Makale

Süreç giderek karmasik bir hal alirken… (*)

Bölgemizdeki degisim süreci giderek hiz kazaniyor. Hizli bir diplomasi trafiginin yasandigi bölgede ‘dostlar’ ve ‘düsmanlar’ bir anda yer degistiriyorlar. Dünün kankalari, kader birligi edenleri, ‘kardesleri’, bir anda birbirlerinin kanli biçaklilari haline geliyorlar…

Kürdistan süper güçlerin de kiyasiya karsi karsiya geldigi böylesi bir bölgenin yani Ortadogu’nun kalbinde yer aliyor. Bölgedeki degisim sürecinin önemli dinamiklerinden biri olan, özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle degisim sürecine önemli katkilarda bulunan Kürdistan halki ve ulusal kurtulus mücadelesi, bu süreçten etkilenenlerin (olumlu ya da olumsuz) basinda geliyor.

Suriye, Iran, Irak ve Türkiye’de yasanan son gelismeler, önümüzdeki dönemin biz Kürtler için daha sancili geçecegini gösteriyor. Ortadogu’yu etkisi altina alan degisim sürecinin nesnesi degil öznesi olmak için, gelismelerin gerçekçi bir biçimde okunmasi gerekiyor ve bu görev Kürd yurtsever hareketinin önünde duruyor.

Suriye’deki gelismeler, yakin dönemde bölgenin kaderini tayin etme özelligini koruyor. Bu ülkedeki gelismeler, Tunus, Libya ve Misir’dan farkli bir yol izledi, izliyor.

Suriye’de BAAS karsiti halk hareketi, beklentilerin aksine Libya ve Misir’da oldugu gibi kisa bir sürede sonuç alamadi. Bu ülkedeki gelismeler, rejimin insanlik disi saldirilari nedeniyle giderek bir iç savas haline geliyor.

Suriye’yi, ‘Arap Bahari’ etkisiyle degisime zorlanan diger ülkelerden farkli kilan bazi iç ve dis etkenler bulunuyor. Bunlarin basinda bu ülkenin bölgedeki konumu, siyasal ve sosyal durumu geliyor.

Suriye toplumu çok renkli ve çok kültürlü bir toplum ve ülkenin gerçek yöneticisi olan ordu ve istihbarat örgütleriyle ekonomi Esad ailesinin kontrolünde. Öte yandan Suriye’yi uluslararasi arena ve bölgede söz sahibi olan ülkeler destekliyor. Bunlarin basinda BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakki bulunan Suriye ve Çin geliyor. Diger yandan Rusya ile Suriye arasinda askeri anlasma da bulunuyor.

Suriye muhalefeti ise henüz birligini saglamis degil. Basta Kürdler olmak üzere, Dürziler, Hiristiyanlar ve degisim yanlisi demokrat Alevi kesimler, muhalefetle arasina mesafe koyuyorlar. Mesafe koymanin nedenlerinin basinda, Sünni Araplarin agirlikta oldugu muhalefetin, özellikle de Arap ülkeleri ile Batinin destegini alan Suriye Ulusal Meclisi’nin azinliklara güven vermeyen programi ve bazi soven tavirlari geliyor. Bu güvensizlik, adi geçen guruplarin BAAS’in yaninda yer almasina, ya da en azindan ‘tarafsiz’ kalmasina yol açiyor.

Kürtler ise Suriye Ulusal Meclisi’nin Istanbul toplantisi sonrasi açikladigi programinin, Türkiye’nin programi oldugunu söylüyorlar, Kürtlere yönelik tavrin netlestirilmesini istiyorlar. Suriye Ulusal Meclisi’nin bazi yöneticileri her ne kadar Kürtlere otonomi hakki verilecegini söylüyorlarsa da, bu talep henüz Meclis’in programinda yer almis degil.

Suriye BAAS rejiminin bölgedeki destekçilerinden Iran ve Hizbullah’a Irak da eklendi.

