Sibeye NEWROZ’e
Degerli okuyucular,
Bugün bir yasima daha girdim desem abarti olmaz. Neden mi? Nedeni de söyle; Pazar günü Hamburg’ta KOMKAR’in NEWROZ gecesini düzenledigi salonun önünde, Apocular ” biz ozan Sivan’i almaya geldik” diye tutturmuslar. Duyan da zanneder ki evde 18′ lik bir kiz kaçmis, onlar da geri almaya gelmisler. Gelenler elleri bos, fakat giderlerken derslerini almayi ihmal etmemisler.
Gelelim konumuza; 30 küsür senedir yurt disinda NEWROZ kutlamalarina bizat ya katilarak, sorumluluk üslenerek ya da bir aktör olarak görev alarak bugünlere kadar gelebildim. Ilk katildigim NEWROZ etkinligini, bugün olmasa bile dün gibi hatirliyorum. Yas 19. Yil 1981 ve Berlin ”Neue Welt” Salonu. NEWROZ’ u KOMKAR düzenliyor. Kutlama o günlerin kosulllarina göre profesyonel ve Salon tika basa dolu. Salon disinda ise, gerçekten de Apocular denilen klik, sadece pravakosyon pesinde. Ve bu provakosyonlar sözüm ona ”Kurdistan Ulusal Kurtulus Mücadelesi” adi altinda, bizi günümüze kadar bir gölge gibi izleyecekti. Gün oldu Apocular ”Kürtlük” adina, basta KOMKAR olmak üzere, NEWROZ afislerini söküp, parçalayip attilar, kimi gün ise NEWROZ kutlamalarini basarak, kitlelere göz dagi verdiler.
Ilk defa slayt esliginde NEWROZ’un tahrihçesi, mitelojisi ve günümüzde yüklendigi misyonuyla ilgili bilgi sahibi oluyordum. Ayni yil kutlamaya büyük ozan Cigerxwîn da katilmis ve bir çoklari gibi o da bize misafir olmustu. Bir kolu felçliydi ve bu bilge adam bizde kaldigi süre zarfinda her sabah erken uyanir bir yandan yeni siirler yazar bir yandanda eski çalismalarini derleyip Divanlarini basima hazirlardi. Acele ediyordu ve diyorduki” belki ömrüm tüm çalismalarimi bitirmeye yetmeyebilir” ve öyle olduda… Evet Cigerxwîn’in kolu felçliydi ve abim Memo kahvaltida onun ekmegini yaglardi. Bu tabloyu gören Annem, abime ”askolsun sen koskoca Cigerxwîn’e bir çocuk muamelesi yapiyorsun”. Abim ise Anneme cevaben ”sol kolu tutmuyorda ondan”. Bu durum karsisinda ne diyecegini bilemeyen Annem, Cigerxwîn bize geldigi her yil, onun ekmegini bizat kendisi yaglayip ikram ederdi.
Ben kazamiz Sariz ya da köyümüzde NEWROZU, bir Newruz (Bizalak) çiçegi olarak bilir ve koklar geçerdim. Kis artik yorgun ve kendisini bahara teslim ediyordu. Karlarin erimesiyle birlikte doganin çehreside degisiyor ve tabiyat kisa bir sürede renk cümbüsüne dönüsüyordu. Bu görkemli renk cümbüsünde evde kalmak olur mu, biz de kendimizi kuzu ve oglaklarin sayesinde disari atiyor ve baharin bizlere sunmus oldugu nimetlerden yararlaniyorduk. Oglaklar baharin ilk günlerinde uyum sorunu yasarlar, otlandiklari yerde, bir anda ceylanlar gibi kuzulari da kendilerine katarak, hoplayip, siçrayarak kendilerini tepenin asagisina kadar salarlar ve siz tekrardan tepeye ulasmak için bu islemi günde bir kaç kez yapmak zorunda kalirsiniz. Bizler bacak kadar boyumuzla sorumluluk sahibiydik ve yasimiz sadece ya bes ya da altiydi. Sekiz, on yaslarinda sorumluluklarimiz katlanarak devam etti. Ve bizler artik her seylere kosturabilen birer Jokerdik. Sabahin yedisi, bizler için günün yarisiydi. Bizler için is, isti. Gün oldu yayik yaydik, ahir temizleyip tezek yaptik, sonradan da okula gittik.
Okul sonrasi ben baharda, tepeciklerde yine kuzu ve oglaklarimla bas basa ”Bizalak” topluyor, bir yanda kokluyor, diger yandanda neneme götürüyordum. Ben bu çiçegi bosuna koklamamisim. Megerse baharda kokladigim bu çiçegin, çok köklü, erdemli ve bir o kadarda derin geçmisi varmis. Kimilerine göre o bir çiçek yörede direnis ve özgürlügün sembolüymüs. Köyüm’de en çok kokladigim BIZALAK çiçeginin, yasamima bu kadar çok girip ve bana yön verebilecegi, aklimin ucunda geçmezdi. Ben 1981 tarihinden sonra, Berlin’de adeta NEWORZ’un bir parçasi haline gelmistim. Her yil Newroz’u adeta iple ve büyük bir sabirsizlikla çekerdim. Newroz çalismalarina aylar öncesinde güçlü bir enerjiyle baslardim. Benim için gece ve gündüz kavramlari esitti. Okul ve is hayatimimin yanisira, bir yandan haftada iki defa halk danslari hocaligi yaparken diger yandan da müzik ve koro çalismalarini araliksiz sürdürüyordum. Çalismalarim sadece bununla da sinirli degildi. Yogun afisleme ve bildiri dagitiminin yanisira, elde ettigim kitle iliskileri sayesindede en az 200 adet NEWROZ bileti satiyor ve bir o kadar kitleye de dolayli ulasabiliyordum. Kutlamalarimiz yanlizca Berlin’le de sinirli degildi, bazen Almanyanin sinirlarinida asiyorduk. Tüm bunlar, birilerinin kara listesine alinmasi için yeterli nedenlerdir.
Yazimi basimizda geçen bir Newroz anisiyla noktalamak istiyorum. Newroz afislemesi esnasinda bizi, Polis sikistirdi. Ali ismindeki arkadasa elindeki uzun çubugu (Çubuk yüksek yerleri yapistirmada kulanilirdi) ile birlikte Telefon kabinine girmesini ve kör muamelesini yapmasini istedim. Bizim Ali söz de telefonu bitirip disari çikti ve polisin kimlik kontrolü istemine Ali’nin cevabi; hey adam görmüyormusun, ben kör oglu körüm. Polis ise Ali’ ye; madem körsün bu gece vakti disarida isin ne? Ali ise ”körün gecesi, gündüzü olur mu” polis bey?
Yukaridaki satirlari okuyupta beni tanimayanlar ”ammada kendisini abartmis” diye bir düsünce edinebilirler. Içiniz rahat olsun degerli okuyucular, abarti yok, hatta mütevzilik bile var.
Bu vesileyle her gününüz NEWROZ, NEWROZ’ unuz kutlu olsun, degerli arkadaslar.
Hüseyin Sahin