Haber

MAZGIRT ÜZERINE SÖYLESI

MAZGIRT ÜZERINE SÖYLESI

Degerli okurlar, arkadaslar.

Ilçem Mazgirt üzerine yapilan asagidaki söylesi ‘Mazgirt’ adli 720 sayfalik kitapta yer aldi. Kitapta benimle yapilan söylesinin yani sira, bölgeyi bilen bir dizi yazarin, arastirmaci ve akademisyenin, orayi çesitli açilardan ele alan yazi ve söylesileri var. Kitap 2021 Hazirani’nda, Ütopya Yayinlari arasinda basildi.

Benimle söylesiyi yapan Prof. Dr. Sükrü Aslan kendisi de Dersimlidir ve Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde ögretim üyesidir. Daha önce ‘Herkesin Bildigi Sir: Dersim’ adli, Dersim yöresini tarihi, cografi, sosyolojik çesitli açilardan ele alan bir derlemesi var. Daha sonra bazi akademisyen arkadaslariyla birlikte Dersim’in ilçelerinden Pülümür, Hozat ve Mazgirt ilçeleri üzerine kitaplar hazirlayip yayinladi. Prof. Sükrü Aslan’in bunlarin yani sira Türkçe, Ingilizce ve Fransizca dillerinde yayinlanmis birçok bilimsel eseri var.

Mazgirt’le ilgili bu derlemeyi hazirlayanlar Prof. Dr.Sükrü Aslan ile Doçent Dr. Filiz Çelik’tir.

Biraz uzunca olan söylesi için size iyi okumalar dilerim..

Kemal Burkay; 3 Ocak 2022

KEMAL BURKAY’LA MAZGIRT HATIRALARI

SÜKRÜ ASLAN

Mazgirt üzerine bir kitap hazirlamaya karar verdigimiz zaman aklima gelen ilk isimlerden birisi Kemal Burkay idi. Zira Mazgirtli ve uzun yillar Türkiye’deki politik muhalefetin aktif bir kurucu aktörü olmustu. Sadece Kürt cografyasinda degil, genel olarak Türkiye ve yurtdisinda da yaygin sekilde taniniyordu. Dolayisiyla bütün bu tecrübeden ve özellikle 80’li yaslarinda biri olarak Kemal Burkay’in Mazgirt’e dair söyleyecekleri önemliydi.

Yillar önce derledigim Herkesin Bildigi Sir: Dersim adli kitaba bir bölüm yazmis, ama yüz yüze gelme firsatimiz maalesef olmamisti. Simdi Mazgirt kitabi vesilesiyle bir araya gelmek için çok istekliydim. (…) Sonunda 24 Kasim 2020 tarihinde Ankara’da kendisini ziyaret etme konusunda mutabik kaldik.

Ankara’daki görüsmemize ikimizin de ortak tanidigi olan ve ayni zamanda Kemal Bey’in yol arkadasi Kenan Özer aracilik etti. Bir kitap mekâni olan Özgürlük Yolu Vakfi’nda Mazgirt üzerine yaklasik üç saat süren oldukça yararli bir görüsme yaptik. Çocuk gözüyle, gençlik gözüyle ve simdi de bir ‘kidemli büyügümüz’ gözüyle bize Mazgirt’i anlatti.

Bugün 24 Kasim 2020 Kemal Burkay’in Ankara’daki ofisindeyiz. Bizi kabul ettiginiz için tesekkür deriz. Mazgirt ile ilgili bir kitap hazirliyoruz. Kemal Burkay’siz bir Mazgirt kitabi olamaz. Bu nedenle bugün sizinle beraberiz. Bize Mazgirt’i anlatmanizi rica edecegim. Söz sizde.

Mazgirt benim ilçem, çocuklugum orada geçti.(1) Gençlik dönemlerimde yaz tatillerinde özellikle köyüm Kizilkale’ye (Dirban) gidip geldim. Daha sonralari da Tunceli’de avukatlik yaptigim dönemlerde seçimler sirasinda ve diger siyasi çalismalar nedeniyle Tunceli’nin pek çok yöresine gittigim gibi Mazgirt tarafina da birçok kez gittim. Bu nedenle Mazgirt’le ve köyleriyle ilgili olarak epeyce bilgilerim var.

————————————————————————-

(1) Kemal Burkay anilarinda dokuz kardesin altincisi oldugunu belirterek su bilgileri verir: ‘Biri kiz, üçü oglan olan dört kardesim daha bebekken öldüler. Kardeslerin ilki M. Ali Agabeyim ise genç yasinda askerde yakalandigi zatürreden öldü. Ancak dördümüz, Mustafa, Inci, ben ve Sabriye uzun ömürlü olabildik. Benden önce dogup bir yasini tamamlamadan ölen kardesimin adini vermisler bana. Benden sonraki kardesimin adi Adil’di. Çiçek hastaligi tüm köyü sarmisti. Çiçek hastaligindan öldü. Çiçek çibani tüm bedenini sarmisti. Babam onu rahatlatmak, yaralarini yumusatip kasintiyi azaltmak için ilik süt çimdirdi. Ama sütün bedenine dökülmesiyle daha da fenalasip can vermesi bir oldu. Taze çocuk bedeninin solusu bugün gibi aklimdadir. O yil pek çok çocuk çiçekten öldü ya da kör oldu. (Kemal Burkay, Anilar-Belgeler Cilt 1, Deng Yayinlari, 2002, s. 13-14).

Tunceli’nin ya da tarihi ve asil adiyla Dersim’in ilçelerinin ortak yanlarinin yani sira her birinin kendisine özgü yanlari da var. Cografi olarak, tarihsel bakimdan, demografik, yani nüfus yapisi ve baska yönlerden farklari da var. Mazgirt’inde onu diger ilçelerden ayiran bazi özellikleri var. Mazgirt, Nazmiye ve Pülümür ilçeleriyle birlikte, ‘Dogu Dersim’ diye nitelenen cografi bölgede yer aliyor ve güneye dogru Elazig sinirina düsüyor. Kuzeyindeki Nazmiye ve Kalan’la Mazgirt’i ayiran ve bir testere agzini andiran Mazgirt Siradaglari vardir. Ben siirlerimde onlardan söz etmisimdir. Ünlü Düzgün Dagi da onlardan biridir.

