Makale

Süreç mutlaka seffaf yürütülmelidir(*)

KCK Esbaskani Cemil Bayik, AK Parti Hükümeti’nin gerillanin sinir disina çikma sürecine ve ateskese gerektigi kadar önem vermemek, demokratiklesmeyi yavastan almak ve gereken adimlari atmamakla suçlayarak geri çekilme sürecini durduklarini açiklamasi, Türkiye’de endise, tartisma ve de ‘sevince’ yol açti. Sürecin tikandigini düsünen ve çatismalarin yeniden baslayacagindan kaygi duyanlarin yani sira ‘konusan, müzakere eden bir PKK’ degil de ‘savasan bir PKK’ isteyen düsman basina dost kesimler, AK Parti düsmanlari, Ergenekoncular ve bilumum ulusalcilar ise ellerini ovusturmaya, tirnaklarini keskinlestirmeye basladilar.

Konuya iliskin tartismalar ise devam ediyor ve edecek. Ki kanimca tartismak iyidir. Çünkü istenilen sonucu vermese de tartismalar, ölüm ve yikimdan baska bir sonuca yol açmayan çatismalardan daha iyidir.

Ben bugün yasanan sikintilarin geçici olduguna inaniyorum. MIT-Imrali diyalogu ile baslayan ve çatismalari sona erdirmeyi hedefleyen süreç devam edecek. Zaten bazi tez canlilar disinda, kimse bu sürecin düz bir hat izleyecegini düsünmüyordu. Çünkü süreç Ortadogu cografyasinda yürüyor ve bu cografyada her toplumsal süreç ise, Ortadogu’nun yapisindan kaynaklanan nedenlerden dolayi dis ve bölgesel güçlerin etkisine açiktir. Bu nedenle KCK’nin son kararinda, bölgesel gelismelerin ve bölge devletlerinin etkili olduklarindan kusku duymuyorum.

Sürecin yasanan sikintilara, çikartilan engellere ragmen, devam edecegini düsünüyorum. Çünkü Öcalan’in PKK ve kararlari üzerindeki belirleyiciligi halen devam ediyor. Öcalan da bu yilki Newroz mesajinda, PKK için silahli mücadele döneminin sona erdigini ilan etti. AK Parti Hükümeti, isi yavastan da alsa, çatismalari sona erdirmekte kararli. En önemlisi ise Türk ve Kürd kamuoyunun çatismalarin sona ermesi, sorunun diyalog ve barisçil yöntemlerle çözülmesine verdigi destektir.

Hatirlayalim. Cemil Bayik’in KCK’nin son kararina gösterdigi gerekçeler, sürecin hemen öncesinde dönemin KCK Esbaskani Murat Karayilan tarafindan dile getirilmisti. Karayilan basta olmak üzere KCK yöneticileri, AK Parti Hükümeti’nin samimi olmadigini, oyalama taktigi uyguladigini, savas istedigini dile getirmenin yani sira, Ortadogu’daki sartlarin Türkiye’nin aleyhine, PKK’nin lehine oldugunu, silahli mücadeleyi yayginlastirip gelistirerek AK Parti Hükümetini yikabileceklerini yazip çiziyor, dile getiriyorlardi. Ama Öcalan’in kendilerine ulasan mektubundan sonra agiz degistirdiler, ‘Baskan stratejik yaklasiyor. Önemli olan stratejik yaklasimdir’ dediler. Sonraki gelismeler ise biliniyor. PKK ateskes ilan etti. Hükümet, gerillalar geri çekildiklerinde askeri operasyon yapilmayacagini bildirdi ve gerillalar geri çekilmeye basladilar…

AK Partinin, son kongresinde 2023 yilina kadarki programini, yapacaklarini ortaya koyan 63 maddelik vizyon belgesinde yer alanlar ile Öcalan’in Kürd sorununun çözümü için ortaya koydugu strateji ve program birbirine yakin ve bir hayli ortak noktaya sahipler. Öcalan’in Ortadogu halklari için konfederasyon önerisi ve AK Parti hükümetinin bölgeye yönelik ‘Yeni Osmanlicilik’ diye adlandirilan politikasi da bir birinden uzak degiller.

