Kürdistani’ Serafettin!

Orhan Miroglu
Herkes onu Serafettin Elçi olarak bilir. Ama ben ona Kürdistani Serafettin diyecegim. Çünkü yeryüzünde onun kadar Kürt ve Kürdistan âsigi biri olduguna hayati boyunca hiç inanmadi.
Hep bu yanilsamayla yasadi durdu.
Nefret ederken sevdigini sandi.
Bakan oldu, siyasi iklimi ve gelmekte olani iyi okudu dogrusu, ve inkârin devletin resmî politikasi oldugu bir dönemde, Kürt oldugunu söyledi.
Bu sözün söylendigi zamanin üzerinden koskoca bir tarih geçti.
Kürt gençleri Kürt ve Kürdistan için daga çiktilar, öldüler ve öldürüldüler, ama Kürdistani Serafettin, o gün bugündür bütün siyasi hayatini, Kürt halkindan bu sözün diyetini talep etmekle geçirdi.
Kürt siyasetine düsünsel ve pratik anlamda bu sözün disinda kattigi ve bedelini ödedigi hiç bir sey yok.
Kürdistani Serafettin kanserle bogusuyor bugün, ona uzun ve saglikli bir ömür diliyorum.
Inançli bir adamdir o.
Bildigim kadariyla Tanri’ya inanir, ve insanoglunun bu dünyada geçici bir fani olduguna iman eder..
Hepimiz fani, hepimiz ölümlüyüz.
Bu dünyadan göçüp giderken geride kalan fanilerin arkamizdan iyi seyler düsünüp iyi seyler söylemesini isteriz.
Basit ve insani bir istektir bu..
Ama ömrünü bakanken, ‘ben Kürdüm’ dedigi için, Kürt halkinin kendisine vefa borcu olduguna inanarak tüketmis, ve Kürt halkinin onu hep yükseklere tasimasini bir çesit vatan ve namus borcu olarak bellemis, bu borcun karsiliksiz kaldigi zamanlarda da halktan iliklerine kadar nefret etmis, Elçi gibileri bu insani istekle yetinmez sadece.
Elçi gibileri, bütün fanilerin bir gün tadacagi o mukadder son yolculuk gününde, o son yolculuga ugurlanirken dahi, gücü, iktidari, sâni ve söhreti, içine konulduklari bir karis kefenin içinde hissetmek ve duymak isterler.
Kürdistani Serafettin’in son siyasi hamlesi, yasarken fazlasiyla yitirilmis bir sayginligi hiç degilse o son yolculuk gününde, PKK’den satin almaktan baska bir seye yaramiyor dogrusu.
Hayati boyunca onu terk etmemis, ruhundan ve insanligindan çok sey alip götürmüs iktidar ve statü arzusu, PKK’nin hiçbir zaman gündeminde olmayan ama son zamanlarda önemser göründügü, ‘Kürtlerarasi ulusal birlik siyaseti’ için kurulan milletvekili pazarinda nihayet ise yaradi ve Kürdistani Serafettin, Diyarbakir’dan milletvekili oldu.
Keske onun yerine Diyarbakirlilar oy verecek yasal haklari mevcut, eski bir gerilla isteselerdi!
O gerillalar hak ediyor, ama Kürdistani Serafettin, Diyarbakir’dan milletvekili olmayi hak etmiyor!
Onun istediginin PKK’nin destegiyle milletvekili olmak olmadigindan eminim.
Ama ne yapsin baska?
Kürdistani Serefattin’in, PKK’den baska kapisini çalan olmadi ki!
AK Parti’de hatta CHP’de dahi yer bulsa, kuskunuz olmasin, simdi o partilerin mebusu olacakti.
Bu onun siyasi karakterine ve kariyerine en çok yakisandi aslinda.
Geçmiste AP’ den milletvekili oldu. Derken, bu partiyi terk etti CHP’li oldu.
Sonra Kürtlerin sokaklarda bogazlandigi ve Kürdistan için binlerce Kürt gencinin dagin yolunu tuttugu bir zamanda, yeniden Sirnak’tan ve CHP’den milletvekili olmak istedi.
