Sosyalizm ve halklarin kardesligi üzerine

Zor olan kaos dönemlerinde sagduyuyu yitirmemektir. Çünkü en çok da bu dönemlerde sagduyu (eskilerin tabiri ile ‘akl-i selim’) ile hareket etmeye ihtiyacimiz vardir.
Simdi böylesi öfkelerin bilendigi, kinin nefretin yükseldigi zor bir dönemden geçiyoruz.
Bir önceki ‘Suçluyu Yanlis Yerde Aramak’ baslikli yazimda söyle demistim: ‘Zor dönemlerde, karsilasilan felaketler karsisinda öfkeler kinler bilenir ve sagduyulu, serinkanli yaklasimlarin yerini öfkeden, nefretten kaynaklanan duygusal, kolayci, çogu kez de yanlis saptamalar alir. Insanlar olup bitenler karsisinda bir suçlu ararlar ve bu suçluyu, yani nedeni -hem de çareyi- çogu zaman da yanlis yerde ararlar.’
Söz konusu yazimda, bazilarinca sik sik vurgulanan ‘Bir devletimiz olsaydi basimiza bütün bu belalar gelmezdi’ tarzindaki söylemi tartismistim. Özetle sunu demistim: Tabi ki Kürtlerin de bagimsiz ya da federal bir devleti olabilir, olmali. Onlarin da kendi kendilerini özgürce yönetmeye haklari var. Ama devlet uluslari ya da halklari tüm belalardan koruyan bir aygit ya da sihirli degnek degildir. Irak, Suriye, Misir, Libya, Yemen gibi Arap devletlerini, Afganistan’i, Pol Pot Kamboçyasi’ni, hatta Türkiye’yi örnek vererek, bir devleti olan bu ülkeler halklarinin yasadigi nice felaketi, yikimi, kiyimi, sürgünü örnek vermistim. Ve bu felaketler çogu zaman da söz konusu ‘devletleri’ eliyle baslarina gelmisti.
Yasadigimiz felaketlere ve dertlere konan yanlis teshis, ister istemez yanlis tedavi önerilerini de gündeme getiriyor ve bu tür yanlis yargilar bir süre sonra ezbere, yani önyargiya dönüsüyor.
Kürt hareketinin geçmisinde çokça yasadigi zor zamanlarda bu tür yanlis söylemler orda burada uç verdi ve bazi çevrelerde ezberlere dönüstü. Bu tür ezberler ve önyargilar ise insanlarin gerçegi kavramasini zorlastirir ve onlari yanlisa yöneltir.
Uzun siyasal yasamimda, 40-50 yil öncesinden baslayarak ayni zamanda bu tür yanlislar, ezberler, önyargilarla mücadele ettim. Simdi, bunca yil sonra, artik saçlarim ak kesmisken bir kez daha bu konular üzerinde yazmak, dogrusu bana sikinti veriyor. Ama dönem dönem bir moda, bir salgin gibi yayilan bu yanlislara seyirci kalmayi, susmayi da kabullenemiyorum.
Bunlardan biri de sosyalizm üzerine bazi çevrelerde var olan önyargidir.
Daha 1960’li 70’li yillarda Kürt ulusal hareketinin bir bölümü sola yönelince, o zamanlar Kürt hareketinde kendisini ‘milliyetçi’ diye niteleyen bir kesim buna karsi çikmis, bunu Kürt ulusal hareketinin bölünmesi gibi görmüstü.
Kürtler de siniflardan olusan, agasi-topraksiz köylüsü, patronu-isçisi, diger bir deyisle sömüreni-sömürüleni olan bir halktir. Bu nedenle bir bölümünün, emekçi kesiminin ve onlardan yana aydinlarin sola yönelmesinde, bir bölümünün ise sol karsiti bir tutum takinmasinda sasacak bir sey yoktur.
Öte yandan, Kürtlerin bir bölümünün sosyalizmi istemesi, onlarin ulusal amaçlardan koptugu, ulusal birligi bozdugu, böylece ulusal mücadeleye zarar verdigi anlamina gelmez. Aksine, onlarin daha özgürlükçü oldugunu, hem ulusal baskinin, hem sinifsal sömürünün sona ermesini istediklerini gösterir. Rusya’da, 1917 Ekim Devrimi’nin ardindan ulusal sorun komünistlerin öncülügünde çözüldü, 16 federe cumhuriyetten ve yüze yakin otonom bölgeden olusan Sovyetler Birligi olustu. Çin, Vietnam, Küba halklarinin kurtulus mücadelelerinin basini da sosyalistler çektiler, bu mücadelelere çogu durumda komünist partileri öncülük ettiler. Nitekim Kürt sosyalistleri de tüm parçalarda özgürlük mücadelesinin içinde veya önünde oldular.