Uzun bir dönemdir Batidan tecrit edilen, yillardir uygulanan ve nükleer programi nedeniyle giderek agirlastirilan uluslararasi ambargo nedeniyle derin ekonomik kriz yasayan Iran Islam Cumhuriyeti, kendisiyle Lübnan ve Hizbullah arasinda köprü görevini yerine getiren Suriye’yi elden çikartmak istemiyor. Suriye’deki gelismelerin kendi gelecegini direkt etkileyeceginin bilincinde olan Iran rejimi, BAAS rejiminin ayakta kalmasi için tüm gücünü seferber etmis vaziyette. Bagdat üzerinden Sam’a her türlü yardimi iletiyor. Bununla degisim rüzgârlarinin kendi sinirlarindan içeri girmesini geciktirmenin yani sira, basta ABD ve Avrupa olmak üzere, uluslararasi ve bölgesel karsitlariyla savasini, Suriye topraklarinda yürütmeyi amaçliyor.

ABD askerlerinin çekilmesinden sonra giderek Iran’in etkisi altina giren Maliki yönetimindeki Irak hükümeti de Suriye’deki BAAS diktatörlügünü destekliyor. Oysa daha dün Irak’i kan gölüne çeviren terör eylemlerini gerçeklestiren Ensar ve El Kaide üyelerini destekledigi, Irak BAAS Partisi artiklarina kucak açtigi için Sam, Bagdat’in kanli biçaklisiydi. Bugün ise ‘Büyük Abi’ Iran’in gözetiminde can ciger kuzu sarmasi olmus vaziyetteler…

Kuskusuz Irak’in bu tavir degisikliginin Türkiye-Irak ve Bagdat-Hewlêr iliskilerine etkisi olacaktir. Örnegin Hasimi nedeniyle de limoni olan Ankara-Bagdat iliskileri giderek kötülesmektedir. Ankara, Maliki’ye yönelik Kürdistan Bölgesi Baskanligi ve öteki muhalefet çevrelerinin söylemlerini benimsemis bulunuyor. Maliki ise Kuzeyli Kürtlerin varligindan yeni haberdar olmus, Güney Kürdistan’da oldugu gibi, Türkiye’de de Kürtler federasyon kurmalidirlar diyor! Oysa çok degil, bundan asagi yukari bir yil önce Ankara-Bagdat balayi yasiyorlardi, bir gün içinde kirka yakin ekonomik, siyasal ve kültürel anlasma imzalamislardi…

Bagdat’taki yönetici hizip, bir yandan Iran’in yörüngesine girmesi, öte yandan bölgede giderek netlesen Sii-Sünni cephelesmesinde Siilerin yaninda yer almasi nedeniyle, Suriye BAAS rejiminin destekçileri arasina girdi. Kürdistan Bölge Baskanligi ise Suriye’deki degisim sürecini destekliyor, sürecin önemli dinamiklerinden biri olan Kürdlerin birligini saglamak için çaba sarf ediyor. Kürdistan Bölge Baskanligi’nin bu tavri, ister istemez onu BAAS karsiti hatta konumlandiriyor ki, bu tavir Bagdat ve Tahran’i rahatsiz ediyor. Geçen sonbahar mevsiminde Behdinan’da Yezidi ve Asuri isyerleri ve kurumlarina karsi gerçeklestirilen saldirilarin, adi geçen devletlerin ‘rahatsizliklarindan’ bagimsiz oldugunu düsünmüyorum. Önümüzdeki dönemde Ensar gibi terör örgütlerinin Güney’de aktif olmalari sürpriz olmayacaktir.

Elbette Bagdat-Hewlêr arasindaki gerginligin tek nedeni, Suriye’ye yönelik tavir farkliligi degil. Bunun yanisira, Hewlêr Konferansi’nda varilan anlasmanin hayata geçirilmemesi, Kerkük, Bölge sinirlari disinda kalan Kürt illerinin durumu, bütçe, pesmerge ve petrol gibi sorunlarla birlikte, Maliki iktidarinin giderek otoriterlesmesi ve Maliki’nin bir diktatör gibi davranarak tüm yetkileri kendi elinde toplamasi da gerginlige yol açan nedenler arasinda bulunuyor.

