Makale

Ortadogu’da Degisim, 3.Bölüm; 1. Dünya Savasi’nin ardindan bölgede kurulan sistemin çöküsü

Dogu Avrupa’da sistemin çöküsünün, dünyanin diger bazi yerlerinde, bu arada Ortadogu ve Islam dünyasinda domino etkisi yapmasi kaçinilmazdi.

Iran’da degisim daha Sovyetler ve Dogu Avrupa’daki degisimden önce gerçeklesti. Kitlelerin direnisi sonucu 1979 yilinda Sahlik diktatörlügü yikildi, ama yerine bagnaz Mollalar yönetimi olustu ve Iran halklari umduklari özgürlük ve demokrasiye ulasamadilar.

Arap Islam dünyasinda ilk önemli degisim Irak’ta Baas rejiminin, diger adiyla Saddam diktatörlügünün yikilisiyla basladi. Saddam, Iran’la yillar süren ve her iki taraf için de büyük insan kaybina ve maddi yikima yol açan savasin ardindan, 1990 yilinda Kuveyt’e saldirdi. Bu ise onun en büyük hatasi oldu. Saddam’in daha önceki tüm yaptiklarina, özellikle de Kürt halkina karsi isledigi insanlik disi suçlara, örnegin yaklasik 190 bin kisinin yok edildigi ‘Enfal’e, Halepçe’de kimyasal silah kullanimi sonucu yapilan kitlesel kirima (5000 kisinin ölümüne yol açmisti) sessiz kalan ABD, Ingiltere ve bölgedeki Arap rejimleri, petrolü ve kendilerini güvenceye almak ve Saddam’i cezalandirmak için ortaklasa harekete geçtiler. Saddam yenilip Kuveyt’ten çekildi, 36. Paralel’in kuzeyinde BM’nin olusturdugu uçusa yasak, yani nispeten güvenli bölgede Kürtler yerel yönetimlerini olusturdular ve tek yanli federasyon ilan ettiler. Saddam büyük yara aldi.

2002’de New York ve Washington’da yasanan El Kaide saldirisinin ardindan ABD, yasadigi sok ve öfkeyle Ortadogu bölgesinde yeniden harekete geçti. Önce Afganistan, ardindan Irak isgali edildi. Büyük Ortadogu Projesi (BOP) ortaya kondu. Bununla sözde Ortadogu ve Kuzey Afrika demokratiklesecekti. Oysa ABD’nin asil amaci, bir dönem kendi eliyle yaratmis oldugu El Kaide, Taliban ve benzeri radikal Islamci örgüt ve yönetimleri cezalandirmak, yerlerine daha ilimli ve Bati yanlisi rejimler geçirmek, bunun yani sira bölgede kendisi için pürüz olarak gördügü Irak, Suriye, Iran, Libya ve benzeri rejimleri degistirmekti. (1)

Bu amaçla baslatilan Afgan savasi uzun sürdü, tam bir batakliga dönüstü. 2003’te Irak’a yönelik baslatilan 2. Körfez Savasi ile Irak ordusunun kisa sürede çökertilmesi ve Bagdat’in düsmesi oldukça hizli ve kolay gerçeklesti. Ama ülkenin kontrolü bu kadar kolay olmadi. Halk oyuyla benimsenen yeni Irak anayasasina ve serbest seçimler sonucu olusan parlamento ve hükümete ragmen Saddam yanlilari direnislerini degisik biçimlerde sürdürdüler. Buna, ülkeye sizan El Kaide terörü eklendi. Böylece Amerikan isgaline karsi baslayan ve daha çok Baasçilara ve Sünni kesime dayanan direnis, ayni zamanda yeni Sii yönetimini hedef aldi ve yogun terör eylemleriyle sürüp geldi. Sonunda Irak da Afganistan benzeri bir bataga döndü ve ABD çareyi askerlerini çekmekte buldu. Irak’in en sakin bölgesi, federal bir yönetim olusturan ve ekonomik, sosyal, kültürel önemli bir gelisme gösteren kuzeydeki Kürdistan Bölgesi oldu.

