Makale

Persembenin gelisi

Aslinda her sey ilk dügmenin yanlis iliklenmesiyle basladi. Parlamentoda, ceza hukukunun genel ilkelerine ve Anayasanin ilgili hükümlerine aykiri olarak milletvekillerinin dokunulmazliklari kaldirildi. Vekillerin kendilerini Meclis’te savunma ve Anayasa Mahkemesi’ne basvurma haklari ihlal edildi. Toplantici bir sekilde ve bir kereligine haklarinda sorusturma bulunan vekiller dokunulmazliktan mahrum edildi.

Bu adima karsilik HDP’nin hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyecegini bir parti politikasi haline getirmesi, ikinci bir yanlislik oldu. ‘Biz gelmiyoruz, gücünüz yetiyorsa gelin alin’ biçimindeki bir meydan okumaya devletin pabuç birakmayacagi asikârdi. Meclis’teki diger iki partinin liderinin davet üzerine savciliga gitmekten imtina etmedigi bir vasatta, HDP’lilerin tavrinin karsiliksiz birakilmayacagi belliydi. Bir tahmin yürütmek zor; ancak mevzu karsilikli inatlasmaya getirilmese ve sürecin basinda savciliklarin davetine icabet edilip ifadeler verilseydi bugünkü kötü tablo ortaya çikmayabilirdi. Muhtemelen ifadeler alinir,

Siyasi bir gözdagi

Ardindan bir üçüncü yanlislik devletten geldi. Milletvekilleri hakkinda farkli savciliklar islem baslatmisti. Sorusturma konulari farkliydi, dosyalarin birbiriyle bir irtibati yoktu. Normalde her bir vekil ayri tarihlerde davet edilir, gelmedikleri takdirde yine her biri için ayir bir zorlama getirme prosedürü tatbik edilirdi, Laikin öyle olmadi. Bir dügmeye basilmisçasina, bütün savciliklar ayni saatte harekete geçtiler ve milletvekillerini yaka paça gözaltina aldilar. Ertesi gün de HDP’nin il teskilatlarina yönelik operasyonlar yapildi. Sirnak Belediyesi’ne kayyum atandi.

Yapilip edilenler, sürecin arkasinda güçlü bir siyasi iradenin varligina delildi. Her ne kadar hükümet temsilcileri ‘Bagimsiz yarginin kararidir, herkes saygi göstermelidir’ isin pür hukukla ilerlemedigi açikti. Evet, perdenin önünde hukuki aktörler ‘savcilar, hakimleri, mahkemeler- görünüyordu ama gerçekte islerin alinan siyasi kararlara uygun olarak yürüyordu. Yani hükümetin baslattigi topyekun mücadele strateji, hukuka da sirayet ediyor, hükümet siyasi gözdagi mesajini hukuk araciligiyla iletiyordu.

Yanlisliklar silsilesi burada da durmadi. Vekiller tutuklandi. Karar verilirken ne AIHM’nin, ne de Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) içtihatlarina itibar edildi. Oysa Anayasa Mahkemesi, Mustafa Balbay kararinda çok önemli noktalara isaret etmisti. Mahkemeye göre, tutukluk istisna, hürriyet esasti. Ancak kisi hürriyeti ve güvenligi hakkina oranla daha agir bir kamu yarari mevcut ise tutuklama hakli görülebilirdi.

‘Aslolan halkin siyasi iradesinin parlamentoya yansimasidir’

Eger tutuklanan kisi milletvekili ise, bu takdirde seçilme hakki ile temsil hakki göz önünde bulundurulmaliydi. Seçilme hakki, sadece aday olmayi degil, kisinin seçildikten sonra parlamentoda bulunma hakkini ‘yani kisinin milletvekili sifatiyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini de- ihtiva ederdi. Bu nedenle ‘seçilmis milletvekilinin yasama faaliyetine katilmasina yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkina degil, ayni zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açiklama hakkina da yönelik bir müdahale teskil edebilir’idi.

Dolayisiyla mahkemeler milletvekillerin tutuklugu hakkinda karar verirken,

· hem kisi hürriyeti ve güvenligi hakkindan

· hem de seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkini kullanilmasindan kaynaklanan yarardan çok daha büyük bir yararin varligini somut olgulara dayanarak göstermeliydi.

Ayni kararinda AYM, aslolanin halkin siyasi iradesinin parlamentoya yansimasi oldugunu belirtir. Halkin siyasi iradesi engellenmemeli ve hakkin özü etkisiz hale getirilmemelidir. Vekillerin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler, halk iradesiyle olusan temsil yetkisini ortadan kaldiracak ve seçmen iradesinin parlamentoya yansimasini önleyecektir.

Hülasa, hukuken çok sikintili bir durum var ortada. Ancak kimsenin hukukun inceliklerine riayet etme ve hukukla zaman kaybetme (!) gibi bir derdi yok. Siyasi açidan da manzara insanin içine kasvet çökertiyor. Hükümet arik elini en yüksege tasidi. Belediyeler kayyum atanmasi, Diyarbakir Büyüksehir Belediyesi’nin es baskanlarinin tutuklanmasi derken, sira Meclis’te en büyük üçüncü gruba sahip partinin esgenel baskanlarini da hapishaneye yollamaya geldi. Bundan daha da ötesi yok zaten!

Gemi aziya almak

Durumu düzeltmek adina iç ve dis sartlar da son derece olumsuz. Bati ile iliskilerin tadini kaçmis durumda. Bati hem 15 Temmuz ardindaki olagan süpheli, hem de PKK arkasindaki güç olarak degerlendiriliyor. Halkta Bati karsitligi almis basini yürümüs, milliyetçi duygular da en üst seviyede çikmis. Böyle bir ortamda ne içerden yükselecek itidal çagrilarina, ne de Bati’dan gelecek elestirilere deger atfedilir.

Öte yandan PKK de gemi aziya almis vaziyette. Tabani ile arasindaki mesafe açiliyor, çagrilarina kulak tikaniyor, davetleri karsilik bulmuyor. O da buna cevap olarak, saga solda bomba patlatiyor ve masum insanlarin kanina giriyor. Diyarbakir’daki son katliami TAK üstlendi ve eylemlerini artiracagi tehdidinde bulundu.

Siyasi akil tamamen taca çikmis durumda. Siyasetten, demokrasiden, çözümden bahsetmek her geçen gün güçlesiyor. Kendilerine ‘realist’ payesi verenler, ‘Bu yol, yol degil’ diyen az sayidaki kisiyi de ‘naif’ diye etiketleyip tefe koyuyor. Sanki onlarin ‘realist’ olarak görüp yücelttiklerini bu ülke daha önce denemedi ve sanki bütün bunlar bosa çikmadi!

Vitesi bosa alinmis bir halde yokus asagi giderek artan az bir süratle ilerliyoruz. Her gün bir oraya bir buraya çarpiyoruz zaten ama belimizi güç dogrultacagimiz büyük bir duvara çarpmaktan korkarim…

—————————————————————

Serbestiyet-8 Kasim

Vahap Coskun

Back to top button