Makale

Siyasette “makam rekabeti” ile gelisen ‘yeni’ kavrami…

Ülkenin siyasi kültürünün ana unsuru ‘makam rekabeti’ oldugu için siyasetçilerin, partilerin odagi, arzu ve gayreti kisiler üzerinden gelisiyor. Ülkenin temel hiçbir meselesinde fikri ve gayreti görülmemis insanlar makam üzerinden bir ‘yeni’ söylemi gelistiriyor. ‘Yeni’ kavrami bile anlamini yitiriyor
Geçen hafta da deginmistim, ülkede muhalif sorunu yok, muhalefet sorunu var. Toplumun beste üçü gidisattan sikayetçi ve endiseli. Ama güvendigi, gidisati degistirecegine ve sorunlari çözecegine inandigi muhalefet aktörü yok.

Muhalefetteki aktörlerin ve partilerin sorunu sistem içi muhalefet yapmaya çalismalari. Halbuki ihtiyacimiz denge denetleme mekanizmalari kalmamis, seffafligin olmadigi, hukuktan daha çok keyfi, kuralsiz, öngörülemez karar süreçlerine, güce ve güvenlige yaslanan merkeziyetçi sistemin degistirilmesi. Muhalefet ise meselelere degil kisilere yaslanan, popülizmi daha kaba popülizmle yenebilecegini düsünen politikalarla mesgul.
Çizim: Oksijen
Ülkenin siyasi kültürünün temel aliskanliginin ‘makam rekabeti’ üzerinden gelistiginin, degerler, meseleler ve çözümler üzerinden rekabetin çok zayif kaldiginin farkindayim elbette. Ana unsur makam rekabeti oldugu için de siyasetçilerin, partilerin odagi, arzu ve gayreti kisiler üzerinden gelisiyor. ‘Yeni’ iddiasindaki her hamle ve söylem de kisiler ve o an üzerine oturuyor. Ülkenin temel hiçbir meselesinde fikri ve gayreti görülmemis insanlar makam üzerinden bir ‘yeni’ söylemi gelistiriyor. Giderek ‘yeni’ kavrami bile anlamini yitiriyor.
Aslinda dünyada da benzer problem var. Örnegin geçen hafta Yunanistan’da ana muhalefet partisi SYRIZA’nin liderligine hiçbir siyasi tecrübesi olmayan Stefanos Kaselakis seçildi. Daha önce milletvekilligi veya bakanlik tecrübesi olmayan Kaselakis SYRIZA’yi 2015’te iktidara tasiyan lideri Çipras’in davetiyle 2023 genel seçimlerinde milletvekili adayi olmus ancak seçilememis, 14 yasinda ABD’ye göç eden, finans, ekonomi egitimi alan, kendi sirketiyle basarili olan, finans dünyasinda hakkinda ‘altin çocuk’ olarak söz edilen, 35 yasinda biri. Ne siyasette ne sivil toplumda hiçbir söylemi, eylemi bilinmeyen Kaselakis bir SYRIZA milletvekilinin deyimiyle, ‘neredeyse hiçbir yerden ortaya çikmis’.
Yakin geçmiste farkli ülkelerde benzer birçok örnek lider ve hareketin birden bire ortaya çikisi var ama henüz ülkesinin temel meselelerini çözebilmis olani yok. Ortak özellikleri gidisata itiraz yalnizca.
Insan ve toplum degisiyor
Dünya yeni siyaseti ve liderleri, kadrolari ariyor. Daha dogrusu dünya yeni hikayeyi duymayi bekliyor. Çünkü sayisal çogunluga dayali temsili demokrasi krizde, popülist iktidarlarin ve yükselen sovenist hareketlerin nedenleri bizdekiyle benzer. Dünyanin ekonomik modeli sürekli adaletsizlik, kalici yoksulluk ve krizler üretiyor. Yer kürenin ritim degisikliginin ürettigi sorunlar her ülkede farkli gibi görünse de sürdürülemez asamaya gelmis durumda. Teknolojik siçrama bilinen tüm kurum ve kurallari altüst ediyor. Daha da önemlisi insan ve toplum degisiyor.
Karsi karsiya oldugumuz mesele tüm bu köklü degisimlere uyum. Yer küre, teknoloji ve toplumlardaki degisim basinci alisilmisin disinda hikaye, baska bir süreç ve önderlik gerektiriyor. Kurulu düzenlerin neredeyse tümünde ve o düzenin makbul muhaliflerinde tikanma var. Toplumlar firsatini buldugu anda sanayi toplumunun ve ulus devletlerin tanimladigi, çerçeveledigi geleneksel siyasi yapilarin, yöntemlerin, aliskanliklarin tümüyle disindaki hamlelere beklenmeyecek tepkiler veriyorlar.
Mesele tepkiyi örgütlemek degil, yeniyi tanimlamak, yeni hikayeyi yazmak, fikri örgütlemek ve pesine düsmek aslinda.