Siranin Suriye ve Iran’a gelmesi beklenirken, Afganistan ve Irak’ta karsilastiklari zorluklar nedeniyle ABD ve Ingiltere’nin hizi kesildi; Arap Islam dünyasindaki degisim dalgasi baska türlü, Tunus’ta baslayan, sonra Libya, Misir, Yemen ve Suriye’ye geçen halk ayaklanmasi ile yol alir oldu. Buna ‘Arap Bahari’ dendi.

Bu degisimi, özellikle de ‘Arap Bahari’ denen bu sonuncu dalgayi salt ABD ve yandaslarinin oyun ve planlarinin ürünü saymak, dünyada degisen durumun ve bu toplumlarin kendi iç dinamiklerinin etkisini hiçe saymak olur. Iç ve dis kosullardaki degisimin Islam ve Arap dünyasini da etkilemesi kaçinilmazdi ve son on yilda yasanan budur. Kuskusuz, bu halk hareketleriyle bu ülkelerin bir bölümünde onlarca yildir hüküm süren diktatörlükler yikilip gitse de yerlerine demokratik rejimlerin geçmesi o kadar kolay degil. Taslar yerine oturuncaya kadar sürecin bu toplumlar bakimindan inisli çikisli ve acili olacagini tahmin etmek zor degil.

Bu kapsamda süreç devam ediyor. 1. Dünya savasinin ardindan bölgede olusan Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Kuveyt, Birlesik Arap Emirlikleri gibi birçok krallik ve emirlik hâlâ son degisim dalgasindan etkilenmedi. Ama siranin onlara gelecegine de kusku yok.

Libya ve Misir’daki degisim oldukça kanli oldu ve bu durum hâlâ sürüyor. Suriye’deki iç çatisma daha da kanli olmakta. Suriye’de Esad rejiminin kisa sürede çökmesi beklenirken oldukça dirençli çikti. Bazi dis ve iç etkenler bir bakima onun ömrünü uzatmakta. Bunlardan biri Rusya’nin verdigi destektir. Rusya Dogu Akdeniz’deki donanmasi için baslica güvenilir liman olan bu ülkeyi de ABD’ye kaptirmak istemiyor. Suriye rejiminin diger önemli dostu ise Iran’dir. Yillardir Suriye yönetimi, Irak’taki Maliki rejimi ve Lübnan Hizbullahi ile birlikte bölgede bir Sii aksi olusturan Iran, Suriye rejimi çökünce bu aksin dagilacagini ve siranin kendisine gelecegini biliyor; bu nedenle Maliki rejimi ve Hizbullah’la birlikte Sam’daki merkezi yönetimi muhaliflere karsi can havliyle savunuyor.

Esad yönetiminin ömrünün uzamasinin diger bir nedeni ise muhalefet saflari içinde radikal Islamci unsurlarin, özellikle de El Nusra ve ISID gibilerin etkisinin artmasi nedeniyle hem ABD ve Bati Avrupali ortaklarinin, hem de Israil’in tutumunun degismesidir. Onlar, Esad rejimine karsi olsalar bile, yerine daha kötüsünün gelmesini elbet istemezler. Bu nedenle baslangiçta Türkiye ile birlikte, bu rejimi devirmekte pek arzulu olan söz konusu güçler, daha sonra desteklerini azaltti, ya da kestiler. Esad rejiminin devrilmesini her seyin önüne koyan Türkiye ise bu iste bir basina kaldi.

