Makale

Silahlarin gölgesinden barisin gölgesine

Üzerinde yasadigimiz siyasî cografyanin adi Kürdiye.

Kürdiye’nin ulus-devleti Kürt milliyetçiligine dayanan bir siyasî organ. Resmî dil ve zorunlu egitim dili Kürtçe. Kürt devleti ana azinlik olan Türklerin ulus devletin tanimladigi ideal vatandas tipine uymasini saglamak için sik sik ‘Vatandas Kürtçe Konus’ kampanyalari düzenler. Türkçe egitim her seviyede yasaktir. Türk yerlesim bölgelerinin adi Kürtçe isimlerle degistirilmis ve degistirilmektedir. Türkler büyük uygarlik dili Kürtçenin alfabesinde bulunmayan harfleri kapsayan isimleri çocuklarina veremezler. Kamu dairelerinde, mahkemelerde tüm islemler Kürtçe yapilir. Türklerin çogunlukta oldugu sehirler kendi kendilerini idare edemez, en küçük mahallî islere bile baskentteki hükümet veya onun mahallî temsilcisi vali karar verir. Her seviyedeki mahallî idareler Kürdiye’nin baskenti Diyarbakir’in siki vesayet denetimi altindadir. Kürdiye’nin anayasasina göre Kürdiye’de yasayan her insan Kürt’tür. Kürt olmak için Kürt olmak sart degildir, Kürdüm demek yeter. Türklerin çocuklarina her sabah okullarda varliklarini Kürtlüge adamalarini telkin eden, Kürt ulusunun üstün vasiflarini anlatan ve ‘Ne mutlu Kürdüm diyene’ haykirisiyla biten antlar bagirttirilir.

Böyle farazî bir ülkede yasayan Türkler ne hissederdi? Kendilerini Kürtlerle esit vatandaslar olarak mi yoksa ikinci sinif vatandaslar olarak mi görürlerdi? Varliklari inkâr edilen ve haklari çignenen Türklerin itirazlarina Kürtler ‘Kardesiz, kardesligimizi bozmayin!’, ‘Birlik ve beraberligimize zarar vermeyin!’, ‘Burasi Kürdiye, begenmiyorsaniz defolun gidin!’ türünden cevaplar verseydi, Türkler ne yapardi? Ne yapmalari dogru ve hakli olurdu? Vicdandan ve adâlet duygularindan mahrum olmayan bütün Türklerin, kendilerini yukaridaki senaryoya yerlestirerek, yani günümüz Türkiye’sindeki Kürtlerin yerine koyarak, Kürt problemi üzerinde düsünmeleri lazim. Bu yöntem, büyük ahlâk filozofu Adam Smith’ten beri bilinmekte ve uygulanmakta. Smith buna ‘duygudaslik (sempati) ilkesi’ adini verdi. Buna göre, ahlâkli bir durus, kendimize yapilmasini istemedigimiz, onamadigimiz seylerin baskalarina yapilmasini da istememeyi, onamamayi gerektirir. Yukarida tasvir edilen hayalî Kürdiye’de en genis azinlik olarak kendilerinin tek tek saydigim uygulamalara maruz birakilmamasini talep eden Türklerin, mevcut Türkiye’de en genis (toplumsal) azinlik olan Kürtlerin de ayni sekilde muameleye tabi tutulmamasini istemesi ahlâkî durusun ön sartidir.

Ne yazik ki, geride kalan 30 korkunç yilda Türklerin çogu bu ahlâk testinden sinifta kaldi. Türkler sesini yükseltse ve Kürtlere yöneltilen yanlis muamelelere, hak ihlâllerine itiraz etseydi, bu problem çoktan çözülmüs olurdu. Ne yazik ki idrakler çok geç uyandi. Bazi iyi adimlar atildi ama hep geç atildi. Problemi kontrol altina almak yerine problemin esiri olundu. Böylece binlerce hayata mal olan vahim hatalar ve gecikmeler yasandi. Olsun, gün yine de sevinç günüdür. Bu utanç verici problemin 60 yil sürmektense 30 yil sürmüs, 100 bin cana mal olmaktansa 50 bin cana mal olmus olmasi da bir teselli. Simdi kuvvetli bir umudumuz var. Bu topraklarda yasayan ve sagduyusunu yitirmemis, vicdanini iblise teslim etmemis her insan, basta Tayyip Erdogan olmak üzere, barisin her seviyedeki öncüsüne, mimarina ve isçisine sükran borçlu.