Ama sol karsiti Kürt milliyetçi kesiminde bu anlayis tümden son bulmadi. Hatta bir ara moda geregi onlarin tümü sola savrulup bu alanda bizi de sollamis olsalar bile. Sosyalist sistem çöktükten ve Sovyetler Birligi dagildiktan sonra ise apar topar sol düsünceden yüz geri ettiler; bununla da kalmadilar, eski anlayisla Kürt sol hareketini suçlar oldular. Sola bulasmakla Kürt hareketi Kürtleri kandirmis, yanlisa sürüklemis gibi
Ne var ki dostlar, biz bunu yapmakla yanlis yaptigimiz kanisinda degiliz. Tersine çagimiza göre en iyisini, en dogrusunu yaptik. Sosyalizme inandik ‘bugün de inaniyoruz- sosyalist görüsleri yaydik, Kürdistan’in Kuzey parçasinda ilk sosyalist örgütlenmeyi gerçeklestirdik. Bundan onur duyuyoruz. Biz elbet Kürt halkinin özgür olmasini istiyoruz ve bunun ideolojik ve örgütsel öncülügünü de yaptik. O dönemi yasayan ve vicdan sahibi her insan bunu bilir. Ayrica sunu da ekleyelim, Kürt ulusal hareketlerini yanlisa, maceralara itmedik.
Sosyalist devrimler çagi olan 20. Yüzyilin sonunda sosyalizm bakimindan isler kötü gitse de, sosyalist sistem çökse de bu sosyalizmin kötü oldugunu göstermez. Sadece insanligin bu esitçi, sömürüsüz sistemi kurup yasatacak kadar olgunlasmadigini gösterir. Sosyalizme varamayan bir insanlik gerçek özgürlüge ve esitlige de ulasamaz. Fidel Castro, ‘Ya barbarlik, ya sosyalizm!’ derken son derece hakliydi.
Sosyalist düsüncenin diger bir önemli degeri ise enternasyonalizmdir. Diger halklari kardes sayma, uluslar arasi sorunlarda emekçilerin, ezilen halklarin yaninda yer alma, gücü yettigince onlara destek verme
Uluslar arasi ölçekte sosyalizme ve enternasyonalizme karsi olan en güçlü akim ise nasyonalizmdir. ‘Nasyonalizm’ kavraminin Türkçe karsiligi ‘milliyetçilik’ ya da ‘ulusalcilik’tir.
Baska halklari baski altinda tutmanin bir araci olarak milliyetçi ideoloji, bencil ve saldirgandir, kolaylikla irkçiliga varir. 1930’larin Alman irkçiligi, Nazizm bunun en tipik örnegidir. Bu tür milliyetçilik Alman halkina da dünyaya da felaket getirdi.
Buna karsilik, ezilen, baski altindaki bir halkin milli hareketi, milli duygulari, baskiya karsi oldukça, özgürlük istedikçe anlasilir bir seydir, hakli ve mesrudur. Ama bu durumda bile, milli ya da ulusal hareket özgürlükçü sinirlar içinde kaldigi sürece mesrudur. Çünkü milliyetçilik kolaylikla baska halklara karsi kine, nefrete dönüsebilir, irkçiliga yönelebilir. Bu ise hos görülecek bir sey degil. Ezilen halkin yurtseverleri, devrimcileri buna dikkat etmeli.
Son dönemde ‘halklarin kardesligi’ söylemine karsi Kürt kesiminde yogunlasan tepkiler hiç de anlayisla karsilanacak türden degil. Bu egilim yanlistir ve Kürt halkinin hakli mücadelesine sadece zarar verir.
Tabi ki tüm halklar kardestir. Buradaki kardeslik tanimi mecazidir, ayni kandan gelme anlamina gelmez. Ama halklarin birbirlerine düsman olmalari, birbirlerinden nefret etmeleri için bir neden olmadigi, özgür ve barisçi bir ortamda bir arada kardesçe yasayabilecekleri ve bu bakimdan çikarlarinin ortak oldugu anlamindadir. Halklara baski yapanlari, onlari sömürenleri, zalim otokratlari, hükümet ve devletleri, sömürgeci ve emperyalist güçleri halklarla es tutmamak gerekir. Onlar kendi halklarina da zulmederler ve ediyorlar.
