Makale

PKK ile nereye dogru?

Derik Kaymakami, odasina yerlestirilmis bomba ile 10 Kasim günü öldürüldü. Eylemi PKK/YPS üstlendi.

Derik’te kaymakamin ‘makaminda’ ve kaymakamin mesai arkadaslari olan ‘memurlar eliyle’ öldürülmesi basit bir olay degildir. Eylemin yol açabilecegi olasi sonuçlari görmek ve üzerinde durmak gerekiyor.

PKK böyle bir eylemi yapabilecek kapasiteye, güce sahip oldugunu göstermek istemis ya da kullanilmis/kullanmis olabilir ancak etkisi ve sonuçlari bambaska bir felaketin esigidir. Üstelik, Derik’te PKK’nin eylemi üstlenmesine kadar cinayetin yolsuzluk sorusturmasi yüzünden yapildigi tartisiliyordu.

Bundan önceki asamayi animsamak gerekiyor! 29 Aralik’ta bir günlük is birakma eyleminin ardindan bu boykota katilan memurlarin tamamina sorusturma açildi. Ardindan boykota katilan 11 bin 285 ögretmen sendikali olup olmadigina bakilmaksizin görevinden uzaklastirdi ve bir kismi da ihraç edildi. Ihraç ‘meslekten men’ anlamindaydi, diplomalari geçersiz kilindi. FETÖ içindeki Kürtler de benzer sonucu yasadi.

KESK’in merkezi karar almasina ve karara Türkiye çapinda uyulmasina ragmen, sadece bölgedeki memurlarin açiga alinmasina KESK’in sessiz kalmasi da dikkat çekicidir.

Görevden uzaklastirilan ve ihraç edilen sendika üyeleri, yillar ya da on yillardir aidat ödedikleri halde, sendika onlara bir kurus bile maddi yardim yapmiyor. Aksine, yardim kampanyasi için banka hesaplari açiyor.

Memurlar, boykot eylemi yüzünden 70 gündür görevden uzaktalar. Hemen hemen gelirlerinin yarisini kaybetmis durumdalar ve ihraç edilme ihtimalinin sikintisini yasiyorlar. Taksitler ödenemiyor, araba, ev satislari basladi. Memurlarin aileleri, akrabalari ve esnaf da düsünüldügünde toplumun ciddi bir kesimini etkileyen bir süreç yasanmaya devam ediyor, kriz gün geçtikçe derinlesiyor.

Derik kaymakaminin bu tarz bir eylemle öldürülmesi ise yeni bir asamaya çok daha yikici bir dalgayla geçilebileceginin isaretidir. Özellikle Derik benzeri eylemler devam ederse göz gözü görmeyecektir ve olacaklari kimse kestiremez. Böyle bir süreçte böylesi bir eylemin yapilmasinin amaci ve beklentisi ne olabilir?

Derik kaymakaminin öldürülmesi eylemi, sadece bir grup memurun günümüzde yasadigi magduriyet sürecini de asarak, tüm Kürt toplumunun magduriyete sürüklemesine neden olabilir. Yani devlet, 11 bin 285 ögretmene yaptigini tüm kamu personeline (memur, sözlesmeli ve sözlesmesiz personel, sürekli ve geçici isçi) yapabilir. ‘Bunu yapamaz!’ diyen birinin çikabilecegini sanmiyorum. Memurlar 29 Aralik boykotuna, ‘Bu zamana kadar eylemlere katildik bir sey olmadi, bu boykotta da olmaz!’ rahatligiyla katilmisti.

Kaymakamin öldürülmesinden sonra gözaltina alinan 71 kisiden 28’i kaymakamlik ve belediye çalisani. Kaymakamlik yazi isleri müdürü, yazi isleri sefi ve belediyenin zabita amiri de gözaltinda. Birakalim kaymakamlik ve belediyeyi, bunlarin disindaki her bir kamu kurulusunda da birkaç Kürt çalismiyor, aksine çalisanlarin büyük çogunlugu Kürtlerdir. Ayrica, bölge disindaki kamu kurumlarinda çalisan Kürtler de var (2014 verilerine göre Türkiye’de 3.2 milyon kamu çalisani var).

Devlet isterse, Derik saldirisini ve OHAL’i dayanak yaparak tüm kamu çalisanlarimizi isten uzaklastirabilir, ihraç edebilir. Su aralar hukukun taninmadigi tartisilmiyor mu? Ayrica, ‘hukuksuzluga ugradim’ diyene sahip çikabilen de yok!

Oysa, bir statü talebi, demokratik yollarla basit bir hak mücadelesi süreci bile yasaniyor olsaydi, toplum ne hisma aldirirdi, ne de zulme aldiris ederdi.

Insanlarimiz, PKK’nin akil almaz, amaçsiz ve kanli eylemlerinden, bunlara alet olmaktan ve bu yüzden gelisen zararlardan kendilerini uzak tutabilmeli, koruyabilmelidir.

HDP ve DBP’nin es baskanlarindan belediye es baskanlarina kadar binlerce ‘dava arkadasi’ içeri alinmisken, bir kismi kaçak hayati yasamaya baslamisken, vekiller dahil geride kalanlar içerideki arkadaslari için son derece sessiz.

‘PKK çevresine’ operasyon yapiliyor ve bu operasyon göründügü kadariyla hala Kürt toplumuna yönelik degil. PKK ise bu operasyonun etkisinden Kürtleri uzak tutmak yerine, Kürtlerin tamamini kaosun tam içine çekmeye ve zarar görmesini saglamaya çalismaktadir. Derik kaymakaminin öldürülmesi, bunun için elverisli gerekçeyi saglamaktadir.

Samimiyeti ve sorumluluk hissini anlamak açisindan bilmek gerekiyor; Azadi ve Hoybun basaramayacagini anladigi anda durmasini bildi. Kürtler daha fazla zarar görmesin diye ya kendilerini feda ettiler ya da bölgeyi terk ettiler. Toplumun güvenligini saglama telasina düstüler. Sener, Botan ve Dr. Süleyman hala da devam eden bu anlayisla basarilamayacagini anladiklari anda geri durmasini bildiler. Bu çevre ise hala ‘Kürt toplumu zarar gördükçe, meydanlara çiktikça, tutuklandikça, yerinden edildikçe, isini ve evini kaybettikçe, mekanlar Surlastikça Sirnaklastikça kendilerinin güçlenecegini’ saniyor ama bu, 6-8 Ekim ve hendeklere kadar böyleydi.

Bu agir kosullarda, duygusal insanlarimiz 30 yildir ilk kez cesurca, akillica ve sessizce geri çekilmistir ve bu yabanci saganagin kendi tufanina dönüsmesine bu kez izin vermeyen bir durusu sergilemektedir. Realite bunu dayatiyor.

Su kritik günlerde dili, dini ve kültürü ne olursa olsun süreci anlayan, çevresine ve toplumumuza yol gösterebilecek her bireyin ve kurumun sessiz kalmamasi gerekiyor.

Toplumumuza zarar verenleri, yüksek risk hazirlayanlari engelleyemiyoruz belki ama insanlarimiza yalniz olmadiklarini, bu günlerin de geçecegini hissettirmek de çok önemlidir.

Aziz Yagan

Back to top button