Ülkemizdeki yeni bir siyasi anlayisin öncelikli meselesi de bugün iktidarin ve düzenin dayattigi zihni çerçeveden bir zihni kopusa yaslanmasi geregi.
Muhalif veya degil tüm siyasi aktörler de bugünkü iktidari olusturan zihni koalisyonun çizdigi, belirledigi zihni sinirlar içinden düsünüyor ve hareket ediyor. O nedenle her bir sinir ötesi harekata kosarak onay veriyorlar, Kürt meselesinden konusamiyorlar bile, sosyal devlet yerine yardim vaatlerine yaslaniyorlar, ekonomide farkli bir söylem gelistiremiyorlar. Çünkü sistemin bizatihi tikandigini ve krizler sarmalina girdigimizi görmüyorlar. Makamlarda oturan yetkililerin isimleri degisince sorunlarin çözülecegine inaniyorlar. Hatta meselenin küresel oldugunun da farkinda degiller.
Daha sorunlu olani bireylerin ve toplumun önemlice bir kismi da hemen her konuda, ekonomide de siyasette de haklar, özgürlük ve güvenlik meselelerinde de ayni zihni çerçeveden düsünüyor. Bireylerin ortak hayata dair bakislarini, pozisyonlarini da belirleyen iktidara yandas ya da karsit oluslari. Farkli bir düsünce, tutum, davranis olasiligi gündemde hakkettigince tartisilamiyor bile.
‘Parti siyaseti bitti’
Zihni kopusun önemli unsurlarindan birisi de siyaseti yeniden tanimlamak. Siyaseti partilerin ve parti esnafinin yürüttügü faaliyetten daha çok her bir aktif yurttasin, örgütlenmenin meselelere ve hayata dahil ve müdahil olmasinin yolu olarak görmek gerekiyor. Ilhan Tekeli’nin tanimiyla, ‘bir ülkede (yerellikte) siyaset o toplulugun iç dinamigini harekete geçirerek o toplumda degismeyi gerçeklestirebilmek amaciyla yapilmali’.
Temsili demokrasinin ve geleneksel siyasetin krizini asmanin yolu ‘siyasetsizlesmek’, siyasi alani daraltmak ya da terk etmek degil, aksine siyasete katilimi saglayacak yollari, yöntemleri, örgütleri, yani siyasi alani inadina genisletmek. Yani temsili demokrasinin krizini otoriterlik, tek seslilik, tek tiplilik ve disiplinle degil katilimci demokrasiyle asmak. Inadina siyaset, inadina çok seslilik demek.
Kurulu düzen ve geleneksel siyasetten zihni kopustan sonraki ikinci önemli mesele temsili demokrasinin ve ulus devlet modelinin parti yapisinin ve anlayisinin tikanmis olmasi. Dünyada da ‘parti siyaseti bitti’ tartismalari gündemdeyse de hala siyasetin ana unsuru parti. Ama nasil bir parti?
Geleneksel siyasette partinin bir ideolojisi ve pozisyonu bastan belli ve genellikle de pozisyon seçimleri ikilikler içinden gelisiyor. Sol-sag, cumhuriyetçi-demokrat, ilerici-muhafazakar gibi ikilemler içinde yerlesilen pozisyonun her seyi açikladigi varsayiliyor. Partinin bu temel tercihine göre yukaridan ve bilenlerin yazdigi programi oluyor, programi temsil ettigi kabul edilen kadrolar seçimlere giriyor, oy alarak iktidar kazanildiysa programa uygun politikalarin hayata geçirilecegi varsayiliyor. Ya da bir dahaki seçim bekleniyor.
Bizim partilerimizin de bu ikilemlerin içinden pozisyon almislar gibi bir görüntü olsa da bir baska yerlesim daha var. Baktigimizda geleneksel ikilikler içinde her birini bir pozisyona yerlestirebiliriz. Bize özgü olan kismi ise Cumhuriyet’in devlete biçtigi role göre konumlanmalari. Cumhuriyet’le beraber hem ekonomik kalkinmanin hem de toplumsal dönüsüm ve modernlesmenin öncüsü, sahibi olarak devlet tanimlanmis. Kalkinma ve modernlesme ikiligi bir bakima çok partili hayatin baslamasiyla birlikte partilerin pozisyonlarina da öncülük etmis. Partilerin bir kismi kalkinmayi diger kismi modernlesmeyi sahiplenmis. Bu yerlesim sag-sol ikiligine de paralel gibi görünse de bugün karmasiklasmis ülke meselelerine cevap ve çözüme yetmiyor.
