Kürd sorunu kim, nasil çözer?*
Leyla Zana’nin Hürriyet gazetesinde yayinlanan uzun röportajinda, “Asker çözer, polis çözer, yargi çözerle bu is olamaz. Burada bir gerçek vardi. Bunu hepimiz açikça söyleyelim ve kabul edelim. Bu isi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, simdiki hükümettir. O hükümetin basi Recep Tayyip Erdogan’dir. Tarihin en güçlü hükümetinin basindaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu isi çözecegine inaniyorum. Buna dair umudumu da, inancimi da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdim. Simdi hepimizin yapmasi gereken, hepimizin basbakanin sorunu çözmesinde yaninda oldugumuzu ona hissettirmemiz, onu tesvik etmemizdir’ demesi Kürd ve Türk kesiminde genis tartismalara neden oldu. Daha sonra Basbakan Erdogan ile de görüsen Leyla Hanim, söyledikleri nedeniyle olumlu tepkilerin yanisira, yukaridaki uzun alintinin öncesi ve sonrasinda söylediklerini görmezden gelenlerin haksiz elestirilerine maruz kaldi, elestiri adi altinda yapilan hakaret ve iftiralara ugradi.
Bu yazinin konusu Sayin Zana’nin söylediklerinin yorumu degil. Ben asil olarak Leyla Hanim’in açiklamalariyla bir kez daha gündeme gelen ama yeterince üzerinde durulmadigina inandigim bir konuya, Kürd ulusal hareketinin temel sorularindan birisine iliskin görüslerimi paylasmak istiyorum: Kürd sorununu kim ya da kimler çözer? Özgürlügümüz kim(ler)in eseri olacak? Dis dinamiklerin Kürd meselesindeki yeri nedir, çözüme ne gibi ve ne kadar katkisi olur? Ülkemizi aralarinda paylasan ülkelerin devrimci, demokrat ve ilerici güçleri bizler için iç dinamik mi yoksa dis dinamik midir?
Umarim Sayin Zana’nin sözkonusu açiklamalari, bu konuda verimli tartismalara vesile olur.
Ama önce Sayin Zana’nin tartismalara neden olan sözlerine iliskin bir iki sey söylemek istiyorum.
Her seyden önce Leyla Hanim, yukaridaki sözleriyle Basbakan Erdogan için, hak etmedigi bir güven beyaninda bulunuyor. Erdogan’in son seçimde halkin yarisinin oyunu alarak ‘tarihin en güçlü hükümeti’nin basi oldugu elbette dogru bir tespittir. Ama bu ‘en güçlü hükümetin’, acemilik dönemi AK Parti iktidarini mumla aratan islere imza attigi da bir baska gerçektir. Çünkü AK Parti giderek devletlûlasiyor, tutucu bir hale geliyor, kemalist devlet sisteminin reflekslerini gösteriyor.
Oysa AK Parti hükümeti, 2011 Haziraninda yapilan seçimler sonrasinda, açilimin ve demokratiklesmenin devam edecegini deklare etmisti. Ama bugüne kadar bu alanda ciddi adim atmadi. Roboski katliaminin sorumlularini korudu, korumaya devam ediyor. Askeri harcamalari Meclis denetimi disinda tutan düzenlemelere imza atiyor. Özel Yetkili Mahkemeler, Kibris, ve Ermenistan sorununda eski devlet reflekslerine geri dönüyor. Kürd sorununun çözümü için ileriye dogru adimlar atmak yerine, Kürtçe egitim talebini reddediyor. KCK operasyonlarinda belediye baskanlari, parti ve sivil toplum kurulusu yöneticileri, sendikaci, akademiker ve basin mensuplarini gözaltina aliniyor. Sudan bahanelerle gösteri ve miting gibi eylemleri yasaklayarak gerginligi tirmandiriyor. Haklari için meydanlara çikan emekçileri, çevreciler ve insan haklari savunucularini gaz bombardimanina tutuyor. MHP ile anlasarak fasist katillerin serbest kalmasina yol açan yasa degisikliklerine imza atiyor. Özcesi 1990’li yillari animsatan güvenlikçi politikalara yöneliyor.
