Makale

Kürdistan’da Sömürgeciligin Mesrulastirilmasina Bir Örnek: Sadabad Pakti-1937 -III

Kürt meselesinden ve sömürge Kürdistan topraklarindan dolayi zorunlu olarak bir araya gelip birbirleriyle isbirligi içine giren ve bu isbirligini 1937’de Sadabad pakti ile pekistiren Türkiye, Iran ve Irak rejimleri, sik sik basin araciligi ile yaptiklari propagandalarda „bu isbirliginin baris için olacagi, bahsi geçen ülkeler arasinda çözülmez baglarin kuruldugu, kardeslik ve dostluk iliskilerinin gelistigi, Kürtlerin artik bu ülkelere karsi itaat etmekten baska sanslarinin kalmadigi ve uluslararasi diplomaside baglayici rol oynayan kurumlarin bunu anlamasi gerektigi..vs.’ biçimindeki mesajlar vererek, kamuoyunu yönlendiriyordular. Basta Türkiye olmak üzere bahsi geçen ülkeler 20.yüzyil boyunca bu ince diplomatik manevralar üzerinden verdikleri siyasi propaganda mesajlariyla Kürt ulusunu tehdit ederek, Kürtlerin bütün ulusal haklarindan yoksun birakilmalarini saglamislardi. Türkiye yönetimi, Anadolu ajansini kullanarak, bu resmi propaganda (AA) ajansi araciligi ile SSCB, ABD ve Bati avrupa ülkelerindeki basin-yayin kuruluslarini uydurma bilgilerle yönlendirerek Sadabad Paktini „Sark Pakti veya Sark misaki’ biçiminde propaganda edilmesini saglayarak, bununla kamuoyunun dikkatlerini Kürt meselesinden ve Kürtler üzerinde denenmis/denenen soykirim olaylarindan uzaklastirma politikasini izliyordu. Ki bu konuda büyük oranda basarili olduklarini söylemek mümkündür. Çünkü bahsi geçen devletler ve onlarin uluslarlarasi söz sahibi resmi kurumlarinda hala 20.yy.’da Kürtler üzerinde denenmis olan soykirim, asimilasyon ve tehcir olaylarini kabul ettirmenin zorluklarini görmek mümkündür. Diktatör Atatürk’ün „yurtta sulh, cihanda sulh’ slogani da 1937 Sadabad paktinin imzalanmasindan hemen sonra basinda sik sik islenmesi, hiç dogruluk payi olmayan bir baska siyasal propaganda malzemesini karsimiza çikarmaktadir. Bu slogan ile Kürdistan’da Türk milli egemenliginin, Türk sömürge idaresinin tamamiyle kuruldugu ve propaganda mahiyetli sözde bu sahte barisçil siyasi anlayis ile Kürt ulusuna ölüm ve Kürtlerin yokedilmesi gerektigi siyaseti mesrutiyet kazanmis idi ve hala kazanmaktadir.

