Kogus arkadasi yazdi: Ahmet Altan’la Silivri günleri
“Kogusumuz ilginç bir karisimdi. Bir ateist, iki Müslüman ayni kogusta 24 saat birlikteydik. Ahmet Altan kogusumuzun adi konmamis agasiydi. Son söz ona aitti. Bizimle sevinir, bizimle üzülürdü. En çok yakinlarimizin tutuklanmasina üzülüyordu.”
Bu yazidan önce çok düsündüm. Çünkü, ‘Silivri’de olan Silivri’de kalsin’ seklinde bir mottomuz vardi ama üstat Almanca çikan kitabinda anilarimiza yer verdigi için onun açtigi kapidan girmeye karar verdim.
Ahmet Altan herkesin bildigi gibi polemikçi, dogru bildiginden sasmayan, egilip bükülmeyen, korkusuz bir cesur yürek. Gazeteci ve roman yazari. Hürriyet’te baslayan gazetecilik serüvenini Taraf gazetesi genel yayin yönetmenligiyle taçlandirmisti. Askeri vesayetin geriletilmesinde emsalsiz bir rol oynadi. Fakat bu basarisi cezasiz kalmadi. Hükümet yandaslari tarafindan önce ‘askeri vesayeti yikan adam’ olarak görülürken iktidarin Ergenekoncularla ittifakindan sonra ‘kumpas’ kurmakla itham edildi.
Aslinda kendisi hedef degildi. Elini etegini çekmis, evinde romanini yaziyordu. Ama gazetenin yazarlarindan Mehmet Baransu’nun tutuklanmasi, Taraf’a saldirilar, özgür medya mecralarinin bir bir kapatilmasi karsisinda dayanamadi, sessizligini bozdu. Televizyonlara çikti ve o tok sesiyle elestirilerini en yüksek perdeden dile getirdi.
Darbe girisiminden bir gün önce de Nazli Ilicak ve Mehmet Altan’in program konuguydu. Programda hem son romanini anlatti hem de gidisattan duydugu rahatsizligi bir aydin duyarliligiyla ifade etti. Ve ne hazindir ki o program nedeniyle agirlastirilmis hapis cezasina çarptirildi. Davasi su anda Yargitay’da.
15 Temmuz darbe girisiminden elli gün sonra kardesi Mehmet Altan ile birlikte gözaltina alinan Ahmet Altan, Emniyet’teki nezarethanede 12 gün kaldi. Daha sonra adliyeye sevk edildi. Kendisi serbest birakilirken, kardesi tutuklandi. Ahmet Altan, kardesinin tutuklandigini görünce adliyenin önünde zehir zemberek bir açiklama yapti. Polis, aksam saatlerinde bir kez daha kapisini çaldi. Gözaltina alindi ve bu kez tutuklandi.
Benim kendisiyle tesrik-i mesaim olmamisti ama hayranlikla izledigim bir meslek büyügümdü. Özel televizyonlarin ilk yillarinda saatlerce süren tartisma programlari olurdu. TRT’nin monotonlugundan, etliye sütlüye karismayan yayinindan sikilan halk büyük bir ilgiyle bu programlar izlerdi.
Bu programlarin birinin moderatörüydü Ahmet Altan. Ayrica, Nese Düzel’le birlikte ‘Kirmizi Koltuk’ programini hazirliyordu. Daha sonraki Tarafmacerasinda da akilda kalan, meydan okuyan mansetler atmisti.
40 YILLIK DOST GIBI
Kendisiyle tanismam hapishanede oldu. 6,5 ay sonra tek kisilik hücreden alinip üç kisilik hücreye attiklarinda beni 40 yillik dost gibi karsiladi, kucakladi, geçmis olsun, dedi. Ilk sohbetimizi hatirliyorum, fizik ve metafizik üzerine konusmustuk.
Ben hosgörüsüne siginarak, ‘Siz kasindiniz. Güzel, sicacik evinizde oturup roman yazmak varken kendinizi ortaya atip medya özgürlügünü savundunuz,’ dedim. Yaptiklarindan asla pisman degildi. Ahmet Altan’i dogru bir yerde durmanin bedelini ödemeye hazir halde gördüm, gülümsüyordu.
Savunmalarinda geri adim atmadi. Ergenekon ve Balyoz haberlerinin ardinda kaya gibi durdu. Bu yüzden Ergenekoncular, Ahmet Altan’i asla affetmedi. Her firsatta gayz halinde hakaretlerini devam ettiriyorlar. Hapiste olmasi bile onlari yumusatmiyor.
