Kolektif siyasi talepler ve örgütlü mücadele
Bir halkin temel insan hak ve özgürlüklerini kullanmak istemesi en dogal hakkidir.
Türkiye’de cumhuriyetin kurulusundan hemen sonra yapilan Lozan antlasmasi ile baslayan süreçte TC.’nin temsilcileri tarafindan tezgahlanan diplomasi manevralariyla Kürt halkinin varligi dahi reddedilmis, insan olmaktan, halk olmaktan kaynakli en temel haklarini talep etmesi yasaklarla, agir baskilarla engellenmisti.
Içerde yürütülen amansiz mücadele ve degisen iç/dis kosullar sonucunda, ancak 80 yil aradan sonra Kürtlerin varligi yasal ve anayasal güvencelere baglanmadan ‘fiilen’ kabul edildi.
Bugün Kürtçe yayin yapan TV’lerden, kimi üniversitelerde Kürt dili ile egitim veren bölümlerden, sivil toplum örgütleri, dergi ve gazetelerden bahsetmek mümkün.
Bu olumlu gelismeler ebetteki verilen israrli mücadelenin, ödenen çok agir bedellerin bir ürünüdür. Ancak bu kazanimlar bile ne yazik ki hiçbir anayasal güvenceyle garanti altina alinmis degildir.
Kürtler hala yürürlükteki Anayasanin 66.maddesi geregince ‘Türk’ olarak kabul edilmektedir; ulusal çerçevede herhangi bir demokratik ve siyasi haklari söz konusu edilmemektedir.
Kürtlerin de “vatandasi” oldugu ‘devletin resmi dili,’ Türkçedir. Kürtçenin ise bir statüsü, hukuki bir varligi söz konusu degildir.
Bugün yürürlükte olan Anayasa’da partiler Kanunu, dernekler kanunu, basin kanunu basta olmak üzere diger tüm alanlardaki kanunlar Kürtlerin ‘bireysel’ haklarini kullanmasi önünde ayrica engel teskil eden bir çok madde ile kisitlanip yasaklanmistir.
Kürtlerin bireysel haklarini kullanmasinin herhangi bir garantisi halen yoktur. Her sey basa gelen iktidarlarin tutumuna ve inisiyatifine bagli haldedir; hükümetler istedigi an bugün kullanilan bütün ‘haklari,’ anayasada ve yasalarda çokça vurgulanan ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügü’ ilkesine aykirilik nedeniyle ortadan kaldirilabilir.
Bu uygulama keyfiyetiyle Kürtlerin çok dramatik ve trajik deneyimlere sahip oldugunu siralamaya gerek yok.
Su kadarini söyleyelim ki, Türkiye’de en az 20 milyon nüfusa sahip Kürtlerin halk olmaktan, ulus olmaktan kaynaklanan kolektif haklarini kullanabilmesi hala söz konusu degildir.
Çünkü devlet Kürtler söz konusu oldugunda bu konudaki antlasmalara, Anayasasina ve Lozan antlasmasina atifta bulunarak daha önce koydugu çekinceleri öne çikartmaya devam ediyor. Ve her iktidar veya muhalefet partisi, ister ‘sag’ ister ‘sol’ olsun; ‘tek millet, tek devlet, tek dil’ gibi sloganlarla Kürtlerin kolektif haklarini kullanmaya yeltenmesini dahi ‘bölücülük ‘olarak algilamakta ve baskilarla engellemeye çabalamaktadir.
Buna karsin Kürtlerin ana sütü gibi helal olan haklarini elde etmeleri için mücadelelerini sürdüreceklerine kuskumuz yok. Nitekim yüz yillik mücadele pratigi bize bu konuda bir duraksamanin olmayacagini göstermektedir.
Ancak yürütülecek mücadelenin de çok zor olacagi asikârdir.
Zoru asmanin bir yolu, bu haklari elde etmek için yapilmasi gereken tüm detaylari öngören, bu zor isin mantigina ve ciddiyetine uygun bir projenin hayatta geçirilmesidir.
Bu projeyi hayata geçirmek için de Iç ve dis kosullari, bölge ve dünya dengelerini iyi analiz edebilen kararli, sabirli, öz verili ve kaliteli-istikrarli siyasi kadrolara büyük ihtiyaç var.
Daha da önemlisi, sorun siyasi haklarin elde edilmesi olunca, bunun çözüm araci da öncelikli olarak bir siyasi partidir.
O zaman su soruyu sorabiliriz; her türlü haklari gasp edilmis ve sömürgelestirilmis bir halkin ihtiyaci olan bu siyasi parti nasil bir parti olmalidir? Bu yanitlanmasi önemli olan sorunlardan biridir. Halkin siyasetçi ve aydinlari bu soruyu cevaplayarak ise soyunmalari gerekir.
Sorunun çok karmasik oldugu açiktir.