AB sürecinin gerektirdigi reformlarin yapildigi, degisim ve demokrasi konusunda ileriye dogru adimlarin atildigi AK Parti’nin ‘çiraklik’ ve ‘kalfalik’ dönemleri, Erdogan’in desteklenip tesvik edilmesinin gerektigi zamanlardi. Çünkü demokrasinin yerlesip güçlenmesi için dogru tavir bu idi. Ama Sayin Zana’nin içinde yer aldigi siyasi çevre, bu dönemde AK Parti düsmanligi temelinde muhalefet politikasi yürüttü ve Leyla Hanim da bu politika konusunda en azindan sessiz kaldi.
Ustalik dönemi AK Partisi ise, bugün kemalist devlet sisteminde bazi degisiklikler yapmakla yetiniyor, tekçi sistemin sürdürücüsü oldugunu ortaya koyuyor. Bu nedenle Sayin Zana’nin, Erdogan’in ‘Kürd sorunu yoktur, Kürd vatandaslarimin sorunlari ve terör sorunu vardir’ dedigi, degisim ve demokrasiden çark edip, Kürd ve Alevi sorununda kemalist devlet sistemine sikiya sarildigi bir dönemde yukaridaki sözleri sarf etmesi, O’nun geç kaldigini göstermesinin yanisira Erdogan’a hiç de hak etmedigi bir güven beyanidir.
Erdogan’in Kürd sorununu çözebilecegi konusuna gelince…
Erdogan hükümetinin gelmis geçmis en güçlü hükümet oldugu dogru bir tespit (Bazi yazarlar ekonomik alanda yasanan ‘basarilar’ ve Müslüman sokagindaki prestiji nedeniyle, Erdogan’in siyaseten Atatürk’ten de güçlü oldugunu iddia ediyorlar. Ki, pek de haksiz sayilmazlar). Ama ‘istemesi halinde Kürd sorununu çözebilecegi’ belirlemesi tartisma götürür. Çünkü güçlü hükümet olmak demek, otomatikman ülkenin temel sorunlarina çözüm bulan ve iyi ve dogru seyler yapan hükümet demek degildir.
Öte yandan liderler ve partilerin aldiklari oy elbette önemlidir. Ama hükümetlerin yaptiklarini, yapacaklarini esas olarak, programlari ve dünya görüsleri belirler.
‘Iktidar kirletir, mutlak iktidar mutlaka kirletir’
AK Parti hükümetlerinin, demokrasi ve Kürd meselesinde bazi reformlar yaptiklari, TRT-Ses basta olmak üzere bazi önemli adimlar attiklari biliniyor. Kusku yok, bu adimlari kendi iktidarini askerlere karsi korumak için attilar ama böylece ülkenin demokratiklesmesine de öncülük ettiler. Daha sonra iktidarda kaldikça ‘kirlendiler’, kirlendikçe de demokrasi yolunda frene bastilar. Geçmiste kendisini destekleyenleri görmezden geldiler, inkar ettiler, elestirenleri ‘tasmali’, ‘yabancilarin sesi’, ‘terörün destekçileri’ ve benzeri sifatlarla yaftaladilar.
Iste ustalik dönemi AK Parti iktidari, ya da Sayin Zana’nin degimi ile ‘tarihin en güçlü hükümeti’ böyle bir hükümet, bu hükümetin Kürd sorunu konusunda bugünkü tavir ve söylemleri, istemesi halinde bile Kürd sorununu çözemeyecegini gösteriyor.
Çünkü bir yandan AK Parti hükümeti çikarttigini söyledigi gömlegin, Milli Görüs’ün dilini giderek benimsiyor. Öte yandan ‘Inkâr ve asimile politikasi sona erdi, sorun çözüldü; Kürd sorunu yoktur, terör ve Kürd vatandaslarimin sorunlari var’ diyen Erdogan Erbakanlasiyor, yani devletin diliyle konusuyor, Kürdlerin ayri bir ulus olmasindan kaynakli temel haklarini inkâr ediyor. Oysa tarih ve tecrübeler, Erdogan’in iddialarinin aksine, Kürd sorunu AK Parti hükümetinin bu alanda yaptigi bazi degisikliklerle (TRT-Ses ve benzeri) çözülecek bir sorun olmadigini gösteriyor.
Tekrar olacak. Ama önemli oldugu için sürekli altini çizmemiz ve asla gözden uzak tutmamiz gereken bir gerçek var. O da Kürd sorununun bir ulusun baski altina alinmasi, temel haklarinin elinden zorla alinmasi ve ülkesinin isgal altinda tutulmasi sorunu oldugudur. Ve çözümü de benzeri tüm sorunlardan farkli degildir; olmayacaktir: Kaderini tayin hakkinin taninmasi, Kürdün diger halklar gibi ülkesi ve gelecegi ile ilgili kararlari kendisinin vermesi, kaderini eline almasi.