O da olmadi.
Bu sefer Barzanilerin kapisini çalip, akillarini çelmeye çalisti.
PKK’ye karsi mücadelede onlardan siyasi destek talep edip durdu. Bu da bos çikti. Çünkü Mesut Barzani, babasi Mustafa Barzani’nin yolunda gidiyordu ve Türkiye Kürtlerinin iç islerine ve siyasetlerine karismak niyetinde degildi.
Kürdistani Serafettin, yillarca müteahhitligi ve siyaseti birarada götürdü. Erbil’de surada burada ona para kazandiran santiyeleri oldu, hâlâ da var, ama siyasi itibari hiçbir zaman olmadi.
Çok kosturdu çok yoruldu. Ama 12 Eylül’den sonra bir türlü dikis tutmadi.
PKK’den ve Öcalan’dan hayati boyunca nefret etti, Öcalan ve Partisi olmasa, Kürdistan Krali olabilecegine bile inaniyordu!
Iste devletin elinden tuttugu Urfali bir köylü yanina topladigi baska köylülerle onun yoluna çikmis ve her seyi berbat etmisti!
Onun kadar Öcalan ve PKK’den nefret etmis bir baska Kürt zor bulunur..
Öcalan, bu özel ‘düsmanini’ uzaktan da olsa hep takip etti, sayisiz defa onun ajan ve isbirlikçi oldugunu söyledi.
Fikirlerinin PKK’de anlayisla karsilandigini söylemesi tamamen yalandir.
Onu PKK’nin elinden Stockholm’de zor kurtardilar.
Hayati boyunca, Kürtlügü de siyaseti de PKK ve Öcalan’a karsitlik ve nefret olarak gördü ve insanlari her defasinda bu nefrete davet edip durdu.
Ezgi Basaran’a verdigi söyleside, bu tutumunu bu sefer ters istikamette, ama özünde sürdürüyor.
Siyaseti dün PKK ve Öcalan’a mutlak bir karsitlik ve nefret olarak anliyordu.
Diyarbakir’dan milletvekili olunca, simdi de siyaseti, PKK’ye karsi olmak ya da olmamak gibi bir sey olarak anliyor.
Onun ancak bir asiret toplumunda geçerli olabilecek siyaset anlayisinda, siyasi tutum karsi olmak veya taraf olmaktan ibaret bir durum, bir kazanç kapisidir çünkü.
Dolayisiyla, Kürdistani Serafettin ve PKK madem ki ulusal ittifak yaptilar, bizim gibi aydinlarin payina sadece susmak düser!.
Burkay, Miroglu, Kizilkaya, Firat ve digerleri susacak!
Sivan ve Rojin’in stranlarini söyleyecekleri mekânlari seçme özgürlügü dahi olmayacak!
Geçmisi unutacagiz, bugünü tartismayacagiz!
Devletle, hükümetle temasi o ve onun gibileri yaparsa iyidir ve Kürt çikarlarina uygundur, ama baskalari yaparsa ulusal ihanettir!.
Kimin hain kimin olmadigina simdiye kadar PKK karar veriyordu, ‘ihanet nedir, kime hain denir, ihanetin cezasi nedir, hainler nasil cezalandirilmalidir’ diye anlasilan bundan böyle Kürdistani Serafettin’e sormak ve fikrini almak gerekecek!
Hainlere ceza kesenlerin bundan böyle ondan ögrenecegi çok sey var anlasilan, ama hakkini yemeyelim, onun ihanet tanimina PKK dahi yetisemez!
Kürdistani Serafettin, hiçbir utanç duymadan, gözlerimizin içine bakarak, Türk-Kürt binlerce sivilin, PKK içinde ve disinda yüzlerce, belki de binlerce siyasetçinin öldürülmesinin sebebi ihanettir diyor, diyebiliyor!
Öcalan ve PKK dahi geçmisi bu sekilde ve bir kalemde ve bu kadar insafsizca silmemis ve inkâr etmemislerdi dogrusu!
Ah benim kadersiz halkim, ah!
Dengê Kurdistan