Kürdistan’daki çatismalarin yarattigi algi ve uluslararasi toplumun çalisma anlayisi

Bilindigi gibi bu gün Kürdistan’in kimi ilçelerinde ‘Cizre, Silopi, Diyarbakir Sur ilçeleri- birkaç aydan beridir sert çatismalar yasanmaktadir. Düsük yogunluklu bir savas niteligindeki savas kent merkezlerine, bu merkezlerin kimi mahalle ve sokaklarinda devam etmektedir. Güvenlik güçleri ve PKK militanlari yer yer sicak çatismalara girmekte ve bu çatismalarda her iki taraftan ve sivil halktan bir çok kisi yaralanmakta, kimileri de yasamini yitirmektedir.
Üç yil kadar süren bir çatismasizlik ortamindan sonra 7 Haziran seçimlerinin hemen ardindan Kürdistan’da tekrar silahli çatismalar basladi. Geçen üç yillik çatismasizlik döneminde, PKK dagdaki güçlerini kentlere ve kasabalara indirdi, yeter oranda kent ve mahallelerde silah ve mühimmat depoladi. Yerler kazindi, bomba düzenekleri ve mayinlar dösendi, el yapimi bombalar ve uzaktan kumandali patlayicilar ve tuzaklar hazirlandi, saldiri ve çatisma için isaret beklenir oldu. Derken Suruç olayinin ardindan Ceylanpinar’da iki polis memurunun vurulmasi ve PKK’nin bu olayi-islemedigi halde- üstlenmesinden sonra olan oldu. Kürdistan’in kimi mahalleri yangin yerine döndü.
Çatismalar basladi ama Kürtler adina savastigi savlanan PKK neden savastigi konusunda tatminkâr ve manidar bir açiklama yapamadi. PKK ‘Özyönetim’ ilan ettigini belirtti. Güvenlik güçleri de buna karsi operasyona girisince hendekler ve barikatlarda sipere yatmis 16-17 yasinda ellerine otomatik silahlar tutusturulmus gençler, kursun saçmaya basladi. Bu nedenle devlet de özel kuvvetlerini ve askerlerini bölgeye yigdi. Oysa ki, ‘Özyönetim ‘ için silahli direnis verildigi dünyada ilk kez Kürdistan’da görülmeye baslandi. Günümüzde ugruna silahli mücadele verilebilecek, çok az ‘kutsal dava’ var.
Özyönetim, kültürel özerklik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, gibi sorunlar demokratik sistemin sorunlaridir ve eger demokrasi var ise bu sorunlar çözülebilir. Yani Özyönetim bir demokrasi sorunudur ve demokratik zeminlerde insasi mümkündür. Bunun insasi için silahli direnise gerek yok. Eger silahli mücadele veriyorsaniz sizin baska bir talebinizin var olmasi gerekir. Örnegin cografi temelde ayri bir devlet kurma ya da bölgesel özerklik ya da federasyon talebi için kimi hallerde silahli mücadele verilir.
Örnegin Iran Kürdistan Demokrat Partisi yillarca bölgesel özerklik için silahli mücadele sürdürdü. Onlar ‘Irana Demokrasi, Kürdistana Özerklik’ siari ile Iran baskici rejimine karsi savastilar. Savastilar çünkü Iran rejimi giderek demokrasiden uzaklasarak totaliter bir sistem insa etti ve demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altina aldi, hala da rejimin zorba yüzü devam etmektedir.
Ingiltere ve Ispanya, demokratik geleneklerin egemen oldugu ülkeler olduklari halde IRA ve BASK ayrilik yönünde silahli mücadeleyi yillarca sürdürdü. Ne var ki her iki ülkede, kendi içindeki farkli milliyetlere kismen de olsa ulusal demokratik haklarini tanimisti. Parlamenter monarsi sistemine karsin Irlanda, Katalonya, Iskoçya, Galler, Malaga, Seviya gibi bölgeler kendi iç egemenliklerini kurmus ve ama birlikte yasamayi tercih etmislerdi. Bu iki ülkede Barselona ve Iskoçya ayrilma talebini gündeme getirdiginde de referandum yolu gösterilmis ve referandum sonucunda ayrilma halk çogunlugu tarafindan benimsenmemisti.
Tüm bu süreçler devam ederken her iki ülkede de silahlar susmustu. Uluslararasi toplumun gözetiminde müzakereler vardi. Çünkü o iki ülkede de topraga dair talep vardi, topraga ve cografyaya özerklik isteniyordu. Bu nedenle Uluslararasi toplum bu duruma seyirci kalamazdi. Tabir caizse bu ülkelerdeki ‘ayrilikçi’ güçlerin düsünceleri hala yerinde duruyor va ama bu ‘ayrilikçilar’ silaha davranmayi düsünmüyor.