Bagdat-Hewlêr arasindaki problemler, bazilarinin iddia ettikleri gibi, Irak’taki Sünni-Sii ayriliginda Kürdistan Bölgesi’nin Sünnilerden yana tavir koymasindan kaynaklanmiyor. Aksine, Kürdistan Bölge Baskani Mesud Barzani, defalarca Irak’taki mezhepsel gerginliklerde taraf olmayacaklarini dile getirdi. Daha bir kaç gün önce Mam Celal’in yönetiminde, Hewlêr’de yapilan danisma amaçli toplantiya Sii lider Mukteda Sadr ile Sii olan Iyad Alavi de katilmislardi.

Ayrica Sözkonusu gerginligi Barzani-Maliki gerginligi gibi gösterip kisisellestirmek de dogru degil. Yukarida saydigim ve gerginlige neden olan sorunlar, Kürdistan Bölgesi’nin temel sorunlarindan bazilari, ama ayni zamanda Irak’taki demokrasi güçlerini de ilgilendiriyor. Unutulmalidir ki Maliki, 2 yil önce Mesud Barzani’nin çagrisiyla, tüm siyasi guruplarin katilimiyla Hewlêr’de toplanan Irak Ulusal Konferansi’nda varilan uzlasma sonucu basbakan oldu ve tüm siyasi gözlemcilerin sözkonusu toplantinin gerçeklesmesinde baslica rolü, Bölge Baskani Mesud Barzani’nin oynadigi noktasinda hemfikirler.

Kürdistan Bölge Baskani Mesud Barzani defalarca mevcut Anayasa’ya bagli olduklarini, uygulandigi müddetçe Irak’in birligi içinde kalacaklarini deklere etti. Son açiklamalarinda Anayasa’nin uygulanmasi sartinin yani sira Maliki’yi diktatörlükle suçlayarak, ‘kimse bizden diktatörlük altinda kalmamizi isteyemez, bagimsizlik için halka gideriz, halkimiz ne derse o’ diyen Bölge Baskani Barzani, ABD, Avrupa ve Türkiye’ye yaptigi ziyaretler esnasinda da benzeri söylemleri dile getirdi; her firsatta da getiriyor.

Tüm bu ve benzeri gelismeler, Güney Kürdistan’da bir dönemdir sakin olan siyasetin hareketlenecegini gösteriyor. Bir baska ifade ile Kürdistan Bölgesi, istese de Ortadogu’daki siyasal gelismelere yön veren ‘eksenler çatismasi’ndan uzak kalamayacak.

Irak’ta yasanan son gelismeler, ulusal kazanimlar ile demokrasi arasinda kopmaz baglar bulundugunu, kazanimlarin ancak demokratik bir sistemde güvence altinda olacaklari gerçegini bir kez daha gözler önüne serdi.

PKK’nin Qandil’deki varligi Kürdistan Bölgesi’nin basini daha fazla agritacak

PKK’den gelen açiklamalar, önümüzdeki dönemde gerilla eylemlerinin artacagini, savasin metropollere tasinacagini gösteriyor.

Bu açiklamalar, PKK’nin, Iran-Suriye hattini antiemperyalist, devrimci olarak gören ve bu nedenle Sii-Kürt ittifakini öneren stratejisinden ayri düsünülemez.

Iyi olan Iran-PKK iliskilerine son dönemlerde yeniden isinan Suriye-PKK iliskileri de eklendi. Bagdat’tan yapilan ‘Türkiye Irakli Kürtlerin elde ettigi haklari kendi Kürtlerine vermelidir’ mealindeki açiklamalar, Maliki Bagdat’inin da bu koroya dahil oldugunun ipuçlarini veriyor. (Elbette Maliki’nin lideri oldugu Kanun Devleti Listesi sözcüleri sözkonusu açiklamalarinda dogru seyler söylüyorlar. Ama sorun niye simdiye kadar beklendigi, Maliki’nin Ankara’nin kendisine tavir almasindan sonra Kuzeyli Kürdlerin haklarindan haberdar olmasi ve savunucusu durumuna gelmesinde.)