Aslolan budur ve bu noktada hemen tüm Kürd yurtsever güçlerin hemfikir olduklarini söylemek mümkün. Ama dogal olarak Kürd yurtsever güçleri bu hakki elde etmek için verilen mücadelenin biçimi ve hakkin hayata geçirilmesinin sekli konusunda farkli görüs ve önerilere sahipler. Kendi kaderini bagimsiz ve ayri bir Kürd devletinin kurulmasi seklinde hayata geçirilmesi gerektigini söyleyen yurtseverler oldugu gibi, esitlik temelinde kurulacak bir federasyondan yana olanlarla otonomi (özerklik) ve Kürdlere siyasal, sosyal ve kültürel haklarinin taninmasini isteyenler de var.
Hiç kusku yok ki kendi kaderini tayin etme, inisi çikisi bol olan siyasal bir süreç. Bu süreç sadece bizim istemlerimiz ve mücadelemiz tarafindan belirlenmiyor. Ülkemizi baski altinda tutan devletin yapisi, ezen ulusun sosyal ve siyasal gelismislik düzeyi ve Kürdlerle olan iliskileri de süreci belirleyen faktörler arasinda bulunuyor.
Kürdistan ulusal kurtulus mücadelesi Ortadogu düzleminde demokrasi ve degisim mücadelesinin önemli dinamiklerinden birisi. Ama su bir gerçek ki ne kadar güçlü olursa olsun, herhangi bir parçadaki ulusal kurtulus mücadelesi, tek basina o ülkedeki siyasal yapiyi kökten degistiremiyor. Ama Türkiye, Iran, Suriye ve Irak’taki demokrasi mücadelesine önemli katkilar sunuyor, dinamizm kazandiriyor.
Ayni sey bu ülkelerdeki demokrasi mücadelesinin Kürd ulusal hareketine yaptigi katkilar için de geçerlidir. Tarih, Irak’ta Abdülkerim Kasim darbesi, Iran’da Humeyni devrimi ve Türkiye’de 1960’i ve 70’li yillardaki güçlenen devrimci demokrat hareketin gösterdigi gibi, demokrasi mücadelesi ile Kürdistan ulusal kurtulus mücadelesinin birlikte güçlenip yükseldigini gösteriyor.
Öte yandan kendi kaderini belirleme süreci belirleyen diger önemli bir faktör ise dis dinamiklerdir. Bölgesel ve uluslararasi gelismeler, süper güçlerin bölgeye yönelik çikarlari ve bu çikarlarin yön verdigi politikalaridir. Iletisim teknolojisinin dünyayi büyükçe bir köy haline getirdigi günümüzde, dis dinamiklerin rolü daha da artmis, bazi durumlarda belirleyici bir hale gelmistir.
Dis dinamikler, Kürd sorununda, bazi istisnalar disinda, hep sömürgecilerin lehine isledi. Sömürgeci devletler Kürd ulusal kurtulus mücadelesinin bastirilmasinda dis dinamiklerden yeterince faydalandilar. Bu amaçla onlarin çikarlarina ters tavir ve davranislardan uzak durdular, ayni askeri paktlarda (NATO ve CENTO gibi) yer aldilar. Uluslararasi politikada etkin olan devletlerle ikili ekonomik ve askeri anlasmalar imzaladilar. Ve bu kesimler de Kürdistan ulusal kurtulus mücadelesini bastirmalari için, sömürgecilere ekonomik, siyasal ve askeri destek sunmaktan geri kalmadilar. Ne yazik ki Kürd tarihi bu kirli isbirliginin de nedenleri arasinda oldugu yenilgilerle doludur. Örnegin dönemin Osmanli Sultani, Seyh Ubeydullah hareketini ancak tarihi düsmani ‘Moskof’un, Rus Çar’inin yardimiyla bastirabildi. Kemalistler, Agri ulusal hareketini bastirmak için kutsal sinirlari degistirmekten kaçinmadilar. Seyh Said önderligindeki 1925 ulusal hareketini bastirmak için Fransizlarin yardimina basvurdular. Irak hükümeti, 1940’li yillarda Barzan bölgesinde bas gösteren ulusal hareketi ancak Ingiliz savas uçaklarinin yardimi ile bastirabildi.
