Ne Yapmaliyiz?

Bir önceki yazimda, Ortadogu’da sekillenen, yasakçi, baskici, totaliter, militarist, jekoben, fasist siyasi anlayisi irdelemis, bunu yaratan maddi ve manevi ortama dikkat çekmis, Kemalistlerin, Baasilerin, Hümeynicilerin ve Apocularin Ortadogu’daki fabrikanin degisik ürünleri olduklarinin altini çizmis, ‘Çölde kaktüs yetisir, gül degil’ demistim.
Peki, biz Kürtler bu siyasete mahkum muyuz? Elbetteki hayir. O zaman çare ne? Bizler neler yapmali, neler yapmamaliyiz?
Kürt halki 5 bin yildan beridir, anayurdu olan Kürtdistan üzerinde yasiyor. Bunca sürgün, kiyim ve katliamlara karsin, burada yasamaya inatla devam ediyor.
Bu süre zarfinda kürtler, bir çok devletler kurmus, medeniyetler yaratmis, cografyanin otantik yapisini özenle korumus, kaderini belirlemek amaciyla sürekli bir mücadele içinde olmustur.
Iste bu nedenledir ki, Kürt ulusal kurtulus mücadelesi, Ortadogu’daki insan haklari, demokrasi, çagdaslasma, hukuk, degisim ve dönüsüm mücadelesinin temel aktörlerinden biri haline gelmistir.
Bu durumun farkinda olan her devlet, parti ve insan, bu faktörleri kendi çikarlari dogrultusunda kullanmaya çalisiyorlarlar. Kürt ulusal kurtulus mücadelesini, kendine ve dostlarina zarar verecek kanallara dogru yönlendiriyorlar. Yani üst aklin, kendilerine verdigi emri yerine getiriyorlar.
Atatürkçüler, Süküralizm, çagdaslik ve modernite adina, Aleviler basta olmak üzere, Kürt aydinlarini kendi kanatlari altina almaya çalisiyorlar.
Türk müslümanlari, Allah, Muhammet, ümmet adina, Kürt müslümanlarinin ulusal duygularini törpüleyip, Islam dininin kanatlari altina almaya çalisiyorlar. Kendileri, ‘Milli Görüs’ ideolojisine dört elle sarilarken, Kürt ulusalcilarini kavmiyetçilikle, irkçilikla, hatta fasistlikle suçluyorlar.
Türk kapitalistleri Kürt kapitalistlerini, gayr-i milli ve isbirlikçi konuma getirmek için, her çareye basvuruyorlar. Kürt milli burjuvasinin güçlenmemesi için, Kürdistan’da yaratilan tüm degerleri metrepollere tranfer ediyorlar.
Türk feministleri, Kürt kadinlarini ulusal mücadeleden uzaklastirip, cinsiyet mücadelesinin dar çemberi içine sikistirmaya çalisiyorlar.
Türk sosyalistlerine gelince, bunlar durmadan ‘Isçilerin birliginden, halklarin kardesliginden’ bahsedip duruyorlar. Gelin hep beraber Türk isçi sinifinin durumuna bir göz atalim. Türk isçi sinifinin içinde örgütlendigi sendikalarin büyük bölümü, milliyetçi, liberal, muhafazakar bir konumdadir. Az miktarda sosyal-demokrat, bir avuç da sosyalist isçiler var. Bu kesimlerin de bir çok partisi var.
Su daginikliga bakar misiniz. Türk sosyalist önder kadrolarinin içinde bulundugu bu daginikligi düzeltmeye yönelik ciddi bir çabalari var mi? Öyle görünüyor ki isçilerin birligi beylerimizin umurunda degil. Onlar, Kürt ulusal mücadelesinin sirtina kene gibi yapismislar, Kürtleri sosyalist devrim yapmaya özendiriyorlar.
Peki, halklarin kardesligi konusunda ne yapiyorlar? Hiç bir sey. Hani Türkçe’de bir ata sözü var, konu bölüsme olunca diyorlar ki ‘Kardes payi yap.’ Yani, var olan nimetleri iki esit parçaya böl, her kardese birer parça ver.
Öyle ya! Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, efendi-köle iliskisine dayali kardeslik olur mu? Kardes olmak için, her seyden önce esit olmak gerekiyor.
Söz konusu Kürt ulusal ve insani haklari olunca, Türk proleteryasiyla Türk sermeye sinifi esgüdüm halinde ‘Vatan hainleri, bölücüler, teröristler’ diye bagiriyorlar. Bu sefil insanlar mi isçilerin birligini, halklarin kardesligini saglayacaklar?
Kürtler, bu saydigim tuzaklardan ancak bir sekilde kurtulabilir. Formül kisa ve özdür. ‘Kürt ulusal birligini sagla. Ulusal bir program hazirla. Kürt ulusal çikarini, her türlü çikarin önüne koy.’ Iste o vakit bu topraklarda kaktüsün yaninda gül de yetisir.
Yilmaz Çamlibel