Öyle olunca Suriye’de güçler arasinda bir bakima pata durumu olustu ve bu nedenle her türlü ölçüden, kuraldan uzak bu acimasiz savas uzamakta, bu ülkeye, Suriye halkina çok büyük bedellere mal olmakta. 160 bin dolayinda insan daha simdiden hayatini kaybetti. Milyonlarca insan ülke içinde yer degistirmek zorunda kalirken milyonlarcasi komsu ülkelere sigindi. Sam, Halep dahil, kentler, kasaba ve köyler yerle bir olmakta. Büyük devletler ve BM dahil, uluslar arasi kuruluslar Suriye halkinin yasadigi bu trajediyi adeta seyretmekle yetinmekte.

Oysa Suriye sorununun çözümü BM’nin müdahalesini gerektiriyor ve bu iste ABD ve Rusya kilit bir rol oynayabilirler. Yapilmasi gereken Esad’in iktidardan feragati ve taraflarin uzlasmasi ile demokratik federal bir Suriye’nin olusmasidir. Bu saatten sonra artik Esad’in ve onun Baas Partisi’nin duruma hakim olmasi, yönetimini sürdürmesi mümkün degil. Yeni ve demokratik bir anayasa yapilmali, temel insan haklari gibi, Sünni ve Nusayri Araplar, Kürtler, Dürziler, Hiristiyan gruplar dahil, ülkedeki tüm etnik gruplarin haklarini taniyacak federe bir Suriye olusmali; serbest seçimlerle yeni merkezi ve yerel bölge yönetimleri olusmalidir. Biz basindan beri buna isaret ediyoruz. Ne yazik ki söz konusu iki devlet (ABD ve Rusya) bugüne kadar bu sorumlulugu göstermediler, bu nedenle Cenevre görüsmeleri basarisiz oldu.

Irak-Sam Islam Devleti (ISID) denen örgütün adi bu kosullarda öne çikti. Önce Irak’taki terör ortaminda adindan söz edilen örgüt, Suriye iç savasinin baslamasinin ardindan bu ülkede kendisine uygun zemin buldu ve Irak’ta oldugu gibi burada da özellikle Sünni Arap kesimi arasinda taban edindi; Irak sinirindaki Dêra Zor’dan Rakka’ya, Türkiye sinirina kadar olan alanda etkili oldu. Kendisi de El Kaide’nin bir bileseni olmasina ragmen, bölgede egemenlik saglama yarisi nedeniyle yollari önce El Kaideci El Nusra ile ayrildi ve El Kaide’den koptu. Suudi Arabistan’dan, Katar ve öteki Körfez emirliklerinden destek aldigi söylenen örgüt militanlarini, Çeçenler dahil, dünyanin dört bir yanindaki radikal Islamci unsurlardan devsirmekte.

Suriye iç savasinda güçlenen ve küçümsenmeyecek bir alanda denetim saglayan, militan sayisi 15-20 bin dolaylarina ulasan örgüt, ardindan Irak’in Sünni bölgesinde harekete geçti. Önce, beklenmedik bir atakla Musul’u ele geçirdi. Maliki rejiminin bu bölgede olan ve sayisi 60 bin dolayinda oldugu belirtilen ordusu, hiçbir direnis göstermeyerek ve agir silahlarini da birakarak Musul’dan kaçti. Bunu izleyen gelismeler tazedir. ISID Musul’un ardindan Irak’in Sünni Arap olan diger bölgelerine de ilerledi ve ciddi bir direnisle karsilasmadi. Aslinda ISID bu iste tek basina degil. Baas Partisi’nin kalintilarinin, özellikle Sünni Arap asiretlerinin destegine sahip. Diger bir deyisle, bu bir koalisyon. Böylece Irak’in orta bölgelerinde nüfusun agirligini olusturan Sünni kesimi bu bölgede kendi egemenligini kuruyor.

Bu durumda Irak’in üçe bölünme süreci yasaniyor: Ya Sii, Sünni Arap bölgeleri ve Kürdistan’dan olusan üç devletli bir konfederasyon olusacak, ya da tümüyle üç ayri devlet. Bütün bu yasananlardan sonra Irak’in birligini saglamak, geçmise dönmek mümkün degil.

