Makale

Ne bekliyordunuz?

Hrant Dink davasinda açiklanan mahkeme karari, kamuoyunda büyük bir saskinliga yol açti.

Deliller bu kadar açikta iken, kamuoyu vicdani Hrant Dink’e böylesine sahip çikmisken ve dava uluslararasi arenada ses getirmisken, görünüsü kurtarmak adina da olsa, adaletin tecelli edecegi inanci yaygindi.

Ama olmadi, beklentiler bosa çikti.

Daha dogrusu, ‘adalet’ TC devlet sisteminin gerektigi biçimde tecelli etti.

Dönemin Istanbul Emniyet Müdürü Cerrah, cinayet günü ne dediyse o oldu: Cinayetin arkasinda örgüt, mörgüt yok!..

Son 2-3 günde yazilip söylenenler ve bazi yorumlar bana Diyabekirli Terzi Niyazi Usta’nin söylediklerini hatirlatti.

12 Mart döneminde Istanbul DDKO (Dogu Devrim Kültür Ocaklari) Baskani Hikmet Borçali geç yakalandi. Dolayisiyla davasi da arkadaslarindan sonra Diyarbakir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde görüldü. Kararin açiklandigi son mahkemeye Hikmet Borçali’nin adini simdi hatirlayamadigim babasi da gelmisti. Ve beklendigi gibi Borçali da öteki arkadaslariyla ayni (yanilmiyorsan 16 yil hapis) cezaya çarptirildi.

Mahkeme sonrasi Borçali’nin babasi, Niyazi Usta’ya hüzünlü bir biçimde, Kürtçe ’16 sal dane Hiko’ (Hiko’ya 16yil ceza verdiler) deyince Niyazi Usta da ‘wê çi bikirana, madalya bidana Hiko’ (ne bekliyordun, madalya mi takacaklardi?) dedi.

Ne bekliyorduk?

TC yargisinin, devletin planladigi, devlet elemanlarinin yönlendirilmesinde ve devletin gözü önünde islenen bir cinayetten dolayi, devleti mahkûm etmesini mi?

Baskalarini bilmem ama ben bu kadar saf degilim.

Çünkü Türkiye’de yargi terazisini elinde tutan kadinin gözü sözde bagli.

Ayrica Türkiye’nin, mahkemelerin devleti degil, hak ve hukuku koruyup adaleti saglamayi tek görev edinecek kadar degistigini düsünmüyorum.

Hele de öldürülenler, haksizliga ugrayanlar, Ermeniler, Kürdler, Aleviler, escinseller, özcesi tekçi devlet sisteminin hedefi iseler, ‘Kirmizi Kitap’ta ulusal güvenligi tehdit edenler listesinde yer alan toplumsal guruplara mensup iseler, adalet terazisi her zaman devletten yana tarti; tartiyor…

AB sürecinde yapilan bazi kismi degisikliklere karsin, yargi bugün de adina hareket ettigi kamuyu degil, devleti koruyor.

Hrant Dink davasina bakan mahkeme cinayetin arkasinda örgüt bulunmadigina hükmetmis.

Devleti bir örgüt olarak görmezsek, elbet bu hüküm dogru.

Ama devlet bir örgüt, hem de en geliskini…

Cinayetin arkasinda, önünde, saginda ve solunda devlet, devleti ifade eden kurumlar var.

Bu nedenledir ki cinayeti tüm çiplakligi ile ortaya koyan deliller bizzat devlet kurumlari tarafindan karartildi, imha edildi.

‘Her peygamber kendi ümmetine dua eder’ denir.

Devletin her kurumu da cinayet ile birlikte anilan mensubunu korudu.

Içisleri Bakani adi cinayetle birlikte anilan, katilleri azmettiren emniyet mensuplari hakkinda hiçbir islem yapmadi, aksine dönemin Istanbul Valisi milletvekili, Emniyet Müdürü de terfi ettirilerek vali yapildi.

Ergenekon, Balyoz, Kafes ve benzeri darbe planlari ile KCK davasinda atak, heyecanli olan polis teskilati, ayni atak tavrini Hrant Dink davasinda göstermedi.

Genelkurmay Baskanligi da öyle.

Roboski (Uludere) katliaminda oldugu gibi, Kürdleri bombalamada atik davranan ordu, Hrant Dink cinayetine karisan subaylara iliskin olarak, duyan kulaginin üstüne yatti.