Örnegin Agri’da ortaya çikan Kürt milli hareketi ile ilgili diktatör M.Kemal Atatürk’ün 14 Eylül 1930’da yayinladigi mesajlar, Kürtlere karsi gerçeklestirdigi soykirimci politikalarini karsimiza çikarmaktadir:’Agri tedip harekati, eskiyanin kesin yenilgisi ile son bulmus ve bir hayli reis öldürülmüstür. Dagilan eskiya artiklari ile kaçarken biraktiklari esya ve hayvanlari ve magaralarda, sarp yerlerde gizlenmis olan perakendeleri toplamak üzere tertip edilen müfrezeler tarama isi ile mesguldür. Harekat sona erdiginden bundan sonra teblig verilmeyecektir…’kendi talimatlari dogrultusunda Kürtleri soykirima tabi tutan komutanlarini tebrik etmeyi de ihmal etmemisti:’..Dogu sinirlarimizda genel asayisi bozmak isteyen saki ve asileri imha edenleri taktir ve tebrik ederim. Harekati her zamanki yüksek vukuf ve liyakatla yürüten genelkurmayimiza ve kuvvetlerin sevk ve idaresinde gösterdikleri basaridan dolayi kolordu komutanindan kurmay heyetine, harekata katilan komutanlarla subaylarina ve erlere tesekkür ediyorum..'(bkz. Genelkurmay belgelerinde Kürt isyanlari-II.F ahri Uçantürk,1930 yili Agri harekatina Karaköseden bir bakis, Eskisehir, hava okulu matbaasi,1948. Hüsrev Gerede, Siyasi hatiralarim I, Istanbul, vakit basimevi, 1952). Bir boyutu ile Kürt soykirimlarini (1925-1940) Türkiye ve uluslararasi kamuoyunda gizlemek için diktatör M.Kemal Atatürk’ün propaganda mahiyetinde dile getirdigi „Yurtta sulh ve cihanda sulh’ sloganini Türk sol fasizminin temel çagdas prensiplerinden biri olarak sayan Türk aydinlari veya tarihçileri, „saki ve asileri imha edenleri kutlayan’ yani verdigi talimatlarla Kürtleri soykirima tabi tutan, Kürtlere karsi acimasiz zulümleri, yirminci yüzyil boyunca Kürdistan’da kesintisiz siddeti normal bir yasamin parçasi sayan, zorunlu tehcirleri ve Kürtlerin asimile edilmesini lüzumlu gören bir diktatörü neden barisçil bir düsünsel tutum çerçevesi içinde degerlendirdiklerini anlamak mümkün olmamaktadir. Oysa arsiv belgelerine bakildiginda ve bu belgeler karsilastirildiginda 1925-1938 yillari arasinda sömürge Kürdistan’da gerçeklestirilen soykirim ve zorunlu tehcir olaylari, birinci dünya savasi esnasinda 1913-1918 yillari arasinda Ittihatçi kadrolarin talimatlariyle Kürdistan’da gerçeklestirilen soykirimlardan daha çok vahim oldugunu söylemek mümkündür. Yani„Sadabad pakti’ öncesi ve sonrasinda çagdas Türkiye cumhuriyetini savunan Türk sol ve sag fasizmini temsil eden irkçi Türk aydinlari, yillarca ve hala savunduklari bu siyasi düsünceleriyle, Kürtleri yoksayan, Kürtleri soykirima tabi tutan ve Kürdistan’da sömürge idaresi kuran Türk yönetimine dair irkçi zihniyetin en önemli birer siyasal parçasi olarak karsimiza çikmaktadirlar.

