Ortadogu’nun göbeginde yeni Afganistan (*)

ISID katil sürüsünün Kobani kusatmasi çok kritik bir asamaya ulasti. Bir avuç Kürt savasçi kenti kahramanca savunuyor, ama yeter silaha ve mühimmata sahip degiller ve ellerindeki tükeniyor. ISID ise agir silahlarla saldiriyor.
Kobani savasçilarinin acil destege ihtiyaçlari var. Yardim koridoru ise ancak Türkiye üzerinden açilabilir.
Kobani düserse kimse sevinmesin, Türkiye sinirinin bitisiginde yeni bir Afganistan olusacak. Daha dogrusu, zaten olusan bataklik daha da genisleyecek.
Sovyetler’le savasma adina, yanlis politikalariyla Afganistan batagini olusturup onu kendi elleriyle El Kaide ve Taliban’a teslim edenler, simdi de yine ayni yanlis politikalarla Irak ve Suriye’deki bu batagi ve ISID’i yarattilar.
Bu duruma yol açanlarin bir bölümü, örnegin ABD ve AB, kendilerine dost görmedikleri Suriye Baas rejimini yikma güdüsüyle hareket ettiler. Libya’da yaptiklari gibi. Bir bölümü ise bölgedeki Sii aksina (Iran, Bagdat’in Sii agirlikli yönetimi, Suriye’deki Esad rejimi ve Lübnan Hizbullahi) karsi Irak ve Suriye’nin Sünni bölgelerini harekete geçirip, burada bir Sünni egemenlik bölgesi yaratmak düsüncesiyle hareket ettiler. Bunun için çalisanlar arasinda Suudi Arabistan, Birlesik Arap Emirlikleri, Katar gibi Arap devletlerinin yani sira, Türkiye de var. Bunlar da Suriye’de Esad yönetimini yikip yerine Sünni agirlikli bir yönetim getirmeye çalistilar ve bu amaçla Suriye muhalefetine destek verdiler.
Suriye ve Irak’ta zaten var olup merkezi hükümete karsi direnen radikal Islamci gruplar böylesi güçlü bir destekle büyüdüler ve bunlar arasinda ISID önemli bir alan hakimiyetine ulasti.
ABD ve AB bu durumu görünce, yani Esad gitse bile yerine daha acimasiz ve anti demokratik, Bati düsmani kesimlerin gelecegini görünce geri çekildiler; Ama Türkiye, ne pahasina olursa olsun Esad yönetimini devirme tutkusuyla bu yanlis politikayi sürdürdü. Bu nedenle Türk hükümeti gelinen durumdan ciddi pay sahibidir. Arap Islam dünyasina liderlik etme tutkusu ve bir tür Yeni Osmanlicilik görüslerini hayata geçirme hevesiyle hareket eden Erdogan-Davutoglu ikilisinin politikasi, böylesine olumsuz bir noktaya gelinmesinde kanimca önemli bir etkendir.
Kendini Irak-Sam Islam Devleti diye tanimlayan ve halifelik ilan eden ISID’in bu denli güçlendikten sonra Bagat ve Sam’i bir yana birakip Kürdistan’a saldirmasi ise üzerinde düsünülmesi gereken diger bir husus. Bunu kendi iradesiyle mi yapti, yoksa kendisini besleyip yönlendirenlerin iradesiyle mi?
ABD ve bir bölüm müttefikleri, ki bunlar arasinda bizzat Sünni Arap rejimleri var, simdi kendi elleriyle yarattiklari, kendileri için de bir riske dönüsen ISID’i ‘tümden yok etmeye degilse de- (çünkü bunu istedikleri çok süpheli) törpülemeye çalisiyorlar. Afganistan’da da aynen böyle olmustu. Ama bu kolay degil. Batakligin kurutulmasi çok zaman alacak görünüyor. Ve bu bataklik daha simdiden zararlarini dörtbir yana vermeye basladi bile.
Kürt bölgesi su anda bu cehennem güçlerinin öncelikli hedefi. Dün Sengal’di, bugün Kobani. Kobani düserse yarin baska Kürt bölgelerine, örnegin Cezire ve Kürt Dagi bölgelerine sira gelecek.
Ama bu yanginin etkileri daha simdiden Türkiye’yi ve Kuzey Kürdistani da yakmaya basladi. AK Parti hükümeti, Esad’i yikma tutkusuyla doludizgin giderken ve Kobani olayini ISID’le PKK-PYD’nin kavgasi gibi yorumlayip seyretmekle yetinirken -belki de böylece bir tasla iki kus vurdugunu düsünürken- Kürt halkinin hissiyatini hesaba katmadi. Kürt halki, Kürdistan’a yönelik bu vahsi saldiriyi, bu soykirimi seyretmekle yetinemezdi. Bu, Kürt toplumunda büyük bir öfke seline yol açti ve isler çigirindan çikmaya basladi. Kürdistan’i ve metropol kentleri saran gösteriler, siddet eylemleri daha simdiden büyük tahribata ve kan dökülmesine yol açti. Birçok ilde ilan edilen sokaga çikma yasaginin yarin nereye varacagi kestirilemez. Bu yangin bizzat AK Parti hükümetini ve bir kez daha mevcut güdük demokrasiyi yutabilir.
