Peki, ya sonra?
Rüsvet ve yolsuzluk nedeniyle yasanan son meydan muharebesi, sadece dünün kankasi, can ciger kuzu sarmasi güçlerin devlete hakim olma mücadelesi degil.
Basbakan Erdogan’in iddia ettigi gibi, ‘Yeni Türkiye karsitlarinin’, ‘Türkiye’nin büyüyüp gelismesini istemeyenler ve onlarin yerli isbirlikçilerinin komplosu’, ‘faiz lobilerinin’ AK Parti hükümetine yönelik planli ve programli saldirisina karsi hükümetin baslattigi ‘ikinci istiklal savasi’ hiç degil.
Beklendigi gibi taraflar ve medyadaki hink deyicileri bu kavgada kendine yonttular. Kendilerini sütten çikan ak kasik gibi gösterip karsi tarafa demediklerini birakmadilar.
Kuskusuz, toplumun tüm kesimlerini ilgilendirse, etkilese de, çatisma asil olarak Hizmet Hareketi ve AK Parti Hükümeti arasinda yasaniyor.
Her iki taraf da konuya kendi penceresinden bakiyorlar ve olayin sadece bir yönünü görüyor ve ön plana çikartiyorlar.
Bir baska ifade ile taraflardan birisi, kendini hakli çikartmak amaciyla bir seyler söylerken ya da girisimde bulunurken istemeden de olsa, TC devletinin bir yönünün bilince çikmasina yardimci oluyorlar.
Örnegin, demokrat, sol ve sosyalist çevreler yillarca rüsvet ve yolsuzlugun TC devlet sisteminin ana parçalarindan birisi oldugunu söylediler.
Asil görevi adeleti saglamak olan yarginin, sistemin bekasini bu görevinin önünde tuttugunu, tekçi devlet sisteminin hizmetinde oldugunu, generallerin siyasete yön ve biçim verme isinde en büyük destegi yargidan gördügünü söyleyenlerin dilinde tüy bitti.
Türkiye’de kuvvetler ayriligi ilkesinin tam anlamiyla islemedigini, kagit üzerinde kaldigini, siyasal iktidarlarin karsitlarini etkisiz hale getirmek amaciyla yargiyi bir araç olarak kullandiklarini söyleyenleri, çok degil bundan 7-8 yil önce hapse atiyorlardi. Bugün hapse atilmasalar bile en azindan fisleniyorlar…
Bugün son meydan muharabesi nedeniyle TV devletinin yukarida altini çizdigim nitelikleri, çok daha genis bir kesim tarafindan kabul görüyor, daha bir bilince çikmis durumda. Ve bunun, Türkiye’nin demokratiklesmesi açisindan bir kazanim oldugunu düsünüyorum.
Kanimca Türkiye’nin siyasi gündemini kilitleyen son rüsvet ve yolsuzlukla ilgili gelismeler ve olasi sonuçlarina iliskin söylenmeyen bir sey kalmadi.
Konunun Kürd sorunu ve Kürdler ile iliskisi de sik sik gündeme geliyor.
Türkiye’nin temel sorunlarindan biri olan, varligi ile öteki sorunlari etkiledigi gibi onlardan etkilenen Kürd sorununun, son meydan muharebesinden de etkilenmemesi ve onu etkilememesi düsünülemez.
TC Basbakani Erdogan sik sik hükümetine karsi baslatilan saldirilarin hedeflerinden birisinin de ‘baris süreci’ oldugunu söylüyor.
Aralarinda Kürd dostu oldugundan kusku duyulmayanlarin da bulundugu bazi kisiler de, Kürdlerin Gezi’den sonra bir kez daha demokrasiye katki sunma serefine nail olma firsatini bu süreçte kaçirmakta oldugunu düsünüyorlar.
AK Parti hükümeti gitsin de isterse dünya alt üst olsun diye düsünenler, Kürdlerin son meydan muharebesine yönelik ihtiyatli tavrini, AK Parti destekciligi olarak görüyorlar. Kürdlerin gözü kapali AK Parti hükümetine dalmasini istiyorlar, bazen de elestiri sinirlarini asan, hakaretamiz belirlemelerde bulunuyorlar.