Mazgirt yöresi kuzeye dogru daha çok ormanliktir. Mese ormanlariyla kaplidir. Bu yörede ekonomik bakimdan hayvancilik önem tasiyor ve özellikle de keçi beslenir. Bu yörede yaygin olarak Hiran Asiretinin köyleri vardir. Ama güneye, yani Elazig’a dogru yumusak egimli ve tarima elverislidir. Burasi Çarsancak mintikasidir. Mazgirt yöresi, kuzeyine düsen merkez ilçe (Kalan) ile Nazmiye ve Pülümür’e oranla fazla daglik ve sarp olmadigi; derin vadilerle, çaylarla, irmaklarla kapli bir bölge olmadigi ve tarima elverisli oldugu için eski çaglardan beri yerlesim yeri olmustur. Nitekim Mazgirt bölgesinde Urartulardan kalan kaleler var. Mazgirt Kalesi, yine merkeze yakin Kale Köyü’nün kalesi. Doguya dogru Peri Suyu üzerinde, Karakoçan sinirinda Bagin Kalesi bunlardan birkaçi. Bu kaleler birbirine benziyorlar, tümü de tastan yapilmislar. Mazgirt Kalesine uzun bir tas merdivenle çikiliyor, bir magaradan geçilip gidiliyor. Kale köyünün kalesinde Urartulardan kalma yazitlar var. Mazgirt Kalesi M.Ö.9.yüzyilda yani 2900 yil önce yapilmis. Kale köyündeki kale de öyle. Urartu krali Manuas zamaninda yapildigi söyleniyor. O dönemden kalma çivi yazisiyla yazitlar var. Bu yazitlardan bazilari su anda Elazig’da, Harput’taki müzede imis.

Bazi tarihçiler Mazgirt isminin aslinda Menazgirt oldugunu dile getiriyorlar. Ünlü Kürt sairi ve ayni zamanda Kürt tarihi yazari da olan Cigerhun (Cigerxwin), üç ciltlik tarihinde bundan söz eder. Menazgirt ismi ise Urartu Krali Menuas’tan gelmis olabilir. ‘Girt’ takisi baska isimlerde de var. Mus’un Malazgirt’i benzer bir isim tasiyor. Yine Pertek yöresinde Vasgirt diye bir köy var. ‘Girt’ takisi hangi dildendir? Urartulardan mi kalmadir, Kürtçe mi, yoksa baska bir dilden midir? Bilmiyorum. Ama Kürtçede ‘almak’ anlamina geliyor. Cigerxwin tarihinde Mervaniler döneminde, onlarin sarayinda Menazi adinda bir sair ve bilginin oldugunu söyler. Sarayda kâtiplik yapan, mektuplar yazan biridir. Cigerxwin, söz konusu Menazi adli kisinin Mus Malazgirt’inden degil, Harput yöresi Mazgirt’inden oldugunu söyler. Mervaniler 10.11.yüzyillarda Diyarbakir ve Silvan’da hüküm sürmüs bir Kürt kralligidir. Menazi iki sefer elçi olarak Istanbul’a, Kostantinapol Rum Kralina gönderilir. O, bu gezileri sirasinda epeyce elyazmasi kitaplar saglamis ve bu kitaplari Diyarbakir ve Silvan’da iki camiye bagislamis. Bu kitaplarin hala durdugu ve ‘Menazi Kitapligi’ adini tasidigi söylenir. El Menazi’nin asil adi Ehmet, baba adi Silik’mis. ‘Silik’ bir Kürt ismi, bizim yörede hala vardir. Kürtler eskiden soyadi olarak genellikle yasadiklari yerin, asiretin adini alirlardi. Türkiye disinda hala da öyledir. Böylece ‘Menazi’ adi ‘Menazli’ (Menazgirtli) anlamina geliyor. Bütün bunlari sunun için anlatiyorm: Mazgirt kelimesinin kökeninde ‘Menaz’ ya da ‘Menas’olabilir. Bu da Urartu Krali Menuas’tan gelmis olabilir.

Mazgirt yöresinde adini saydigim kalelerin disinda da tarihsel kalintilar oldugunu düsünüyorum. Bölge yeterince arastirilmis degil. Dersim yöresi bir bütün olarak arastirilmadigi gibi, Mazgirt yöresi de yeterince arastirilip, tarihsel eserleri, tarihsel geçmisi yeterince ortaya konmus degil. Mesela bizim köyümüz Dirban’in üst tarafinda ‘Sava’ denen bir tepe var. 1800 metre yüksekligindedir. Orada Sah Ismail’in mezari oldugu söylenir ve ziyaret yeridir. Tepede yikilmis taslik bir kulübe var. Sah Ismail’in mezarinin gerçekten orada oldugunu sanmiyorum. Bu bir efsane olabilir. Böylesi ünlü kisilere ait birçok yerde mezarlar oldugu söylenir.

