Siyasete ayarli hukuk*
Amerikali rahip Brunson’in durusmasinin yapildigi gün bir sempozyum için Malatya’daydim. Oturum aralarinda ve çarsi-pazarda birçok kisi ile sohbet etme imkâni buldum. Hemen herkes davadan haberdardi ve gelismeleri an be an takip ediyordu. Gözler sosyal medyadan akan haberlerdeydi. Gördügüm, Rahip Brunson’in serbest birakilmasinin toplumsal bir talebe (!) dönüstügüydü. Genel hissiyat, ‘Yeter artik adami biraksinlar kardesim, nereye giderse gitsin. Kurtulalim bu adamdan da isimize bakalim’ yönündeydi.
Brunson, daha birkaç ay öncesine kadar adi sani bilinmeyen Amerikali bir din adami idi. Iki yil önce FETÖ ve PKK ile baglantili oldugu gerekçesiyle tutuklandiginda da kamuoyunun pek bir dikkatini çekmemisti. Fakat ne zaman ki ABD Baskani Trump, Brunson meselesine bodoslamadan dalip rahibin hemen serbest birakilmasini istedi, o andan itibaren Brunson da Türkiye gündemini adeta rehin alan bir isim oldu.
Iktidar için de elverisli bir malzemeydi Brunson. Ülkenin karsilastigi birçok sorunun kaynagi olarak -bazen dogrudan bazen dolayli bir sekilde- Brunson hedef tahtasina oturtuldu. Ekonomiden diplomasiye oradan da hukuka kadar birçok alanda yasanan sikintilar, Brunson’in tutukluluguyla irtibatlandirildi. Hal böyle olunca kamuoyunun önemli bir kismi da basina gelen musibetleri Brunson’in içerde olmasina yordu. Dolarin yükselmesi de ona baglandi ABD ile her geçen gün gerilen ipler de. Öyle ki islerin yoluna girmesi için Brunson’in saliverilmesi bir ön kosul gibi algilanmaya baslandi. Brunson gitse her sey düzelecekti! Neticede vatandas, basinin çevresinde dönen belalardan kurtulmak için Brunson’in birakilmasi diler hale geldi.
Hukuk fiyaskosu
Brunson Davasi, Türkiye’de hukukun mevcut durumunu gözler önüne seren örnek davalardan biri oldu. Türkiye medyasinda bu davayi en yakindan izleyen gazeteci Yildiray Ogur’du. Ogur’un dava dosyasindan aktardigi detaylar, basindan sonuna kadar hukuki açidan büyük bir fiyasko ile karsi karsiya olundugunu meydana çikardi. Tel tel dökülen bir dosya var ortada; baglantilar son derece zayif, gizli tanik beyanlari inandiriciliktan uzak, deliller zorlama
Ancak iktidar ve onu destekleyen basin organlari, elde hukuken dise dokunur bir veri olmamasina ragmen yine büyük bir hikâye yazdilar. Brunson önce ‘FETÖ’cü rahip’ olarak lanse edildi. Ardindan FETÖ ile birlikte PKK’ye yamandi. Nihayetinde büyük bir casus oldugu kesfedildi. Vaziyet o kadar zivanadan çikti ki, iktidar medyasinda 15 Temmuz darbe girisiminin basarili olmasi halinde Brunson’in CIA’nin basina getirilecegi bile yazildi.
Büyükada casuslari
Aslinda Brunson ilk örnek degildi. Deniz Yücel ve Büyükada davalarinda da benzer hadiseler yasandi. Yine çürük bir iddianame ile çok büyük ithamlarda bulunuldu, iktidar medyasi da davada adi geçenleri ‘terörist’ ve ‘casus’ olarak damgalayip toptan mahkûm etti. Lakin devletin dibine kibrit suyu dökmekle suçlanan ve çok tehlikeli olduklari vazedilen sahislar daha sonra serbest birakildi, aralarinda yabanci olanlar herhangi bir sorunla karsilasmadan memleketlerine uçtu.
Belirtmeden geçmeyelim; Osman Kavala Davasi da benzer özelliklere sahip. Ona yönelik de agir suçlamalar var. Iktidar medyasi yargisiz infazindan onu da mahrum etmedi. Ne var ki bu suçlamalari ete kemige büründürecek kanitlari sunamadi. Dahasi Kavala bir yila yakin bir süredir tutuklu ama onun hakkinda henüz bir iddianame bile hazirlanmis degil. Eldeki verilerden hareketle, bu davanin da öncekiler gibi hukuki degil siyasi saiklere dayandigini söylemek mümkün. Kavala gibi sembol bir ismin alikonulmasindaki gaye, sivil toplumun alanini sinirlandirmak olsa gerek. Eger hukuk az buçuk islemeye baslarsa Kavala da diger davalardaki saniklar gibi özgürlügüne kavusacaktir.
