Krizden çikan totalitarizm hevesi
Totalitarizm, bireyin bagimsiz varolusunu yok eden ve bütün özgürlük alanlarini kapatmaya yönelen bir yönetim biçimi. Bireysel varolusun, aileden baslayarak devlete kadar uzanan iktidar alanlarinin tamami için geçerli olan en önemli göstergelerinden biri de itiraz hakki. Bir kimlikle ve o kimligin belirledigi görevlerle tanimli olmayi reddetme veya bu gerekçelerle maruz birakildiklarindan sikâyet etme hakki. Simdi gelinen noktada, krizden dolayi yasananlari birakin protesto etmeyi, mizmizlanmanin bile yasaklanmaya çalisildigina tanik oluyoruz.
Türkiye, içinde sürüklendigi ve ne kadar sürecegi belirsiz, çok ciddi bir kriz atmosferinde. Çok boyutlu, sarsici ve agir sonuçlari olacak tehlikelerin belirginlestigi, yenilerinin ortaya çiktigi günleri yasiyoruz. Bu durumun yarattigi kaygilar ve tepkiler de durumun belirsizligine kosut biçimde son derece dengesiz. Krizin yasanma alani dolayisiyla kaygilarin basinda ekonomik meseleler geliyor. Hepimizin ayni gemide olup olmadigi tartismasi da büyük ölçüde herkesi kusatacak ekonomik sonuçlarla iliskilendiriliyor. Fakat bu acil ve sert gündemin biraz gerisinde olgunlasmaya baslayan çok önemli baska bir meseleyi görmeyi ertelememek gerek: Iktidarin krizle iliskilenme ve toplumu iliskilendirme biçiminin isaret ettigi totaliter egilimler. Çünkü, kriz vesilesiyle bu egilimin yerlesiklesme imkanlari, anayasa degisikligi ve seçim sonuçlarinin yarattigi kosullarin yarattigindan daha fazla, tabani da daha genis.
Iktidar ve özellikle de Erdogan, ilk sok geçer geçmez, daha öncekilerde oldugu gibi bir kriz karsilama stratejisini devreye soktu: Yasananlarla ilgili sorumsuzluk ilani, saldiri altinda olma argümani ve kendi etrafinda kenetlenmeyenlere dönük pesin suçlamalar. Yillardir seçimler kazandiran bu basit strateji, tipki seçimler gibi ‘geçilecek’ bir esik olarak görülüp, ertelenen ve firsata çevrilen krizler karsisinda da isliyor. Isin tuhaf tarafi, bu stratejinin seçimlerde nasil olup da her sefer isledigine sasirmaya doyamayanlarin büyük çogunlugunun, krizlerde ayni stratejinin parçasi haline gelmekte bir sakinca görmüyor olmasi. ‘Bu kadar sey oluyor hâlâ nasil oy veriyorlar’ cümlesini kolayca kuranlar, bizzat iktidarin parçasi oldugu krizlerde ‘birlik olmak lazim’ diyerek isaret edilen siraya girmekte tereddüt göstermiyorlar. ‘Gerisi teferruat’ siniri her krizde iktidar lehine genisliyor, destek gönüllüleri artiyor.
KRIZDEN VAZIFE ÇIKARTMAK
Kapsami ve sonuçlari açisindan çok boyutlu ve derin bir krizde -belki de böyle olmasindan dolayi- strateji Erdogan’i bile sasirtacak kadar kolay isledi. En azindan kolay islemesini durduracak hiçbir sey olmadi. Sorunlari çözme yeterliligi tartismali birinin karsisinda patronlar siraya girdi, yetmedi söz söyleme mecburiyetine katildi. Muhalefet partileri, ABD baskanin tweet atmasindan incinen milli gurur ile, bir tweetle olusabilen krizin alt yapisindan bahsetmek yerine destek açiklamalari yapti. Kalabaliklar da, belki talimata uyup dolarlariyla bankalara kosmasa da, endiselerini içlerine, suçu da ‘Reisin’ gösterdiklerine atmayi tercih etti. Pozitif bir hikâye kurarak ya da büyük bir baski olusturarak üretemedigi rizayi Allah’in lütfu yeni bir krizle önünde bulan Erdogan da vites büyüttü. Albayrak ‘ekonomik yapisal reform’ talepleriyle dalga geçerken, Erdogan baska yapisal adimlar atmaya basladi.
Bu yaklasimin en belirgin ifadesi, Cumhurbaskani Erdogan’in Bestepe’deki Büyükelçiler Konferansi’nda söyledigi ‘Herkes tam bir koordinasyon içinde büyük ve güçlü Türkiye ideali için çalismak, üretmek ve mücadele etmek zorundadir’ sözleri. Çünkü totaliter tahakküm egilimleri, ait olmanin (hatta var olmanin) kosulu olan ve disinda kalinamayacak bir görevi bütün topluma dayatir. Görev belirtir, görevin sinirlarini tarif eder, uymayanlari cezalandirir. Erdogan’in cümlesini takip ettigimizde seçilen kelimelerin hiç de rastlantisal olmadigini görüyoruz. Önce ‘herkes’, sonra ‘tam bir koordinasyon içinde’. Herkes -yani disinda kimsenin kalamayacagi bütün ülke- kiminle tam koordinasyon içinde olacak: ‘Büyük ve güçlü Türkiye idealini’ tarif eden, çerçevesini çizen ve siyasi programi yapan iktidarla. Ayrica, ‘çalismak, üretmek ve mücadele etmek zorunda’. Bu, ‘Rabia’ya ‘tek görev’ maddesinin de ekleyen KHK demek.