Yine köyümüzün üst tarafinda Dêdar diye bir yer var. Kürtçe ‘Ana Agaç’ demek.. Burasi da Sava gibi bir ziyaret yeridir. Köylüler genelde sonbahar mevsiminde oraya gider ve kurban keserler. Dêdar’da yikintilar var. Kesilmemis, yaslanmis, kutsal bilinen mese agaçlari var. Ben yurtdisindan dönüsümden sonra Dedar’a iki kez gittim ve ilgimi çekti. Tam tepede kesme tastan yapilmis görünümü veren kalintilar var. Bir avlu çevresini andiran çok belirgin izlere rastladim. Onlarin resimlerini çektim. Size verecegim onlari. Orada geçmisten kalan bir kale ya da kutsal bir mekân oldugunu düsünüyorum. Bir manastir da olabilir. Ermeniler de o bölgede bir dönem yasamislar. Bizim köyde, yani Dirban’da eskiden Ermeniler de varmis. Benim çocuklugumda onlardan yalnizca bir aile kalmisti.. ‘Mala Qemi Fille’, yani ‘Ermeni Kamer Ailesi’ deniyordu onlara. Iki kardeslerdi. Sonra onlar da göç edip baska taraflara gittiler. Alevi ve Kürt olmuslardi, ama Ermeni asilli olduklari biliniyordu. Bizim köyde yine ‘Bêdera Fillan’ (Ermeni Harmani) denen bir yer de var. Çevre köylerde de yer yer Ermeniler ve Kürtler yan yana yasamislar. 1. Dünya savasi sirasindaki kiyim ve sürgünden Dersim yöresindeki Ermeniler pek etkilenmemisler. Dersim Kürtleri Ermeni komsularina dokunmamis ve onlari korumuslar. Bu yöredeki 20 bin kadar Ermeni, 1. Dünya savasinda bölgeye giren Rus ordusu geri çekilirken onlarla birlikte geçip Ermenistan’a gitmisler. Benim sözünü ettigim kalintilarsa daha eski dönemlere ait olabilir. Belki Ermenilere, belki Kürtlere ait kutsal bir mekân… Arastirilmasi gerekir.

Yine bizim köyün alt tarafinda, bizim köyle Sörek ve Lamk köyleri arasinda bir kanyon var. Bizim köyde, Sava’dan gelip asagi dogru akan dere orada bir kanyon olusturmus. Kim bilir milyonlarca yil içerisinde… Her iki yanda dere yatagindan 70-80 metre yükseklige ulasan uçurumlar olusmus. Xirêwe (Harabe) diyoruz oraya. Her iki yanda magaralar var. Bu magaralardan bir tanesi dogu yönünde 5-6 kilometre ötedeki Kardere’den çikiyormus. Bu magaralarin antik dönemde yerlesim yeri oldugu saniliyor. Yüksek kayalarin kovuklarinda arilar yer yer büyük kitleler halinde yuva yapmislar. Onlarin yaptigi bal kayalardan asagi dogru akar, uzaktan bile görünür. Insanlar gidip türlü biçimlerde o bali toplamaya çalisirlar.

Bu yazin ben köydeyken bilgi aldik: Karayollari bu kanyonun bir ucundan baslamis, tasocagi kuruyor. Oraya gittim resim çektim, haber yapip yayinladim. O çevrede baska duyarli ve bilinçli insanlar daha önce bu konuda harekete geçmisler. Kanyonun tarihi ve turistik degeri, dogal güzelligi var. Oraya tasocagi yapmak akil alacak is degil. Ama bildiginiz gibi bu ülkede benzer birçok tahribatlar yapiliyor. Dogal güzellik ve tarihi deger demeden, kanyon, irmak boylari maalesef tahrip ediliyor. Bu tasocagi daha önce de isletemeye açilmis ve kanyonun güney ucunu bozmuslar. Umarim ki çevre halkinin tepkileri sonucunda geri kalanini tahrip etmezler.

Mazgirt yöresini dogu ve güney kesiminde, kaynagini Nazimiye yöresinden alan Peri Suyu (Çayi), Bati yönünde ise Munzur Irmagi sinirlar. Bu ikisi Peri kasabasinin yakininda birleserek batiya dogru akar ve Pertek civarinda Murat Irmagi ile birlesirler. Murat ise daha sonra Karasu ile birlesip Firat adini alir.

Demin de söylemistim, Mazgirt yöresi özellikle ‘Çarsancak’ diye adlandirilan güney kesimi tarima elverislidir. Burada arpa, bugday, pamuk, susam, kenevir ve bakliyat yetisir. Simdi seker pancari da var.

Çarsancak köyleri benim çocuklugumda Türk asilli beylerin mülkü idi. Onlar Osmanli döneminde mi, Selçuklu döneminde mi bu topraklara sahip olmuslar, bilemiyorum. Bizim Kürtler onlara marabalik yaparlardi. Ama sonradan beyler topraklarini sattilar, bu topraklari isleyen Kürtler ve çevre asiret insanlari tüm topraklari satin aldilar, beyler ise göç edip gittiler.

Mazgirt’in güneybati ucuna düsen Peri Kasabasinin halki esnaf ve zanaatkârdirlar. Tekstil, çömlekçilik, marangozluk, çilingirlik isi ile ugrasirlar. Benim çocuklugumda çevrenin zanaat isini onlar karsilardi.. Saban demiri, testi, çanak-çömlek ve benzeri seyleri de karsilarlardi. Aslinda bunlarin Ermeni oldugu söylenir. Ama sonradan Türklesmisler. Yani göç etmeyip kalan Ermenilerin bazilari duruma ve yerine göre Kürt-Alevi olmus, bir bölümü ise Sünni-Türk… Bu durum kismen batidaki Çemisgezek’te, Elazig ve Tunceli merkezde de var.

Mazgirt yöresi Peri kasabasi disinda, nüfus yapisi olarak Kürt-Alevidir. Ilçenin üç büyük asireti (Hiran, Sadi ve Izol), Dersim’in diger yörelerinde konusulan ve Zazacanin bir sivesi olan ‘Dimili’den farkli olarak Kurmanci lehçesini konusurlar.

Peri Suyu’nun öbür geçesinde, yani Elazig’in Karakoçan, Palu ve Karaçor tarafinda da Sadililer var. Ilginçtir, Karakoçan yöresindeki Sadililer Sünnidir. Izollar ise Malatya ve Siverek yöresindekiler Sünni’dirler. Ama bizim Mazgirt yöresindekiler Alevi. Bu da sunu gösteriyor: Kürt asiretleri bulunduklari yerlere göre hem inanç hem de mezhep degistirmisler. Mesela Kürt asiretlerinin eskiden Êzidi olan bir bölümü, özellikle Serhad yöresindekiler zamanla, baskilardan dolayi Müslümanlasmislar. Osmanli döneminde de Kürt asiretleri yine yerine göre Sii ya da Alevi olmus, yerine göre Sünni olmuslar. Bu da anlasilir bir seydir

Pertek yöresinde de Kurmanci konusulur. Bu ilçede yaygin olan Pilvenk Asireti, Sadi Asiretinin bir koludur. Sadi büyük bir asirettir. Baska yerlerde de vardir. Mesela Karliova’da da var. Erzurum’da da var. Daha doguda Çaldiran’da, Horasan’da var. Hani bizim Alevi dedeler derler ya, ‘biz Horasan’dan geldik’ diye… Hayir, Horasan’a gitmisiz ve üstelik de Horasan’da bir Sadi konfederasyonu var. Horasan’da ayrica bu bölgeden göç etmis baska asiretler, Karaçorlular, Keykanlilar var. Osmanli-Iran çatismalari sirasinda bazi asiretler baskilardan bunalarak bu bölgeden göç edip Iran’a gitmis, Sahlara siginmislar. Onlar da onlari götürüp Türkmenistan sinirinda Horasan’a yerlestirmisler.