Sonuç olarak AK Parti Hükümeti, Gezi olayinda oldugu gibi bu olayda da krizi iyi yönetemedi.
Davutoglu, Kobani’nin düsmesine firsat vermeyecegiz derken, ISID’in kusatmasi ve ilerleyisi karsisinda bunu engelleyecek hiçbir somut adim atmiyor. Erdogan ise ‘Kobani düstü düsecek’ diye dünyaya ilan etmekle yetiniyor.
Kobani direnisine destek, ille de oraya Türk askeri göndermek degildir; bizce de buna gerek yok; ama Suruç üzerinden bir koridor açarak içerden ve disaridan gelecek lojistik destege pekâlâ olanak saglanabilir.
Türk hükümeti, ISID kusatmasi altinda ve böylesi bir ölüm kalim aninda PYD’nin Esad rejimiyle baglarini koparip, özerklik talebinden vazgeçip Türkiye’nin kontrolüne girmesini istiyor.
Bu çok acimasiz ve firsatçi bir tutumdur. Suriye sorunu sirf Esad rejiminin yikimiyla çözülecek bir sorun degil. Yikim sonrasi yerine gelecekler Esad’i aratabilir. Bu nedenle yapilmasi gereken, öncelikle büyük güçlerin Suriye’ye bir çözüm bulmakta uzlasmasi, BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesi ve Suriye’de, Esad’i, muhalefeti ve ilgili tüm taraflari kapsayan bir uzlasmanin saglanmasidir. Bu da temel insan haklarini ve ülkedeki tüm etnik gruplarin haklarini güvenceye alan demokratik bir anayasa yapip ardindan genel seçimlerle merkezi ve yerel özerk veya federal yönetimlerin olusturulmasini gerektirir.
Bir baska deyisle, Suriye’nin gerek duydugu federal ve demokratik bir yapilanmadir ve bunun için genis bir uzlasma gerekir. Türkiye’ye ve Suriye’nin diger komsularina düsen de böylesi bir uzlasiya destek olmaktir. Suriye Kürdistani da böylesine bir yapilanma içinde özerk veya federal yönetim olusturabilir ve Kürt halkinin buna hakki var. Türk hükümeti, ille de Esad yönetimini yikip Suriye’nin basina Islami bir rejim getirme takintisi gibi, Kürt bölgesinin özerklesmesi konusundaki fobisini de asmali ve bugüne kadar izledigi yanlis politikayi degistirmelidir.
Bu degisimi, öncelikle Kobani halkina açik destek elini uzatmakla baslatmalidir. Bu ise salt saldiridan, kiyim ve vahsetten kaçan sivillere kapiyi açmakla olmaz (bu zaten her devletin göstermesi gereken insani bir davranistir), asil olarak Kobani’deki saldirinin püskürtülmesi için direnisçi güçlere gerekli her türlü lojistik destegi saglamakla olur.
Böylesi bir destek, içerde de toplumsal barisi saglamak ve Kürt sorununun çözümü yönünde gerekli ciddi, somut adimlari atmak için bir baslangiç olur.
Gösteriler barisçi olmali, siddetin kimseye yarari yok
Öte yandan, Kobani’deki durum nedeniyle halkimizin duydugu aci ne denli büyük olursa olsun yapilacak gösteriler barisçi biçimde olmali. Tas ve Molotof kokteyli atmak veya kamu mallarina ve esnafa zarar veren her türden eylem, Kürt halkinin hakli mücadelesine hiçbir yarar saglamaz, sadece zarar verir.
Bunun yani sira, böylesine gergin durumlarda provokatör unsurlar da barisçi kitle eylemini çigirindan çikarmak, siddete yöneltmek için firsat kollarlar. Su veya bu odagin planlarina hizmet eden bu tür provokatörler, kitlelerin öfkesini ayni zamanda baska gruplara, Islami çevrelere, diger partilerin merkezlerine yöneltmek ve Kürtler arasinda, geçmiste oldugu gibi bir iç çatisma yaratmak için de ellerinden geleni yaparlar. Buna karsi uyanik olmak gerekir.
Kürdistan’da olsun, metropol kentlerde olsun siyasi partiler, liderler ve sivil toplum örgütleri tüm sorumlu aktörler, bu tür eylemlerin çigirindan çikip siddette ve vandalizme yönelmesini önlemek için çaba göstermeli, uyarici olmalidirlar.
———————————————————
(*) Bu yazinin genisçe bir bölümü, ‘Is isten geçmeden Kobani’ye yardim koridoru açilmali’ basligi altinda ve HAK-PAR basin bildirisi olarak medyaya gönderildi ve bazi sitelerde yayinlandi.
Kemal Burkay