Keza Güney Kürdistan’da da yillarca KYB ve IKDP Saddam diktatörlügüne karsi amansiz bir silahli mücadele veriyorlardi. Çok sayida insan yasamini yitirdi buralarda. Bu savas uzun yillar aldi. Ilginçtir ki Iraktaki Kürt güçlerde Irak Kürdistan’ina özerklik talebi için savastilar. Bu strateji son yillarda federasyon talebine dönüstü ve simdi orada bölgesel federal bir yönetim var. Yerel egemenlik var, yerel parlamento, yerel bölge baskani ve yerel hükümet var . Bu günlerde ise bu sistemde sorunlar yasaniyor. Bu nedenle bölgesel hükümet ‘bagimsiz devlet’ kurmak üzere hazirlik yapiliyor ve bunu gerçeklestirmenin yolu olarak da referandum gibi demokratik bir mekanizma hedefleniyor.
Orta dogudaki yanginin orta yerinde olmasina karsin Güney Kürdistan hükümeti bagimsizlik için silahli mücadeleye girismeyi düsünmüyor. Irak gibi demokrasinin hayat sansi bulamadigi bir ülkede dahi bagimsizlik görüsmeler ve referandum gibi demokratik temayüllerle gerçeklesecek. Burada silahli mücadelenin hakli gerekçeleri varken bu yola basvurulmuyor.
Ne yazik ki bu gün Türkiye’de ‘Kürtleri kurtarmak adina yola çikmis’ olan PKK gelinen noktada Kürtlerin ulusal demokratik ve kolektif haklarinin saglanmasi için gerçekçi bir projeden yoksundur. PKK, Rojavada ‘Kantonlar’ kurdu. Baasçi ESAD rejimi ile isbirligi halinde o Kantonlari ‘simdilik’ yönetiyor. ENEKS ve diger Kürt guruplarina yasama hakki vermiyor kendi disindaki silahli Kürt guruplarinin Rojavada savasmasina izin vermiyor. Sengalde ‘Kanton’ kurma pesinde. Kendisi ‘özyönetim’ ve ‘Kanton’ pesinde kosarak halki oyalarken Güneydeki güçlerin bagimsiz bir devlet kurmasina da siddetle karsi çikiyor.
PKK zaten rizasi disinda dört parçaya bölünmüs Kürdistan’in parçali halini yetersiz görüyor daha da parçalanmasindan söz ediyor, bunun için savasiyor. Kürdistan bakimindan ‘Özyönetim’ ve ‘Kanton’ bagimsizlik ve birlik degil, bölünmüslük ve parçalanmislik ifade ediyor. Kaldi ki ‘Özyönetim’ dedikleri sey yerelde gerçeklesebilecek bir sey. Zaten bölgede 100 den fazla büyük küçük belediye yönetimleri kendilerinde ve TBMM’de de güçlü bir guruplari var. Isterlerse bu avantaji dogru degerlendirip ‘Özyönetim’ yönündeki amaçlarina demokratik ilkeler çerçevesinde kavusabilirler. Bunun için silahli mücadeleye, devrimci halk savasina ve barikatlara gerek yok. Bu gün Türkiye’de yeterli olmasa bile düsünce ve ifade özgürlügü konusunda önemli olanaklar var. Bu olanaklardan yararlanmak ve demokratik bir kamuoyu olusturmak için olanaklar var. Tüm bunlara ragmen silahlarda israr etmenin akil alir bir tarafi yok.
Demokrasiyi yok ederek ‘özyönetime’ ulasilamaz. Henüz çerçevesi ve niteligi bile belli olmayan bu yönetim modeli için hendekler ve barikatlar kurup mayinlar ve bombalar patlatmaya, insanlari yangin alevinin içinde birakmaya gerek yok. Eger niyet Kürtlerin özgürlügü ise, Kürt ülkesi sadece üç ilçeden mi ibaret. ? Ikiyüzyirmibin kilometrekareden fazla topragi ve yirmibes milyona yakin nüfusu ile Kuzey Kürdistan parçasi bir bütündür ve bu cografyadaki herkesin demokrasiye, özgürlüge ve kendi kaderini tayin etme hakki özgürlügüne ihtiyaci var. Sorun Kürt ve Kürdistan sorunudur ve bunun en makul çözüm biçimi de demokratik bir federasyondur. Özyönetim Kürdistan ve Kürt sorununa yetebilecek bir model degildir. Kürdistan halkinin sorunlari Özyönetimlerle çözülemez. Bölgesel özerklik yada demokratik bir federasyon, olmadi bagimsizlik. Budur Kürdistan sorununa çözüm isigi saglayacak modeller.
Bu modellerden herhangi birisine kavusmak için bile bugünkü kosullarda silahli mücadeleye gerek yok. Tüm bu modelleri tartismak için yeterli bir tartisma zemini var. Uluslararasi konjöktür artik bu tartismalara olanak veriyor.