Kürt halkinin özgürlük mücadelesi bakimindan da sasilmamasi gereken ilkesel tutum budur. Ülkemizi bölüsmüs ve halkimiza zulmeden devletlerden baski gördükçe Türk, Arap ve Fars halkini düsman gibi görmek, göstermek yanlisina düsmeyelim.
Izlenen baski ve sömürü politikalari ülkeyi yöneten egemen siniflarindir. Onlar ‘kendi’ halklarinin (Türk, Arap ya da Fars) bir bölümünü de kosullandirip kendi baski ve zulüm politikalarina angaje edebilirler ve etmekteler. Örnegin Türkiye’de devlet tarafindan beslenen, yönlendirilen irkçi örgütler her zaman vardi, simdi de var. Bunlar Kürt halkinin hakli özgürlük mücadelesine karsi düsmanca davranan ve baski çarkinin yaninda yer alan kesimlerdir. Geçmiste pek çok irkçi saldiri da kullanildilar ve su anda da kullaniliyorlar. Ama buna karsi yapacagimiz sey egemenlerin yaptiginin aynisi olamaz. Bunun karsiligi Türk halkini düsman gibi görmek, ‘halklarin kardesligi’ gibi hümanist bir söyleme karsi çikmak degildir. Karsi tarafin oyununu bozmanin yolu bunun tam tersini yapmaktir ve Türk halkinin sagduyusuna, insani yanina seslenmektir. Egemen siniflarin, sömürgeci kesimin oyununu bozacak olan budur.
Onlar kendi bencil çikarlari için halklari karsi karsiya getirip savastiriyor ve her iki taraf da bundan büyük zarar görüyor, aci çekiyor. Kürt halkinin özgür olmasinda, kendi temel haklarina kavusmasinda Türk halkinin hiçbir kaybi olmaz, aksine çok kazanimi olur. Böylece on yillardir yasadigimiz gerginlik ve çatisma ortami sona erer. Barisi, özgürlügü böyle kazanabiliriz; demokratik ve geliskin çagdas bir toplumu böylece, el ele vererek insa edebiliriz.
Bu nedenle sevgili dostlarim, arkadaslarim, egemen siniflarin ve onlarin Kürt toplumu içindeki piyonlarinin yaptiklarina bakip ‘halklarin kardesligi’ gibi ilkesel, güzel bir söyleme karsi çikmayalim. Biz Türk halkini kardes gibi gördük, onun için basimiza bu is geldi, demeyelim. Suçluyu yanlis yerde aramayalim.
Öte yandan, Türk halkini kardes gibi görmek baska seydir, bunu Kürt varligini ‘ülkesi ve ulusuyla-reddetmenin, ‘Türklesme’nin veya ‘Türkiyelilesme’nin araci yapmak baska seydir.
Evet, Türk egemen siniflari, ‘biz kardesiz’ derken, bunu hep Kürt kimligini yok saymak için yaparlardi, ‘siz Türksünüz’ derlerdi. Bunun gerçekle bir ilgisi yoktu; bu, Kürtlere hak tanimamanin bir gerekçesiydi ve Kürtleri budala yerine koymakti. Bugün de onlarin agzindaki ‘kardeslik’ lafi böylesine bos ve aldatici bir laftir. Tabi ki bizim kastettigimiz böylesine zirva bir kardeslik degildir. Kardes olmak, en mesru, en insani haklarimizdan feragat etmek degildir. Bugün Kürt kesiminde de, hem de ‘Kürt Siyasi Hareketi’ diye nitelenen birileri, bu oyunu hayata geçirmenin araci olmustur. Üstelik bir yandan bunu yaparken, öte yandan karsilikli olarak ortaligi kana ve ates bogmaktadirlar. Tavir alacaksak bu oyuna ve bu oyunun senarist, aktör ve figüranlarina karsi tavir alalim.
Evet, halklar kardestir ve onlar ayni zamanda devredilemeyecek, vazgeçilemeyecek esit haklara sahipler. Kendi kendini yönetme, bagimsiz ya da federal biçimde kendi devletini kurma hakki da bunlar arasindadir. Bu gerçeklestigi zaman federal bir statüde, bir arada baris içinde yasayabilirler.
Bizim istedigimiz de tam budur.
8 Eylül 2015
Kemal Burkay