Makale

SIDDETLE SARSILAN TOPLUM SEBEP NE, ÇÖZÜM NE?

Kemal Burkay

Su günlerde Türkiye’de toplum, genç kiz ve kadinlara yönelik canavarca cinayetlerle, tecavüzlerle sarsiliyor.
Aslinda, bir kez daha sarsiliyor demeliydim. Çünkü sarsilmadigi zaman mi var?
Ayrica, yalnizca genç kiz ve kadinlara degil, çocuklara, hatta masum hayvanlara, köpek yavrularina, kedilere yönelik olanlar…
Bu kadar ahlaksizlik, bu kadar canavarlik bu ülkeyi öteden beri taniyip da sasmamasi gerekenleri bile sasirtiyor. Çünkü siddet ve canavarligin dozu kendi rekorlarini kiriyor.
Kadinlar bütün bunlara karsi yer yer tepkilerini göstermek için sokaga dökülüyorlar. Onurlu, vicdan sahibi erkekler onlara destek veriyor. Ama bu barisçi tepki ve gösteriler bile egemenlerin hosuna gitmiyor. Yasaklar ve polis siddeti orada da kendini gösteriyor.
Insanlar bütün bunlara bakip bu gidisin nasil duracagini düsünüyorlar.
Evet, günden güne katlanarak büyüyen bu siddet furyasi nereye kadar gidecek? Bu nasil önlenecek?
Siddeti doguran nedenler üzerinde düsünmeden bu sorularin dogru cevabini bulmak olanaksizdir. Evet, isin püf noktasi burada: Siddeti yaratan nedenler, ülkeyi bu bunaltici ortama getiren nedenler ne?
Bu sorunun cevabi ise düsünmesini bilen insanlar için zor olmasa gerek: Neyi eksen onu biçersin.
Nasil topraga deve dikeni ekip iyi bir bugday ürünü elde etmen mümkün degilse, insanca, çagdas bir egitim sistemine sahip degilsen böyle bir sonuçla yüz yüze gelmen de son derece dogal.
Bu ülkenin yönetenleri ve yönetilenleri öncelikle ülkede geçerli egitim sistemine baksinlar. Bu sistemde çocuklar nasil egitiliyor? Örnegin okullarda kadin erkek esitligi, bir bütün olarak insan haklari ele aliniyor mu, ya da ne ölçüde ele aliniyor?
Okullarda çocuklara insan sevgisi asilaniyor mu? Kiz ya da erkek olsun arkadaslarina iyi davranma telkin ediliyor mu?
Doga sevgisi, hayvanlara, bitkilere iyi davranma telkin ediliyor mu? Dogayi korumanin insan hayati için önemi anlatiliyor mu?
Hayir, böyle konular müfredat programlarinda yoktur. Ama orada siddeti kutsayan sözde kahramanlik öyküleri bol miktarda vardir.
Örnegin tarih kitaplarinda ‘atalarimizin’ nasil iyi at kosturup kiliç ve mizrak salladiklari, kafa kestikleri, ülkeler ve sehirler fethedip tas üstünde tas, omuz üstünde bas birakmadiklari keyifle anlatilir…
Savas, zafer ve fetih kutsanir, ama barisin adi geçmez.
Okulda, medyada, hayatin her alaninda akil almaz bir irkçilik, bir sovenizm dalgasi estirilir. Bu tutum aileye ve toplumun tüm hücrelerine yansir.
En basta ülkeyi yönetenler, yüz yüze olduklari sorunlari diyalog yoluyla, barisçi yöntemlerle ve adil bir sekilde çözmeye alisik degildirler. Onlar çözüm yöntemi olarak pazu gücünü, siddeti esas almislardir hep. Ordu, polis gücü ve bastirma yöntemiyle…
En basta Kürt sorunu? Osmanlidan bu yana Kürt sorununa yönelik olarak izlenen politika siddet, bastirma, kiyim ve sürgün degil mi? Bununla sorun çözüldü mü? Bugün de süregiden siddet ortami gösteriyor ki çözülmedi, giderek kangrenlesti.
Peki egemen dini inancin disindaki inanç mensuplarina, örnegin Hristiyanlara, Alevilere, Êzdilere karsi tutum? Bu da yok sayma, bastirma, kiyim, sürgün olmadi mi?
Demek ki en basta devletin tavri haksizligi, siddeti besleyen, dogallastiran baslica etken. Böyle bir ülkede siradan yurttaslarin haksever, esitlikçi, özgürlükçü, barisçi olmalari mümkün mü?
Böyle bir ülkede, birakin asker ve polisin siradan yurttasa sevgiyle yaklasmasi, güven vermesi, erkegin kadina, ögretmenlerin ve ebeveynlerin çocuga, çocuk ve gençlerin birbirlerine, bunun ötesinde dogaya, hayvan ve bitkilere, sevgiyle davranmasi mümkün mü?..
Sen ülkeyi yöneten olarak vatandasa tokat atmayi dogal bir uygulama haline getirirsen, ögretmen de ögrencisine, erkek kadina, ebeveynler çocuga, çocuk ve genç birbirine tokat atar. Siddet böylece toplumsal bir özellige dönüsür.
Ben orta ögrenimimi, köy enstitüsü denen bir ögretmen okulunda yaptim. Ama orada bize sözde pedagoji ögreten ögretmenlerimiz, en küçük bir kusurumuzda, çocuk demeden bizi dayaktan geçirirlerdi.
Ülkeyi yönetenler, ülkenin egemenleri gözü doymazlikla ormanlari biçip altin ararlarsa, elektrik elde etmek için ülkenin güzelim vadilerini, esi bulunmaz tarihi kentlerini suya gömerlerse, geyikleri, kuslari avlamayi tesvik ederlerse, siradan yurttas ne yapar?
Kisacasi, sevgili okurlar, bugün tanik oldugumuz durum sasirtici degil. Yillardir irkçilik, sovenizm pompalandi, ayirimci, baskici politikalar izlendi, siddet baslica yöntem haline getirildi. Diger bir deyisle siddet ekildi, siddet biçiliyor. Okulda siddet, ailede siddet; sokakta siddet, kirda-kentte siddet, ülkede siddet, komsularla siddet…
Bundan çikisin yolu ise, tümüyle yeni bir anlayis, yeni bir sistemdir. Insan haklarina, dogaya deger veren, sorunlarini akilci ve barisçi yöntemlerle çözen, esitlikçi, özgürlükçü, barisçi bir anlayis ve sistem.
Egitim sistemi buna göre yeniden düzenlenmeli; yeni, çagdas bir toplum insa edilmeli.
Ama bunu kim yapacak? Bu haksiz, adaletsiz, siddeti esas alan sistemi olusturanlar mi, onun sorumlulari mi?
Sorunun diger püf noktasi da iste budur. Bunu ancak haksizliga, baskiya ugrayan, siddete maruz kalan kitleler, emekçiler, kadinlar; özgürlük ve esitlik isteyenler yapabilir.
Onlarin bilince ve birlige ihtiyaçlari var. Degisim onlarin birligi ve mücadelesiyle mümkün olacaktir, baska yolu yok.
Bizim de yillardir, dilimizde tüy bite bite söyledigimiz iste bu.
25 Temmuz 2020

Kemal Burkay

Back to top button