Bir çok kisi hala duygusal tepkilerle Kürdistan’daki çatismalara bakmaktadir. Kimileri neden BM müdahale etmiyor gibi ileri seyler de söyleyerek feveran ediyor. Kuskusuz ki bu konularda girisimler de yapiliyor, yapildi bile . Ama uluslararasi toplumu ikna etmek sanildigi kadar kolay olmasa gerek. Çünkü uluslararasi toplumun kendine özgü kriterleri var ve o kendi ilkeleri ve görev tanimi ölçüsünde hareket eder. Bu nedenledir ki kimi avukatlarin sokaga çikma yasaginin kaldirilmasi için AHIME yaptiklari basvurular besinci defadir ret ediliyor. BM, bu olaylari iç güvenlik sorunu olmasi hesabi ile gündemine bile almiyor. Ingiltere disisleri bakani ‘PKK ile mücadelede Türkiyenin yanindayiz’ tarzinda açiklamasi yapti. Çünkü Uluslar arasi toplum yasanan olaylari ‘terör’ ve ona karsi verilen mücadeleyi de ‘terörle mücadele’ olarak yorumluyor.
Oysa ki dünyanin bir çok yerinde insan haklari ihlalleri söz konusu oldugunda uluslararasi toplum hemen tepki gösteriyor. PKK hendekleri mesru ve hakli nedenlere dayanmadigi içindir ki uluslararasi toplum duruma sessiz kaliyor. PKK Kürt ulusal haklari için direnmis olsaydi;ve Kürdistan’da gerçekten Kürt varligi tehdit altinda olmus olsaydi, PKK de Kürt varligini korumak amaci ile siddet uygulamak zorunda olsaydi , uluslararasi toplum bu durumu görmezden gelemezdi. Gerçekte durum böyle olsa yerli ve uluslararasi kamuoyu tepki gösterir, caydirici önlemler ve yaptirimlar uygulanirdi. BM, AGIT, AGIK, AHIM ve AB gibi ulusalar arasi kurumlar ile diger barisçil ve hümaniter kurum ve kuruluslar, bu duruma sessiz kalamazdi.
Uluslararasi topluma göre, ortada bir ulusal direnis yok. Bu direnis cografi temelleri esas alan bir statü elde etme direnisi degildir. Özyönetim bir demokratik sistem sorunudur ve ancak demokrasi korunup gözetilerek sonuca gidebilir. Özyönetim uluslar arasi hukukta ifadesini bulan bir yönetim modeli degildir.
Diyelim ki yarin Türkiye devlet yetkilileri bugün Kürdistan’in Cizre, Silopi Ve Sur ilçelerinde uygulanan insan haklari ihlallerinden ötürü uluslararasi bir mahkemede, örnegin Lahey Adalet Divaninda yargilanmaya baslansa ve de savunma yaparken çikip söyle bir savunma yapsalar: ‘ Kürtler uluslar arasi hukukta tanimi yapilmis olan ve de mesru olan tarzda herhangi bir statü talep etmiyorlardi. -ki bu gün PKK direnisçilerinin böyle bir talebi yok- sadece devletin egemenligine karsi direniyorlardi biz de kendi egemenligimizi savunduk. ‘ derse, herhangi bir yaptirimla karsilasmazlar.
Zaten bu gün bu nedenle uluslararasi bir hukuksal yaptirim uygulanmiyor. Çünkü ortada direnisi hakli kilacak, mesru kilacak bir talep yok. Dünyanin her yerinde insan haklari ve hukuk, adalet alanindaki ihlaller bu gün artik uluslararasi yaptirimlarla tarif edildigi halde neden Cizre, Silopi ve Sur ilçelerinde olup bitenlere karsi bir tepki yok sorusunun cevabi buralardaki direnisin ve mücadelenin mahiyeti ve amaçlari ile ilgilidir.
Bilindigi gibi uluslar arasi hukuk ve BM ülkeleri arasindaki antlasmalar uyarinca, cografi temele dayanan bir statü talep etmeden( bagimsizlik ya da federasyon) verilen silahli mücadeleler mesru kabul edilmiyor.
PKK’nin silahli mücadelesi böyle bir amaç içermiyor. Bu nedenle gelistirdigi siddet de uluslararasi toplum nezdinde mesru ve hakli görülmüyor. PKK’nin savasi politik bir mücadelenin araci olarak görülmüyor. Ama uluslararasi toplumun nezdinde PKK’nin savasi her kosulda amaç haline getirdigi algisi hakim olmus durumdadir. Bunu PKK ve onun sempatizan kadrolari disinda her kes böyle biliyor.
Lakin hem ‘tek vatan, tek bayrak’ diyerek Türkiye’nin toprak bütünlügünü savunmak hem de, halki topyekun savasa ve direnmeye çagirmak birbiri ile tezat politikalardir. Bu anlayista olan bir etnik hareketin gelistirdigi silahli direnisin mesru hiçbir yani olmaz. Bu kabul edilir bir mücadele biçimi sayilmaz.
Belki de bu gün bölgede halkin da bu savasa itibar etmemesinin bir nedeni de bu muglak ve çelisik politikadir. . Bu olay aslinda Kürt halkinin ulusal demokratik haklarini elde etme mücadelesinden ziyade, ne yazik ki, Kürt ulusunun self ve determinasyon hakkini yok etmeye hizmet ediyor. Kürt ve Kürdistan gerçekligini örtmeye yariyor.
Latif Epözdemir