Mazgirt yöresindeki ekonomik ve sosyal hayata gelince… Anilarimin 1. Cildinde bu konuda epey bilgi var; yöre halkinin yasam tarzina, inançlarina, ekonomik durumuna iliskin olarak. Bizim çocuklugumuzda söz konusu Kürt köylerinde kapali ekonomi iliskileri hâkimdi. Pazar iliskileri ise son derece sinirliydi. Köylüler çogu zaman kendi giyimlerini el dokumasi ile kendileri yapiyorlardi. Disaridan pek az sey aliyorlardi: Seker, gazyagi; kazma, kürek, saban demiri gibi bazi aletler; testi, çanak çömlek… Onun disinda kendileri üretip kendileri tüketiyorlardi. Tahillarini kendiler üretip, evlerini kendileri yapiyorlardi. Kendi malzemeleriyle; kavak, sögüt, tas, kerpiç…

Bahsettiginiz o iki Ermeni aile köyünüzden gitmemis, kalmislar Alevilesmisler yani. O aileler hâlâ Mazgirt’te yasamaya devam ediyorlar mi?

Onlar önce Sörek köyüne, sonra Karakoçan’a geçtiler. Ben onlardan birini 1980 darbesi sonrasi Almanya’da gördüm. Bir Newroz toplantisi sirasinda yanima geldi. ‘Kemal Agabey beni hatirladin mi?’ dedi. ‘Ben Qemi Fille (Ermeni Kamer) gillerdenim; simdi Karakoçan’da kaliyoruz,’ dedi. Hatirini sordum. Onun disinda da Tunceli merkezde bazi insanlarin Ermeni olduklarini biliyorum. Onlarin bazilari Almanya’ya geçtiler. Orada açikça Ermeni olduklarini söylemeye basladilar. Baski kalmamisti üzerlerinde. Dersim’de Ermeni olduklarini söylemeye çekiniyorlardi. Bir tanesi Baki Devletli idi. Hatiralarimda ondan bahsediyorum. Ben orada TIP’i örgütledigim zaman onunla karsi karsiya geldim. Bir gün kendisine ‘Baki Devletli, dedim, sen niye bize karsisin? Biz Ermenilere karsi degiliz, sosyalistiz. Bize göre bütün halklar kardestir. Ben Ermeni halkinin ugradigi baskilardan dolayi üzgünüm. Sen niye bize karsisin?’ Aglamakli oldu. ‘Bizi zaten Ermeni biliyorlar, bir de komünist deseler anamizi aglatirlar’ dedi. Ben de, ‘Sana komünist ol diyen yok, gelip de TIP’e üye olman sart degil; ama bize karsi olman da gerekmiyor,’ dedim. Hani TIP’e de komünist diyorlardi ya… Hâlbuki biz sosyalist bir partiydik; yani o kadar radikal degildik.

Siz ilkokulu nerede okudunuz?

Ilkokulun ilk üç sinifini babamin egitmenlik yaptigi Canik Köyü’nde okudum. Mazgirt’in bir köyü, bizim köye yakin. Dördüncü sinifi Bucak merkezimiz Mohundu’da okudum. Besinci sinifi Dirban’da, yani kendi köyümüzde okudum.

Birkaç cümle ile okul günlerinizi anlatir misiniz?

Babam Akçadag Köy Enstitüsü’nde açilan egitmen kursuna katilmisti. Bizim köyde Arap harfleriyle egitim yapan bir okul varmis; babam orada egitim görmüs ve askerlikte çavusluk yapmisti. Bu nedenle egitmen kursuna çagirmislar. Alti aylik kurstan sonra egitmen oldu. Ilk tayini Canik’e çikti. 1941-42 idi saniyorum. Orada ilk üç yil Mustafa agabeyim okudu. Daha sonra ben ve Inci Ablam okuduk. Ilk yillarda bir okul binasi yoktu, bir köy evinde egitim veriliyordu. Sonra köye bir okul binasi yapildi ve biz de ailecek lojmana tasindik. Canik’in yani sira, Kardere, Isnis, Hodan, Akkilise köylerinden ögrenci aliniyordu. Üç yillik egitmenli okulu bitirince Mohundu’ya (2) gittim. Besinci sinifi ise Dirban’da, kendi köyümüzde okudum.

—————————————————————————-

(2) Kemal Burkay anilarinda o dönemin Mohundu’su için sunlari yazar: ‘Mohundu 200 haneye yakindi. Içinde iki derenin birlestigi genis bir çukurluk alanda idi. Bucak merkezi olarak bir ilkokula, küçük bir müdürlük binasina, bir karakola sahipti. Iki tane de bakkal dükkani vardi. Ayrica ‘Halkevi’ denilen genisçe, tek katli bir bina vardi ki öylece bos dururdu. Bu binanin ne ise yaradigini merak ederdim. (Anilar-Belgeler, Cilt 1, Deng Yayinlari, s.23).

– Ortaokulu nerde okudunuz?

