Özgürlük ve baris temel sorunlari çözmeye bagli

Zaman Gazetesi Genel Yayin Müdürü Ekrem Dumanli, Samanyolu Televizyonu Yayin Grubu Baskani Hidayet Karaca ile bir grup medya çalisani ve senaryo yazarina yönelik olarak 14 Aralik günü gerçeklesen gözaltina alma operasyonu basin özgürlügüne önem veren iç ve dis çevrelerde hakli olarak endise ve kaygi yaratti.
Gözaltina alinanlar arasinda eger haklarinda suç islediklerine dair ciddi kanitlar olanlar varsa, bunun yargi tarafindan sorusturulmasi elbet dogaldir. Örnegin bunlardan üç polisin bazi kisilerin evlerine bizzat bomba yerlestirip onlarin tutuklanmasina ve uzun süre cezaevinde kalmalarina yol açtiklari iddia edilmektedir. Bazi yayin organlarinin ise yaptiklari yayinlarla bu tezgaha bilerek ortam hazirladiklari, katkida bulunduklari ileri sürülmektedir. Böyle bir iddianin yargi tarafindan arastirilmasi anlasilir bir seydir.
Öte yandan, yaptiklari is haber ya da yorum yapmak olan basin mensuplarini susturmaya, sindirmeye yönelik operasyonlar elbette onaylanamaz. Böylesi çabalar ülkede güven ortamini zayiflatir, gerilimi büyütür.
Son yil içinde, Hükümet ve Gülen Cemaati arasinda yasanan sürtüsme ve gerginlik, özellikle geçen yil tam da bu zamanlar yasanan 17 ve 25 Aralik operasyonlarinin ardindan, son 14 Aralik operasyonu da hükümetin yönlendirdigi bir öç alma eylemi olarak yansiyor. En azindan muhalefet böyle yorumluyor ve iç-dis kamuoyunda böylesi bir algi olustu.
Son operasyon nedeniyle ortaya çikan durumla ilgili benim kisisel temennim, islerin hukuka uygun cereyan etmesi, sorusturmanin adil biçimde yürütülmesidir.
Ancak sorunun temel çözümü, temenni ve dileklerin, niyetlerin ötesinde, bugünkü gerginligi ve benzerlerini yaratan toplumsal fay hatlarini ortadan kaldirmakla mümkündür. Toplumsal barisi saglamak da buna bagli.
Bu ülkede geçmisten bu yana siyasi iktidarlarin muhalif basini susturmaya, hizaya getirmeye yönelik uygulamalari çok görüldü. Bu bazen siyasetin yönlendirdigi yargi yoluyla, bazen baska yöntemlerle, örnegin ekonomik baski araçlariyla saglandi. Yargi da geçmiste bu alanda iyi bir sinav vermedi. Ülkenin hukuk tarihi bu türden skandal olusturan örneklerle doludur.
Bu nedenle düsünce ve basin özgürlügü hep ülkenin gündeminde oldu.
Ben de kendi hayatimda bunu birçok kez yasadim. Örnegin 1966 yilinda yazdigim bir makale yüzünden tutuklandim. Sorusturmaya bakan ilk yargiç tutuklama istemini reddettigi halde, dosya ayni gün ve delil durumunda hiçbir degisiklik olmadan ikinci bir yargicin önüne götürülerek, yani yasa çignenerek saglanmisti.
Öte yandan bu ülkede medyanin da geçmisten bu yana iyi bir sinav verdigi söylenemez. Medya çogu zaman siyasi iktidarlarin, hatta dogrudan istihbarat örgütlerinin yönlendirmesine uygun olarak ya kamuoyundan gerçekleri gizledi, ya da gerçek olmayan haberlerle yönlendirdi. Birçok kez de bu tür sansür, çarpitma, haksiz suçlama, itibarsizlastirma kampanyalarini, sistemin ezberlerine uygun biçimde gönüllü olarak yapti.
