Kiran kirana

Erdogan’in kendine yakistirdigi siyaset yapma üslubunda hedef, karsi tarafi yenmek ya da sadece yenmek degil, yok etmek
Seçim adim adim yaklasiyor. Nasil sonuçlanacagina dair “iddiali” bir sey söyleyecek durumda degilim. “Arazi”de neler olup bittigini izleyemedigim için (“Izleyenler” ne kadar ne kadar izleyebiliyor, o da çok belli degil) olgularla yeterince destekleyemedigim tahminler yürütebilirim ancak. Iktidar kanadinin spektaküler bir basari gösterecegin sanmiyorum. Ama üç bes ilerleme-gerileme ile simdiki durumu sürdürecek kadar bir basari göstermesine sasirmam. Bir yil önce seçime girdik. Bence iktidar herhangi bir iktidarin oturdugu yerden kovalanmasini gerektirecek (ya da “hak edecek” kadar) yanlis isler yapmisti. Ama iste sonuçlar ortada. Türkiye’de seçmenlerin nasil bir mantikla hareket ettikleri epey bilmecemsi bir karakter edindi.
Gene böyle olursa durum kötü. Ama böyle olabilir.
Niçin bunu söylüyorum? Tayyip Erdogan’in devam ettirmeye kararli oldugu görülen politikadan ötürü söylüyorum. Erdogan’in kendine yakistirdigi siyaset yapma üslubunda hedef, karsi tarafi yenmek ya da sadece yenmek degil, yok etmek. Böyle olunca siyaset “kiran kirana” bir nitelik ediniyor. Siyaset degil, savas. O zaman dogal olarak kullanilacak aletler, silahlar da degisiyor. Erdogan’a “Ati alan Üsküdar’i geçti” dedirten bir mahiyet aliyor. Hani, mühürsüz zarflar ve benzerleri, örnegin son seçimin bir numarasi olarak ortaya çikan fotomontaj yöntemi.
Cumhuriyet’in kurulusundan beri (ama isterseniz daha geriye alin: Tanzimat’a ya da vaka-i Hayriye’ye götürün) gelenekçi-muhafazakârlarla yenilikçi-batililasmacilar arasinda süregelen siddetli kavgayi biliyoruz. Bunca zaman sonra bu iki kutup arasinda bir karsilikli anlayis olusmasini beklerken Tayyip Erdogan önderliginde AKP ve genel olarak “Islamci Cephe” kavgayi sertlestirme yolunu seçti. Tek- tarafli degildi elbette bu. AKP iktidarinin baslarinda öbür cephenin saldirganliginda da yeterince “siddet” ve “celal” vardi. Ama AKP iktidara siki tutunup yerini saglamlastirdi ve saglamlastirdikça pervasizlasti. Yaninda destekçisi MHP de muhalefete karsi sonuna kadar sert bir politikayi benimsiyor.
Su anda gerilim oldukça ileri bir asamada. Iktidar var olan anayasaya göre çesitli suçlar islemis durumda. Yani epey berbat bir noktadayiz. Gerilimi yatistirma yetenegine sahip olanlar gerilimi artirma politikasini benimsemis olanlar. Peki, AKP yeni iktidar oldugunda gene böyle miydi, bu kadar olumsuz muydu? “Olumlu” oldugunu herhalde söyleyemeyiz, ama bu kadar olumsuz da degildi. Gerilim “Bu is olsa olsa karakolda biter” dedirtecek dereceye varmadan idare edilebiliyordu. Simdi “idare etmek” de adamakilli güçlesti ve insanlarin durumu “idare etmesi” degil, sorunun insanlari yönlendirmesi geçerli.
Bu belki Türkiye toplumunun bas sorunu -ama “tek” sorunu degil. Evet, Kürt sorunu da var. Burada ilginç bir durumla karsi karsiyayiz: Erdogan bu alanda önemli bir atilim yapmis, “barisçi çözüm” kavramini ortaya atmis, bu dogrultuda bir çabaya girismisti. Sonra ne olduysa oldu (bu yazida o süreci analiz etmeye girismeyecegim, ama basarisizlikta herkesin payi oldugunu söyleyeyim), “baris” lafi rafa kalkti ve simdiki duruma geldik.
Bu arada görebildigim kadar Tayyip Erdogan’in bakisinda bir degisiklik oldu. Kürt sorununu kendi iktidarini devam ettirmeye yarayacak bir araç gibi görmeye basladi. Olur olmaz her seyden bir “beka” sorunu icat edip insanlari korkutmayi ve bununla iktidarda kalmayi içeren bir politika benimsedigi anlasiliyor. Halk Partisi’nin Kürt sorunuyla kurmaya cesaret edebildigi ölçüde bir demokratik ittifakimsi diyalogu nasil bir dille “terörizmle uzlasmak” kiligina soktugunu görüyoruz (konu buraya gelince Bahçeli’nin destegi de cansiperane bir nitelik aliyor).
Böylece, “barisçi çözüm” sözünü telaffuz etme cesaretini gösteren adam Kürtler’in simdiye kadar gördügü en baskici rejimi yaratan adam oldu.
Halk Partisi Kürtler’e “merhaba” dedigi için terörist olduguna göre, Kürtler kendileri ne kadar korkunç adamlar olmali. Kürtler de herhalde kendilerine ne söylendigini yorumluyor ve anliyorlar. Simdiye kadar bir kaynaktan (batici-askerci) neset eden bir “Kürt düsmanligi” ile tanisiyorlardi. Simdi öbür cenahin (Müslüman-muhafazakâr) uygulamasini yasiyorlar.
Ne yapar, ne düsünür bir Kürt? “Beni seven dostlarimla kucak kucaga yasiyorum. Ne mutlu bana!” der mi acaba? “Birlikte yasamayi basarabiliriz” diyen Kürtler’e (Bu parti bunu söyleyebiliyor) gösterilen bu muamele onlarin bu dedigiyle çelismiyor mu? “Hayir, yasayamayiz” demenin bir biçimi degil mi bu politika?
AKP iktidara geldiginde burada da isler pek parlak yürümüyordu. Derken AKP yeni, umulan ama beklenmeyen bir sayfa açti. Derken AKP açtigi sayfayi siddetle yirtti. “Çözüm yok” demis oldu. Bir umut yaratip sonra o umudu parçalayip ezmek, hiç umut yaratmamaktan beter bir psikoloji yaratmaz mi?
Dolayisiyla, söyle diyeyim: Bugün üstümüze yigilan sorunlar nasil evrilir, nerelere yönelir, bilemiyorum. AKP ve Tayyip Erdogan bunlari yaratmadi; ama bunlari bu iktidar zamaninda hiç olmadigi kadar harladi, büyüttü. Hayatta, tarihte bitmeyen bir sey yok, ama bir seylerin ömrünü uzatmak mümkün. Tayyip Erdogan ve AKP bu politikalariyla bu sorunlarin ömrünü uzattilar. Herhalde kendi ömürlerinin ötesine uzattilar. “Beka” söylemleriyle, kalici zarar vermeyi basardilar.
Murat Belge