Siz Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nde Hrant Dink ile ilgili olarak bakilan davaya, Disisleri Bakanligi adina gönderilen ve Hrant Dink’i Nazilerle bir tutan ‘skandal’ savunmaya iliskin olarak herhangi bir islem yapildigini duydunuz mu, gördünüz mü?

Siz dünyanin en ücra kösesinde bile istihbarat toplayan MIT’in, Hrant Dink avukatlarinin talebine cevaben ‘cinayete iliskin elimizde bilgi yok’ demesini inandirici buldunuz mu?

‘Yaradandan ötürü yaradilani seven’ Basbakan’in, kendisine bagli olan MIT’e ‘yahu nasil oluyor da Patagonya’daki darbe girisiminden haberdar oluyorsunuz ama burnunuzun dibinde islenen cinayetten haberiniz olmaz’ dedigini duydunuz mu?

Özcesi bu davada devletin tüm kurumlari ‘söz konusu devlet ise gerisi teferruattir’ dediler.

Hele bu ‘teferruat’, Hrant gibi bir Ermeni ise, resmi ideolojiye karsi geliyor ve toplumda yer eden ezberleri bozuyorsa, daha da önemsiz olur.

Bu arada 301 Cemil ile dönemin Disisler Bakani Abdullah Gül ve Yargitay’in da cinayete giden yola tas dösediklerini unutmamak lazim.

Hrant Dink’in katledilmesiyle sonuçlanan sürecin önemli bir asamasi da 301. Maddeden mahkûm edilmesi.

Bu maddenin mucidi ise bir dönem Adalet Bakanligi yapan Cemil Çiçek.

301. Maddeye yapilan elestirilere yönelik olarak, olayin abartilmamasini isteyen, yarginin içtihat olusturmasini beklemeyi önerenlerden birisi de dönemin Disisleri Bakani Abdullah Gül.

Su anda TC devlet Baskani olan Sayin Gül, ‘karar kamuoyunun vicdanini rahatlatmadi’ diyor.

Acaba kendi vicdani Hrant Dink cinayetine giden yola bilerek ve bilmeyerek tas dösemesi nedeniyle su anda sizliyor mu? Dogrusu çok merak ediyorum.

Cumhurbaskani, Basbakan ve Adalet Bakani basta olmak üzere hükümet cenahi ‘her sey bitmedi, bu isin bir de Yargitay’i var’ diyorlar.

Hükümet erbabi, Hrant Dink lehine bilirkisi raporlari olmasina karsin O’nu cezaya çarptiranin Yargitay oldugunu unutmus olamayacagina göre, ‘herkesi kör âlemi sersem saniyor’lar galiba. Yoksa sicili çok bozuk olan Yargitay’dan medet beklemezdiler.

Oysa Hrant Dink davasi devletin temizlenmesi, adalet duygusunun yeniden yerlesmesi ve yargi kararlarinda vicdanlarin rahatlatilmasi için esiz bir firsatti.

Bunun için gerekli olan, bu ve benzeri degisiklikleri gerçeklestirmek vaadiyle iktidara gelen ve (hakkini yememek lazim) bu dogrultuda bazi adimlar da atan AK Partisi’nin mahkemenin isini kolaylastiracak adimlari atmasi, bilgilerin mahkemeye sunulmasini saglamasi, cinayete karisan devlet elamanlarini hakkinda yasal islem baslatmasiydi.

Ki, böyle davransaydi eger, degisim sürecine müthis bir ivme kazandirmakla kalmaz, kendi varligina da kasteden devlet sisteminde derin gedikler açardi.

Ama AK Partisi hükümeti böyle yapmadi.

Aksine iktidarda kaldikça giderek devletlûlasti, klasik TC devleti refleksleri sergilemeye basladi.

Ki, bu da beklenmeyen bir durum degildi.

AK Partisi hükümetinin ‘hink deyicisi’ dünün mazlumlarina söylenecek bir sey.

Ama AK Partisi hükümetinin ileriye dogru attigi adimlari destekleyerek, kismi anayasa degisikligi için yapilan referandumda ‘yetmez ama evet’ diyerek dogru yapan devrimci ve demokrat güçler, AKP’de tutuculuga yol açan degisimi görmelidirler.

Hrant Dink davasi bir kez daha göstermistir ki Türkiye’de degisim ve demokrasiyi saglamak sadece AK Partisi’ne birakilmayacak kadar ciddi bir is ve görevdir.

19 Ocak 2012

Mesud Tek

Back to top button