Ortaokulu okumadim. Köy Enstitüsüne gittim. Bes yillikti. Sonra alti yil oldu. Demokrat Parti 1950’de iktidara gelince Köy Enstitüleri sistemini degistirdi. Adlarini da degistirdi, Ögretmen Okulu yapti, orayi bitirdim. Köy ögretmenligi yaptigim dönemde Elazig’da disaridan liseyi bitirdim ve 1956 yilinda Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydoldum. Dört yilda orayi da bitirdim. Ama devam edemedim. Ders kitaplarini alip çalisiyor, sene sonunda sinavlara giriyordum. Devam mecburiyeti olmayan bir fakülteydi. O dönemde bizim gibi maddi durumu elvermeyen gençler orada okurduk. Ben 1960 senesinde orayi bitirdim.

Sizin çocuklugunuzdaki ve gençliginizdeki Mazgirt’i biraz anlatir misiniz?

Benim çocukluk ve ilk gençlik dönemlerimde. 1950’li yillara kadar Mazgirt’e araba yolu yoktu. Yürüyerek gidip geliyorduk. Bizim köye bes saat mesafede idi. Mazgirt’i ilk kez Köy Enstitüsü sinavlarina girdigimiz 1949 yilinda gördüm. Birkaç dükkâni, bir kahvesi, bir lokantasi, sanirim bin küsur nüfusu olan küçük bir kasabaydi. Simdi de fazla degismis degil… Ondan sonra da avukatlik yaptigim dönemde gördüm. Aldigim ilk dava sulh ceza mahkemesinde görülen bir ceza davasiydi. Karsi tarafin avukati da Hasan Ünlü idi. Sonradan milletvekili oldu. O da benim köylümdü. O davaya katildim. Hâkimler savunmam için, ‘Simdiye kadar mahkememizde yapilan en güzel savunma’ demisler. Bir arazi davasi idi, iki köylü kavga etmislerdi. Ben iyi hazirlanmis, sözlü bir savunma yapmistim.

Meslekteki ilk davaniz miydi?

Elazig’da avukatliga basladigim 1964 yilinda aldigim ilk dava idi. Mazgirt’e Otobüsle gidip geldim, taksiyle, otomobille degil. Zaten otomobilim yoktu. O gariban köylüyü de masrafa sokmamak için otobüsle gidip geldim. Hiranli bir köylüydü, avukatligini yaptigim kisi, ama ayrintilarini hatirlamiyorum. Daha sonra da avukat olarak Mazgirt’e gidip geldigim oldu. Bir keresinde aldigim bir davada müvekkilimin yalan söyledigini gördüm. Canim sikildi. Belki avukat olarak verilmemesi gereken tepkiyi verdim. Ayaga kalktim, hâkime, ‘Bu davayi takip etmeyecegim, çünkü müvekkilim yalan söylüyor,’ dedim. Düsünebiliyor musun, belki de bu meslekte bunu yapan ilk avukattim. Çikip gittim. Adam yalan söylemeseydi onu iyi bir sekilde savunacaktim.

Hangi seneydi?

Benim Tunceli’de avukatlik yaptigim dönemdi. 1966-67 olacak. Ayni zamanda TIP’te oldugum dönemdi. Insanlar bizimle iliski kurmaktan korkuyordu. Bir keresinde yine Mazgirt’e gitmistim. Durusmadan çikinca gidip memurlar lokalinde bir masaya oturdum, çay söyledim. Çevre masalarda oturan bir dizi adam bana hos geldin demekten bile korktular. Bir-ikisi uzaktan merhaba dedi. Ben oraliyim, avukatim, beni taniyorlar hepsi. Bir-iki gün sonrasiydi, oradan bir saglik memuru Tunceli’ye gelmisti, yazihaneme ugradi. Yazihanemde o anda müsterim olan iki köylü de oturuyordu. ‘O gün geldin kusura bakma Kemal Bey, sana hos geldin diyemedim, korktum’ dedi. Iki köylü, ne oldugunu anlamadilar, garip garip baktilar. Dedim ki: ‘Korkuyorsan sana helal olsun, kork! Ama bu adamlarin yaninda söyleme bari, bak bunlar korkmuyorlar.’

Ögretmen okulundan sinif arkadasim vardi, Süleyman. Birbirimizi çok severdik. O da Dersimliydi ve Dersim merkezde ögretmendi. Bazen yazihanemin önünden geçerken kapidan kafasini uzatir, ‘merhaba’ der kaçardi. Gelip oturmazdi. Yani çok zor kosullarda çalistim.

Akçadag’i bitirdikten sonra ögretmenlik tecrübeniz oldu mu?

Ben son yilda bir sürgün yasadim ve Enstitüyü Diyarbakir-Ergani’deki Dicle Köy Enstitüsü’nde bitirdim. Tayinim Van’in Muradiye ilçesinin Korsot köyüne çikti. Kürt köyüydü tabi. Gitmeden önce Van’da Türkmenler yasiyor saniyordum. Bize öyle ögretmislerdi. Gittim ki orada da bizim Kürtler yasiyor… Orada iki yil ögretmenlik yaptim. Iki yil sonra tayinimi Ankara’ya istedim. Belki merkeze alinirim da belli saatlerde fakülteye devam edebilirim diye. Ama orada da beni Koçhisar’in bir köyüne verdiler; yani tayinimi merkeze yapmadilar. Fakültenin ikinci yili da o köyde geçti. Ikinci yilin sonunda Mili Egitim Müdürüne gittim. ‘Hukuk Fakültesi’nin üçüncü sinifina geçtim, okula devam etmek istiyorum, beni merkezde bir okula alin’ dedim. Adam bana bakti da müstehzi bir sekilde ‘Kavaklidere ilkokuluna alalim mi?’ dedi. Ben alay mi ediyor, yoksa ciddi mi diye düsünürken o söyle devam etti: ‘Sen daha yenisin, merkeze ancak uzun yillar hizmet etmis ögretmenler alinabilir.’ Buna canim sikildi ve söyle dedim: ‘Demek bu ülkede yoksullarin okuma sansi yok. Ne yapalim, ben de ögretmenlikten ayrilirim.’ Böyle bir cevap beklemiyordu, sasirdi tabi. Onun ne cevap verecegini beklemeden yürüyüp kapidan çiktim. Dedigimi yaptim ve ögretmenlikten ayrildim. 1958 yaz sonlariydi. Ama parasiz kaldim. Hatiralarimda bunlari anlatmisimdir. Sonra bir sinava girdim ve Ankara’da Tarim Bakanligi emrine tayinim çikti. Iki yil da orada muhasebe memurlugu yaptim. Ama yine okula devam edemedim. Yine de okulu 1960 Haziraninda, hiç ikmale kalmadan dört yilda bitirdim.

