Kuran ile Nutuk arasina sikismak
Artik ‘Cami ile kisla arasina sikismak’ deyimini kullanamayiz çünkü cami kislaya da hakim oldu veya tarihin bu döneminde iki kurum arasinda 10-15 yil önce hayal dahi edemeyecegimiz Islamci-Türkçü bir isbirligi dogdu.
Türkiye’nin sorunu bugün müslümanlarin kutsal kitabi Kuran-i Kerim ile Atatürkçülerin kutsal kitabi Nutuk arasina sikisip kalmalarindan kaynaklaniyor. Iki kesim de, bu kitaplarin yazildigi ”Altin Çag”a dönülmesi halinde ülkenin sorunlarina çözüm bulunacagina inaniyor; biri yedinci yüzyila, digeri 1930’lara…
Kuran-i Kerim özünde yedinci yüzyilda Arap yarimadasinin içinde bulundugu duruma çözüm arayan bir kitaptir. Asiretler yerlesik düzene geçince göçebe kültürünün degerleri hizla kaybolmus, yozlasma baslamistir. Zorda olana yardim kültürü yok olmus, bir yandan zenginlik diger yanda yoksulluk hizla artar hale gelmistir.
Bu tabloya itirazdir Muhammed’in çikisi. Eski dayanisma duygusuna sahip çikmak, yoksula ve dardakine el uzatmak, kimseyi dayanisma agi disinda birakmamak üzerine kurmustur yeni yapiyi ama eskinin kurallarini tamamen dislamadan.
Devrimci olmaktan çok, reformcudur. Kadin meselesinde eskiyi yok saymamis ama kadinin durumunu düzeltici adimlar atmistir.
Bir de tek tanrili dinin geregi olarak bu dayanismayi bir asirete veya bir etnisiteye yani Arap olmaya baglamamistir. Allah’a inanan ve Muhammed’in onun elçisi oldugunu kabul eden herkes bu dayanisma içinde yer alacak ve dayanismayi hem güçlendirecek hem de ondan faydalanacaktir.
Buna ragmen Islam uzun yillar Araplikla es anlamli olmus, farkli kavim ve etnisitelerin Islami kabul etmesi sonucu ciddi gerilimler yasanmistir. Ama bu Islam’in yedinci yüzyil Arap Yarimadasi kosullarina uygun bir hikaye oldugu gerçegini degistirmez. (Unutmayalim ki, tek tanrili dinler henüz 2-3 bin yasindadir ve insanoglunun tanrisiz yasadigi yüzbinlerce yil vardir.)
Nutuk ise çöken bir imparatorlugun içindeki bir halkin yeni bir konseptle devletlesme öyküdür. Geçmisle bagi tamamen kesip atmasi anlaminda devrimcidir. (Sonradan reformcu olmustur) Ama biraz eksik ve çarpitilmis hikayesidir bu mücadelenin, çünkü gerçek kurucu Ittihat ve Terakki’yi yok sayar.
Sonuç itibariyle Türklesme de, kilik kiyafet, alfabe ve dil devrimi de, temelleri Ittihat ve Terakki döneminde atilmis adimlardir. Kurtulus Savasi’nin baslangiç örgütlenmesi de onlardir. Ama bugün Türkiye’nin laik kesimlerinde geçerli olan hikaye Mustafa Kemal’in hikayesidir.
Bu hikaye dünyada ulus-devlet ve homojen nüfus inancinin geçerli oldugu bir döneme aittir. Mustafa Kemal, Araplar ve müslümanlar tarafindan ihanete ugradigina inanmis ve yüzünü Bati’ya dönmüstür. Denetim altinda bir müslüman-Türk nüfus ve Fransiz tarzi bir laikligi seçmistir.
Ermenileri Ittihatçilar temizlemis, Istanbul Rumlari’ndan Lozan’da kurtulmak mümkün olmamis; bunun için 6-7 Eylül olaylari tezgahlanmistir. Bu anlamiyla 6-7 Eylül, 1915’in bir devamidir ve Ittihatçi bir projedir.
Ancak bu hikaye de zamanda donup kalmistir. Aradan geçen 100 yila yakin zaman zarfinda Mustafa Kemal’in ulasilmasi gereken hedef gösterdigi Bati medeniyeti hizli bir degisim göstermistir.
Türkiye ise geçirdigi onca degisime, milli geliri ve egitim seviyesindeki artisa ragmen Ittihatçi hikayeden vazgeçememistir. Bugün gerek ülke içinde, gerekse uluslararasi alanda yasadigi sikintilarin temelinde bu tekçi hikayede israri yatmaktadir: Türk ve müslüman disindaki her kimligi imha ve inkar etmek.
Bu yaklasimin ülkeyi getirdigi nokta, Suriye’deki Kürt gerçegini bile inkar noktasidir. Evet Kürtler, Türklerden de geç bir milliyetçilik dalgasi yasamaktalar ama bu toplumsal bir gerçek. Kimliklerinin kabulünü ve haklarina saygi talep ediyorlar, etmeye de devam edecekler.
Bugün Islamci kanadiyla iktidarda olan Ittihatçi hikaye ise ülkenin varligini, bu cografyanin her yerinde Kürt varliginin inkari ve bastirilmasina bagli görüyor. Onun için dün Sur’da, Cizre’de, Sirnak’da yasatilan vahsete alkis tutanlar, bugün Idlib’de birden insan haklari savunucusu kesiliyor.
Tekçi hikaye, bugün Islamcilarin diliyle anlatiliyor ama laikçi hikaye ile büyümüs kesimler de hikayenin tekçi tarafina sahip çikiyor. Insan haklari, hukuk gibi konularin Tekçi hikayenin ayakta kalmasi için gerektiginde ayaklar altina alinmasi gerektigine inaniyor.
Türkiye’ye yeni bir hikaye lazim. Bu Tekçi hikaye ile gelip duvara dayandi. Tekçi hikaye, laik veya Islamci modelinde egitimden hukuka kadar her alanda basarisizliga ugramistir. Erdogan’in temsil ettigi Islamci-Ittihatçi kanat yönetiminde yasanacak olan ise tamamen çöküstür.
Yeni hikayeler, önce gerçekligin kabulünü sonra da bu yolda yeni dayanismalari gerektirir. CHP’nin temsil ettigi eski tekçi hikaye bunu yapacak güçte ve çapta degil. Onun için hizla eriyor ve yok olmaya dogru gidiyor.
Tekçi anlayisin ülkeyi getirdigi nokta her 10-15 yilda büyük bir ekonomik kriz, genis çapli bir egitimsizlik ve yagma kültürü ve bitmeyen bir varolus tehditi. Krizin henüz tam genis toplumsal kesimlere yansimadigi dönemde elinizdeki medya gücü ve öcülerle halki idare edebilirsiniz. Ama unutmayin ki, bu kadrolar AKP’ye ilk basta korku yüzünden oy vermedi, umut için oy verdi.
Anadolu’daki müslüman inancini özgürce yasamak istedi ama ayni zamanda Beyaz Türk gibi yasamak istedi
Yani en azindan bir ev, bir otomobil, yazlari tatil ve çocuguna iyi egitim olanagi
Simdi bunlar birer birer elinden gidiyor. Ikinci tekçi hikayenin de iflasi gerçeklesiyor.
Yeni bir hikaye, yeni bir dayanisma olmazsa, lafla peynir gemisinin yürüdügü kadar yürür ülke
———————————————–
Arti Gerçek-10 Eylül 2018
Ergun Babahan