Soguk Savas’in öteki tarafi, yani Sovyetler Birligi’nin liderligindeki sosyalist kamp ise, ‘bölge devletlerini ABD emperyalizmin etkisinden çikartma’, ‘iyi komsuluk iliskileri’, ‘kapitalist olmayan kalkinma yolu’ ve benzeri teorik gerekçelerle, Kürdistan ulusal kurtulus mücadelesine mesafeli davrandi. Irak ve Suriye’de BAAS rejimlerine askeri ve siyasal destek sundular, Humeyni rejimini desteklediler.
Bununla birlikte Birinci ve Ikinci Körfez savaslarinda oldugu gibi, Felegin yüzünü Kürdlere döndügü, dis dinamiklerin Kürdlerin lehine oldugu dönemler de oldu. Örnegin, Özgür Kürdistan, bir baska ifade ile Kürdistan Bölgesi Hükümeti iç ve dis dinamiklerin birlikteligi ve uyumunun ürünüdür. ABD’nin yönetimindeki uluslararasi güçler körfez savaslarinda Saddam rejimini zayiflatip yikmasalardi, Kürd halki özgürlük ve ulusal haklari için irade gösterip onlarca yil fedakârca mücadele etmeseydi, yurtsever güçler bir cephe altinda bir araya gelmeseydiler, bugün Güney Kürdistan Hükümeti’nden bahsedemezdik.
Çözüm Ne?
Uluslararasi, bölgesel ve Türkiye’nin içinde bulundugu sartlarda ne PKK’nin ‘devrimci halk savasi’ ne de ‘tarihin en güçlü hükümeti ve basindaki kisi’ Kürd sorununu çözer. Çünkü PKK’nin yürüttügü son kullanma tarihi geçmis silahli mücadele çözüme hiç bir katki sunmadigi gibi, çözümün önünde bir engel haline gelmis bulunuyor. Ustalik dönemi AK Parti hükümeti ise kemalist devlet anlayisi sergiliyor, sorunun asil olarak çözüldügünü, yapilanin terörle mücadele oldugunu söylüyor. Bu iki anlayis karsilikli olarak birbirini güçlendirerek kisir döngü olusturuyor, siddet sarmalini derinlestiriyor.
Elbette, Sayin Zana’nin bosuna kürek çektigini söylemiyorum. Aksine, Leyla Hanimin cesaretli davranarak bir kisim partili arkadasinin tepkisini çeken önemli bir çikis yaptigi inancindayim.
Kuskusuz Erdogan ve hükümetinin hala yapabilecegi seyler var. Bunlarin basinda Kürd sorununu güvenlik parantezinden çikarmak geliyor. ‘Güvenligin saglanmasini’ için hak ve özgürlükleri ayaklar altina alan politikalarindan vazgeçmesi, Kürdlerin temel haklarini PKK’nin silahli eylemlerine bagli olmaktan çikartip tanimasi, barisseverlerin çagrilarina kulak vererek askeri operasyonlari durdurmasi da hükümetin yapabilecegi isler arasinda bulunuyor. Atilmalari halinde bu ve benzeri adimlar, Kürd sorunun temelden çözmez ama sorunun diyalog yoluyla ve barisçil çözümünün yolunu açar. Bu nedenle Sayin Zana’nin dedigi gibi AK Parti Hükümeti bu dogrultuda tesvik edilmeli, atacagi adimlar desteklenmelidir.
Ama unutmayalim ki AK Parti, bu yapisi ve dünya anlayisiyla Kürd sorununu içerigine uygun bir biçimde çözemez. Çözüm AK Parti’ye ragmen iç ve dis dinamiklerin uyumu sonucu olur. AK Parti’yi oldugundan farkli biçimde degerlendirip ondan altindan istese de kalkamayacagi isler beklemek dogru ve makul degil.
Dogru olan dünyadaki degisim sürecini, bu sürecin bölgeye, Türkiye ve ülkemize olan yansimalarini iyi okumak, mücadelemizi çagdas degerler isiginda ve çagin gerektirdigi yöntemlerle yükseltip, dünyadaki degisim sürecinin bir parçasi haline getirmektir.
Özcesi iç ve dis dinamiklerin diyalektik birligini, uyumunu saglamaktir. Bu uyum saglanmadan Türkiye’de Kürd sorununun özüne uygun çözümü mümkün görünmüyor.
Bu uyumun saglanmasi görevi ise hepimizin.
19 Temmuz 2012
*) Deng Dergisi, Sayi: 87
Mesud Tek