Iran, Suriye ve Maliki Bagdat’inin, Güney Kürdistan’in birçok noktada Türkiye ile uyusan politikalari karsisinda bos duracaklarini beklemek en azindan safdilliktir. Yakin bir dönemde, Iran-PJAK ateskesinin bozulup, PJAK’in eyleme geçecegini, eylemleri bahane eden Iran’in Güney Kürdistan topraklarini bombalamaya biraktigi yerden devam edecegini bilmek için, allameyi cihan olmak gerekmiyor. Saddam’in yikilmasindan sonra kesilen ve yeni yeni baslayan PKK-Bagdat iliskileri de giderek artacaktir.

Her zaman sorunlu ve karmasik olan Güney Kürdistan-PKK iliskilerinde de zorlu bir sürecin basladigini söyleyebiliriz. PKK-Güney Kürdistan iliskileri bugün bulundugu noktaya bir anda gelmedi.

Hatirlayalim. PKK, basta Kürdistan Parlamentosu olmak üzere Güney’deki siyasi yapiyi emperyalizmin ürünü ve kuklasi olarak gördü: Abdullah Öcalan bir röportajinda Güney Kürdistan’daki yapiyi, ‘Arap aleminin sirtina saplanmis bir hançer’ olarak degerlendirdi. Öcalan, TC mahkemeleri önünde verdigi ifadelerde, PKK’nin ’emperyalizmin Kürd devleti kurma planlarini bosa çikartmak için’ Güney Kürdistan’da pesmergelere karsi savastigini söyledi.

PKK, ara sira destekledigini söyledigi Güney Kürdistan’in Türkiye ile olan yakinlasmasina, iki taraf arasindaki iyi iliskilere hep kusku ile bakti, bu iliskilerin kendisini tasfiyeye yönelik oldugunu söyledi. PKK, Güney Kürdistanli liderlerin Türkiye ziyaretleri sirasinda yaptigi açiklamalarda, Güneyli liderleri hiç de dostça olmayan bir üslupla ‘uyardi.’

PKK’nin Qandil’deki üsleri, her zaman sömürgecilere, özellikle de Türkiye ve Iran’a Güney Kürdistan’a saldirida bulunma firsatini verdi. Son gelismelerden sonra, Iran ve Maliki Irak’in, bu sorunu kasiyacaklarina kusku yok.

Tüm bunlara karsin, Güney Kürdistan Siyasal Önderligi’nin sorumlu tavri nedeniyle, uzun bir dönemdir PKK ile Güneyli örgütler arasinda çatismalar yasanmadi. Mesud Barzani, defalarca artik Kürdlerin eliyle Kürd kaninin dökülmesine müsaade etmeyeceklerini dile getirdi. Ama bu, PKK-Güney Kürdistan iliskilerinin iyi oldugu, hiçbir sorun yasanmadigi anlamina gelmez. Aksine bu iliski biçak sirtinda yürüdü; yürüyor.

Bir baska ifade ile Qandil’in gelinen asamada Kuzey’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesine zarar vermekten baska bir ise yaramayan silahli mücadeledeki israri, ayni zamanda Güney’deki yapi için sorunlara yol açiyor, tehlike yaratiyor, sömürgeci devletlerin Kürdistan Bölgesi üzerinde baski kurmalarina, egemenlik haklarini ayaklar altina alarak bombalamalarina da neden oluyor.

Hakkinda çokça yorum yapilan Kürdistan Bölge Baskani Mesud Barzani’nin son Türkiye ziyaretinde de farkli seyler yasanmadi. PKK liderleri yine ‘tasfiye’ kaygilarini dile getirerek Bölge Baskani’ni uyardilar.

Oysa, Kürdistan Bölge Baskani Barzani, bir dönemdir, AK Parti hükümetinin demokratiklesme ve Kürd sorunu konusunda ileriye dogru attigi adimlari destekledigini dile getiriyor. Silahla hak alma dönemininin kapandigini, Türkiye’de barisçil ve demokratik mücadele yolunun açik oldugunu belirtiyor. Kürd sorununun diyalog ile çözülmesi gerektigini, barisçil çözüm sürecinde kendisine düsen görevi yerine getirmeye hazir oldugunu söylüyor.