Hatiralarinizda var mi, bilmeden soruyorum. Ankara’da Dersimli ögrenciler veya çalisanlar 1950’lerin sonunda dernek kuruyorlar hatiralariniz da var mi?

Hatiralarimda bu konuda bilgi yok. 1958’de kurmuslar. Ben, üniversitenin ilk iki yilinda, haziran ayindaki sinav dönemi hariç, hep Ankara disinda idim. Ancak son iki yil (1959 ve 1960) Ankara’da oldum. Bu nedenle, bu dernegin kurulusuna ve çalismalarina pek katkim olmadi. Tunceli Kültür Dernegi’nin bir gecesine katildigimi hatirliyorum. ‘Ceride-i Dersim’ adinda, bir ya da iki sayi çikan bir yayinlari olmus, ona bir yazi da yazmistim. 1963 yilinda, kaymakamlik staji yaptigim dönemde Tunceli Dernegi Baskani Ali Anagür’e yazdigim bir mektuptan dolayi merkeze alindim ve bir süre sonra kaymakamlik stajini biraktim.

Biraz Mazgirt’in 1938’ine gelmek istiyorum. Dersim genelinden biraz Mazgirt için bilgi paylasir misiniz?

Mazgirt yöresi asiretleri 1937-38 direnisine katilmamislar. Direnis daha çok Kalan, Hozat, kismen Çemisgezek ve diger yörelerde yasanmis. Buna ragmen direnis bastirildiktan sonra her tarafa askeri birlikler sevk etmisler. Annem o günleri söyle anlatiyordu: ‘Ekin biçiyorduk, sen kundaktaydin, uzaktan top sesleri geliyordu. Askerin Dersim’i kirdigi zamandi…’

Annem Kalan merkezine düsen ve Dimilî lehçesini konusan Alan Asiretindendir, Çukur köyünden. Çukur Beyleri onun amcalari oluyor. Onlar da kursuna dizilmisler (3). O yöre büyük kiyim yasadi ve sürgüne ugradi. Direnis bastirildiktan sonra askeri birlikler bizim köye de ugrayip kamp kurmuslar. Bizim köylülerin bir kismi, babam da dâhil olmak üzere, burada da kiyim olabilir diye kaçip çevredeki ormanlik alanlarda saklanmislar. Bizim yöre direnise katilmadigi için öylesi bir genis bir kirim yapilmamis; ama daha sonra, yöre halkina gözdagi vermek için, bizim köyden ve çevre köylerden önde gelen kisiler seçilerek Mazgirt merkezine çagrilmislar. Gidenler Yesil Baba’yi geçince, Mazgirt’e varmadan Kêrt denen yerde kursuna dizilmis, ya da süngülenmisler.

————————————————————————

(3) Kemal Burkay anilarinda annesine dair su bilgileri verir: ‘Annem Azime’nin çocuklugumda bize anlattiklarindan aklimda kaldigi kadariyla Qusxane köyündenler. Babasini çocukken yitirmis. Annesi yeniden evlenip baska köye gittigi için akrabalarinin yaninda büyümüs. Kendisinden küçük bir kardesini, yine Dersim’e yönelik askeri harekâtlardan biri sirasinda bir subayin evlat edinerek götürdügünü anlatirdi. (Anilar, Cilt 1, Deng Yayinlari, 2002, s. 11-12).

– Sizin köylü olanlar kimlerdi?

Biri Momin gilden biri de Mikê gilden. Her ikisinin adi da Zülfü idi. Bunlar köyün önde gelen ailelerindendir. Bunlarin cenazelerini almak o kosullarda mümkün olmamis elbet. Yine de Mikê gilden olan Zülfü için yakinlari bu son yillarda köy mezarliginda sembolik bir anit mezar yapmis ve mermerden mezar tasina benim ‘Dersim’ adli on bir bölümlük siirimin ilk bölümünü kazimislar. 1969’da Halk Oyuncularinin sahneledigi Pir Sultan piyesi nedeniyle Tunceli’de meydana gelen olaylarin ardindan yazdigim bu siirin söz konusu bölümü söyledir:

D E R S I M

Bir eski öyküdür bileceksiniz

Masallardan kalmistir Dersim

Ülkemin ortasinda gizli

Yanik bir türküdür Dersim

Yil otuz sekizdi daglarda

Iri ceviz agaçlari ve atim vardi

Bir arpa ekmegi kadar sicakti

Topragim, karim ve çocuklarim

Oysa soguk bir kustur

Parildar süngü

Bana neden uzaksin düsündün mü?

Kurda kusa dostlugumu düsündün mü?

Bu sularda ölüm bile güzel

Sen hiç kursunlarin anlamini düsündün mü?

Yil otuz sekizdi daglarda

Iri ceviz agaçlari ve atim vardi

Günes ve sular ülkesinde orda

Orda ki eski bir öyküdür Dersim

Siz kaç kisinin öldürüldügünü tahminen biliyor musunuz? (Mazgirt köylerinden çagrilip ilçeye ulasmadan infaz edilenler kast ediliyor)

Sayi olarak bilmiyorum, ama anlatilanlardan bunun yüzün üzerinde, belki de çok daha fazla oldugunu saniyorum.

Peki, tamamen bosaltilan köyler ve sürgüne gönderilen aileler hakkinda bilginiz var mi? Mazgirt için soruyorum.