Bir baska ifadeyle, MIT-Imrali diyalogu ile baslayan süreçte, Öcalan ve AK Parti Hükümeti iyi birer ortaklar ve bu partnerlik durumu su anda da devam etmektedir. Dolayisiyla sürecin sona erdigi, PKK’nin silahli mücadele stratejisine dönecegi, çatismalarin yeniden baslayacagi endisesi, simdilik kaydiyla bosunadir.

Öyle ise sikinti nedir, neden kaynaklanmaktadir? KCK’nin bu kararinin arkasindaki nedenler nelerdir?

Taraflardan her biri yasanan sikintidan ötekini sorumlu tutuyor. Birbirlerini varilan anlasmaya uymamakla itham ediyorlar. Ortalikta ‘asamalar’, söylemi uçusuyor, ‘birinci asama tamamlandi, tamamlanmadi’, ikinci asamaya gelindi, gelinmedi’ tartismasi yürütülüyor. Ama kamuoyu asamalarin nerede basladigi nerede bittigi, her asamada nelerin yapilmasi gerektigi konusunda herhangi bir bilgiye sahip degil. Insanlar takim tutar gibi, siyasi görüsüne uygun olarak taraflardan birisinin yaninda yer aliyorlar.

Bu durumun baslica nedeni, sürecin seffaf yürütülmemesidir. Kamuoyu MIT-Imrali uzlasmasinin hangi temeller üzerinde yapildigini, asamalarin neler oldugunu bilmiyor ya da taraflarin verdikleri bilgi kadar haberdar. Oysa bu gibi süreçlerde kamuoyunun destegi ve denetimi çok önemlidir. Kamuoyunun denetim görevini yerine getirmesi için sürecin seffaflastirilmasi gerekmektedir. Bu nedenle sürecin olabildigince seffaflastirilmasi talebi, silahlarin devreden çikartilmasi dogrultusunda yürütülen mücadelenin temel slogani haline getirilmelidir.

Bir baska önemli nokta ise üçüncü bir tarafin, özellikle Oslo’da oldugu gibi yabanci bir tarafin da silahsizlandirma sürecine katilmasidir. Sürecin hazirlik ve baslatilmasi asamasinda, Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin, Mam Celal Talabani ve Kak Mesud Barzani’nin sürece azimsanmayacak katkida bulunduklari biliniyor. Ama su anda durum nedir, Kürdistan Bölgesi sürecin neresindedir, kamuoyu bilmiyor. Kaldi ki Kürdistan Bölgesi Siyasi Önderligi’ni ‘üçüncü taraf’ olarak görmek ne kadar dogrudur? Kanimca bu, sürecin önemli zaaflarindan biridir ve nedeni sadece Oslo’da agzi sütten yananlarin yogurdu üfleyerek yemeleri degildir. Asil nedenin taraflarin defalarca dile getirdigi gibi, ‘yabancilari devreye koymadan sorunu kendi içimizde çözelim’ anlayisi oldugunu düsünüyorum.

‘Öcalan ve AK Parti Hükümeti’nin Kürd sorununa çözüm önerileri arasinda bu kadar ortak nokta varsa ve Öcalan bugün PKK’nin tartismasiz tek karar vericisi ise, yasanan sikinti neyin nesidir?’ sorusu, hakli ve yerinde bir sorudur.

Kanimca bu sikintinin iki önemli nedeni var. Bunlardan birisi zamanlama sorunudur. KCK, AK Parti Hükümeti’nin Imrali’da verdigi sözleri -ki kamuoyu bu konuda da yeterli bilgiye sahip degil- bir önce tutmasini, gerekli adimlari zaman geçirmeden atmasini istiyor. AK Parti Hükümeti’nin ise acelesi yok, 2023 yilina kadar zamani var ve yapacaklarini zamana yaymayi amaçliyor. Adimlari kendi programi uyarinca ve kendi istedigi zamanda atmak istiyor.

