Siddet mi, siyaset mi?

Yasadigimiz cografyada toplumsal sorunlarin siddet yöntemleriyle çözme egilimi giderek güçleniyor. Özellikle Kürt sorunun çözümü, savasa endekslenmis bulunuyor. Kürt sorununun siyaset yöntemiyle çözmeyi istemek, nerdeyse korkaklik, pasifizm, isbirlikçilik, birinin merhametine siginmak biçiminde degerlendiriliyor.
Yapilan tartismalanda, ‘Herifler bize tank, top, tayyareyle saldiriyorlar. Evlerimizi, köylerimizi, tarla ve ormanlarimizi yakip yikiyorlar. Çoluk çocugumuzu öldürüyorlar. Bunlarin önüne kitapla, kalemle, defterle çikmayi önermek akil kari mi?’ diye soruyorlar.
Ortadogu halklari olarak, siddeti kutsayan, iki laftan sonra sopasina, tabancasina ve tüfegine sarilan bir kültürden geliyoruz. Bu kültüre sahip insanlara, örnegin sivil itatsizligi anlatmanin zor bir sey oldugunu biliyorum. Yine de bu konuda siz okuyucularima seslenmek istiyorum. Kim bilir, belki bir kaç kisiyi ikna edebilirim.
Hepimiz, elinde silah bulunan biriyle, elinde kalem tutan biri arasinda asimetrik durumun, yani dengesizligin farkindayiz. Tamam da, siddeti seçenler barisi seçenler arasinda, silah ve mühümmat açisindan da büyük bir dengesizlik yok mu? Bir tarafta tank, top, tayyare; diger tarafta piyade tüfegi. Bu da bir asimetrik durum degil mi?
Burada çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Dünya egemen çevreleri, sivil itatsizligin gücünü, halk kitlelerinden ustaca gizliyerek, bilinç karartiyorlar. Bizleri sorunlari siddet yoluyla çözmeye özendiriyorlar, bizi siddetin en radikal yol olduguna inandirmaya çalisiyorlar.
Meramimi daha iyi anlatmak için, size Ingilizlere karsi Hindistan ulusal kurtulus mücadelesini örgütleyen ve basariya ulustiran Mahatma Gandi’yi örnek göstermek istiyorum. Gandi, kisa boylu, hafif kambur, bir deri bir kemik, pir-i fani bir ihtiyardi. Sahip oldugu keçinin sütüyle karnini doyuruyordu. Eliyle ördügü elbiseleri giyiyordu. Bir kulubede yasiyordu.
Üzerinde günes batmayan Ingiliz Imparatorlugu diger ülkeler gibi, sömürgelestirdigi Hindistan’i da iliklerine kadar sömürüyordu. Hindistan’in yeralti ve yerüstü varliklarini talan edip Ingiltere’ye tasiyordu. Sonra bunlari mamul madde haline getirip, Hintlilere satiyordu. Emme basma pompa vira çalisiyor, hem giderken hem de gelirken Hindistan’i sömürüyordu.
Dünyada bir hiç kimse, bu ihtiyar Hintlinin, dünyanin hakimi olan Ingiliz Imparatorluguna karsi bas kaldiracagini ve onu yenecegini aklinin kösesinden bile geçirmiyordu. Ama bu çilgin ihtiyar bunu basardi. Hem de tek kursun sikmadan, tek yumruk atmadan.
Önce siyasi bir parti kurdu. Sivil iteatsizligi, bu partinin stratejik politikasi haline getirdi. Bu siyasi anlayisa dayali harika pasif projelerle, Ingiliz Imparatorlugunu köseye sikistiriyordu.
O dönemlerde Ingiltere, dünya tekstil sanayisinin büyük bir bölümünü kontrol altinda tutuyordu. Asya Afrika kitasinin yünlerini toplayip Ingiltere’ye götürüyordu. Onlari Mancester sehrindeki tezgahlarda kumas haline getirip kendilerine satiyordu. Bu, akil almaz büyük bir soygundu. Hintliler de dünyada oldugu gibi, Ingiliz kumasindan yapilmis elbiseler giyiyorlardi. Herkes elbisesini baskasina gösterip ‘Bak bu elbisem Ingilis kumasidir.’ diye övünüyordu.