Çünkü Kürtlerin ülkesi olan Kürdistan 4 parçaya bölünmüs, Kürtler Türkiye’de Türkler, Suriye ve Irak’ta Araplar, Iran’da Acemlerle muhatap olmak zorundalar. Dört farkli egemen devletle oldugu gibi bu devletlerle siyasi, ekonomik ve kültürel iliski içinde olan birçok devletle de dolayli muhatap olmak zorunlulugu var.
Realite böyleyse, bugün dünyada ve Ortadogu’da olusan yeni durum karsisinda, Kürtler de mevcut duruma uygun yeni pozisyonlar almak zorundadir.
Sosyalist sistemin çökmesi ve küresellesme beraberinde yeni durumlar, yeni sartlar ve iliskiler biçimi yaratti. Ihtiyaçlar farklilasti. Talepler ile mücadele biçimleri ve araçlari da degisti.
Bu açidan baktigimizda Kuzey Kürdistan için de bu yönde büyük gelismeler oldugunu görürüz.
Bunlarin basinda da siddet ortaminin 30- 40 yila yakin bir zaman sürecinde hayati özellikle Kürt halki açisindan çekilmez hale getirmis olmasidir. Devletin ve PKK’nin kullandigi siddet hem Kürdistan’i yakti yakti, viran etti, hem de Türk halkinin gelecegini zora soktu.
Savasa harcanan devasa kaynaklarin biriktirdigi yük sonuçta halkin sirtina bindiriliyor ve toplum bundan büyük rahatsizliklar duymakta. Gelinen nokta itibariyla artik Kürtler basta olmak üzere Türkiye’de her kesimde bu duruma, baski ve siddet araçlarina karsi sesler yükselmeye basladi.
Bir yangin yerine dönüsen, savas alanina çevrilen Kürdistan’in ve Kürt halkinin artik soluk almasi gerektigini açikça belirtiyoruz. Bize göre, sürüp giden amaçsiz ve hedefi belli olamayan savasin ve çatismalarin sonlandirilmasi öncelikli bir ihtiyaç haline gelmistir.
Hayati çekilmez hale getiren, aciyi ve yoksullugu çogaltan, Kürtleri kendi ülkesinde mülteci konumuna düsüren bu saibeli savasin sonlandirilmasi mutlaka basarilmalidir.
Öte yandan Kürtlerin hakli taleplerini daha güçlü bir sekilde dillendirmesi, mümkün oldugunca tek ses haline gelip ulusal demokratik muhalefeti yükseltmesi gerekmektedir. Bu her seyden öncelikli bir ihtiyaçtir.
Mesru, demokratik, barisçil ve kitlesel mücadele adim adim örülmelidir.
Bugün dünyada en büyük siyasi kuvvetin halk gücü oldugu kabul edilmektedir. Halk siyasi iktidarin hem temeli hem de tayin edicisidir. Halka dayali, o halkin en genis kesimlerini içinde tutabilen bir siyasi parti ancak halk taleplerinin güçlü bir hareketi olarak etkili olabilir. Ulusal güçlerin, toplumsal dinamiklerin daginik haldeki güç ve enerjisi böyle bir kanala aktarildiginda, muhataplarimiz istedikleri gibi gelecegimiz hakkinda karar veremeyeceklerdir. Bu yaklasimla hareket eden bir partiyiz. Bu yönde siyasi agirlik yaratmak, tarihi bir görevdir, diyoruz.
Bizim ve tüm Kürt siyasetçilerinin birinci görevi de budur: Ulusal bir siyasi kurum yaratmak…
Modern dünyaya entegreyi öngören, barisa ve evrensel hukuka bagli bir parti ve siyasi program bu isi basarabilir.
Diger bir deyisle mücadele biçimi barisçil ve demokratik olan, uzlasmayi, diyalogu esas alan bir parti halkin taleplerine öncülük edebilir.
Inaniyoruz ki, Kürt sorununu kararli ve istikrarli bir sekilde savunan, çözüm önerisini ortaya koyan ve siddet disi kulvarda mücadele eden bir parti Kürt halkindan çok ciddi bir destek alabilir.
Biz Kürt aydin, siyasetçi ve yurtseverlerine düsen birinci görev Kürt halkinin beklentilerine uygun böyle bir parti çatisi altinda bir araya gelmektir.
Artik her dört parçada da ancak Kürtlerin birligi ve beraberligi ile basarinin saglanabilecegi bilinci gelismektedir.
Onun disinda Kürtlerin özgürlesmesi mümkün degildir. Özgürlük, Kürt halkinin bir bütün olarak, asli aktör olarak sahada yer almasi ve çikarlarini savunmasiyla elde edilebilir.
Gün farkli ideolojiyle, sinifsal ve grupsal çikarlara ve eski siyasi, geleneklere göre örgütlenme günü degildir.