AK Parti hükümetinin Kürd sorunu konusundaki ‘yeni konsept’inde, ateskesin saglanmasi ve PKK’nin silahsizlandirilmasi sürecinde Mesud Barzani ile isbirligi yapilmasi da yer aliyor. ‘Terörle mücadele, siyasetle müzakere’ olarak formüle edilen yeni konseptin sonuç vermesi için silahlarin susmasi elzem. AK Parti Hükümeti Mesud Barzani’nin bu noktada devreye girmesini, etkisini kullanarak PKK’yi silahlari birakmaya ikna etmesini bekliyor. Bekliyor, ama Barzani’nin bu noktada elini güçlendirecek hiç bir adim atmiyor!

Sayin Barzani, son Türkiye gezisi sonrasi yaptigi açiklamada, ‘siddet ve savasi içeren hiç bir girisim içinde yer almayacaklarini’ tekrarlayarak, her türlü barisçil çabaya destek vereceklerini, ‘konferansla, diyalogla, görüsmeler ve benzeri yollarla’ PKK’yi ikna etmeye çalisacaklarini söyledi.

Kürdistan Bölge Baskani’nin son gezisinden sonra, bir müddettir hakkinda sikça konusulan olan Ulusal Kongre/Kürdistanli Partiler Konferansi’nin toplanmasi sorunu yeniden gündeme geldi.

Ulusal Kongre Mi, Kürdistanli Partiler Konferansi Mi?

Ulusal kongre ve Kürdistanli partiler konferansi sorunu biz Kürdler için bir tabu haline geldi. Öyle ki bu konuya elestirel yaklasanlar ya da kaygi ve kuskularini belirtenler neredeyse ‘ihanet’le suçlanacaklar!..

Son günlerde yogun bir biçimde gündeme gelen bu konuda kafa karisikligi yasandigi bir gerçek. Yapilan açiklamalarda bazan kongre, bazan konferans terimi kullaniliyor. Örnegin Kürdistan Bölge Baskani en son, 2. Kürdistan Ulusal Gençlik Konferansi’nda yaptigi konusmada Kürdistanli partiler konferansindan bahsetti.

Birlik sorunu, Kürd siyasetinin degismeyen gündem maddelerinin ilk sirasinda yer aliyor. Birlik sorununun birbirini tamamlayan iki yönü vardir. Bunlardan birisi her parçadan yurtsever örgüt ve yapilarin kendi aralarinda is ve güç birligi yapmasi, öteki ise tüm parçalardan örgütlerin birligidir. Ki, her ikisinin yapisi, programi ve isleyis mekanizmasi elbette farklidir; farkli olmalidir. Öte yandan her parçadan yurtsever örgütlerin birligi ulusal kongrenin yolunu açar, bu dogrultuda yürütülen çabalara büyük katkilar sunar.

Ulusal kongre ile Kürdistanli partiler konferansi hem içerik, hem katilimcilari ve hem de sonuçlari açisindan birbirinden çok farkli. Adi üstünde, Kürdistanli partiler konferansi, siyasi partiler ve guruplarin katilimiyla belirli bir konu için toplanir. Örnegin son dönemde gündeme gelen konferansla amaçlanan, uluslararasi kamuoyu ve bölge devletlerine Kürdlerin sorunlarini barisçil biçimde çözmek istedikleri masajini vermektir.

Ama ulusal kongre öyle degil. Ulusal kongre tüm ulusal yapilar (siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluslari, vb) ve aydinlarin, sanatçi, yazar ve bagimsiz sahsiyetlerin katilimiyla olusur. Sadece bir tek konuyla ilgilenmez. Kürd hareketinin en genel sorunlarina yönelik politika belirler, çalisma yürütür. Faaliyetleri için kurum ve mekanizmalar olusturur.

