Makale

Kürt sorunu da Trump’i bekliyor

Ali BAYRAMOGLU
Kürt sorunu da Trump’i bekliyor
Türkiye’nin gerek iç siyaset gerekse Orta Dogu’daki politikalar itibariyla en çetrefilli sorununun Kürt meselesi olduguna süphe yok. Iki yillik bir aranin ardindan 2015 temmuz ayinda yeniden baslayan çatismalar binlerce insanin ölümüne yol açti, yüzbinler evlerini terk etmek zorunda kaldi.
Siddet eylemleri ülkeyi hala sarsmaya devam ederken, yasalar ve politikalardaki otoriter doz da giderek artiyor. 15 Temmuz darbe girisimi vesile edilerek, Kürt hareketini temsil eden yayin organlari, dernekler kapatildi. Kürt milletvekillerinin bir kismi tutuklandi.
Asayis dalgasi dis politikayi da kapliyor. Türkiye’nin PKK’nin uzantisi olarak gördügü Suriye’deki PYD varligiyla mücadelesi, dis politikasinin sinir ötesi askeri müdahalelere yol açacak oranda keskin ve temel unsurlarindan birisi haline geldi. Oysa AKP’nin öyküsü farkli baslamis, sorunu reformlarla ve siyaset yoluyla çözmeye, bu denli ciddi yönelen ilk Türk siyasetçi Cumhurbaskani Recep Tayyip Erdogan olmustu.
2002 kasimda iktidara gelen Erdogan’in ilk iki yili, Kürt meselesi açisindan rahat geçti. Öcalan 1999’da yakalanmis, ülkede dört yil silah sesi duyulmamisti. 2004 PKK’nin kendisini yeniden gösterdigi ve çatismalari baslattigi yil oldu.
Erdogan’in buna tepkisi hizli oldu. Birkaç ay sonra Erdogan Ankara’da basbakanlik binasinda, aralarinda benim de bulundugum sivil bir heyetin temsilcilerine sunlari söylüyordu: ‘Geçmiste yapilan hatalari yok saymak büyük devletlere asla yakismaz. Devlet özür dilemesini bilir. Herkesin birinci sinif vatandas olmasi, ülkemizde özgürlüklerin tam hâkim olmasi (…) benim ve arkadaslarimin askidir, sevdasidir, rüyasidir.’ Bu sözleri ertesi gün Diyarbakir’da halkin önünde de tekrar etti. Tarih 12 Agustos 2005’ti ve bu tarih, Kürt açilimi olarak adlandirilan bir dönemin baslangici oldu.
Bu tarihten itibaren iki hat iç içe girecekti: ‘Reform-diyalog hatti’ ile ‘inisli çikisli seyreden çatisma hatti’.
AKP 2006’dan itibaren önce Kürtçe televizyon yayini, Kürtçe seçme ders gibi konular üzerinden genel bir demokratiklesme paketiyle yol aldi. Buna Güneydogu bölgesine yönelik yatirim ve kamu hizmeti çabalarini ekledi. Bunlar yeterli olmayinca, siddet dinmeyince, bu kez diyalog kapisini açti. 2008-2011 arasinda Oslo görüsmeleri olarak bilenen, PKK yöneticileri ve devlet temsilcileri arasindaki gizli temaslar yapildi. Bu çaba da istenilen sonucu vermedi. Bu temaslarin noktalanmasiyla baslayan 18 ay sürecek kanli, tahammülü zor, bedeli agir çatisma evresinden sonra, AKP kritik esigi geçti ve 2013’de ‘baris süreci’ni baslatti.
Devlet ile PKK lideri arasinda temaslar ilk kez resmilesiyordu. Nitekim önce Öcalan ile MIT arasinda görüsmelerin yapilmakta oldugu ilan edildi. 21 Mart 2013’te Diyarbakir’da 1 milyon kisinin önünde Öcalan’in Kürtler için silahli dönemin bittigini, yerine siyasi dönemin basladigini vurgulayan, gerillalarin Türkiye sinirlari disina çekilmesi gerektigini söyleyen mektubu okundu.
Dönemin Adalet Bakani Sadullah Ergin baris sürecini, PKK güçlerinin Türkiye’yi terk etmesi, demokratiklesme ve entegrasyon basliklariyla üç kademeyle tanimladi. Ardindan Türkiye’ye baris sürecinin önemini anlatacak, aralarinda benim de bulundugum 63 kisilik Akil Insanlar Heyeti kuruldu. PKK güçleri mayis 2013’ten itibaren Türk topraklarini terk etmeye basladilar.
Bu süreç basladiktan yaklasik bir buçuk yil sonra, bu sürede yasanan tüm krizlere ragmen baris treni yola devam etmekteydi. Bu duruma, 6 Haziran 2014 tarihinde bir Kürt çalistayinda çözüm siyasetinden sorumlu Basbakan Yardimcisi Besir Atalay’in su sözleri taniklik yapiyordu: ‘Imrali’dan gelen mesajlarla bizim düsüncelerimiz örtüsüyor. Çözüme yakiniz. Yeni bir yol haritasi üzerindeyiz. Sürece yeni bir ivme kazandirma çalismasi içindeyiz.’