Persembenin gelisi
Brunson’in tutukluguna son verilecegine dair son zamanlarda çok alametler birikmisti. Davanin savcisinin degistirilmesinden tutun durusmaya bir-iki gün kala Amerikan medyasinda çikan Türkiye ile ABD’nin anlastigina dair iddialara kadar persembenin gelisini haber veren bilgiler artmisti. Durusma esnasinda rahibin suçlanmasina temel teskil eden gizli taniklarin ifadelerin rahip lehine degistirmeleri de isin rengini tamamen belli etmisti.
Sonuçta Brunson’a ayip olmasin kabilinden bir ceza verildi. Rahip tahliye edilip ülkesine gönderildi. Trump’a da Kasim seçimleri öncesinde muazzam bir propaganda yapma firsati dogdu.
Her ne kadar basta Cumhurbaskani Erdogan olmak üzere bütün iktidar temsilcileri, kararin, yarginin bagimsiz iradesinin bir ürünü oldugunu söyleseler de, davanin serencami bu iddiayi dogrular nitelikte degil. Brunson’in tutuklanmasinda, tutuklugunun devaminda ve tahliyesinde asil belirleyicinin hukuk degil siyaset oldugu asikâr.
Siyasi ihtiyaçlara duyarli davalar
Büyükada, Yücel, Brunson ve Kavala davalari birlikte degerlendirildiginde söyle bir noktaya variliyor: Iktidarin iç ve dis siyasette bazi ihtiyaçlari doguyor. Güvenlik ve yargi makamlari bu ihtiyaçlara binaen sorusturmalar yürütüyorlar, davalar açiyorlar. Bu davalarin seyrini ve saniklarinin hukuki durumlarini ‘dogal olarak- yine bu siyasi ihtiyaçlar tayin ediyor. Eger saniklarin tutuklu olmasinda bir fayda umuluyorsa, saniklar içerde tutuluyorlar. Yok, eger saniklarin saliverilmesinin siyaseten daha islevsel olacagi düsünülüyorsa o zaman tahliye kararlari veriliyor.
Keza tutuklular ABD ve Almanya gibi güçlü devletlerin vatandaslari olduklarinda da rüzgârin yönü degisiyor. O devletler vatandaslarini içerden çikarmak için iktisadi ve siyasi agirliklarini koyduklarinda, tutukluluk tasinamaz bir yüke dönüsüyor. O vakit de bir taraftan kuyrugu dik tutma görüntüsü vermeye çaba harcaniyor, diger taraftan da türlü hukuki cambazliklarla tahliyeler yapiliyor. Merkel ile görüsülüyor, Schröder araya gidiyor, Yücel birakiliyor. Trump tehditkâr mesajlar yayinlaniyor, Pence davada hassasiyet gösteriyor, Brunson evinin yolu tutuyor, vs.
Siyasetin gölgesi
Hukukun bu derece siyasi gündeme ayarlanmasi, büyük hasarlar yaratiyor. Iki tanesi bilhassa önemli: Ilki, her seyden önce hukuk güvenligini berhava edilmesidir. Kötü emniyet ve yargi pratikleri, bir ihtiyacin hâsil olmasi durumunda fasa-fiso iddialarla kisilerin özgürlüklerinin kolaylikla ellerinden alinabilecegine isaret ediyor. Ve eger o kisiler sözünü geçirebilecek kudrette bir devletin vatandasi degillerse özgürlüklerine kavusmalari uzun bir zaman aliyor.
Ikincisi, yarginin itibar kaybetmesi ve görülmekte olan davalarda verilen kararlarin da saibeli olarak görülmeye baslanmasidir. Yarginin kararlari üzerinde iktidarin gölgesi kalinlastiginda, özellikle siyasi nitelikteki davalarin adil yürütüldügünden emin olunmaz. Verilen her kararin altinda iktidarin ayak izi aranir.
‘Yargi bagimsizdir’ demekle, yargi gerçekten bagimsiz olmaz. Yargi, bagimsizligini kararlari ile gösterir. Ancak iktidar, kamuoyunun yakindan takip ettigi her davada yarginin bagimli oldugunu düsündürtecek biçimde davranmaya devam ettigi müddetçe, yarginin bagimsiz olduguna dair çikislara hiç kimse inanmaz.
Bir ülkede bireylerin hukuki güvenligini de devletin itibarini da koruyacak olan, hukuk devletidir. Umarim, Brunson karari bir hayra vesile olur ve gerçek bir hukuk devletinin acil bir ihtiyaç oldugunun karar verici makamlar nezdinde de görülmesini saglar.
* Kürdistan 24, 17.10.2018
Vahap Coskun