Kürdistanli yurtsever güçler ulusal kongrenin toplanmasina yönelik çaba içinde oldular. 80’li yillarin basindan itibaren bu amaçla bir çok çalisma yürütüldü, komiteler olusturuldu. Kürdistan Sosyalist Partisi-PSK, bu çalismalarin merkezinde yer alan örgütlerden birisiydi. Bu çalismalara iliskin detayli bilgi, Deng yayinlari arasinda çikan Kemal Burkay’in ‘Anilar-Belgeler, 2. Cilt’ adli eseri ile Hamid Heci Derwes’in, ‘Tevgera Kurdi li Suriya Di Bin Roniya da (Bûyerên Dema 1956-1983) adi altinda yayinlanan hatiralarinda var. O dönemdeki çalismalarin analizi, basarisizligin nedenleri elbette önemli konular. Ama bu yazinin konusu degiller.

Ancak sunu söylemek mümkün. 80’li yillardaki çabanin basarisizliga ugramasinin nedenlerinden bazilari bugün de varligini sürdürüyor. Ki, bunlarin basinda taraflarin, konuya yönelik anlayis ve beklenti farkliliklari geliyor.

Bir dönemdir, Suriye’deki gelismeler, özellikle de Kürtlerle ilgili olanlari gündeme geldiginde, ister istemez Türkiye ve Irak’taki Kürd meselesi ve bu mesele etrafinda yasanan gelismelerden de bahsediliyor. Çünkü Türkiye, Irak, Kürdistan Bölgesi ve bu ülkelerdeki siyasal gelismeler, tüm Ortadogu’daki gelismeleri güçlü bir biçimde etkiliyorlar. Ayni zamanda artik Kürd sorununu, Irak, Suriye ve Türkiye’deki gelismelerden ayri olarak ele almak mümkün görünmüyor ve hiç kusku yok ki, çok geçmeden bu denkleme Iran ve Dogu Kürdistan’da eklenecektir. Özcesi bugün ulusal kongreye her zamandan daha fazla ihtiyaç var.

Ulusal Kongrenin toplanmasinin önündeki geçmisten gelen engellerin yanisira, ayrica su soru üzerinde iyi düsünmek gerekir. Iran-Türkiye çekismesinin derinlestigi, Suriye BAAS rejimi için yolun sonu gözüktügü, Irak’ta, Arap milliyetçileri ve Kürd kazanimlari karsitlari arasindaki çeliskinin giderek keskinlestigi, Bagdat-Hewlêr arasindaki gerginligin arttigi ve Türkiye’de, Kürd sorununun çözümü konusunda bir yol ayrimina gelindigi bir dönemde, 4 parçanin birligini, bagimsiz Kürdistan devleti algisini olusturacak ulusal kongrenin toplanmasi, su anda birbirleriyle problemli olan karsitlarimizin bir araya gelmesine yol açmaz mi?

Elbette Kürdler arasinda iyi iliskilere bugün her zamandan daha çok ihtiyaç var. Ama bunu saglamanin yolu, hazirligi iyi yapilmayan ve astari yüzünden pahalli olacak bir kongrenin toplanmasi degildir diye düsünüyorum. Bunun yerine Kürd örgütlerinin medyadan ve hamasetten uzak bir biçimde bir araya gelmelerinin, iliskilerini düzenleyecek, genel sorunlarda ortak tavir almayi kolaylastiracak bir mekanizmayi olusturmalarinin daha dogru ve verili sartlara uygun oldugu inancindayim. Böylesi bir mekanizma ve toplanmasi halinde Kürdistanli partiler konferansi, ulusal kongrenin yolunu açar.

Mesud Barzani’nin Kürdistanli partiler Konferansina iliskin açiklamalarinin detaylarina bakildiginda, baris çagrisinin esasen PKK’ye yönelik oldugu görülecektir. Tüm zorluklar asilarak konferansin toplanip baris çagrisi yapmasi halinde, PKK’nin bu çagriya uyacagi konusunda ciddi kaygilar bulunuyor. Çünkü PKK’nin son açiklamalari, gözü kapali AK Parti karsitligi üzerine oturttugu politikasi, ‘Devrimci Halk Savasi’ stretejisi ve bu stretejiye uygun olarak yaptigi ‘Sii-Kürd ittifaki’ önerisi, bu konuda iyimser olmamamiz gerektigini söylüyor.