Gandi, bu soygunu durduracak harika bir pasif direnis projesi yapti. Partilileri araciligiyla Hindistan halklarina söyle bir çagrida bulundu. ‘Bundan böyle hiç kimse, Ingiliz kumasindan elbise giymesin. Herkes kirmenlerini depodan çikarsin. Yünlerini egirip iplik haline, daha sonra bunlari tahta gergeflerinde dokuyup kumas haline getirsin ve sadece bunlardan yapilmis elbiseler giysin.’
Halk bu projeyi can-i gönülden destekledi. Ingiliz firmalari Hintlilere kumas satamaz hale geldiler. Bizim ihtiyar bu basit projeyle, Igiliz sömürge çarkinin önemli bir dislisini kirarak islemez hale getirdi. Ingiliz tekstil sanayisini iflasa dogru sürükledi.
O dönemde bildigimiz tuz, Ingilizlerin tekelindeydi. Hiç bir Hindu, Ingilizlere para ödemeden tuz kullanamiyordu. Bizim ihtiyar bu sefer tuzla ilgili pasif bir direnis projesi yapti. Halka söyle seslendi ‘Yarin hazir olun. Hep beraber okyanus kenarina gidecegiz.’
‘Gandi önde, bir milyona yakin halk pasinden sahile dogru yürümeye basladilar. Kilometrelerce yol teptiler. Sonunda Hint Okyanusu sahiline ulastilar. Gandi, her zamanki sakin haliyle gidip bir avuç tuzlu kum aldi ve halka söyle seslendi. ‘Yurttaslar, hepinizin bildigi gibi biz Hindular, kendi basimiza tuz alip satamiyoruz. Ingilizler, bize ait olan deniz kenarindaki tuzu bile bize parayla satiyorlar. Iste ben simdi burada, bir avuç tuz aliyorum. Ve bunun için Ingilizlere para ödemeyi de ret ediyorum. Sizler de öyle yapin.’ O günden sonra hiç bir Hindu Ingilizlerden parayla tuz almadi. Bunu kendi olanaklariyla yaptilar. Bizim ihtiyar bu projeyle kolonyalizmin bir damarini daha kesmis oldu. Ekonomisine büyük bir darbe vurmus oldu.
Bir Ingiliz lordu, Kraliçe adina koskoca Hindistan’i yönetiyordu. Bu valinin trenle seyahate gidecegi basinda yer almisti. Bunun üzerine Gandi, kitlesel bir pasifist eylem daha organize etti. Partililerine söyle seslendi. ‘Valinin bindigi trenin perondan ayrilmasina izin vermiyecegiz. Bunun için, trenin hareketinden yarim saat önce tüm partililer istasyona gidip basini raylarin üzerine koyup yanyana yatacak. Gerekirse ölecek, ama trenin hareket etmesine asla izin vermiyecek.’
Yüz binlerce Hindu, söylenen saatte garda bulustu. Boyunlarini tren raylarinin üzerine koyup, yan yana dizildiler. Vali trene bindi ve makiniste treni sürme emrini verdi. Tren insan boyunlarini keserek yürümeye basladi. Buna karsin hiç bir kimse korkmadi ve yerini terketmedi. Vali, bu etkin pasif direnis karsisinda daha çok insanin ölmesini göze alamadi. Seyehatini ertelemek zorunda kaldi. Yani en güçlü ordunun bile durduramiyacagi Ingiliz valisini, silahsiz Hindular durdurmustu.
Iste bu barissever ihtiyar Hintli, dünya kapitalist sisteminin agababasi olan Ingilteriyi sivil itatsizlik üzerine oturttugu projelerle yenip ülkesini bagimsizliga ulastirdi. Hem de tek kursun sikmadan.
Simdi sizlere bir öneride bulunmak istiyorum. Gelin, Gandiyi örnek alip, Kürtleri kölelikten kurtaracak pasif direnis projeleri yapalim. Kim bilir, belki bir gün bu projeleri yürürlüge koyacak siyasi bir iradeye sahip hale gelebiliriz, ne dersiniz?
Yilmaz Çamlibel