Kürt meselesi çözülmeden…
Iç politikada ne iseniz dis politikada da o’sunuzdur. Eger içeride, iskân plani yönetmeligini degistirip, 250 metre arayla cami yapmaya izni vererek, içki içmeyi engelleme sark kurnazligi yapiyorsaniz, bölgeye iliskin de kafaniz bu kadar çalisiyor, ufkunuz budur demektir.
Türkiye’nin su anda içine düstügü durum çapsizliktir.
Bu çapsizligin iki boyutu var. Birincisi iktidar partisinin bölgeye dar bir Sünni- Islam dürbününden bakmasi… Sünni- Islam kimliginin siyasallastirilmasi ötesinde bir ufka sahip olamamasi ve bir dine mensup olmak ile demokratik siyasi kimlik arasindaki farki görememesi.
Hangi inanca sahip olursaniz olun, inancinizi diger inançlardan ne kadar daha kiymetli görürseniz görün, sonuçta bu inanciniz ile siyasi kimliginiz arasina fark koymayi basaramazsaniz, bölgedeki herhangi bir dinî akimdan farkiniz kalmaz.
AKP, bölgeye Sünni- Islam kimliginin ötesinde demokratik bir alternatif sunmayi basaramadi.
Ama bu madalyanin sadece bir boyutu. Bir baska önemli boyut daha var. Bu da Türkiye’nin batisina egemen Kemalist-Milliyetçi çizgi.
Kürt sorunu bu Kemalist- Milliyetçi zihniyet nedeniyle çözülemedi. Çünkü bu çizgi etnik- dinî gruplara demokratik haklar tanimanin bölünme anlamina geldigine inanir.
Bu zihniyete göre, azinliga biraz hak verirseniz, o biraz daha çogunu ister ve bu da ayrilmayi, toprak kaybini kaçinilmaz kilar; bu nedenle, azinliklarin demokrasi istemine karsi çikmak gerekir.
Kemalist- Milliyetçi çevrenin Osmanli’dan çikarttigi ders budur. Oysa Osmanli’da ayrilikçilik, hak tanindigi için degil aksine bu haklar taninmadigi için gündeme gelmisti.
Son gelismeler, Kemalist- Milliyetçi çevrelerin bu klasik tutumunda bir degisiklige yol açabilir mi? Belki…
Irak’taki iç savasla birlikte, bu çevreler simdi Kürt meselesinin ‘daralarak çözülme’ riskinden çiktigi ve ‘genisleyerek çözülme’ sansina dogru yöneldigini düsünmeye baslayabilirler. Musul ve Kerkük petrollerinin iç giciklayici etkisi ile, Kürt meselesini bu bölgeleri de içine alacak bir çerçevede çözmek vehmine kapilabilirler.
Ortadogu’yu Sünni- Islam modeli etrafinda sekillemek isteyen AKP ile Kemalist- Milliyetçilerin bulustugu nokta bu.
Kürtlerin Sünni olmasi her iki kesimin de istahini kabartabilir. Bu da geleneksel Türk- Islam yayilma stratejine çok uygun!
Bunun ne denli tehlikeli bir macera oldugunu söylemeye gerek yok. Çünkü, Kürtler ile esit ve esdeger kosullarda birarada yasamayi merkezine almis bir modele sahip degilseniz; Ortadogu’da egemenlik alanlari için savasan diger güçlerden hiçbir farkiniz kalmaz.
Dogrudur, su andaki tabloda, Türk ve Kürt birlikteliginin önemli bir sansi vardir. Bu birliktelik ile genis bir cografyaya istikrar getirilebilir ve bu bölgenin diger halklari için de bir çekim merkezi olabilir.
Abdullah Öcalan’in yakalandigi 1997 yilindan beri söyledigi budur. Onun, ‘beni istediginiz gibi kullanin’ sözü, kimi çevrelerce ‘Türk Devleti’nin emrine girdi’ biçiminde yorumlandi ama aslinda söyledigi çok basit bir gerçegin tekrar edilmesi idi: Kürtlerle esit olarak birarada yasamayi beceren bir rejim Ortadogu’da söz sahibi olur. Öcalan bunun için kendisini hizmete sunuyordu!
Oysa onun ‘hizmetine’ gerek olmadan da çözebilirsiniz bu meseleyi. Fakat bunun için gözünüzü disarilara dikmemeniz, evinizdeki pisligi temizlemeniz gerekir. Içeride insan haklarina saygi gösteren demokratik bir rejim tesis etmeniz gerekir. Bu da Kürtlerin, Türklerle esit ve özgür birarada yasamalarina engel olan her türlü kanun ve yönetmeligi temizlenmesiyle mümkündür. Bunun için ne Öcalan ile ne de PKK ile pazarlik yapmaya gerek vardir.
PKK ile genel af, geri dönüs ve entegrasyon gibi bir dizi pratik konuyu tartisabilirsiniz ama Kürtlerin özgürce kendilerini ifade etmelerini engelleyen kanunlari degistirmek için PKK ile pazarlik gerekmez.
Sözün kisasi, farkli din- irk- mezhep gruplarina esit ve özgür biçimde yan yana yasama kosullari saglamadan, Ortadogu’ya alternatif sunamazsiniz. Bunun için sahip oldugunuz dinî inanç ile siyasi kimliginizi birbirinden ayirmayi bilmeniz gerekir.
Bir de Türk olarak neye sahipseniz, Kürtlerin de ayni seye sahip olma hakki oldugunu (sizlere zor gelse de) kabul etmeniz…
Yani çogulculugu esas alan, demokrat bir kimlige sahip olmaniz gerekir.
Her 250 metreye cami yapma izni vererek içki içmeyi engelleyecegini düsünen bir kafanin anlayabilecegi bir sey degildir bu…
——————————————–
Taraf-18 Haziran
Taner Akçam