Haber

Siyaset Yasama ve Yasatma Hakkini Savunmak Zorundadir

Geçtigimiz gün Avukat Ebru Timtik, 276 günlük ölüm orucunun ardindan yasamini yitirdi.

Ne acidir ki, bir hukukçu, hukuk, adalet, insan haklari mücadelesini hukukçu kimligiyle sürdürmek varken, bu mücadeleyi birakip ideolojik ve protest bir tavir takinmak sureti ile yasamindan vazgeçti.

Geçtigimiz yillarda da benzer bir çok ‘ölüme’ tanik olmustuk.

Dahasi açlik grevlerinde, ölüm oruçlarinda telef edilen ve sarf malzemesi olarak kullanilan Helin Bölek, Mustafa Koçak; bu gün de Ebru Timtik ve geçmiste yasamini siddeti kutsamis örgütlerin saflarinda yitirmis bir çok kisi ya Kürd, ya Alevi yada Alevi-Kürd asilliydi. Zaten son yillarda, fedai eylemlerinde ve ölüm oruçlarinda yasamini yitirenlerin büyük bir kismi, Kürd ve onlarin da çogunun da Dersimli oldugu bilinmektedir.

Geçmisten bugüne gerek radikal sol gerekse de radikal sag tedhisçi örgütler Türkiyede sert mücadelelerini sürdürebilmek için tercihen Kürdleri seçmislerdir. Kürdlerin cesaret ve yigitligini sömürerek onlari siddet eylemlerine yöneltmislerdi. Daha vahim olani ise, çogu kez bu talimatlarini yerine getirmeyen kisileri ‘davadan döndü’, ya da ‘dönek’ diyerek infaz etmislerdir. Ya da bilerek ele vermis, ihbar etmis ve devletin atesine atmislardir.

Bu topraklarda özellikle de Türkiye’de tedhis örgütlerinin hemen tümü öncelikle Kürd gençlerini devsirmek ve onlari süslü ütopyalarla kandirarak, sahte bir gelecek vaat ederek yanlarina çekmeye çalismislardir. Bu gençler ‘baris, özgürlük, insanca yasam, halklarin kardesligi, kurtulus ve iktidar olma’ gibi gerçekten uzak hayaller ve masallarla örgütleme yöntemini denemektedir.

Son olayda açiklik grevini ölüm orucuna çeviren ve yasamini ütopyalara feda eden piril piril bir genç hukukçuydu. Yasamda kalip hukuku gözetmeyi seçmedi. Ideallerinin ugruna, farkindalik yaratmak için ölümü seçti.

Oysa ki bir hukukçu ancak sagken hukuku koruyabilir. Adil yargilanma hakki elbette ki temel bir haktir ancak çagimizda artik hiçbir kutsal gaye, ugrunda ölmeyi, öldürmeyi ve öldürtmeyi gerektirmez.

Elbette ki devletin bu ölüm oruçlarina kayitsiz kalmasi, müdahale etmemesi, aracilar yolu ile de olsa bir diyalog gelistirmemesi açikça onlarin ölümlerine göz yummasi anlamina gelmektedir. Bu kabul edilir bir sey degildir.

Ne var ki siddeti temel mücadele biçimi olarak seçmis olan örgütlerin halkin gelecegi, kitlelerin çikarlari ile pek ilgilendikleri yok. Bu türden örgütler kurulduklari günden bu yana halkla bulusma, kitlelerle bag kurama gibi ugraslari da yok. Ne var ki onlar varligini ölüm ve kan üzerinden devam ettirmeye çalisan örgütlerdir.

Ölüm oruçlarinda yasamini yitiren kisilerin esas sorumlulari kuskusuz ki bu maceraperest marjinal örgütlerdir. Onlar ölümler konusunda çok daha büyük vebal altindadir. Çünkü onlarin anlayislarina göre ‘ne kadar ölüm olursa o kadar yeni kadro kazaniriz’ inanci var.

Bu mantik, insan yasamini degersiz bulan acimasiz bir mantiktir. Bu mantik asla hümanist degildir, hakli görülemez, görülmemelidir.

Kaldi ki bu tedhis örgütlerinin hemen tümü gerektiginde kendi içinde de acimasiz infazlar gerçeklestirmekten geri durmazlar. Hepsinin ‘iç infaz’ gerekçelerinde ise ‘devrime ihanet, zafiyet, isbirlikçilik ve ajanlik’ gibi her zaman hep ayni uydurma ve klise gerekçeler servis edilir.

Ne yazik ki, bu infaz olmuslarin hukukunu sorgulayacak bir mekanizma da su anda yok. Giden tek tarafli ‘bir hukuk’ ile yasamdan kopartilmistir.

