Mahatma Gandhi sivil itaahatsizligin gücü

Yilmaz Çamlibel
“Siddet mi, siyaset mi? isimli yazim, kisa bir süre önce, Dengê Kurdistan internet sitesinde yayinlanmisti. Bu yazi nedeniyle okuyuculardan çok olumlu tepkiler aldim. Bazi okuyucular, Gandhi’nin yaptigi pasif eylemlerle ülkesini nasil özgürlestirdigi konusunda bilgilerimi aktarmami istiyorlardi. Simdi okuyucularimin bu istegini yerine getirmeye çalisacagim.
Ingiltere’nin sürdürdügü emperyalist politikalar sonucunda, dünyanin önemli bir bölümü, Ingiltere’nin sömürgesi altina girmisti. Bu nedenle Ingiltereye: “Üzerinde günes batmayan imparatorluk”, deniliyordu.
Hintli Mahatma Gandhi, 1869 da Hindistan’da dogdu. Londra’da hukuk egitimi gördü. 1893’te Ingiltere’nin sömürgesi olan Güney Afrika’da, avukatlik yapmaya basladi.
Güney Afrika’da, Hintlilere yönelik irkçi uygulamalardan etkilenen Gandhi, bu ayrimciliga karsi çikti. Hintlileri örgütlemeye basladi. Çesitli sivil toplum örgütleri kurdu, gazete çikardi. Hintlileri bu haksiz ve adeletsiz uygulamalara karsi çikmaya özendiren yazilar yazmaya basladi, bildiriler dagitti, konferanslar verdi.
1894 yilinda “Natal Hint Kongresi” isimli sivil kurumu olusturdu. Hintlileri bu kurum içinde el ele tutusmaya, birlik olmaya çagirdi. Halki, bilerek isteyerek haksiz yasalara ve uygulamalara karsi çikmaya yönelti.
Bu yasa ve uygulamalara karsi çikarken, onlari islemez hale getirmeye çalisirken, siddet kullanmamayi stratejik bir ilke haline getirdi. Sivil iteatsizlik yöntemlerini kullanmayi ana prensip haline getirdi.
Gandhi, kendinden önce sivil itaatsizlik konusunda kafa yormus, kisilerin eylem ve söylemlerinden yararlandi. Onlari daha da genisleterek, sömürge ülkelerin ulusal kurtulus mücadelesinin sivil itaatsizlik felsefesini sekillendirdi.
Bu felsefenin temel ilkelerini, su sekilde özetliyebiliriz:
Mevcut yasalar, seni baskalarina haksizlik ve kötülük yapmaya itiyorsa, vicdani hakkini kullanarak o yasaya uyma, tersine çigne.
Bunu yaparken, lanetledigin kütölügün araci olmamaya dikkat et. Yaralayici ve zarar verici eylemlerden ve söylemlerden uzak dur. Üçüncü kisilerin hakkini çignememeye özen göster.
Toplum vicdanini ve adalet duygusunu harekete geçirecek seyler yap. Kimsenin malina, canina ve onuruna zarar verme.
Eylemin basindan sonuna kadar, tutarli ve samimi ol, kitlelere güven vermeye özen göster.
Eylemi aleni yap. Yaptiklarini hiç bir zaman inkar etme. Eylemin tümünün sorumlulugunu yüklen.
Sistemin geneline degil, tekil haksizliklara karsi eylem yap.
Sivil itaatsizlik eyleminin temel hedefi, haksiz yasa veya uygulamalari çigneyerek, onu dönüstürmektir. Sistemi toptan degistirmek ise, isyan, ayaklanma ve devrim konusudur. Bunlari birbirine karistirma.
Sivil itaatsizliklerde, asla çifte standartli olma. Irk, sinif, cins, renk, din ve mezhebine bakmadan zalime karsi çik, mazlumdan yana ol.
Sivil itaatsizligin çagrilari, adaletsizlige karsi çogunluga gönderilen bir mesaj olmali. Amaç, ortak bir adalet anlayisinin tesis edilmesi olmalidir.
