azalmis durumda.

Egitimde firsat esitligi ayni zamanda sosyal hareketin, refaha ulasmanin, ekonomik gelir seviyesini yükseltmenin ön kosulu. Bugün yoksulluk kalicilasiyorsa, yoksulluk mirasa dahil oldu ise bunun en büyük nedenlerinden birisi egitimde firsat esitliginin kalmamis olmasi. Bugün egitim üzerinden yakalanan firsatlarla, ahlakli insan olarak basarmak neredeyse mümkün degil. Ahlak ve alin teri yerine bir partiye ve hatta mümkünse iktidar partisine dahil olmak ya da bir çeteye dahil olmak daha kolay bir yol gibi görünüyor genç kusaklara. Örnegin devletin bosalttigi bu alani en yogun biçimde istismar eden tarikatlar. Daha önceleri yasanan 15 Temmuz benzeri melanetleri üreten, devlet içine sizan tarikatlarin en büyük insan devsirme

mekanizmasi da egitimde firsat esitligindeki bozulmayi istismar etme yöntemlerini gelistirmis olmalari. Hala da öyle.

Var olan egitimin içerigi, kalitesi üzerine yazmama ise gerek yok, köse komsum Selçuk Sirin her hafta yaziyor durumun vahametini. Örnegin, kozalardan çikmak, umutsuzlugu asmak, meselelerden taraf olmak için egitim özellikle de egitimde firsat esitligi konusunda yapilabilecek çok ama çok sey var. Bir kisinin ya da bir sirketin 10 veya 100 ögrenciye burs vermesiyle bas edemeyecegimiz devasa bir mesele bu. O nedenle daha çok is birligi, daha çok kaynak, daha çok ögrenciyi hedefleyen bir alanda yapilabilecekler her gün siyasi aktörlerle mesgul olmaktan daha anlamli olabilir. Memleketin ve hepimizin gelecegi için inadina hayat, inadina yeni bir siyasi tutum ve davranis, inadina iyi olmak, inadina üretmekten baska yolumuz yok.

Bekir Agirdir’in bu yazisi, Oksijen gazetesinden alind

Bekir Agirdir

Balkêş e ?
Close
Back to top button