Ne kadar iyi niyet tasirlarsa tasisinlar, ne kadar fedakâr olurlarsa olsunlar küçük grup/çizgi yapilanmalari ile Kürt halkina güven verebilmek, viraneye dönen ülkemizin, büyük sikintilar altinda çaresizce çirpinan halkimizin sorunlarina çözüm üretebilmek mümkün degildir.
O zaman yapilmasi gereken mümkün oldugunca en genis kesimi, kadrolari, olanaklari bir araya getirmek, zamanin ruhuna uygun bir mücadele tarzi ile halka adres olmaktir.
Bugünün kosullarina uygun olan, profesyonel, diplomasiye dayali, milli çikarlara göre küresel ve bölgesel aktörlere ulasabilen bir pozisyon almaktir.
Bunun yolu, eldeki imkânlari kullanmaktan geçer.
Siyaset yapmanin araç ve gereçlerine sahip olma ve kadro yetistirme isidir.
Eger bu tarzda donanima ve kitle gücüne sahip degilseniz, fonksiyonel olamazsiniz.
Hiçbir olayda söz ve karar sahibi olamazsiniz. Kimse, hiçbir devlet de size durup dururken özgürlügünüzü vermez.
Simdi ayni sosyolojik tabandan beslenen, benzer programlara sahip, ‘Kürt halkina hizmet etmek istiyorum’ diyen tüm grup ve partilerin bir kez daha düsünme zamani oldugunu tekrar belirtmeyi gerekli görüyoruz.
Toplumun taleplerine araci ve öncü olacak etkin demokratik bir örgüt ihtiyaci göz ardi edilemeyecek kadar yakici bir problemdir. Bunun çözümü, sanildigi kadar zor da degildir
Herkes, birikimli yeterli kadro gerektiren, devasa ekonomi ve araç gereç ihtiyaci olan bir mücadele araci hedeflerken öncelikle realist olmali, mevcut olanaklari dagitici, küçültücü tutumlardan uzak durmalidir. Kadrolari, olanaklari bir araya toplamak ve etkili bir güç yaratmak hedeflenmelidir.
Her seye sil bastan baslayip, oyalanmak, küçük güçlerle altindan kalkilamayacagi bastan belli büyük yükler altina ‘girer gibi’ yapmak olmamalidir.
Küçük hesaplar, kirmizi çizgilerle, dayatmalarla zaman kaybetmek yerine rasyonel davranarak, büyük düsünerek bir an önce ‘güç ‘olmayi hedeflemeliyiz.
Güç olmali ki halkimizin beklentilerine cevap olabilelim.
Aksi halde bunca emek ve fedakârlik bosa gider.
Partimiz HAK-PAR böyle bir amaç için, bir birlik projesi olarak kuruldu. Bugün de ayni anlayis ve amaçla siyasi faaliyetlerini kararlica yürütmektedir. HAK-PAR bu döneme uygun bir partidir. HAK-PAR çatisi altinda bir araya gelerek, halkimiz adina yeni kazanimlar elde edebiliriz. HAK-PAR tartisan bir partidir; kendi içinde kendi disinda sorunlari tartisarak çözme kültürünün olusmasina büyük önem veriyor. Kisilere, demokratlara, gruplara ve birlik yönünde samimi olan partilere güçlü bir siyasi hareket merkez yaratmak için HAK-PAR’i isaret ederken, HAK-PAR’in bütün kazanimlari ve olanaklarini bu amaçla paylasip seferber edecegine olan özgüvene dayaniyoruz.
Bu degerlendirmeyi, son zamanlarda, siddet disi bir kulvarda, Kürt halkina hizmet etmek isteyen, çogunlukla bir birlik projesi olarak kurulan, HAK-PAR sürecinden kopuslarin sebep oldugu tartismalar üzerine yaptim.
***
Dogru olan, tartismalari, geçmiste yasanmis olaylar ve kisiler arasindaki iliskiler üzerinde yapmak degildir. Nesnel kosullarin dogurdugu problemlerin çözümüne yönelik tartismalarla ufkumuzu genisletecek ve katki saylayacak biçimde hareket etmektir.
Bu tür tartismalar çogunlukla, amaci ve sinirlari asarak hakaretlere kadar varmaktadir. Bu durum ne o kurumlara ne de Kürt halkina hizmet eder. Hatta bu gidisat daginikliga, yeni sübjektif olumsuzluklara yol açar. Oysa Kürtlerin ihtiyaci ve gerekleri üzerine tartismaliyiz. Birlik ve beraberlik üzerine tartismaliyiz.
Halkimiza, içinde bulundugu cendereden çikabilmesi için bir isik yaratmaliyiz.
Kürt sorununun çözümünde pay sahibi olmak isteyen, herkesin artik bir sey yapmaliyiz demesi ve harekete geçmesi gerekir.
27.12.2016
Refik KARAKOÇ
Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Baskani
Refik Karakoç