Kürtçe egitim
Ilkokul yillarima dair ilk hatirladigim sey, gözümün önüne gelen ilk görüntü ders arasinda Kürtçe konustugum için okul müdüründen dayak yedikten sonra agladigim hâlimdir. Benim kusagimdan olan pek çok Kürt insaninin böyle üzücü hikâyeleri vardir.
Benden önceki ve sonrasi kusaklar için de bu böyle.
Geçmis uygulamalari hatirladigimizda, bugün ‘anadilde egitim’ talebinin ne kadar yerinde oldugunu kavramamiz daha da kolay olacaktir.
Genç cumhuriyetin kurucularinin ilk icraatlarindan biri Kürtçe egitim veren ne kadar kurum varsa onlari kapatmak olmustur.
Ismet Inönü’nün istegi dogrultusunda, 1. Umumi Müfettisligi’ne getirilen Abidin Özmen, dönemin hükümetine sunulmak üzere bir rapor hazirlar.
Abidin Özmensu sözlerle amacini açikça dile getirmektedir: ‘Türk camiasi içinde kaynastirmak istedigimiz kimseleri Kürtçe yerine Türkçe ile konusur hale getirmek icap eder. Bu söz götürmez bir gerçektir.’ (Ismet Pasa’nin Kürt Raporu-Saygi Öztürk)
Abidin Özmen, asimilasyonun gerçeklesmesi için ‘yatili mektepler’ kurulmasini önerir. Bu okullarda, Kürt çocuklara ‘Türkçe konusmayi ögreten ve Türklük propagandasini esas alan’ bir egitim verilmis olacakti.
Sadece sözkonusu ‘yatili mekteplerde’ degil, kentlerde ve köylerde açilan tüm devlet okullarinda Kürt ögrencilere yönelik , ‘Türklestirme politikasi’ izlendi.
Sonuçta ne oldu?
Bu politika gerçek amacina ulasamadi, ulasamazdi.
Izlenen asimilasyoncu politikalar, yasaklar, baskilar…
Bunlar bir ise yaramadi.
Türkiye’ye sadece zaman kaybettirdi. Dahasi çatismalarin ve gerginliklerin kaynagini olusturdu.
Bu süre içinde sorun agirlasti, çözümü zorlasti.
Eski politikalarla yol alinamayacagini yasadik, gördük.
Bugün farkli bir noktadayiz.
Geçen yil anadil egitiminin özel okullarda gerçeklestirilmesi için bir kanun çikarildi. Esas olanin devlet okullarinda anadil egitiminin saglanmasi olsa bile, önemli bir yasa oldugunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Kanun söyle diyor: ‘Türk vatandaslarinin günlük yasamlarinda geleneksel olarak kullandiklari farkli dil ve lehçelerde egitim ve ögretim yapmak amaciyla özel okullar açilabilecek.’ Yasa gayet açik. Bu yasadan yola çikilarak, Diyarbakir, Yüksekova ve Cizre’de, bazi sivil toplum kuruluslarinin girisimiyle Kürtçe egitim verecek okullar açildi. Açilir açilmaz mühürlendi. Tekrar açildi. Bir daha mühürlendi. Egitim ve ögretim kurumu olmasi gereken bu binalar adeta bir gerginlik odagi hâline geldi. Böyle bir problem polisiye tedbirlerle çözülemez. Aksine problemi daha da artirir. Yeni sorunlar yaratir. Yapilmasi gereken sey, diyalog içine girmek ve sorunlarin giderilmesi için çalismaktir.
Sözkonusu okullarin mühürlenmesinin gerekçesi, resmî basvurunun yapilmadigi yönündedir.
Simdi, basvuru için hazirlik yapildigi söyleniyor. Bundan sonra ne olacagini hep birlikte görecegiz. Yasayi çikaranlar engelleyici degil, yol gösterici olmali; kolaylastirici bir rol üstlenmelidirler. Sorunlarin giderilmesi için polisiye tedbirlere basvurmak yerine, diyalog yoluna gidilmelidir. Ancak bu yöntemle yeni çatismalarin önüne geçebilir; pratik adimlar atabiliriz.
Flensburg Üniversitesi ögretim üyelerinden Prof. Dr. Elin Fredsted bir makalesinde söyle diyor: ‘…. Bu nedenle ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diller ya da birinci ve ikinci sinif diller yoktur.’
Çok dogru.
Buradan yola çikarsak, anadilde egitim talebinin karsiligi, ‘resmî dil Türkçedir’ biçimindeki bir yanit olamaz.
Türkiye’de ve dünyada her çocugun kendi anadiliyle egitim yapma hakki vardir.
Not: Söylemeden geçemeyecegim, Diyarbakir’da ve baska sehirlerde günlerce devam edenokul yakma eylemleri onaylanamaz. En basta buralarda yasayan insanlara zarar vermektedir.
Nihayetinde yörede yasayan çocuklar bu binalardan yararlanmaya devam edeceklerdir. Bu tarz davranislar ‘anadilde egitim’ gibi çok hakli bir talebi gölgelemekten baska hiçbir ise yaramamaktadir.
————————————————-
Taraf-23 Eylül
Enver Sezgin