15 Temmuz’a süpheyle yaklasiyordu Altan, çok karanlik noktalar görüyordu. Aksam saatlerinde, insanlarin sokakta oldugu bir saate yapilan bir darbe girisimine anlam veremiyordu. 31 Mart’la arasindaki 10 benzerligi savunmasinda islemisti. Her iki kalkismada da lider yoktu. Her ikisinde de ordunun çok küçük bir kismi, yaklasik 3 bin asker kullanilmisti. Altan, 31 Mart’in arkasinda bir ülkenin olduguna inanir, çünkü bir süre sonra Osmanli devleti o ülkenin yörüngesine girmistir. 15 Temmuz’dan kim yararlanmissa failinin o oldugunu düsünüyor.
BASUCU KITABI: FELSEFE SÖZLÜGÜ
Beraber kaldigimiz 15 ay boyunca sikça felsefe üzerine degerlendirmelerde bulundu. Felsefe sözlügü basucu kitabiydi. Sürekli okuyor, notlar aliyordu. Yayinevleri son çikan kitaplari kendisine gönderiyordu.
Yurt disindan inanilmaz bir ilgi vardi. Savunmalari büyük salonlarda okunuyor, kitaplari yabanci dillere çevriliyordu. Hatta romanini film yapmak üzere sözlesme bile imzaladi.
Babasina hayrandi Ahmet Altan. Kendisini hep babasina begendirmeye çalistigini söylerdi. Çetin Altan’in, ‘Biz en gizli seyimizi Taksim Meydani’nda söyleriz’ deyisini sik sik hatirlatirdi. Yani, gizli sakli herhangi bir isleri olmadigini, kavgasini kalemle verdigini, sokak hareketlerine de siyasi olusumlara da uzak durdugunu anlatirdi.
Babasi gibi kendisinin de 300 davasi olmustu. Hapisteyken bile davalar açilmaya devam ediyordu. Çogu ‘hakaret’ suçlamasiydi ve delil olarak yazi ve konusmalardaki elestiriler gösteriliyordu. Türkiye’nin geldigi nokta itibariyle ibret vericidir.
Babasi 12 Mart 1971 muhtirasindan sonra cezaevine girmis 3,5 yil hapis yatmisti. Babasinin askeri mahkemede gür sesiyle yaptigi savunmayi ve ardindan askerlerin arasindan basi dik biçimde yürüyüsünü gururla anlatirdi.
Ahmet Altan cezaevine girdiginde yasi 70’e dayaniyordu. Sunu söyledi mahkemeye: ‘Önümdeki 3-5 yil için geride biraktigim onlarca yili çöpe atamam.’ Son kitabinin kapaginda da su baslik yer aldi: Dünyayi Bir Daha Asla Göremeyecegim.
Çocuklarinin, torununun, okurlarinin kendisini dik görmelerini istiyordu. Muhatabi mahkeme heyeti degildi, tarihe not düsüyordu Ahmet Altan. Tahliye olduktan sonra Istinaf Mahkemesi’nde görülen durusmayi takip etmistim. Altan savunmasina baslayinca salon tiklim tiklim dolmustu. Adliyedeki görevliler de bu tarihi ana taniklik yapmak için kosarak salona gelmisti. Mahkeme heyeti pür dikkat kendisini dinliyordu. Özetle söyle dedigini hatirliyorum: ‘Bir devlet askersiz olur, polissiz olur ama asla yargiçsiz olamaz. Sizler bu devletin orta diregisiniz. Bu devlet çöküyor. Bu diregi ayaga kaldirmak sizin elinizde.’
7-8 SAAT YERINDEN KALKMADAN YAZARDI
Ahmet Altan, yazisini önce kafasinda tasarlar daha sonra masaya oturur ve bitirmeden kalkmazdi. Genellikle volta atarken hep düsüncelidir çünkü yazacagi makaleyi kafasinda kurgulamaktadir. 7-8 saat yerinden kalkmadan yazdigini hatirliyorum. Yazinin demlenmesini beklemez. Savunmalarini bazen bize de okur, görüslerimizi alirdi.
Hapiste sigarayi epey azaltmisti. Ancak yaziya oturunca sigaranin biri biter digerini yakardi. Elbette yaninda da kahve. Böylece, yazar, kahve ve sigara üçlemesi tamamlanmis oluyordu.
Siyasilerle isi olmamisti Altan’in. Liderlerden herhangi bir beklentisi olmamis, onlara temenna durmamistir. Müdanasizdir. Buradan aldigi güçle vesayetin her çesidine siddetle karsi çikmistir.
Israrli davetler sonucu görüstügü liderler oldugunu söylemisti. Örnegin, Tayyip Erdogan’la iki kez bulusmus. Ilki Istanbul Büyüksehir Belediye Baskani seçildiginde olmus. Yemekte sunu söylemis Erdogan’a: ‘Bu milletin dinle baglantisi senin zannettiginden daha zayiftir. Kizdiginda ilk önce ‘Beni dinden imandan etme’ diye tepki verir.’
