Makale

Muhalefetin AK Parti’den çözülen seçmen konusundaki yanilgisi

Geçen hafta sonu on büyükelçinin Osman Kavala hakkinda Avrupa Insan Haklari Mahkemesi (AIHM) kararlarina uyulmasini hatirlatmalariyla baslayan gerilim simdilik bir biçimde donduruldu.

Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi’ni (AIHS) hazirlayan 12 Avrupa devletinden biri olan Türkiye, Avrupa hukukunun bu en önemli belgesini 4 Kasim 1950 tarihinde imzalamis, 1987’den itibaren yurttaslarin AIHM’e bireysel basvuru hakkini tanimis, anayasasina da ‘Usulüne göre yürürlüge konulmus milletlerarasi antlasmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkinda Anayasa’ya aykirilik iddiasi ile Anayasa Mahkemesi’ne basvurulamaz. Usulüne göre yürürlüge konulmus temel hak ve özgürlüklere iliskin milletlerarasi antlasmalarla kanunlarin ayni konuda farkli hükümler içermesi nedeniyle çikabilecek uyusmazliklarda milletlerarasi antlasma hükümleri esas alinir’ yazmis bir ülke Türkiye.

Büyükelçilerin açiklamasina içerikten itiraz etmek mümkün degildi ama iktidar meseleyi baska bir baglama, iç islerine müdahaleye oturttu, büyükelçilerin açiklamasini da bir diplomatik krize çevirdi.

Iki gün sonra da Irak ve Suriye’ye asker gönderme iznini veren ve bu kez izin süresinin gelecek seçim sürecini de içine alacak biçimde iki yila uzatan tezkere TBMM’de iktidar bloku oylarinin yani sira Iyi Parti destegini de alarak kabul edildi. Kurtulus Savasi’ni yönetmis, 15 Temmuz’da FETÖ darbe kalkismasinda bombalanirken bile açik kalmis Meclis, savas kararina dair gücünü ve yetkisini iki yilligina partili Cumhurbaskani’na devretti.

Bir hafta içindeki bu iki olay muhalefet blokunun pozisyonu hakkinda tartismalari körükledi. Tezkereye CHP’nin de öncekiler gibi yine onay verecegi havasi, sonradan pozisyon ‘hayir’ oyu vermeye dönse de CHP’yi tartismalara konu olmaktan kurtaramadi. Çünkü uzun süredir CHP yurt disi askeri operasyon tezkerelerini onaylamisti.

Muhalefet iktidarla benzer pozisyon aliyor

Iki ay önce CHP ve Iyi Parti ‘Hudut namustur’ söyleminde de bulusmalardi zaten. Üç ay önce Kemal Kiliçdaroglu Suriyelileri geri gönderme vaadini dillendirmisti.

Tüm bu söylem ve politikalardaki tercihlere bakinca muhalefet blokunun iki büyük partisinin, iktidar blokunun ulusal güvenlik meselelerindeki duygu ve fikirleriyle benzer düsündükleri, benzer pozisyon aldiklari bir kez daha ortaya çikti.

Muhalefet iktidarla milliyetçilik ve popülistlik yarisina girerek seçimi kazanacagini düsünüyor belki. Ama mümkün mü, iste ondan emin degilim.

Temel sorun, iktidariyla muhalefetiyle devlet ve yurttas ikileminde devletten yana olmaktan, güvenlik denilince ayni seyi anliyor olmaktan kaynaklaniyor. Muhalefet iktidarin ve devletin güvenlik tanim ve politikalarindan farkli bir anlayis gelistiremiyor.

Tüm küresel risklere açik bir ülke Türkiye

Elbette dünyanin yasadigi yeni bölüsüm kavgasinin, Bati’nin, Rusya ve Çin’in basini çektigi yeni siyasi ve ekonomik egemenlik savasinin Orta Dogu sahnesindeki yansimalari nedeniyle olusan risklerin etkiledigi bir ülke Türkiye.

Bati’da yükselen Islam ve göçmen karsitligindan, Orta Dogu’da yükselen Islamci radikalizmden dogrudan etkilenen bir ülke Türkiye.

Ama ayni zamanda kendi dis politikasiyla, kendi Kürt meselesine bakisini sinirlarinin ötesine tasiyan operasyonlariyla, Arap Bahari ile yükselen Müslüman Kardesler ideolojisini büyük heyecanla destekleyen politika ve söylemleriyle, bir bakima kendi ayagiyla tüm küresel risklere açik hale gelen de bir ülke Türkiye.

Tüm bu hikâye elbette Türkiye’nin gelecegi için riskler barindiriyor. Ama ülkenin beka meselesi yalnizca sinir güvenligi meselesi mi? Tüm bu riskler yalnizca askeri güvenlik ve güç anlayisiyla yönetilebilir mi?

Iklim degisikligi, teknolojik siçrama gibi tüm zihin haritalarimizi degistiren dinamiklerden konusuyor olsak da arada unuttugumuz, zihin haritalarimizi ve duygu dünyamizi degistiren baska dalgalar da var.

Ulusal güvenlik anlayisi artik degisti

Siyasi sonuçlari devasa olan iki kirilma yasadik geçen kirk yilda. Birincisi Bati ile Sosyalist blok arasindaki soguk savasin bitisi, ikincisi de ABD’de gerçeklesen 11 Eylül terör saldirilari. Bu iki kirilma küresel ölçekte güvenlik anlayisi ve devletlerin dis politikalarinda önemli kirilmalar, degisimler, sonuçlar üretti.