Kaldi ki kalkinma hedefinin içerigi degismis, büyüme sayilari fetisizmine indirgenmis kalkinma anlayisi refah-bölüsüm-çevre gibi degisen ihtiyaç ve duyarliliklara yetmiyor. Modernlesme meselesinin laiklik, hukukun üstünlügü ve egitim katmanlarindaki farkli siyasi tercihler tüm toplumsal davranislari etkiliyor. Bugün var olan partilerden hiçbirisi refah ile bölüsümü, kalkinma ile çevreyi, cumhuriyetle demokrasiyi bir arada düsünen yeni bir açilim yapabilmis degiller.
Siyasal uzlasmadan uzaktayiz
Yine Ilhan Tekeli’nin tanimiyla, ‘Siyaset en kisa sürede iktidara gelmek için ve partiler eliyle yapilan ve temel basarisi aldigi oyla ölçülen bir faaliyettir.’
Bugünün dünyasinin ana karakteri ise hiz. Adeta yerçekimsizmis gibi hizlanan bir gündelik hayat ritmi ve meseleleri her gün çesitlenen yerkürenin ritmindeki, teknolojideki ve insandaki toplumdaki degisimlerle yasiyoruz. Her bir mesele kendi dinamikleriyle de sürekli bir hareket ve degisim içinde. Ne iklim degisikliginde ne ekonomide ne de Kürt meselesinde ya da laiklik meselesinde bir yil önceki yerde degiliz.
Bu hiz, sürekli aktörleri, dinamikleri, katmanlari degisen, çogalan meseleler gelecegi öngörülemez kiliyor. Belirsizlik ve karmasiklik esasli bir gündelik hayatin içindeyiz. Böylesi bir hayati sabit, degismez programlar ve sablonlarla yönetemeyiz.
Belirsizlik ve karmasiklik esasli, aktörleri, katmanlari, boyutu neredeyse her gün degisen bir hayati toplumun, bireylerin, sorunlarin tarafi olan aktörlerin dört yilda bir beyan edecekleri parti tercihleri üzerinden de yönetemeyiz. Tipki her bir sorunun, mekânsal alanin sorunlarini da tek tipli ve standart karar ve politikalarla yönetemeyecegimiz gibi.
Öte yandan hala laiklik, hukukun üstünlügü ve egitim meselelerinde sanayi toplumu olabilmenin bile gereklerini, kurumlarini ve kurallarini olusturabilmis degiliz. Hatta bu meselelerin içerigi konusunda genel bir toplumsal ve siyasal uzlasmadan da hayli uzaktayiz. Benzer biçimde Kürt meselesi, toplumsal cinsiyet esitligi meselesi gibi konularda kimlik meselelerimiz de hala yakici biçimde sürüyor.
Bu nedenle siyaset ve parti zihniyetinde kaçinilmaz olarak geleneksel olanla yeni hayat ritminin yol ve yöntemlerinin bir arada olmasi gerekiyor. Belki de yeni ama kalici olmayan, ara bir form olarak yeniden siyaset ve parti tanimi yapmaliyiz. Bunun yolu da hedef durum ile o hedef durumdaki pozisyonlari, tercihleri, yapilari birbirinden ayiran bir zihni berrakliga ihtiyaç var.
Hedef durum onurlu yasam hakki ve demokrasi. Herkesin egitimde, istihdamda, saglik-konut-sosyal güvenlik ihtiyaçlarinda firsat esitliginin tam ve eksiksiz sahip olabildigi, sosyal devletin alanini genisleterek ve güçlendirerek yeniden tanimlandigi, herkesin kendine dair kararlara katilabildigi bir hayati ve toplumsal esenligi hedefleyen yeni bir siyasete ve parti zihniyetine ihtiyaç var.
Önümüzdeki yerel seçimler süreci bu tartismayi var olan partilerle ve yani sira onlarin disinda da bu tartismalari yapabilmenin firsati, zemini ve zamani olabilir. Toplumda ve gündelik hayattaki kutuplasmanin, siglasmanin, hamasi söylemlerin, ötekilestirmelerin ve lümpenlesmenin panzehiri de bu süreç ve tartismalar olabilir.
Bu noktadan bakinca var olan aktörlere, partilere, adayliklara sikismis siyasi gündemi degistirebilmek için yurttaslara, akademisyenlere ve sivil topluma çok is düsüyor. Yoksa kisir tartismalar, makama adayliklar ve var olan aktörler, zihniyetler içinden yürüyen bir yerel seçim süreci bugünden de geride ve agirlasmis sorunlarla bas basa kalacagimiz günlerin baslangici olabilir.
________________________________________
Bekir Agirdir’in bu yazisi, Oksijen gazetesinden alindi.

Bekir Agirdir

Back to top button