Agri Kürt milli hareketi esnasinda Iran ile Türkiye arasinda Kürdistan sinirlarinin paylasimi hakkinda 23 ocak 1932’de „Türkiye ile Iran „Hudut hattinin tayinine dair itilafname’ ile ‘Türkiye ile Iran arasinda uzlasma ve 5 Kasim 1932 tarihinde Ankara’da Türkiye ile Iran arasinda „Dostluk muahedenamesi ile emniyet, bitaraflilik ve iktisadi emek beraberligi muahedenamesi’ adlari altinda yapilan bu antlasmalar, bölgesel bir ittifak olarak kamuoyuna takdim edilen „Sadabad Paktinin’ ilk hazirlik asamalarini olusturmuslardi. (bkz.Sait, Dinç, Atatürk döneminde 1920- 1938 Türk dis politikasinda gelismelere genel bir bakis ikili ve çok uluslu iliskiler. Düstur, 3. tertip, c.15 1933-1934. Ismail Soysal , Tarihçeleri ve açiklamalari ile birlikte Türkiye’nin siyasal andlasmalari, c. 1,1920-1945. Mehmet Saray, Türk-Iran iliskileri. Serafettin Turan, Türk devrim tarihi III-yeni Türkiye’nin olusumu, 2. bölüm-1923-1938). Türk yönetiminin 1925-1940 yillari arasinda harcadigi bu siyasal ve diplomatik çabalarin ana amaçlarindan biri, Sadabad pakti ile ittifak yaptigi ülkeler olan Iran, Irak ve Suriye yönetimleriyle Kürt ulusuna karsi isbirligi yaparak, Kürdistan topraklarinda güvenligi esas alan askeri tedbirlerle sömürge Türk idaresini huzurlu bir biçimde gerçeklestirerek, daimi bir sekilde sürdürmek idi. Örnegin ocak-Nisan 1937 tarihleri arasinda Türkiye-Iran arasinda Kürtleri dogrudan dogruya ilgilendiren bir çok antlasma daha yapilmisti. Bu tarihlerde yapilan antlasmalarda Kürtler hakkinda istihbarat bilgilerlerini birbirlerine aktarma olgusu olusturmustu. Mesela,Türkiye-Iran devletleri arasinda Sadabad Paktinin hemen öncesinde imzalanan antlasmalar sunlar idi: „7 Ocak 1937’de ‘Telgraf ve Telefon hatlarinin tesisine dair özel antlasma, 14 Mart 1937’de ikamet antlasmasi, suçlularin iadesi ve adli müzaharet antlasmasi, sinir bölgesinin güvenligi hakkinda antlasma, gümrük faaliyetlerinin tanzimi hakkinda antlasma, ticaret ve seyrisefain antlasmasi, 20 Nisan 1937’de Hava seyriseferi antlasmasi, Baytari antlasmasi,Trabzon, Tebriz,Tahran transit yolu antlasmasi…'(bkz. Ayin tarihi dergisi, sayi: 43, Haziran 1937. Hasan Berke, Türkiye’nin dis politikasi 1923-1939).

Yukarida adi geçen bütün bu antlasmalar 7 Haziran 1937’de Türkiye meclisinde onaylanarak, kabul edilerek, bununla çok hizli bir sekilde Sadabad paktinin imzalanmasinin önü açilmisti. 1931-1933 yillari arasinda Türkiye-Iran arasinda Kürdistan topraklarinin paylasiminda ortaya çikan bazi sinir sorunlarindan dolayi, Türkiye yönetimi, Iran’a ekonomik ambargo uygulamisti. Daha sonra yapilan bu antlasmalara bakildiginda Türkiye-Iran iliskilerinin düzeldigi ve Kürt topraklari üzerinde tamamiyle anlastiklari görülmekte ve 8 Temmuz 1937’de imzalanan Sadabad paktina dogru giden siyasal yolun önünde engellerin kalmadigi ortaya çikmaktadir. Böylece sömürge Kürdistan’in yüzyillik kaderi de Ortadoguya yönelik bölgesel bir ittifak olarak propaganda edilen, ama özünde tamamiye Kürdistan topraklariyle ilgili olan „Sadabad pakti’ ile belirlenmisti. Yani o yillarda dönemin Türk basininda mansetlerle Sark misaki olarak kamoyunda propaganda edilen ve Türklerin Kürtlere karsi kazandigi zafer biçiminde sunulan Sadabad paktini ayni zamanda Türkiye hükümeti tarafindan da „sark misaki’ olarak degerlendirilmisti. Yani Osmanli imparatorlugunun yikilisi ile 1919’da Türkiye’nin birinci kurulus taslagi olarak kabul edilen „misaki milli’den„ sonra Kürdistan’da, Türk sömürge idaresinin bölgesel anlamda da tamamiyle yerlestigini ifade eden „Sadabad Pakti„ „Sark Pakti veya Sark misaki’ biçiminde ifade edilerek, ikinci „Türk misak-i millisi’ olarak kabul edilmisti.

