Makale

Soykirimi inkar tasarisina karsi çikmanin en hakli gerekçesi

Geçenlerde „sanal alemde’ yolculuga çikarken Astrolog Susan Miller´in 2012 yili Türkiye tahminleri (kimileri buna yildiz fali diyor) dikkatimi çekti. Susan Miller 2012´de olabilecekleri siralarken bu yil ile ilgili olarak „21 Aralik’ta çok önemli bir sey olacak. Gizli bir sey ortaya çikacak. Güvenlikle ilgili bir sorun olabilir, siki güvenlik önlemleri alinmasi gerekebilir. Ama her ne ise kamuoyu duygusal anlamda etkilenecek, herkes bunu konusacak’ diyor ve ekliyor:
„21 Aralik tarihinde iklimle veya dogayla ilgili bir olay da yasanabilir. Belki de büyük bir firtina… Ayrica bu öyle bir sey ki bu topraklarda yasayan herkesi etkileyecek.’

21 Aralik´ta olmasa da bir günlük gecikmeyle olan oldu. Miller´in ufak bir yanilma payiyla söyledigi firtina gerçeklesmedi ama Fransa sayesinde kelimenin tam anlamiyla büyük bir deprem yasadik.

Bayan Müller´in bu tahmindeki tek isabeti ise „kamuoyunun duygusal anlamda etkilenmis’ olmasi. Bu kararla ilgili olarak neler söylenmedi ki?

Fransa´nin „soykirim inkarini yasaklayan’ kararindan bahsediyorum.

„Türkiye´nin AB üyeligini engellemeye yönelik provokatif girisim’

„Fransa´da Ermeni oylarina yönelik iç politika manevralari’

„Ermeni sorununun ticaret araci olarak sömürülmesi’

„Cezayir olaylarindaki suçluluk duygusundan arinma psikolojisi…’

Daha neler neler…

Paradoks bu ya, bütün bunlarin hemen tümünün ya da birçogunun gerçegi yansitiyor olmasi…

Ama gerçegin tek bir yüzü yok ki.

Bunlarin gerçek olmasi ne geçmiste yasanan soykirim gerçegini ne de soykirim inkarinin hiç de hafife alinmayacak kadar büyük bir suç oldugu gerçegini degistiriyor.

Öylesine bir suç ki ‘düsünce özgürlügü’ arkasina siginmayla geçistirilmeyecek kadar agir bir suç.

Nazizim bu yüzden Avrupa´da büyük bir suç.

Fasizm, irkçilik bu yüzden yasak!

Soykirimi savunmak bir yana inkar etmek bile suç!

Fransizlarin sicili ne Cezayir´de ne de bir baska sömürgede digerlerinden daha temiz degil. Ingilizlerin de öyle, Italyanlarin da daha sonralari Almanlarin da…

Ama onlarin hiçbiri yaptiklarini inkar etmiyorlar.

Onlar Ermeni´ye „Türk’ olmadiklari gibi Cezayir´e ‘Fransiz’ da degiller!

Oralar nerede, hangi günahin kanli mirasçilari olduklarini çok iyi bildikleri için bu tür kararlari rahatlikla alabiliyorlar.

Ki bir daha böyle bir suç asla tekerrür etmesin!

Barbarlik akilimzi ve vicdanimizi bir daha esir almasin…

Bu yüzden magdurlarin karsisinda diz çöktüler, özür dilediler.

Bu yüzden yüzlestiler kendileryle ve hala da yüzlesiyorlar.

Öyle yarim agizla da degil…

Üstelik kimse onlari buna zorlamamisken…

Üstelik bunun oya dönüsecek siyasi bir getirisi yokken…

Basit bir parlamento karari degil bu.

Litetatüre soykirim kavramini kazandiran ve 40 milyon insanin hayatina mal olan toplumsal çilginligin gölgesi altindaki ülkelerde aliniyor bu kararlar.