Suriye’de de benzer bir durum yasandigini, bu saatten sonra bu ülkede ya federal ve demokratik bir birligin, ya da ayri birkaç devletin olusmasinin ötesinde bir çözümün mümkün olmadigi düsünülürse ortaya çikan manzara sudur: Ortadogu’da 1. Dünya Savasi sonrasi olusturulan sistem çökmekte. Savas içinde ve sonunda, emperyalist güçlerin çikarlarina uygun olarak cetvel ve pergelle masa basinda çizilen sinirlar artik hükmünü kaybediyor. Bölge, mevcut etnik renklere, halklarin taleplerine uygun olarak yeni bir biçim kazanacak ve Kürt halki da özgürlesecek, kendi kendisini yönetecek.

Böylesi bir gelismeyi, çok geçerli bir ezber ve aliskanlikla emperyalist güçlerin, ya da ABD’nin oyunu saymak da yanlis olur. Bu gelisme asil olarak bölge halklarinin özgürlük, demokrasi ve esitlik taleplerinin ve bu yöndeki mücadelelerinin ürünüdür ve tarihin akisina uygundur. Bu akisa 90-100 yil kadar önce çekilen duvarin, olusturulan engelin ömrü buraya kadardi. Duvar artik yikiliyor ve su yolunu buluyor. Elbet bu asamada da ABD ve öteki büyük devletler, bölgedeki güçler dahil herkes kendi çikarlari yönünde çaba gösterecek ve bölge sonuçta tüm bu güçlerin çekismesine, ulusal ve uluslararasi güç dengelerine bagli olarak biçimlenecektir.

—————————————————

(1) ABD’nin ve Bati Avrupalilarin ayni dönemde Türkiye’de güçlenip seçimleri kazanan AK Parti’yi desteklemelerinin nedeni de budur. ABD ve AB, Islamci gelenekten gelen AK Parti konusunda belli kaygilar tasisalar da onu, çok partili demokratik hayatla bagdasan ilimli Islam olarak gördüler, hatta diger Islam ülkelerine uygun bir örnek olarak sunmaya çalistilar. Bu nedenle Kemalist kesimin laiklik adina kopardigi gürültüye aldirmadilar. Sosyalist sistemin çökmesiyle artik cuntalara ve 1950’li yillarin ürünü Kontrgerilla örgütüne de ihtiyaçlari kalmamisti. NATO ülkelerindeki Kontrgerilla’nin kollari bir bir tasfiye edildi. Türkiye’deki kol ise Ergenekon’a dönüsüp yoluna devam etti; Türk devleti özellikle Kürtlere karsi yürüttügü kirli savas nedeniyle ona gerek duydu. Darbeciler ve Ergenekoncular ABD’den ve bir bütün olarak NATO’dan destek alamayinca ona karsi sogudular. Pek ‘laik’ geçinmelerine ve sözde bu kaygi ve endise ile, dinci-gerici saydiklari AK Parti’nin seçim basarisini engelleme çabalarina, bunu basaramayinca da AK Parti hükümetini bir an önce devirmek için yanip tutusmalarina ragmen, yüzlerini Rusya, Çin hatta Mollalar Irani’na dönmelerinin nedeni buydu.
Ancak AK Parti’nin daha sonra Filistin’in hamisi kesilip Israil’e karsi oldukça sert davranmasi, böylece taraf haline gelmesi; AB’ye iliskin yapmasi gerekenleri aksatirken ona zaman zaman posta koymasi; hatta Erdogan’in Sanghay Beslisi’ne iliskin ‘bizi araniza alin’ tarzindaki açiklamalari, ABD ve AB’nin Ak Parti’ye olan sempatisini azaltti ve onun öyle sanildigi kadar da ilimli olmadigi biçiminde bir izlenim yaratti.

Kemal Burkay

Back to top button