Mesele cezaevinden çikip çikmamak degil

Çok karmasik gibi görünüyor ama aslinda mesele çok basit.
Yeni Türkiye’de, eger siyasal iktidarin hedefindeki bir kisiyseniz, cezaevinin sadece giris kapisi var, çikis kapisi yok. Hasbelkader çikis kapisini birileri açmaya kalkarsa, anahtari tutan el hemencecik kiriliveriyor.
Ta en bastan hatirlayin…
Ne demisti Sayin Cumhurbaskanimiz bu ‘paralelcilerin’ yargilanmasi için?
‘Sulh Ceza hakimleri bu isi götürecek.’
Yani, sen kalkiyorsun sirf bir grubu yargilamak için özel bir hukuk mekanizmasi yaratiyorsun…
Tipki, 1960 darbecilerinin rahmetli Menderes ve arkadaslarini yargilamak içinYassiada Mahkemeleri’ni kurmalari gibi…
Yani, Ceza hukukunun en temel prensibini pas pas yapiyorsun, ‘suç islendikten sonra’, sirf o suçu yargilasin diye hukuk mekanizmasi yaratiyorsun, ‘dogal hakim’ilkesini eziyorsun…
Bu Sulh Ceza hakimlikleri kurulduktan sonra Twitter’dan yasak talep etme konusunda dünya sampiyonu oluyorsun…
Bu Sulh Ceza hakimlikleri kurulduktan sonra önüne geleni, Erdogan’a hakaret etti diyerek tutuklamaya basliyorsun…
Iste tam da bu Sulh Ceza yargici, Hidayet Karaca’yi Samanyolu TV’de oynayan bir dizide geçen bazi kelimeleri gerekçe göstererek tutukluyor.
Ayni Karaca birkaç gün önce kendi ayagiyla mahkemeye gitmis, benim hakkimda bir sorusturma var mi diye sormus.
Yani, tutuklama için en önemli gerekçe olan ‘kaçma süphesi’ olmadigi açikça ortaya çikmis.
Kaldi ki, dizi senaryosu nedeniyle hakkinda suç isledigine dair bir ‘makul süphenin’ varligindan da söz etmek mümkün degil.
Yani Avrupa Insan Haklari Mahkemesi terminolojisiyle söyleyecek olursak, bagimsizlik ve tarafsizligi çok tartismali bir yargi organi, Ceza hukukunda son çare olmasi gereken tutuklamayi, ortada bir makul suç süphesi yokken, kaçma süphesi yokken uygulamis…
Karaca ve polislerin tutuklulugu konusunda Istanbul’daki 10 Sulh Ceza hakimine de itiraz edilmis.
Sonra avukatlar, bu Sulh Ceza hakimlerinin reddini istemis. Bizim Ceza usul yasasi hakimi tek olunca, reddine iliskin talebi kendisinin incelemesini yasakladigi için mesele Asliye Ceza Mahkemesi’nin önüne gitmis.
26. Asliye Ceza, bu reddi hakimi hakli bulmus. Sonra dosyayi 32. Asliye Ceza’ya göndermis. Bu 32. Asliye Ceza da her yaniyla sorunlu tutukluluk haline son vermis.
Sulh Ceza hakimlikleriyle kurulan bu çarpik hukuk düzenini benimseyen birisi bile, Asliye Ceza’nin ‘reddi hakim’ istemini karara baglamasina bir sey diyemez. Buradaki tek hukuki tartisma, bu reddin kabulünden sonra ne yapilacagi üzerine…
Velev ki ‘usulen’ 32. Asliye Ceza’nin karar vermesi yanlis olsun. Bu durumda bile, tutuklulugun kaldirilmasi derhal sonuç dogurur. Siz insanlari serbest birakir ondan sonra dilerseniz hakimi sikayet edersiniz.
Ama bunlar yerine, hukuka bin takla attirilip, savcinin mahkeme kararini uygulamamasi savunuluyor. Alt derece mahkemesi durumundaki Sulh Ceza hakiminin, Asliye Ceza’nin kararini bozabilecegi savunuluyor.
Ve HSYK Erdogan’in elestirilerinin ardindan isik hiziyla Asliye Ceza yargiçlarini görevden aliyor.
Hukuk, üzerine atom bombasi düsmüs virane bir kente dönmüs. Iktidarin içeri tikmak istedigi birisini hiç kimsenin disari çikaramayacagi söyleniyor bizlere; bunu içinize sindirin deniyor…
Iktidar sizi isaret etmisse, cezaevi çikis kapisi olmayan bir yere dönüsür diyorlar.
Cezaevlerinin çikis kapisi olmayan bir yere çevrilmesi, bütün ülkenin bir cezaevine dönmesi demektir.
Türkiye’yi bütünüyle dünyadan koparmadan bunu yapamazsiniz.
Mesela, bütün bu hukuk rezaletini Avrupa Insan Haklari Mahkemesi önünde savunamazsiniz.
Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden, Birlesmis Milletler’den koparmadan bu ‘hukuk düzenini’ devam ettiremezsiniz…
Bu ülkeyi tamamen içine kapali bir Orta Asya diktatörlügüne çevirmeden bu düzeni sürdüremezsiniz…
Mesele, birkaç kisinin cezaevinden çikip çikmayacagi meselesi degil; mesele bu ülkede bir gidim da olsa hukukun olup olmayacagi; Türkiye’nin medeni dünyanin bir parçasi olarak kalip kalmayacagi meselesidir…
—————————————
Bugün-29 Nisan
Orhan Kemal Cengiz