Kuskusuz, Türkiye’de demokratiklesme sürecinin öncüsü olmasa da en güçlü dinamigi Kürd özgürlük hareketidir. Kürdistan özgürlük hareketi ile Türkiye’nin demokratiklesme mücadelesi arasinda kopmaz baglar var ve istenilir olan, ugruna çaba sarfedilmesi gereken her iki sürecin uyumu saglamaktir.
Ama ayni zamanda Kürdlerin, demokratiklesmeye katki sunacagi ileri sürülen her gelismeye karsi tavir alirlarken, ‘ya sonrasi’ diye sorma haklari da var.
Örnegin, Kürdleri son süreç nedeniyle AK Parti hükümetine karsi savasa davet edenlerin, Kürdlerin ‘ya sonrasi’ sorusuna verecekleri derli toplu bir cevaplari var mi?
Bence yok.
Elbette ‘hele bir AK Parti Hükümeti gitsin, gerisi Allah kerim’ demek mümkün.
Ama Kürdler böylesi bir lükse sahip degiller.
Çünkü Kürdler, geçmiste bu soruyu sormadiklari için büyük zorluklarla karsi karsiya kaldilar.
2012 yilinda, ayni zamanda Kürdistan Parlamentosu eski baskani ve YNK Polit Büro üyesi Adnan Müftü’nün amcasi ve Güney Kürdistan ulusal kurtulus mücadelesinin önemli kadrolarindan biri olan, Eylül Devrimi’nde Mela Mustafa’nin yakin çalisma arkadaslari arasinda bulunan Semseddin Müftü’nün ölümünün 40. günü nedeniyle, Hewlêr’de bir anma toplantisi düzenlendi. Toplantiya katilan Mam Celal Talabani yaptigi konusmada, bu konuya iliskin önemli bir belirlemede bulundu.
Sayin Talabani konusmasinda Eylül devrimi baslamadan önce Mela Mustafa Barzani ile yaptiklari bir görüsmeyi, tarihe not düsmek adina anlatti.
Polit Büro üyeleri Mela Mustafa Barzani’yi ziyaret ettiklerini, baskan Barzani’den General Abdulkerim Kasim hükümetine karsi silahli mücadele de dahil daha sert bir biçimde mücadele edilmesini istediklerini anlatan Talabani, ‘Baskan Barzani, ya sonrasi diye sordu. Abdulkerim Kasim hükümetinin o andaki alternatifinin ondan daha iyi olmadigini söyledi. Ve tarih Mela mustafa Barzani’yi dogruladi’ dedi.
Degisim ve demokrasi güçlerinin her toplumsal gelisme karsisindaki tavirlarini belirlerken ‘ya sonrasi’ sorusuna da cevap aramasi gerekir. Özellikle Kürdistan özgürlük mücadelesinin basarisi için kildan ince kiliçtan keskin olan Sirat Köprüsü’nden geçmesi gereken biz Kürdlerin bu soruyu akildan çikarmamiz gerekiyor.
Elbette son ‘meydan muhaberesi’ Kürdleri ilgilendirmez, MIT-Imrali diyalogunu baslatan AK Parti hükümetini zora sokmamak adina, hükümetin yargiya açik müdahalesini görmezden gelelim, Hasan Cemal’in degimi ile ‘pisligin üzerine oturalim’ demiyorum.
Kürdler yasananlarin TC devlet sisteminin sonucu oldugunun, köklü çözümün demokratiklesmeden, AB kriterlerinin eksiksiz, amasiz uygulamasindan geçtiginin bilincindeler.
Bu nedenle ilk elden AK Parti hükümetinden ucu kime dokunursa dokunsun yolsuzluklarin üzerine gitmesini istiyorlar. Ama bir yandan da MIT-Imrali diyalogu gibi cesaret isteyen bir süreci baslatan AK Parti Hükümeti’nden daha reformcu bir alternatifin olmadigini da da biliyorlar. Bir baska ifade ile ‘ya sonrasi’ sorusunun cevabi konusunda kafa yoruyorlar.
Tarihsel süreç ve deneyimlerin gösterdigi gibi, Ortadogu’da halklarin özgürlük mücadelesi ile bölgenin demokratiklesmesi süreci ne yazik ki bir her zaman bir uyum içinde yürümüyor.
Gerekli olan bu uyumu saglamak ise bir hayli zor, ama mümkün.
Ortadogu’da kararli ve ilkeli bir politika tutturup yürütmek, zor zenaat dogrusu.
05 Ocak 14
Mesud Tek