Haksizliklara boyun egmemek, onu ortadan kaldirmak için yapilan sivil itaatsizlikler çifte standartli olmamalidir.
Haksizliklarin giderilmesi çabalari esnasinda, hangi irk, grup, sinif, din ve cins çikarlarina hizmet ettigine bakilmamalidir.
Sivil itaatsizlik, haksiz politika ve uygulamalari degistirip dönüstürmek için, kamuoyuna seslenen, vicdani ama yasal olmayan davranislardir.
Çünkü vicdani yasalar, ülke yasalarindan daha kutsaldir.
Daha sonra Gandhi, ülkesi Hindistan’a döndü. Çalismalarini orda sürdürdü. Kongre Partisi’ni kurdu. Parti kisa bir süre içinde, genis bir tabana yayildi. Egemenleri zorlamaya basladi.
Sadece Ingilizlere karsi degil, Hindistan’da yasayan halklar arasindaki adaletsizliklere karsi çikti. Örnegin, Hindistan’daki kast sistemine karsi çikti.
Gandhi, defalanca hapislere girip çikti. Ölüm oruçlarina yatti. Gandhi, 1930 yilindaki tuz eylemi sonucunda, tüm dünyanin tanidigi ve sevdigi bir insan haline geldi. O dönemlerde Ingilizler, Hint okyanusunda çikardiklari tuz için Hintlilerden “Tuz Vergisi” aliyordu.
Gandhi ve arkasindaki bir milyon insan, Hint Okyanusuna dogru yürüyüse geçtiler. Günlerce yürüyüp denize vardilar. Gandhi her zamanki sakinligiyle denize dogru yürüdü. Sahildeki tuzlu kumdan bir avuç aldi. Kendisiyle günlerce yol tepen insanlara söyle seslendi: “Yurttaslar, bu deniz, bu topraklar bizim. Ingilizler bizim denizimizden çikardiklari tuz için bize hem para aliyorlar. Bu da yetmezmis gibi, bizden tuz vergisi aliyorlar. Iste ben bir avuç tuz aldim. Bunun için Ingilizlere vergi vermeyi de ret ediyorum. Sizler de öyle yapin.” Bu eylem ve bu üç cümleden olusan konusma sonucunda tabir caizse Hindistan’da kiyamet koptu.
Daha fazla uzatmayayim, sazliklardan yapilmis bir kulübede yasayan, bezden yapilmis elbeseler giyen, karnini sahip oldugu bir keçinin sütüyle doyuran, bir deri bir kemik olan Hintli bir ihtiyar, bir tokat atmadan, bir kursun sikmadan, Üzerinde günes batmayan Ingiliz Imparatorlugunu ülkesinden kovdu. Bagimsiz bir devlet kurdu.
Bu inanilmaz basarilar nedeniyle Gandhi, tüm dünya tarafindan sevilen, sayilan tarihi bir kisi oldu. Hindular arasinda ise bir evliya, bir peygamber konumuna geldi.
Gandhi’nin kitlelere özümsettigi baris iklimi nedeniyle Hindistan Devleti, kavgasiz, dögüssüz ve kansiz bir biçimde, Hindistan ve Pakistan diye iki parçaya bölündü. Bu iki halk yüzyila yakin bir zamandir, yan yana banris içinde yasiyorlar.
Mahatma Gandhi, gazetecilere verdigi bir beyanatta söyle diyordu: “Ugrunda ölmeyi göze aldigim bir çok davam var. Ama ugruna öldürecegim bir davam yok.”
Bu saygin insanin ölümünden de bahsetmem gerekiyor. Zira bu, herkesi ciddi sekilde yaralayan ve inciten hazin bir ölümdür.
Hindistan’i özgürlüge kavusturan, kan ve siddeti ret eden bu saygin insan, sokakta tek basina yürürken onun politikalarina karsi çikan bir Hintli tarafindan kursunlanarak öldürüldü.
Yilmaz Çamlibel