Mazgirt yöresinde sürgüne gönderilenler var. Ama ayrintili bilgim yok. Mesela Canik’ten Hidir Öztürk (Xidî Beko). Bursa taraflarina sürülmüstü. Daha sonra sürgünden döndü ve Mazgirt’e belediye baskani oldu. Ermeni asilli, ama Kürtlesmis… Köylüler onlara ‘Mala Beko’ derlerdi, yani Beko Gil… Canik’te Ermeniler ve Kürtler yan yana yasamislar. Bu, Ermeni gezgin Antranik’in Dersim’e iliskin kitabinda da var. Antranik, Mazgirt’in diger bazi köylerinin yani sira Canik’e de ugruyor ve bu köylerde Ermenilerin ve Kürtlerin yan yana yasadiklarini anlatiyor.

Hidir Öztürk’ün kitabina denk geldim. Ermeni mezalimini konu edinen.

Ben o kitabi okumadim. Ama simdi siz söyleyince hatirladim. Böyle kisiler hem Kürtler hem Ermeniler arasinda var. Çok ilginçtir, kendisi Kürt olup Kürt düsmanligi yapan Ismet Inönü… Mustafa Kemal, Seyh Sait ayaklanmasi öncesi, Lice olaylari nedeniyle o dönemin basbakani Fethi Okyar’a ‘orduyu harekete geçir’ diyor. Ama Fethi Okyar, ‘Pasam, olay küçük, büyütmeyelim’ diyor. Lice’de bir olay olmus birkaç jandarma ölmüs… Mustafa Kemal derhal onu görevden alip yerine Ismet Pasa’yi getirmis. Ismet Pasa aslen Bitlisli bir Kürt, ailesi sonradan Malatya’ya gelip yerlesmis. Ama bildiginiz gibi, hiç tereddüt etmeden gidip bölgede tam bir kiyim yapti. Maalesef böyleleri çok var. Hidir Öztürk de kendisini kabul ettirmek için bunu diyebiliyor. Baska seyler de var. Ermeni kökenden gelip 12 Eylül döneminde Kontrgerilla örgütünde çalisan insanlar… Tek tek isim vermeyeyim, versem hepsini tanirsiniz.

Siz Dersim katliami ile Kemalist dönem politikalariyla ne zaman ilgilenmeye basladiniz?

Hem genel planda Kürt sorunuyla, hem de özel olarak Dersim sorunuyla ilgilenmem 19-20 yaslarimda baslar. Bu dönemde elime geçen ve beni çok etkileyen kitaplardan biri Dr. Nuri Dersimi’nin ‘Kürdistan Tarihinde Dersim’ adli kitabidir. Elden ele dolasmis, ilk ve son sayfalari kopmustu. Daha sonra Kürt sorunu konusunda okuyup yazdikça baska kaynaklara da ulastim ve Cumhuriyet öncesi ve sonrasi Kürt tarihi ve Dersim yöresinde yasananlarla ilgili olarak da yazdim. Bu arada Ermeni-Kürt iliskilerine de degindim.

Antranik’in kitabi hangi yillarda Kürtçeye çevrildi.

Sanirim 2000’li yillarin basindaydi. Bir Sovyet Kürdü, Têmurê Xelil, Kurmanciye çevirmisti, ben de redakte ettim ve basildi.

Çocuklugunuzdaki Alevi geleneklerini anlatir misiniz?

Bilirsiniz, Alevilerin pirleri ve rayberleri var. Köyümüzde de Dede aileleri vardi. Bizim Pirlerin Bingöl tarafindan, Delikan’dan geldigi söyleniyor. Rayberler ise baska köylerden geliyorlardi. Bu konuya çok yogunlasmadim. Çocuk yasta köyden ayrildim. Gençlik dönemimde solcu oldugum için pek umursamiyordum. Çocukken bir cem ayinine katilmistim (4). Dedeler saz çalar, beyit okurlar, köylüler kadin-erkek sema dönerlerdi. Babam ve amcam ise ayrica kuran okumayi, namaz kilmayi bilirlerdi. (5)

———————————————————–

(4) Anilarinda, daha ilkokul çaginda bilimle dinin karsi karsiya geldigini ve bilim dünyasinin gerçek oldugunu kavradigini belirten Kemal Burkay, su bilgiyi aktarir: ‘Bizim ailenin pirleri Hasan Dede ailesi idi ve Cemal Abdal ocagindan idiler. Bizim köyde kaliyorlardi ve yoksul insanlardi. Taliplerinden aldiklari çiralik ya da hediyeler geçimlerini saglamaktan çok uzakti. Bu nedenle çalismak zorundaydilar. Bazilari çiralik alma isine bos vermis, kendilerini tümüyle ise güce vermis, tipik emekçi köylülere dönüsmüstü. Ama onlar da yine kutsal sayilir ve elleri öpülürdü. (Anilar, Cilt 1, s. 25-26). Burkay köyündeki Alevi geleneklerini de bu yaklasimina uygun bir dille anlatir: ‘Bir de ip baglama olayi vardi. Kimi insanlar ipe bakar, dügümler atar ve sözde giyaptan bilgi verirler. Eta Serê denen yasli, tek basina yasayan bir kadin bunu yapardi. Sanki ortaçaglardan kalma, ama zararsiz bir cadiydi. (A.g.,e. S 37).

(5) Babasinin bu yönüyle ilgili bilgiyi de anilarinda söyle anlatir: Babam bizim köyde ve yakin çevrede imamlara özgü bazi dini görevleri de yapardi. Nikâh kiyar, ölüm olayinda cenaze namazi kildirir, kuran okurdu. Bunun için para da alir ve bu aile bütçemize önemli bir katki olurdu. Ne var ki bu yüzden onu ihbar ettiler. Bu islerin devlet memurlugu ile bagdasmadigi ileri sürülerek 1951 yilinda egitmenlikten atildi. (Anilar, Cilt 1, sayfa 61)

– Babaniz ve Amcaniz bunlari nereden ögrenmisti?

Bizim köyde açilan bir okulda ögrenmisler. Hatta bir ara nasil olmussa, ilçe merkezi bizim köye nakledilmis. 1938 den önce… Dersim yöresinde de daha 19. Yüzyil boyunca ve 20. Yüzyil baslarinda çesitli ayaklanmalar olmus. Mazgirt merkezi daha kuzeydeki silahli asiretlerin saldirisina ugradigi için, ilçe merkezini bir süre bizim köye almislar. Dirban’da o ara Arap harfleriyle egitim yapan bir okul da açilmis. Bizim köyden ve komsu köylerden bir dizi insan orada okumus. Amcam ve babam da genç yaslarinda orada egitim görmüsler.