Suriye sorunu Iran için bir varlik-yokluk meselesi haline geldi. Iran, Suriye ve bölgesel hakimiyet konusunda baslica rakiplerinden birisi olan Türkiye’de karisiklik yasanmasini, siddetin artmasini istiyor ve bu konuda en büyük yardimcisi ise PKK’nin sözkonusu politikasi. Bu nedenle son aylarda artan Iran-PKK görüsmeleri hayra alamet degil, bu amaca yöneliktir. Dolayisiyla PKK ikna edilmedigi sürece yapilacak baris ve ateskes çagrisi havada kalacaktir, bu da Kürd siyasetinin imaji ve inandiriciligini zedeler. Bu nedenle Kürdistanli partiler konferansi ön hazirliklari iyi yapildiktan sonra toplanmalidir. Aksi durumda toplanmamasi daha evladir.

AK Parti’den Buraya Kadar Mi?

Son söylem, eylem ve tavirlariyla, AK Parti Hükümeti degisimci barutunu tükettigi ihtibahini uyandiriyor.

AK Parti Iktidarda kaldikça devletlûlasiyor, tutucu bir hale geliyor, devletçi bir söyleme sariliyor. Geçen yil Haziran ayinda yapilan genel seçimlerden sonra, açilimin ve demokratiklesmenin devam edecegine dair yapilan açiklamalara karsin, bu dogrultuda su ana kadar hiç bir ciddi adim atilmadi. Aksine, Roboski katliamindaki sorumlulari gizleyen ve koruyan suskunlugu devam ediyor. Askeri harcamalari Meclis denetimi disinda tutan düzenlemesi, Terörle Mücadele Kanunu, Özel Yetkili Mahkemeler ile Kibris, ve Ermenistan sorununda eski devlet refleksini gösteriyor. Bunlar ve AB sürecindeki duyarsizliginin da gösterdigi gibi, AK Parti geçmiste yakindigi, zulmüne ugradigi sistemi degistirmek yerine, iktidarda kaldikça kismen degisen sisteme entegre oldu; kendisi degismeye basladi. Ermenistan ile imzaladigi Protokollerin uygulanmasini Karabag Sorunu’na bagladi. AK Parti baslangiçta farkli tavir gösterdigi Kibris konusunda son olarak Denktas Limani’na demir atti. Ifade ve örgütlenme özgürlügünün belalisi, sistem karsiti her söylemi ve eylemi ‘terör’ olarak degerlendirmeye müsait Terörle Mücadele Kanunu’nunda ufak tefek degisikliklerle yetinmek istiyor. AK Parti, Kürd sorununun çözümü konusunda ileriye yönelik yeni adimlar atmak, Kürdlerin dogal haklarini tanimak yerine giderek güvenlikçi politika ve söylemlere yöneliyor.

Tüm bu ve benzeri gelismeler, önümüzdeki dönemde, AK Parti’deki devletlûlasmayi gözden irak tutmadan, O’nun ileriye yönelik adimlarini destekleme ve onu bu dogrultuda tesvik etmenin yanisira, Kürd yurtsever hareketi ile demokratik ve sol güçlerin birlikte mücadelesine daha fazla agirlik vermeliyiz.

Bu nedenle legal planda ortaklasa atilan adimlara sahip çikilmali, daha ileri mevzilere ulastirilmali. Ortak talepler ugruna, legal partilerin Anayasa süreci nedeniyle baslattiklari kampanya benzeri kampanyalar örgütlemeliyiz.

Özcesi, legal demokratik, barisçil mücadele ile sivil toplumun gelistirilmesi, sivil itaatsizlik eylemleri önümüzdeki dönemde kader belirleyici bir nitelige sahiptirler.

Ortadogu’yu etkisi altina alan degisim sürecinin ülkemiz ve halkimiz adina hayirlara vesile olmasi, bu tür çagdas, silahi dislayan mücadeleyi yükseltmemize bagli.

Yurtsever güçlerle birlikte elimizi tasin altina koymaliyiz.
04 Mayis 2012
(*) Bu Deng dergisinin 86. sayisindan alinmistir

Mesud Tek

Back to top button