„Büyük felakeketlerin’ onlarca, yüzlerce yillik tecrubelerinin ifadesi olarak…

„Bir daha asla’ diyebilmenin siyasi iradesi olarak…

Hiç kimsenin ‘benzer sartlar altinda’ ayni suçu tekrar isleyebilme cesaretini aklinin ucundan dahi geçirmemesi için…

Eger bugün buralarda tarih bir kez daha tekerrür etmiyorsa ve etmeyecekse, bunun bir nedeni hiç kuskusuz soykirim inkarini suç sayan benzeri kararlarin bu parlamentolarda alinmis olmasindandir.

Sadece soykirim mi?

Elbette degil. Daha genis bir siyasi literatürden bahsedersek, Türkiye´de kimileri buna ‘milliyetçilik’ diyor, kimileri ‘ulusalcilik’; kimi anti-emperyalizm sosuna batirip ‘yurtseverlik’, daha da ileri gidip ‘devrimcilik’ olarak algiliyor. Atatürkçüler bence daha dürüst, farkinda olarak ya da olmayarak buna ‘Kemalizm’ diyor.

Adini ne koyarsaniz koyun. Bunun ‘eski kitada’ki karsiligi ‘nazizm’ ya da ‘fasizm’dir ve gördügü muamele de Fransiz Parlamentosu´nun aldigi karardan farkli degil. Ne yapalim demokrasi Türkiye´ye ulasincaya kadar ‘biraz degisiklige’ ugramis olsa da burada, ana vataninda böyle isliyor. Yerinizde olsam kapisinda bekledigim Avrupa´ya girmek için bir kez daha düsünürdüm. Ne de olsa 1915´te, 1938´de olup bitenlere ‘soykirim’ diyebilmek size biraz agir gelebilir!

Herseyden önce böylesi bir karari, soykirimi yapanlarin çocuklarinin almasi gerekirdi. Yüzyil öncesinin kanli mirasini 21. Yüzyilda gururla tasimak hiç kimseye yakismiyor. Eger Türk toplumu bunu kendisine yakistirmasaydi bu ülkede ne Dersim ayibi yasanirdi ne de Zilan; ne Sivas ne de Maras. Ne darbeler olurdu bu ülkede ne de mantigini hiçbir Türk yöneticisinin açiklayamadigi son 25 yilin kanli bilançosu.

Ahmet Altan´in deyisiyle ‘1915’te akitilan Ermeni kanlarinin aktigi oluktan akti bu insanlarin kanlari.’

Bu tasariya mutlaka karsi çikmamiz mi gerekiyor? Öyleyse gelin ‘söz konusu tasariya karsi çikmanin en hakli gerekçesini’ Ermeni aydinlarinin yayinladiklari bildiriden okuyalim:

‘Inkâr politikasi, kötülüge olur vermesiyle, 1915 sonrasi birçok suç isledi. Hrant Dink’in öldürülmesinin de iklimini hazirladi.

Inkâr, soykirim magdurlarina travmayi tekrar yasattigi ölçüde siddeti yineleyebilir ve bu hâliyle suçtur.

Inkârdan beslenen bir ifade özgürlügü söylemi buram buram riya kokuyor.

Kokuyu almiyor musunuz?

Türkiye’nin tutundugu ifade özgürlügünün bu en ince dali, hantalligini tasiyabilecek güçte degildir.

Evet, tartismayi üçüncü agizlardan alip ait oldugu topraklara tasimaliyiz.

Söz konusu tasariya karsi çikmanin belki de en hakli gerekçesi budur.

Onun için birakin Fransa’yi.

Fransa çok kötü bir sey yapiyormus, niyeti hayra degilmis…

Peki, Türkiye ne yapmayi düsünüyor?

Bu metne imza atmak için Ermeni olmak mi gerekiyor?

Degilim. Ama bir o kadar da bu topraklarin magduru olarak imzaliyorum bu metni….

E-Mail:[email protected]

Ziya Laçin

Back to top button