O halde, baris süreci neden basarisiz oldu? Basarisizligin iki temel nedeninden söz edilebilir.
Ilki taraflarin ‘paradigma’ ve ‘siyasi irade’ farkliliklariyla ilgiliydi. Taraflarin çözüm sürecine verdikleri anlam ve bu süreçten beklentileri arasinda büyük bir mesafe bulunuyordu. AKP sistemin demokratiklesmesinin Kürt sorununu ortadan kaldiracagini umuyor, Kürt kimliginin ifadesiyle ilgili iyilestirmelere karsilik PKK’nin silahli mücadeleden vazgeçmesini bekliyordu. Kürt tarafinin hedefi ise önce Kürtlerin temsilcisi olarak masada olmak, ardindan siyasi özerklik, ana dilde egitim ve Öcalan’in affiydi.
Bu beklenti farki, daha ilk günden itibaren gerilimlere, güvensizlik krizlerine yol açti. PKK askeri güçlerini Türk topraklarindan çekmeyi agirdan aliyor, devlet ise PKK’lilarin çekildigi yerlere askeri tahkimat yapiyordu. Siyasi iktidar karsi tarafin taleplerini görmezden geliyor, vatandaslik tanimi, yerel yönetimler reformu gibi hassas konular gündeme hiç gelmiyordu. PKK ise ilk firsatta askeri güçlerini çekmeyi durdurarak, süreci iyice yavaslatma kararini aliyor, çatisma tehdidine dayali tutuma geri dönüyordu.
Bunun yaninda AKP ise çözüm sürecinin siyasi maliyetini hissediyor ve kendi açtigi baris sayfasindan endise duymaya basliyordu. Nitekim, 2015 genel seçimlerinde kaybettigi dokuz puanlik oyu bu duruma bagladi ve baslattigi baris sürecine olan mesafesi biraz daha artti.
Ancak basarisizligin asil nedenini Orta Dogu’daki denge degisiklikleri olusturdu. Bu degisiklikler endiselerin, güvensizliklerin ve beklenti farklarinin infilakina yol açti.
Suriye iç savasi bu ülkenin, sosyolojik açidan Türkiye Kürtleriyle, siyasi açidan Türkiye’nin hâkim Kürt hareketi PKK’yla iç içe olan kuzeyinde, diger bir ifadeyle Türkiye siniri boyunca bir Kürt siyasal alaninin olusmasina zemin hazirladi.
Bu durum, Kürt tarafinda beklentileri besledi. Bu bölgeye yerlesme ve köklesme imkânlari bulan Kürt hareketinin stratejisini etkiledi. Zamanla ISID tehlikesi karsisinda Kürtler yerel güç olarak uluslararasi koalisyonla is birligine girdiler ve mesruiyet imkânlari yakaladilar. Kürt hareketi için Kuzey Suriye’de sinirin dogu ucundan bati ucuna uzanacak bir koridor, Türkiye’deki Kürt meselesi kadar, belki stratejik olarak daha çok önem kazanmisti.
2015 temmuza geldiginde Türkiye’nin Kürt meselesinin artik biri Türkiye’de digeri Suriye’de olmak üzere iki ayri merkezi vardi. PKK için Kuzey Suriye ve Türkiye’nin Güneydogu’su bir bütün olusturuyordu. Kürt talepleri, iddialari ve beklentileri, örnegin silahli özerklik ilanlariyla Türkiye’de izlenen strateji, bu yeni duruma göre sekillenmeye basliyordu.
Bu gelisme ve umutlarin Türk tarafinda yerlesik siyasi algida tek karsiligi vardi: Endise ve bölünme korkusu. Nitekim 19 Mayis 2015’te dönemin Disisleri Bakanligi Müstesari benim de aralarinda oldugum gazetecilere verdigi kapali bir brifingde, Kürt meselesinin gerek tanimi gerekse çözümü itibariyla dis politik bir agirlik kazandigini, PKK’nin Türkiye karsiti ittifaklarda yer aldigini, kullanildigini söylüyor, bunlar karsisinda iç siyasetin ve çözüm sürecinin islevinin zayifladigini hatirlatiyordu.
Bunlar, Türkiye’nin ülkede ve bölgede izledigi Kürt politikasinin kimi sifreleri.
Gelecek hakkinda ne söylenebilir?
Gelinen noktada Türk siyasetinin baris defterini kapatarak en önemli demokratik itici gücünü kaybettigine süphe yok. Ayrica Kürt meselesinde otoriter politikalarin demokrasiyi daha da harap ettigi ortada.
Çözüm ve siyasete dönüs ise bu kosullarda sadece iç siyasi gelismelerle mümkün görünmüyor. Türkiye’nin Kürt sorunu artik bir bölge sorunu, çözümü de bölge dengelerine bagli… Pek çok sorun gibi Kürt sorunu da Trump’in ise baslamasini bekliyor
—————————————-
Marmara Yerel Haber-12 Ekim

Ali Bayramoglu

Back to top button