Dindarlarla liberallerin ittifakindan Türkiye demokrasisi adina çok ümitliydi. AB perspektifi, askeri vesayetin geriletilmesi, temel hak ve özgürlüklerin genisletilmesi çalismalarina destek verdi. Ama iktidarin 2013’ten sonra baskici ve otoriter bir yönetimi benimseyerek destek aldigi kesimleri dislamasi onu hayal kirikligina ugratti.
Bizim kogusumuz ilginç bir karisimdi. Bir ateist, iki Müslüman ayni kogusta 24 saat birlikteydik. Ben ona ateist yerine agnostik demeyi tercih ediyorum. ‘Bir köy muhtarsiz olmaz Neydi gerisi’ deyince ben devam ediyordum, ‘Bir igne ustasiz olmaz, böyle muhtesem, harikulade, uçsuz bucaksiz bir kainat nasil yaraticisiz olabilir ki!’ Bir yaratici var ama bu varligin vasiflari konusunda farkli düsünüyorduk.
Aralarinda 15 yas olan, mizaçlari, tarzlari, yetisme muhitleri farkli üç insanin günün 24 saatini ayni oda içinde geçirmesi elbette kolay degildi. Büyük bir olgunluk ve fedakarlik gerektiriyordu.
Ahmet Altan’in ziyaretine gelen avukatlar ve siyasiler de ayni soruyu soruyordu, ‘Gerçekten onlar bes vakit namaz kiliyorlar mi, siz nasil kaliyorsunuz, zorluk yasamiyor musunuz?’ gibi. Bunlari duyunca ben kendimi uzaydan gelmis gibi hissediyordum. Öte taraftan ise toplumun birbirine nasil yabancilastigini görüyordum. Altan ise sadece gülüyordu. ‘Ezan’ ve ‘Ey Kavmim’ gibi efsane olmus yazilarin müellifinin böyle bir problemi yoktu. Inanca ve inançli insanlara karsi saygisini belli ediyordu. Ama ahlaktan yoksun bir din anlayisini, kendisine dindarim diyen insanlarin zalimlesmesini anlayamiyordu.
INANÇ ÖZGÜRLÜGÜ DERSI
Bir defasinda gardiyanlar seccadenin altina serdigimiz battaniyeyi fazla diye almak istediler. Onlara inanç özgürlügü dersi verdi, sonunda battaniyeyi almadan gittiler. Onlar çikarken, ‘Allah’in isine bak, dindarlarin hakkini hem de Islamci bir idareye karsi savunmak benim gibi birine kaldi.’ diye mirildaniyordu.
Ahmet Altan kogusumuzun adi konmamis agasiydi. Son söz ona aitti. Bizimle sevinir, bizimle üzülürdü. En çok yakinlarimizin tutuklanmasina üzülüyordu. ‘Bunlar bizim çoluk çocuklarimizla ugrasiyorlar’ derdi.
Bir gün kizimi kapali görüste görmüs, adini ‘Meryem’ koymustu. Bir süre sonra kizimin tutuklandigini ögrendik. Benim üzüldügümü görünce, ’22 yasindaki bir çocuktan darbeci mi olur’ diye isyan etmisti. Daha sonra beni teselli etmek ve yanimda oldugunu göstermek için, ‘Meryem tahliye olsun, sükür namazi kilacagim.’ dedi. Kizim hapisteyken sürekli sordu, bilgi aldi, hatta savunmasini hazirlamasina yardimci olmak istedi.
Kizim bes ay sonra tahliye olmustu. Açik görüste kizim kendisine tesekkür edince mutlulugunu gözlerinden okuyordum. Aylar geçti, söz verdigi sükür namazini kilmiyordu. Konudan esim de haberdardi ve bunu bir sifre olarak görüyordu. Sanki o namazi kilinca hepimiz tahliye olacaktik.
En sonunda ben, ‘Anlasildi, namaz kilmayacaksin, bari sükür secdesi yap’ dedim. ‘Hayir, sözümü yerine getirecegim,’ diye cevap verdi. Gerçekten de bir süre sonra üçümüz sükür namazi kilip Yaradana dua ettik. Çok geçmeden ben tahliye oldum ama kogus arkadaslarim hâlâ içeride.
Böyle usta bir yazari düsüncelerinden dolayi hapiste tutmak büyük ayip. Bu davayi dünya yakindan takip ediyor ve olanlara anlam veremiyor. Her ne kadar Ahmet Altan hapisteki iki buçuk yili geride biraktigi 68 yildan daha bereketli görse de böyle velut bir kalem özgürce yazmali. Özlemle ve hasretle bekliyoruz.
IBRAHIM KARAYEGEN