Herkesin vurguladigi üzere, muhtesem baslangici tamamina erdirmek zaman alacak ve kolay olmayacak. Çok dikkatli olmak lâzim. Taraflar dillerini hizla yumusatmali, savas ve gerilim dilinden baris ve isbirligi lisanina geçilmeli. Bu çerçevede Kürt hareketi, ayriligi ve siddeti öne çikaran bir dil yerine demokratik siyaseti ve müzakereyi vurgulayan bir söylemi benimsemeli. BDP’nin dogru kavramsal çerçevesi Öcalan’in Diyarbakir’da okunan mektubunda mevcut. Türk tarafi psikolojik harp taktigi yansimasi olan ‘terörist’, ‘teröristbasi’ gibi kelimeleri yerli yersiz kullanma aliskanligindan vazgeçmeli. Lisanini geçmise mahkum etmeyip gelecege ayarlamali. Baris ve esitlige dayali birlik isteyen herkes, muhtemel provokasyonlara karsi hazirlikli ve bunlarin süreci bozmasina veya duraklatmasina izin vermemeye kararli olmali. Belki de hükümet ve Öcalan adina BDP ne tür bir provokasyon vuku bulursa bulsun, fevrî ve karsi tarafla bilgi-fikir alisverisine dayanmayan tepkiler göstermeyecegini ve her halükârda süreçte yer almaya devam edecegini resmen açiklamali. Bu, muhtemel provokasyon çabalarini önemli ölçüde açiga düsürebilir. Nitekim, daha simdiden Atatürkçü fasist medya ile Kemalist nasyonal sosyalist medya ifsat ve provokasyon çabalari sergilemeye koyuldu. Neo-fasistlerin öncü kalemi, sureti haktan görünerek Türk-Kürt beraberliginin sosyolojik olarak imkânsizligi tezinin taslarini dösemeye basladi.

Kürt probleminin barisla, demokratik usullerle çözümü gençlerin ölmemesi yaninda Türkiye’nin gelecegi açisindan da hayatî öneme sahip. Mazallah, Türkiye’den dogacak, PKK’nin liderligindeki bir Kürdistan, sosyalist bir diktatörlük olurdu. Küçülen Türkiye ise tam fasist bir diktatörlüge dönüsürdü. Demokratik ve barisçi bir çözüm Kürtleri ve Türkleri kendilerini bekleyen bu tehlikelerden kurtaracaktir. Uzun vadede bu belki de, kurtarilan canlardan sonra, en önemli kazancimiz olacaktir. Kürt hareketi ilk ve en önemli adimi atti. Simdi sira Türkiye Cumhuriyeti devletinde. PKK militanlarinin güvenlik ve güven içinde çekilmesini saglamak, ordu içinden bunu engellemek için atilmak istenebilecek adimlara mani olmak yapilacak isler listesinin en basinda. Sonra sira Kürtlerin anayasal ve hukukî statüsünün iyilestirilmesine geliyor. Vatandaslik Türklüge bagli olmaktan çikartilmali. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sarti’na konulan rezervler kaldirilmali. Iç mevzuatta buna uygun degisiklikler yapilmali. Pilot bölgeler seçilerek her seviyede Kürtçede egitime (Kürtçe egitimine degil) baslanmali. Bölgede Kürtçe (ve diger mahallî diller) belediye hizmetlerinde serbestçe kullanilmali. Yer adlari iade edilmeli ve Kürt anne-babalarin çocuklarina istedikleri ismi vermelerinin önündeki bariyerler kaldirilmali.

—————————————–

Zaman-29 Mart

Atilla Yayla

Back to top button