Ben bu tür uygulamalara da zaman zaman bizzat hedef oldum. Örnegin bu ülkenin medyasi, özellikle 12 Eylül döneminde, su son yillara kadar benimle ve basinda bulundugum örgütle ilgili haberlere ya sansür koydu ya da onlari çarpitarak verdi. Kürt sorunuyla ilgili haberler uzunca bir dönem MIT’in süzgecinden geçerek, ya da onun servis ettigi biçimde verildi.
Su son yerel seçimler sirasinda bile HAK-PAR’a ve bu arada bana uygulanan ambargo da bu türdendi. Türkiye medyasi ‘yandasi-muhalifi’ ve ‘merkez medya’ deneni ile bir tüm olarak, seçimlerden alti ay önce bize karsi baslattigi ambargoyu seçim sonuna kadar sürdürdü. Bizi görmezden geldi. Bu görmezlik hala da pek kirilmis degil.
Kisacasi bu ülkede hiçbir dönemde gerçek bir basin özgürlügü olmadi. Bu ülkede hiçbir dönemde yargi, özellikle de siyasi davalarda güven vermedi.
Kuskusuz Türkiye bu konuda tek örnek degil. Türkiye bu alanda belki bazi ülkelerden daha iyi durumda, bazi ülkelerden ise geridedir. Ama görece olarak düsünce ve basin özgürlügü bakimindan daha iyi durumda olsalar bile, Bati ve Kuzey Avrupa ülkeleri ve ABD bile bu alanda sütten çikmis kasik degiller. CIA’nin geçmiste kimi kirli operasyonlarini gizleme ve kamuoyunu yönlendirme amaciyla, çesitli ülkelerdeki partner istihbarat örgütleriyle birlikte medyayi nasil yönlendirmeye çalistigi sir degil. Papa ve Palme suikastlari sirasinda yasananlar bunun örnegi. Ilginçtir, Papa suikastiyla ilgili olarak Sovyetler’in ve Bulgaristan’in suçlanmasinin yani sira, benim ve Teslim Töre’nin adi da olaya karistirilmak istendi. (Bu konuda anilarimin 2. Cildinde, sayfa 276’da, ‘Adimi Papa Suikastina Karistiran Ilginç Bir Senaryo’ baslikli bölüme bakilabilir.)
Tüm bu nedenlerle, bir bütün olarak demokrasi mücadelesi, özel olarak da düsünce ve basin özgürlügü, en geliskin demokrasiler dahil, tüm ülkelerin gündemindedir.
Kuskusuz Türkiye’nin demokrasi yönünde, çagdas ve ileri standartlari yakalamak bakimindan bile almasi gereken daha çok yol var. Avrupa Birligi standartlari bu bakimdan önemlidir ve Türkiye yönünü ve yolunu Avrupa’dan ayirirsa büyük yanlis yapar. Böyle bir sey onu zeten olumsuz etkilerini bir ölçüde yasamakta oldugu Ortadogu batagina daha da hizla sürükleyebilir.
Demokrasi ve insan haklari alaninda çagdas ileri standartlari yakalamak içinse ülke, Kürt sorunu basta olmak üzere yüz yüze oldugu önemli sorunlarini çözmeli. Devlet seffaflasmali. Bu olmadikça toplumun tamami gibi, onu yönetenler de huzur bulamazlar. Bu olmadikça baskiyi, siddeti, yolsuzlugu, devlet içi ve disi çetelesmeyi, kiyasiya toplumsal çekisme ve çatismalari; kisacasi bugün yasadigimiz türden pek çok çalkantiyi toplum yasamindan çikarmak mümkün degil.
Bir baska deyisle, bu ülkede basinin özgür ve hukukun hukuk olmasi, ancak demokrasi yönündeki büyük açiklari kapamak, gerekli degisim ve dönüsümleri yapmakla mümkündür. Iktidar ve muhalefet yönünü buna çevirmeli. Ülkenin aydinlari dikkatleri temel sorunlarin çözümüne yöneltmeli. Bunu basarmadikça bugün yasadigimiz türden gerginlikleri, operasyonlari, karsilikli suçlamalari, bir tür sagirlar diyalogunu, daha çok yasariz
17 Aralik 2014
Kemal Burkay