11 Eylül sonrasi ABD kendi askeri güvenlik anlayisini Islamci terör örgütleriyle mücadeleye sikistirip, bu ugurda askeri operasyonlarinda fütursuzlastikça Islamci radikalizmi besledi. ABD ve dostlarinin açik ya da örtük destegiyle ISID petrole ulasmisti, simdi Taliban da belki nükleer silaha ulasacak. Müslüman cografyada yasanan devletsizlesme süreci yani sira ABD askeri operasyonlari ve isbirligi tercihleri radikalligi besliyor, radikallik de Bati karsitligini. Bu sarmal yeni küresel bölüsüm kavgasinin sahnesi ve araci haline dönüsüyor.

Ama asil zihni degisim Berlin Duvari’nin yikilisiyla sembolize olan soguk savasin bitisinden sonra güvenlik anlayisi etrafindaki fikri tartismalarla basladi. Tartismalarin odagi askeri politikalara dayanan sinir güvenligi anlayisinin kapsama alaninin genislemesi fikrini üretti. Çerçeveyi ‘toplumsal güvenlik’ olarak tanimlayarak kültür, gelenekler ve inançlar, toplumsal saglik, ekonomik riskler gibi sosyolojik ve ekonomik alanlar güvenlik degerlendirmesi içine alindi.

Bu açidan bakilinca, pandeminin ürettigi toplumsal ve bireysel saglik riskleri, döviz kurlarinin enflasyon ve issizligi artirarak ürettigi ekonomik riskler, iklim degisikliginin sonucu olan dogal felaketlerin ürettigi riskler, kutuplasmanin toplumsal baris ve huzuru dinamitlemesi artik ulusal güvenlik meselesi.

Devletin bekasi kadar toplumsal yasamin bekasi da ulusal güvenlik meselesi olmak zorunda. Bir bakima askeri güvenlik, basta askerler ve güvenlik bürokrasisi olmak üzere devletin ve bürokrasinin meselesi iken toplumsal güvenlik siyasetin meselesidir. Basta iktidar olmak üzere siyasi aktörlerin sorumlulugundadir.

Bu yeni ve genis bakis açisinin sonucu olarak sunu söyleyebiliriz. Bugünkü küresel ve bölgesel gerilimlerin ürettigi riskler ile kendi iç meselelerimizin ürettigi riskler birbirini çogaltiyor.

Muhalefet bloku büyük yanilgi içinde

Yalnizca askeri güvenlik gerekçesiyle yapilan bazi tercihler iç gerilimlerimizi artiriyor, ortak yasam ve toplumsal beka üzerinde yeni riskler üretiyor.

Suriye ve Irak’a yapilan ve yapilacak olan askeri operasyonlar kendi Kürt meselemizi daha da agirlastiracak sonuçlari besliyor.

Ayni zamanda askeri güvenlik anlayisindan beslenen ve terör tanimini neredeyse her türlü muhalif söylemi kapsar hale getiren iktidarin bakisi, toplumsal muhalefet üzerinde somut bir baskiya gerekçe üretiyor.

Muhalefet ise yeni tartismalardan, yeni bilgilerden beslenmedigi, güvenlik anlayisinda da iktidara alternatif genis bir bakis açisi gelistiremedigi gibi aksine ayni anlayisi içsellestirmis görünüyor.

Demek ki muhalefet ülkenin karsi karsiya oldugu gerçek beka meselesinin, toplumun bugünkü ihtiyaç ve taleplerinin farkinda degil. Saniyor ki Ak Parti’den daha milliyetçi olarak, Ak Parti’den daha popülist söylemlere yaslanarak Ak Parti’den çözülen seçmenin destegini alabilir. Hatta Ak Parti’den daha fazla Islami ahlak ve adalet anlayisiyla Ak Parti’den çözülen seçmeni kendisine çekebilir.

Yanilgi burada. Ak Parti’den çözülen, yeni bir ses, söz, yüz arayan seçmen kimliginden hareket etmiyor. Kimliginden de vazgeçmiyor. Ama artik o seçmen kümesi, kimliginden degil adalet, özgürlük, yeni ekonomik program arayisindan hareket ediyor.

O kümelerin kimligini ya da ihtiyaç ve taleplerini esas almak bir siyasi tercih. Muhalefetin iki büyük aktörü hâlâ kimlikleri esas aliyor ve söylemini ona göre kuruyor. Bir bakima Ak Parti’nin de faillerinden birisi oldugu kültürel kimliklere sikismayi ve kutuplasmayi veri olarak alip bunun devamina göre siyaset üretiyor.

Halbuki ülkenin bugünkü meselesi yeniden, yeni bir Ak Parti ve Erdogan bulmak degil. Herkesin pesinde oldugu genç seçmenin meselesi hiç bu degil. Mesele samimiyetle bu ülkenin her bir yurttasinin, gencinin, kadininin derdini dinlemek, anlamak. Ortak yasama iradesine, hukukun üstünlügüne olan inanci yükseltmek.

Bugün Türkiye için asil toplumsal beka sorunu, ortak yasam iradesinin eksiliyor, zaten oldukça düsük olan hukukun üstünlügüne inancin gitgide azaliyor olmasi.

Bunu asmanin yolu herhangi bir ekonomik ya da kültürel kümenin kendini disarida hissetmeyecegi yeni bir ortak gelecek ve demokrasi projesinin, her bir kümenin onurlu yasam hakkini hedefleyen yeni bir siyasi uzlasmanin insa edilmesidir. Belki muhalefet partileri biraz da buradan bakmayi deneyebilir.

——————————————————————-

Marmara Yerel Haber-2 Kasim 2021

Bekir Agirdir

Back to top button