DESTEK MI ITAAT MI?
Kendi tabani için yarattigi iktidarini savunma mecburiyetini bütün topluma yaymanin mümkün olabilecegini gören Erdogan’i ilk destekleyenler de ekonomik elitler oldu. Is çevreleri sahsen ve kurumsal olarak baglilik ve güven bildirirken, TÜRSAB Baskani, topluma ‘siyasetçilerin yükünü alma’ görevini yükledi. Is Bankasi Genel Müdürü ise sadece refahin paylasilmayacagini belirterek sürekli borçlandirdiklari yoksullari hadsizlikle suçlamaya kalkti. Totalitarizmin Kaynaklari kitabinda Hannah Arendt, öne çikmis ve güç gösteren totalitarizmin otomatik destekçilerinin en üsttekiler ile en alttakiler oldugunu bosuna söylemiyor. Digerleri için gerekli olan propagandada da muhalefette olduklarini söyleyenlerin istirak ettigi genis bir koro rol aliyor. Bu konuda da yine Arendt’ e basvurursak, ‘Siyasette itaat ile destek ayni seydir.’
Totalitarizm, bireyin bagimsiz varolusunu yok eden ve bütün özgürlük alanlarini kapatmaya yönelen bir yönetim biçimi. Bireysel varolusun, aileden baslayarak devlete kadar uzanan iktidar alanlarinin tamami için geçerli olan en önemli göstergelerinden biri de itiraz hakki. Bir kimlikle ve o kimligin belirledigi görevlerle tanimli olmayi reddetme veya bu gerekçelerle maruz birakildiklarindan sikâyet etme hakki. Simdi gelinen noktada, krizden dolayi yasananlari birakin protesto etmeyi, mizmizlanmanin bile yasaklanmaya çalisildigina tanik oluyoruz. Endise beyanlari panik yaratmak, üzerine fikir kurmak komplo olarak sorusturuluyor. Türkiye’de kur artiran spekülatif eylemler sorusturulacaksa, alti yillik çabalari dolayisiyla en basta Erdogan’in ifadeye çagrilmasi gerekir. Bu olmayacagi gibi, önümüzdeki günlerde, ekonominin gerekleriyle açiklanamayacak yeni ekonomik suçlar da ihdas olunacak gibi.
KRIZ KRIZE ÇARE OLMAYABILIR
Ekonominin gereklerinden hizla arindirilarak siyasetin ihtiyaçlari için kullanisli hale getirilen kriz, iktidarin totaliter hevesleri için bir isik yaratmis olabilir. Hatta çok katilmadigim bazi tezlere göre, bile isteye yaratilmis bir kriz intibasi veriyor da olabilir. 24 Haziran sonuçlarinin üzerine, olup bitene karsi devam eden uysalligin verdigi cesaret, krizi firsata çevirme aliskanligini tetiklemis de olabilir. Ancak ‘totalitarizmin kaynaklarina’ uyumlu göstergelere ve elverisli sonuçlar alan hamlelere ragmen, durum iktidar için o kadar da rahat görünmüyor. Tamamen imkansiz görünmese bile, mevcut krizin yapisal özellikleri, totaliter tahakküm imkanlarini genisletmeye çok uygun gibi degil. Ve galiba en önemlisi, ilk defa iktidardan duyulan korku, krizi büyütmekten duyulan korkunun gerisine düstü. Dolayisiyla, iktidarin itaat diye algiladigi, tam ihtiyaç duydugu sey olmayabilir.
Yine tekrar edelim, aksi mümkün olmakla birlikte verili kosullar, hevesler ile gerçekler arasindaki açiyi iktidar aleyhine bozuyor. Birincisi, bu kriz kontrollü baslatilsa bile kontrollü devam ettirebilecek lokal bir kriz degil. Ikincisi, savunma hattina çekilirken yenebilecegin düsmanlar iddiasi, pozitif beklenti yaratmadan aksiyon enerjisi üretmek kolay degil. Üçüncüsü, geçici olarak destegini tedarik ettigin hakim siniflar ve dis denge alternatifleri, ortak çikarlar bakimindan hizla ayrisiyor. Dördüncüsü, iktidarin üzerinde durdugu siyasi denge, hadisenin ekonomik veçhesini biraz disinda durmaya çalisan Bahçeli’nin tavrindan da anlasilacagi üzere hiç de kararli degil. Besincisi, bir siyasi kilitlenme yasiyor olsa da, Türkiye tek kimlige, tek göreve indirgenebilecek bir toplumsal vasata sahip degil. Son olarak da, muhalefet için, ya emperyalizm ya Erdogan ikileminden çok daha genis bir hareket alani yaratmak mümkün.
—————————————————————–
Cumhuriyet-15 Agustos
Kemal CAN