Bu maceraci ve insan yasamina deger vermeyen örgütler, ölenlerin arkasindan agitlar yakar, marslar ve kahramanlik türküler söyler, söyletirler. Ölenler için ‘ … yoldas ölümsüzdür’ deyip ölümü kutsarlar.

Bu tutum ve davranislar tedhis örgütlerinin gidasidir ya da tabiri caizse ‘ilahlarin istedigi’ kurbanlarin veda ayinleridir.

Öte yandan bu acili ölümler ölenlerin anne ve babalarinin yüreginde derin acilar kazimaktadir. Bu acili anne ve babalar, her an her yerde ve tüm yasamlari boyunca bu aciyi hep yüreklerinde, cigerlerinde ve beyinlerinde yasarlar, bu aciyi ‘yoldas’ olarak yasarlar.

Bu tür örgütlerin felsefesinde siddete tapinma oldugu için insan yasami onlar için bir anlam ifade etmez. Onlar ölümü kutsamayi ve ölümle övünmeyi bir meziyet sayarlar.

Ancak hiç kusku yok ki, özgürlük de, güzel günler de demokrasi de insan içindir, insanin iyi bir yasama kavusmasi içindir. Kurtulus denilen seyin temasi insandir, insanin esaretten kurtulmasi anlamini tasir.

Yasami önemsemeyen, düsüncede ve eylemde yasami ve yasatmayi amaç edinmeyen hiçbir örgüt; adi sani ve amblemi ne olursa olsun, programinda ne yazarsa yazsin o asla mesru degildir, halkin dostu degildir, o kuskusuz ki yasamin düsmanidir.

Bir de çocuklari ölüm orucunda olan annelerin yasadigi aciyi nasil tarif etmeli.?

Bu bu eylemler esnasinda hiç bir sinif/siyasi düsünce birikimi ve bilinci olmayan anneler sirf çocuklarini yasatmak için her seyi yapmaya hazirdilar. “Direnis… ya da Zafer…” için degil, sirf elleriyle büyüttügü çocugunun ölümünü engellemek için “eylem yap”, komutlarina dahi uyup sokaklara çiktilar, polis panzerlerine hedef oldular. Adlarina ‘baris anneleri, tutuklu anneler, direnis anneleri’ oldu.

Bu annelerin bazilari tutuklanip ölüm orucu yapan çocugunun yanina konuldu.

Kimileri de evlatlarini görebilmek için safakla birlikte mahpushane kapisina gelip gecenin geç saatlerine kadar umutla beklemeye koyuldu.

Kimisi nizamiye kapilarini mesken tuttu. Cezaevinden çikan her ambulansin pesinden kosup acaba ambulansin içinde hangi acili evladinin iskelete dönüsmüs bedeni var diye heyecan ve korku ile bakti. Bu anneler kendi aralarinda ortaklastilar, agitlarini acilarini birlestirip bir teskilat gibi didindiler. Onlar da yeni bir ‘malzeme’ oldular bu örgütlerin eylemlerinde.

Özetlersek kendini açlik grevi ile ölümüne mahkum ederek halk nezdinde ‘kahraman’ olarak anilmak nasil bir inançtir?

Davalarina dikkat çekmek için ölüm orucunun öznesi olmak için nasil bir ruh haline gereksinme vardir?

Üstelik de sözüm ona ‘kurtulusu’ için mücadele verdikleri halkin, ölerek kahraman olmus kisilere ihtiyaci da yoktur. Onlarin yasayarak yasama deger katan kisilere ihtiyaci vardir. Iste bunu göremeyecek kadar dogmatik bir mantik sahibidir bu maceraci örgütlerin tümü.

Radikal Türk solu, bu mücadele biçimini terk etmeli, daha çok Kürd gencini öldürtmek sureti ile kendi ütopyalari için bu potansiyeli sarf malzemesi yapmamalidir.

Korkusuz ve gözü pek insanlari feda etmek kolayciliktir. Zor olan toplumu bilinçlendirmek ve örgütlemektir.

Adalet ve demokrasinin gelismesi için, halkin bilinç düzeyinin geliskin olmasi gerekir.

Insanlari adalet ve hukuk ugruna dahi olsa ölüme göndermek, ölümleri üzerinden siyaset yapmak, onlara agitlar yapmak inandirici ve içten degildir.

Baskasinin ölümü üzerinden siyaset asla hukuksal ve adil degildir. Çünkü siyaset yasama ve yasatma hakkini savunmak zorundadir.

Basta Ebru Timtik olmak üzere yasamini bu biçimde yitirmis olanlarin ailelerine bassagligi dilerim.

Latif EPÖZDEMIR
Hak ve Özgürlükler Partisi / HAK-PAR
Genel Baskani

Dengê Kurdistan

Back to top button