Mazgirt’li olup sizin kusaktan önce üniversite okuyan kimler var?

Bizim köyde benden önce yüksek okul okuyan Mehmet Ali Demir ve Hasan Ünlü var. Biri senatörlük biri milletvekilligi yapti. Hasan Ünlü ve amcamin oglu Hüseyin ilkokulu bizim köyde bitirdikten sonra Elazig’a gidip ortaokulu orada okudular. Hasan Ünlü liseden sonra Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi.. Mehmet Ali Demir, bildigim kadariyla Egitim Enstitü mezunu. Sonra Antep yöresinde sanat okulu müdürlügü yapti. O yillarda egitim enstitüsünü bitirenlerden biri de bizim köyden Mehmet Ali Aslan’di. Izol köylerinde de hukuk fakültesini bitirenler vardi. Onlardan biri Adil, digeri Turabi Erdogan’di. Yine Hiran yöresinden Hüseyin Duman hukuk fakültesini bitirmisti ve askeri hakimdi. O dönemde bölgede üniversite mezunlari çok azdi. 1940’larda açilan Köy Enstitülerine bizim köyden ve çevre köylerden yüzlerce insan gitti. Ondan sonra hem bizim köyde hem de çevre köylerde yüksek okul ve üniversite mezunlarinin sayisi çok artti.

Sizin dogdugunuz yil açilan Elazig Kiz Enstitüsüne giden tanidiginiz oldu mu?

Onlari tanimam da Akçadag Köy Enstitüsü’nü bitiren Inci Hanim’i taniyorum. O bizim ögretmenimizdi. Inci Gedik, Komsu Mastan köyündendi. Babasi Mustafa Aga uyanik bir adamdi, diger bir kizini da okutmustu. O dönemde kiz çocuklarini okutmak bizim yörede de ayiplaniyordu. Ama Mustafa aga, bu köhne gelenegin yikilmasinda öncü bir rol oynadi.

Sidika Avar ismini hiç duydunuz mu?

Evet, Elazig Kiz Enstitüsü müdüresi. Dersim’den yetim kizlari alip götürmüs. Oralari tanimadim. Benim tanidiklarim Akçadag da okuyanlar. Sidika Avar’in götürdükleri degil.

Sizin hayatiniz çogunlukla Mazgirt disinda geçti. Geriye dönüp baktiginizda Mazgirt’le temaslariniz nasil sürdü?

Çocukken çevre köylere, Mazgirt merkezine ve Peri Bucagi’na zaman zaman gidip geldim. Avukat olduktan sonra da Mazgirt merkezine durusmalara gittim, TIP’de siyasete girdikten sonra Mazgirt merkezinde de partiyi örgütledim ve Hiran köylerinin bazisi disinda gitmedigim köy kalmadi. Yalniz kendim aday oldugum için degil. 1965 Senato Seçimleri’nde bizim adayimiz bir ögretim üyesiydi. ODTÜ fizik hocasi Ali Fuat Cesur, profesördü. Onunla birlikte Mazgirt’in bir kisim köylerini dolastik. Pülümür tarafina gittik. Anilarimda bunlari anlattim.

Geçtigimiz yaz memlekete gittiniz mi?

Her yaz gidiyorum. Yurt disindan döndükten sonra da gittim. Genelde köye gidiyorum, ama bazen diger köylere de ugruyorum. HAK-PAR Genel Baskanligi yaptigim dönemde, 2014 yerel seçimleri sirasinda parti otobüsümüzle Mazgirt merkezine de ugradim. Bir kahve önünde hemserilerimle sohbet ettik. Belediye Baskani da oradaydi. Sol bir partiden seçilmisti, sanirim Evrensel grubundandi. Iyi bir sohbet oldu. Mazgirt’te bir sokaga benim adimi vermisler. Sonradan haberim oldu. Sag olsunlar düsünmüsler…

SONUÇ

Kemal Burkay Türkiye kamuoyunda hem Kürt hareketinin politik liderlerinden biri olarak hem de edebiyatçi ve sair kimligi ile taninir. Bu iki özelligin bir arada olmasi gayet olagandir. Esasen politik literatürü iyi bilen ve bu özelligiyle herhangi bir politik hareket içinde yer alan insanlarin edebi yanlari da çok güçlü olabilir. Sürekli okuma, anlama ve analiz çabalari ve hayatin içinde örselenme, insanda bu iki yönü bir arada besler ve yeniden üretir. Kemal Burkay, bunun hakli ve belki de en fazla bilinen örnegidir.

(……)

Ben, tanistigim ve sohbet ettigim birkaç saat içinde Kemal Burkay’in son derece nazik kisiligine; nazik bir ev sahibi, sükunetli bir anlatici, saygili bir sohbet insani olma haline taniklik ettim.

Temsil ettigi siyasi gelenegin simdiki haliyle degil de daha çok geçmisiyle ilgili oldugumu söylemek isterim. 2009-10 yillarinda Dersim Dernegi’nin davetiyle gittigim Berlin’de, KOMKAR’in merkezini ziyaret etmistim. Mekân, 1970’li yillardan baslamak üzere arsivlerin ve genis bir kütüphanenin yer aldigi ve hatta çok dilli bir de kresin oldugu bir kampüs gibiydi. Orada özellikle arsivlere baktim ve bu gelenegin daha 1970’li yillarda hangi konulari politik müzakerelerin mevzusu yaptigini gördüm. En çok ilgimi çeken hususlardan birisi, Kürtçenin kendi basina önemine dair henüz politik bilincin zayif oldugu zamanlarda, Kürtçe Gramer’i bile anlatan yazilari görmek olmustu. Kürt siyasi hareketinin geçmisteki düsünsel seviyesini göstermek açisindan bu örnekler çok anlamliydi. (…..)

Dengê Kurdistan

Back to top button