Sonuçta 8 Temmuz 1937’de Kürdistan sinirlarinin paylasilmasi ve Kürtlere yönelik güvenlik tedbirlerinin alinmasi ve Kürtlere karsi ortak askeri operasyonlarin yapilmasini ön gören, Türk yönetimi tarafindan „ sark misaki’ olarak kabul edilen Sadabad pakti ile sömürge Kürdistan’in esaret içeren yüzyillik siyasal kaderi de belirlenmisti. Ortadoguya yönelik bölgesel bir ittifak olarak kamuoyuna sunulan ve ikinci Türk „misak-i millisi’ olarak telaki edilen Sadabad pakti yani dönemin Türk basininin deyimi ile „sark misakinin’ imzalanmasindan sonra Kürdistan’da olusturulan sunni sinir boylarinda Kürtler arasindaki bütün ticari, siyasi, geleneksel ve akrabalik iliskileri cezai tedbirlerle yokedildigi gibi, sayilari yüzbinlerle ifade edilebilecek olan Kürtlerin ölüdürülmesine, sakat kalmalarina ve çesitli cezai tedbirlerle hapishanelerde cezalandirilmalari saglanmisti. Örnegin 1943’te Türkiye rejiminin talimatlariyle Van-Özalp’te sunni olarak olusturulan sinir boylarinda 33 Kürt köylüsünün kursuna dizilmesi ile 28 Aralik 2011’de Sirnak’in Uludere ilçesine bagli Roboski sinirinda Ankara rejiminin talimatlariyle Kürt köylülerine karsi gerçeklestirilen hava bombardimani sonucunda 35 Kürtün katledilmesi gibi faaliyetler, 1937’de imzalanan Sadabad paktinin niçin yapildigina ve hangi siyasal zihniyetlere hizmet ettigine isaret etmektedir.

Ankara yönetimi, 1990’dan beri (1990-2012) Irak, Iran ve Suriye devletleri nezdinde sürdürdügü diplomatik çabalar, bu siyasal çabalar ile Kürdistan meselesi ve Kürt topraklariyle ilgili dogrudan iliskileri bulunan Iran,Irak ve Suriye gibi ülkelerin toprak bütünlügü politikasini uluslararasi kamuoyunda propaganda ederek, Rusya, Çin, Amerika ve Avrupa birligi ülkeleri nezdinde sürdürdügü diplomatik iliskler araciligi ile uluslararasi siyasal destekler bulmaya çabalayarak, Kürt ulusuna karsi 21.yüzyilin siyasal kosullarina göre Sadabad pakti gibi Kürtleri bütün ulusal/ siyasal haklarindan mahrum birakan yeni antlasmalara/Paktlara zemin hazirlamaya çalismaktadir. 1937’de Kürtlere karsi propaganda mahiyetinde dile getirilen „Yurtta sulh cihanda sulh’ yani sözde bütün dünyaya barisçil demokrasi isteyen diktatör Atatürk, buna karsilik askeri seferlerle Kürtleri anavatanlarindan tehcir/sürgün ederek, Türkçülük mekanizmasi çerçevesi içinde asimilasyon uygulamalariyle ‚dag Türkü telaki ederek ve bir bütün olarak Kürtleri soykirimlara tabi tutarak, tarihten silinmlerini öngörmüstü. Arsiv belgeleri ortaya çiktikça bu uygulamalarin vahim sonuçlarini fazlasiyle görmek mümkündür. Günümüzde Kürdistan’da Türk sömürge idaresini farkli siyasal manevralarla sürdüren Ankara rejimi ise bütün halklara özgürlük, baris ve demokrasi isterken, tipki 1937’lerde oldugu gibi Kürdistan’daki öldürülmelerden, siddetten, cezai tedbirlerden, Kürdistan’da olusturulan sömürge Türk idaresinden vazgeçmemekte, Kürtler üzerinde olusturulan esaret idaresini geri çekmemekte ve hala sömürge Kürdistan’da Türk unsurunun üstün kimligi adi altinda, Kürt ulusunun bütün özgürlüklerini güvenlik adi altinda gerçeklestirilen askeri siddet yoluyla kisitlayarak, yok saymaktadir.

Ali Haydar Koç

Back to top button