Makale

Siyasetin islevi umut üretmektir

Karsitlik siyaseti asla bir yere vardirmaz. Sizi en çok karsit oldugunuzun esiri yapar

AK Parti, açilim sürecinden bugüne dek geçen süre içinde hem Türkiye hem Kürtler bakimindan en çok tartisilan aktör kategorisinden hiç düsmedi. Türkiye’nin son on yillik sürecine damgasini vuran bir partinin tartisilmasi ayrica dogal. Çünkü Türkiye, yüzyillik sorunlariyla birlikte o sorunlari çözme potansiyelini de getirip AK Parti’nin önüne yigdi. O da kendi mesrebince bu sorunlari sorun olmaktan çikarma çabasi içinde.

2009 yilinda baslayan açilim sürecinden bugüne dek, içeride ve disarida karsilastigim birçok insanda ve hatta politikaci oldugunu iddia eden kesimde gördügüm bir sey oldu; olumsuzluga odaklanmak. Bir sorunla ilgili daha çok negatif noktalarin alti çiziliyor, hep güçlükler ön plana çikartiliyor ve giderek çözümsüzlüge odaklanmaktan dolayi baska sey görülmez oluyor.

Açilim sürecinde daha çiplak bir biçimde yüzlesme firsatini buldugum bu egilim son süreçle birlikte bir kez daha tedavülde.

Örnegin yeni süreci açiklamaya çalisirken, içeride ve disarida yasanan gelismeleri anlatiyor ve Türkiye’yi yönetenlerin de kendi ve ülkelerinin gelecegi bakimindan yeni arayislara yönelmek zorunda oldugunu açiklamaya çalisiyorsun. Ama israrla hayir diyor bizimkiler, yeni süreç dedigin kocaman yalan, kandirmaca ve oyun. AK Parti’nin degisim diye bir derdi, Türkiye’nin de degisecegi yok?

Siyaset umut isi

O zaman biraz sinirlenerek bu kez sen soruyorsun tabii; eger bu devlet degismeyecekse o zaman bunca yildir sürdürdügün mücadele neyin nesi? Eger bunca mücadelenin hiçbir etkisi olmuyorsa neden bunca kürek çekiyorsun? Sen, bu mücadelenin sahibi ve aktörü olarak bunca emek ve fedakârlikla yürüttügün mücadeleyi nasil yok sayar ve onu etkisiz nitelendirirsin? Hâlbuki bu ülkede iyiden, güzelden ne varsa bunda senin emegin var. AK Parti’ye karsisin diye kendi emegini ve çabani nasil yok sayarsin? Türkiye bir noktaya geldiyse, ret ve inkâr politikalari artik sürdürülemiyorsa, diger faktörlerin yani sira bu en basta senin ve senin gibilerinin yürüttügü mücadelenin sonucudur. O hâlde bu ülkede demokrasiden, baristan, özgürlükten yana kaydedilen her adima sahip çikacak, onun yozlastirilmasi girisimlerine karsi kararlilikla direneceksin. Atilan adimlari destekleyip önemseyecek, ama daha fazlasini istemeye devam edeceksin. Insanlari ve toplumu sarf ettikleri emegin bosa gitmedigi yönünde motive edeceksin ki onu daha ileri adimlar için harekete geçirebilesin. Umudu diri tutacaksin. Umuda isaret eden en ufak bir isiga daha çok vurgu yapacaksin. Elbette toplumu rehavete ve bos umutlara sevk etmemek lazim. Mücadelede güçlüklere, zorluklara, olasi tehlikelere karsi dikkatli ve diri olmak baska, felaket ve çözümsüzlük senaryolarina teslim olmak baskadir. Ama politikanin esas islevi umut üretmektir. En karanlik ortamda bile ne yapip edip aydinliga isaret edecek bir isik noktasi yakalamaktir esas görevin.

Bu Türk devleti dedigimiz irkçi, militarist, inkârci ve despot yapi da elbet degisecek. Bu devlet gökten inmedi. Bu devlet kadiri mutlak bir yapi degil. Türkiye Cumhuriyeti devleti belli tarihsel kosullar ve güç dengeleri içinde ortaya çikti. Bu niteligini, iç ve dis kosullar elverdigi ölçüde yasatip sürdürdü. Bugün ya da yarin baska ve farkli kosullar ortaya çiktiginda, —ki çikiyor—, bu devlet de degisecek, degisim geçirecek ve farkli bir noktaya gelecek.

Dünya degisecek, soguk savas son bulacak, koca imparatorluklar çökecek, tarihsel olma iddiasindaki sistemler hallaç pamugu gibi çözülecek, ama Türkiye devleti hiç degismeyecek! Aslinda bu tam da bu devletin kafalara siringa etmek istedigi sey degil mi? Böyle bir yargi devletin yillar süren despotlugunun zihinlerimizde biraktigi bir tortu olmasin mi? Ya da bu duygu, yillar yili verilen mücadeleye ragmen basariya ulasmamis olmanin getirdigi bir yorgunluk ve yenilgi psikolojisinin ifadesi olabilir mi?

‘Bu devlet degismez’ demek tam bir paradoks

Tam tersine basindan beri bu devlet demokrat, mesru ve evrensel hukuka uygun degil, bu nedenle degismeli, bunun için mücadele edilmeli diyen biz. Mücadelemiz bu devleti sürdürülemez hâle getirdigi ve bu çerçevede yeni arayislara zorladigi bir dönemde ‘bu devlet degismez’ diyerek makarayi en basa aliyoruz. Bu, asilmasi gereken derin bir paradoks.

Sunu ögrendim, karsitlik siyaseti siyasette asla bir yere vardirmaz. Sizi en çok karsit oldugunuzun esiri yapar. Giderek karsit oldugunuza endeksli hâle gelirsiniz. Ve farkina varmadan onun ekmegine yag sürer, kendinizi onun degirmenine su tasirken bulursunuz.

AK Parti’nin bugün bu noktada ve bu denli güçlü olmasinin bir nedeni de muhalefetin sözkonusu karsitliktan dolayi yasadigi körelme degil mi?

Türkiye’nin son on yilda büyük bir degisim yasadigina kusku yok. Bu dönemde atilan adimlarin Kürt sorununun çözümü bakimindan yetersiz kaldigi açik. Ancak yüzyillik inkârci ve militarist sistemin dönüstürülmesinde sözkonusu adimlarin büyüklügü inkâr edilemez.

Son on yilda Türkiye’nin yasadigi dönüsümde AK Parti belirleyici bir rol oynadi. Ne var ki bu durum, olup biten her seyin hükümet partisinin iradesi ile sekillendigi anlamina gelmez. Hükümetin izledigi politikalarin biçimlenmesinde Kürtlerin, Türkiye demokrasi güçlerinin ve giderek bölgesel ölçekli gelismelerin etkisinin olmadigini kim iddia edebilir? Üstelik AK Parti’yi iktidara getiren de içeride ve disarida yasanan degisim ihtiyacindan baska bir sey degildi. Türkiye degisiyor, degismek zorunda. Yapilacak sey bu degisimi ileri tasimak ve halkimizin beklentilerini karsilayacak kivama getirmek için mücadeleyi sürdürmektir. Toplumdaki özgürlük ve degisim arzusunu görmezden gelip karamsarlik üretmek tam da statükonun istedigi seydir.

Güçlükleri yok saymak, rehavete kapilmak elbet dogru degil. Ama siyaset esas olarak umut isi.

24 Nis. 13, Taraf

Back to top button