Makale

Kuzu postundaki kurtlar

TBMM Anayasa Komisyonu Baskani Burhan Kuzu Kürtçe egitim talebini ‘seytana uymak’ olarak degerlendiriyor ve ‘çünkü bu memleketi böler’ diye buyuruyor.

Görüslerinin dogrulugunu ispat etmek için de ABD’de yasandigini söyledigi bir gelismeyi anlatiyor: ‘Amerika bunu bir kez denedi, Bir eyaletinde denedi, Ispanyolcanin yogun oldugu bir yerde iki sene uyguladi bakti ki eyalet elden gidiyor hemen Ingilizce egitimine tekrar döndü.’

Ne kadar inandirici bir örnek degil mi?

Prof unvanli Kuzu, Isviçre, Ispanya, Belçika ve bazi diger Avrupa ülkelerinde anadil egitimi yapildigini, bu ülkelerin bölünmedigini, aksine anadil egitiminin söz konusu ülkelerin birliginin temel taslarindan biri oldugunu bilmez mi?

Bilir elbette…

‘Bu kadar cehalet ancak tahsil ile olur’ diyecegim, ama Burhan Kuzu cahil biri degil ve kendi söylemi ile üniversitelerde anayasa dersi veriyor.

Eger sebep cehalet degilse, Burhan Kuzu’nun gerçekleri böylesine inkâr etmesinin, onlari demokrasi karsiti görüslerine uygun hale getirmek amaciyla egip bükmesinin nedeni ne ola ki?

Kuzu niçin partisinin yönetimindeki Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerinin durumunu ortaya koyan, Roboski katliami, iskenceci polis sefi S. Selim Ay’in terfi ettirilmesi ve benzeri uygulamalari nedeniyle hükümete kirik not veren AB Raporunu ‘çöpe’ atiyor?

Kanimca tüm bunlarin nedeni Burhan Kuzu’nun kuzu postuna bürünmüs bir kurt olmasi.

Kuzu postundaki kurt Burhan’in rengi ‘boz’ mudur?

Bilmiyorum.

Ama bu söyledikleri nedeniyle sadece onu suçlamanin da haksizlik oldugunu düsünüyorum.

Çünkü baskani ve basbakani da ayni düsünüyor; Burhan Kuzu Erdogan’in söylediklerini tekrarliyor.

Bilindigi gibi, Basbakan Erdogan son olarak partisinin grup toplantisinda, “Ana dilde egitim diye bir sey yoktur. Bu bir hak degildir’ demisti.

Birçok uluslararasi belgede yer alan anadilde egitim hakki için, ‘böyle bir hak yoktur’ diye buyuran Erdogan, Kürdler söz konusu oldugunda temel bir insan hakkini yok saymanin yani sira, neyin hak olup olmadigina karar verme yetkisini de kendinde buluyor.

Bugün ‘anadilde egitim diye bir hak yok’ diyen Erdogan, yurtdisinda, örnegin Almanya’da yaptigi konusmalarda asimilasyonu insanlik suçu olarak niteliyor, Avrupa ülkelerinde yasayan Türklere anadilde egitim hakkinin taninmasini istiyordu.

Erdogan, ‘Yaradilani yaradandan ötürü severiz’ sözünü sikça kullaniyor.

Ama ‘yaradilan’ Kürdler olunca sevginin yerini, onlarin haklarinin inkâri, eski inançlarindan nefret etmek aliyor.

Son dönemlerde dünyanin en eski dinlerinden biri olan Iranî Zerdüstlük ve Kürdlerin en eski dinlerinden Êzidi inancini diline dolayan Erdogan, bu inanç sistemlerine karsi düsmanligini saklama geregi bile duymuyor.

PKK’yi Zerdüstlük ile suçlayan Erdogan Kürdleri PKK ile aralarina mesafe koymaya çagiriyor.

Erdogan, Bunlarin yani sira on binlerce Kizilbas’i kiliçtan geçiren Osmanli padisahi Yavuz Sultan Selim’den, Alevilerin katlinin vacip oldugunu söyleyen Seyhülislam Ebu Suud’dan bahsediyor.

Bazi batili ülkelerde Islam inancina yönelik nefret suçlarinin artmasina hakli tepki gösteren, Islamifobinin BM nezdinde nefret suçu olarak kabul edilmesi için çaba sarf eden Erdogan, Türkiye’de Islam ve Türk olmayan kesimler söz konusu olunca nefret suçu islemekten geri kalmiyor.

Êzidilik ve Zerdüstlük kitap sahibi ve milyonlarca kisinin inançla baglandigi dinler. Iran’da Zerdüstlük bir inanç sistemi olarak resmen kabul ediliyor.

Basbakan Erdogan tüm bunlari bilmez mi, bilmemesine imkân var mi?

Elbette biliyor, ama çiktigi Türk-Islam Sentezi tornasi, bilmezden gelmesini gerektiriyor.

AK Parti Hükümeti, 12 Haziran seçimlerinden sonra demokratiklesme ve AB sürecinde frene basti.

Eski devlet reflekslerine, Kürd sorunu konusunda hiçbir sonuç vermeyen, aksine sorunu daha fazla çikmaza sokup içinden çikilmaz hale getiren güvenlikçi politikalara yöneldi.

Basbakan Erdogan’in söylemleri ve dili de, bu degisiklige paralel olarak biçimlendi. Basbakan ve basta Içisleri Bakani olmak üzere bazi bakanlar, her firsatta Türk ve Islam olmayan toplum kesimlerine karsi inkârci, nefret kusan, düsmanligi körükleyen söylemlerde bulunuyorlar.

Cemevlerinin ibadethane oldugunu reddediyorlar, Alevileri ibadet etmek için camilere çagiriyorlar.

Yani Alevilerin nerede ve nasil ibadet edecegini belirliyorlar…

Ki, bu anlayis, Kemalist devlet sisteminin temel taslarindan biridir.

Erdogan, son Elazig konusmasinda, ‘sinirsiz demokrasi ve özgürlük yoktur’ da dedi.

Elbette öyledir.

Ama siniri kim ve nasil belirleyecek?

Kuzu raporunu çöpe attigina, AB Bakani Egemen Bagis’in ‘kirik ayna’ diye niteledigine, hükümetin bir baska agir topu Zafer Çaglayan’in da ‘dünyanin en riyakar örgütü’ olarak gördügü ve son raporuna güldügüne göre, demokrasinin sinirlarini belirleyecek olan AB ve kriterleri degil.

Türkiye’nin özellikle Kürd sorunu ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile yakindan ilgili maddelerine çekinceler koyarak imzaladigi uluslararasi anlasmalar da sinirin belirlemesinde rol oynamayacak.

Ve siniri ‘Ankara Kriterleri’, Basbakan ve sürekasi belirleyecek.

Ki, bu da AK Parti’nin bundan böyle demokratiklesme konusunda yapacaklarinin çok sinirli olacagini, bu ise zorlanmasi gerektigini ortaya koyuyor.

Hükümeti demokratiklesme ve Kürd sorununun çözümü dogrultusunda adim atmaya zorlamanin yolu ise, silahli mücadele veya ‘Devrimci Halk Savasi Stratejisi’ degil, legal, barisçil, demokratik mücadele ve siddete yönelmeyen sivil itaatsizlik eylemleridir.

Söz konusu mücadele biçimi ve eylemler, kuzu postuna bürünmüs kuzularin gerçek yüzlerini açiga çikartacagi gibi, heveslerini de kursaklarinda birakacaktir.

24 Ekim 2012

Mesud Tek

Back to top button