Makale

Ortadogu

Suriye, herkes için büyük bir belaya gebe.

Ülke içinde silahli çatismalar yayiliyor.

Bunun birçok ülkeyi, basta da Türkiye’yi içine alacak büyük bir savasa dönüsüp dönüsmeyecegi bilinmiyor su anda.

Basbakan Erdogan, hakli bir sekilde Suriye’deki diktatöre karsi çikiyor, çok sert bir üslupla elestiriyor, ‘Humus’un hesabinin sorulmasindan’ söz ediyor.

Bu, hakli oldugu kadar Erdogan’in siyaseten de mecbur kaldigi bir politika gibi gözüküyor bana.

Bati’da popülaritesi ve prestiji iyice azalan Erdogan’in dis dünyada Amerika’dan baska tutunacak dali kalmadi gibi gözüküyor.

Sarkozy ve Merkel gibi Türkiye’ye karsi önyargili Avrupalilara son zamanlardaki davranislariyla ‘mesruiyet’ zemini açan bir politika izliyor.

Basbakan, Amerika’yi da kaybetmesi halinde Bati’yla iyice kopmus bir duruma gelecek.

Suriye konusundaki politikasi hem onu hakkaniyetli bir noktaya yerlestiriyor, hem de bu politikayla Amerika’nin gönlündeki çizgiyi sürdürüyor.

Ezilenlere yardim etmek herkesin görevi.

Suriye’de kanli bir zorbanin sultasi altinda öldürülüp duran insanlara el uzatmaya akli ve vicdani olan kimsenin karsi çikacagini sanmam.

Ama burada çok ciddi bir sorunumuz var.

Herhangi bir savas çikarsa bu hükümet duruma nasil hâkim olacak?

Uludere faciasi ortada duruyor.

Hükümet, orduyu en fazla denetledigini sandigi sirada 34 insan bombalarla parçalandi, hükümetin sesi solugu kesildi.

Ardi ardina hatalar yapti.

Bir savas halinde yeni Uludereler yasamayacagimizi kim garanti edecek?

Ortadogu’da hem hakkaniyetli hem güvenlikli bir pozisyonu nasil alacagiz?

Bu büyük degisim firtinasinin Suriye’de durmayacagi açik, Esad’in su zamanda ya da bu zamanda gidecegi de kesin, ondan sonra sira Iran’a, Rusya’ya gelecek.

Etrafimizdaki hareketlilik kolayindan bitmeyecek.

Diktatörlüklerin devrildigi bir çagdayiz.

Bu cografyada hem haklidan yana hem de güvenli durabilmenin bence tek bir yolu var, o da kendini Ortadogu ülkelerinden farklilastirmak.

Çok temel degisiklikleri yaparak devleti, orduyu, yargiyi, polisi hukukun çerçevesi içine yerlestirmek, ‘suça ve yolsuzluga’ imkân vermeyecek bir sistemin temelini yasalarla, anayasayla saglamlastirmak.

Ülke içinde ‘ezilen’ kimsenin kalmayacagi bir düzen kurmak.

Kürtlerin haklarini kabul etmek.

‘Kimin dili daha medeni’ türünden nezaketten ve manadan uzak davranislarla Kürtleri öfkeden çildirtmak yerine, Türklere taninan bütün haklarin onlara da taninmasinin ‘hakkaniyet’, hukuk ve demokrasi geregi oldugunu anlamak.

Içeride Kürtleri ezerken, disaridaki ‘ezilenlere’ yardima gitmeye kalkarsaniz bunun bela çikartacagina emin olabilirsiniz.

Siz, toptanci takintilarla ‘dindarlar dürüst olur, dinsizler tiner çeker’ gibi acayip açiklamalar yaparak toplumu ‘din’ ekseninde bölerseniz, hayat tarzini din kurallarina göre belirlemeyen insanlarda büyük bir kusku ve güvensizlik yaratirsiniz.

Ülke, herkes bana benzesin diyen ‘dindar Kemalistlerle’, herkes bana benzesin diyen ‘az dindar Kemalistler’ arasinda karpuz gibi bölünür.

En korkuncu, bu bölünmüslük orduya da sirayet eder.

Erdogan, yapabilecegi en tehlikeli hamlelerden birini yaparak ‘dindarlikla milliyetçiligi’ bütünlestirip, bunun altini kalin kalin çizip oylarini arttirmaya çalisiyor ama Kürtleri ve ‘modernleri’ kesin bir sekilde kaybediyor.

Eger kendine ülke içinde böyle bir ‘siyasi cephe’ kurmaya kalkar, onu bunu garip laflarla ürkütürse, karsisindakiler de cephelesir.

Buna bir de muhtemel bir Suriye savasini eklerseniz, elinizde içeride Kürt savasi, disarida Suriye savasi olmak üzere iki savas ve ortasindan bölünüp cephelesmis bir ülke kalir.

Bu tablodan bir hayir gelmez.

‘Dindar olmayanlarin tinerci oldugunu’ sanan bir basbakani, ‘Özgürlük yok diyorsaniz niye hapishaneye girmekten yakiniyorsunuz, ikisinde de özgürlük olmayacak zaten’ diyen bir içisleri bakanini, Paul Auster’la Salman Rüsti’yi de Ergenekoncu ilan eden bir AKP genel baskan yardimcisini, ‘Kürtçe medeniyet dili degildir’ diyebilen ve onun aklina ve vicdanina çok güvenen insanlari da sasirtan bir basbakan yardimcisini birarada düsününce, bu iktidarin bizim tahminimizden de öte büyük sorunlari oldugu ortaya çikiyor.

Bu akil ve zekâ düzeyi, Ortadogu’nun belalariyla bas edemez.

AKP’nin muhafazakâr tabaninin, hem kendisi hem Türkiye için bu ‘yöneticileri’ bir akil çizgisine çekmesi, onlari uyarmasi, basladiklari demokratiklesme hamlelerini tamamlamalari için zorlamalari gerekiyor.

Ortadogu belasinin içinde hakkaniyetli ve güvenli durabilmenin tek sarti, diger Ortadogu ülkelerine benzememek çünkü.

Onlara benzersek, basimiza gelecekler de onlarin basina gelene benzer kaçinilmaz olarak.

———————————————-

Taraf- 8 Subat

Ahmet Altan

Back to top button