Öteki önemli neden ise KCK’nin geri çekilmeyi durdurma kararini aldigi zamanda bölgede yasanan gelismelerdir. Bu gelismeler kararin alinmasinda etkili olmuslardir. Bir baska ifade ile KCK’nin söz konusu karari, Sii-Sünni cephelerin bölgede hâkimiyet kurma amaciyla tutustuklari kavgadan ve özellikle de Suriye’deki çekismelerden bagimsiz degildir.

Hatirlayalim, KCK kararini açikladigi dönemde ABD’nin kimyasal silah kullanmakla suçladigi Suriye’ye askeri müdahalesi ciddi bir hal almisti. ABD’nin askeri müdahalesine karsi çikanlarin arasinda PKK ve çevresi de vardi. Öyle ki PKK’nin Suriye kolu PYD, olasi müdahaleyi kendilerine de yapilmis sayacaklari anlamina gelen açiklamalarda bulunmustu.

PKK’nin Suriye BAAS rejimiyle olan iliskileri herkesin bildigi bir sir. PYD’nin Suriye BAAS rejimiyle olan iliskileri de öyle.

Iran Islam Cumhuriyeti ile PKK arasindaki iliskiler bazen sogusa da her zaman iyiydi, simdi de öyledir. Suriye’ye yönelik müdahaleyi kendisine yapilmis sayacagini ilan eden Iran rejiminin Suriye yönelik politikasiyla PKK’nin ayni ülkeye yönelik politikasi arasinda ciddi bir fark yok.

Iran-PKK iliskileri MIT-Imrali diyalogunun baslamasiyla birlikte sikintili bir döneme girdi. Iran Islam Cumhuriyeti, ateskes ilan etmemesi ve gerillalari geri çekmemesi halinde, TC’ye karsi silahli mücadelesinde PKK’ye her türlü destegi saglamayi teklif ettigi biliniyor. KCK Iran’in bu teklifini kabul etmedi ve Öcalan’in belirledigi stratejiye bagli oldugunu açikladi. Bu nedenle soguyan Iran Islam Cumhuriyeti-PKK iliskileri, Suriye’de PYD-BAAS yakinlasmasina paralel olarak isinmaya basladi, KCK’nin söz konusu açiklamayi yapmasinin hemen öncesi ve sonrasinda çok daha ileri boyutlara vardi.

Reel politika açisindan Suriye ve Iran’in bu tavirlarinda yadirganacak bir sey yok. Çünkü onlar bölgede amansiz bir hâkimiyet savasina tutustuklari Türkiye ile konusan, müzakere eden bir PKK degil de savasan bir PKK isterler.

MIT-Imrali diyalogu ve Öcalan’in Newroz mesaji öncesi PKK politikalari açisindan, PKK’nin Iran, Suriye ve Lübnan Hizbullah’i ile ayni cephede yer almasinda herhangi bir sakinca yoktu. Çünkü süreç öncesinde PKK, Ortadogu’da devrimci cephe olusturulmasini öneriyordu. PKK, bölgede, ABD Emperyalizmi, TC sömürgeciligi ve Israil yayilmaciligina karsi, Iran, Suriye ve Kürdlerin ortak devrimci cephesini öneriyordu. Bir baska ifade ile PKK, Sii cephesinde yer alarak safini belirlemisti.

Oysa Öcalan bu politikayi degistirmek, PKK’yi kaybetmeye mahkûm bu cepheden çikartmak istiyor. PYD’ye talimat gönderip Suriye muhalefeti ile yakinlasmalarini istemesinin, Newroz mesajinda ‘bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yasayan Türk halki bilmeli ki Kürtlerle bin yila yakin Islam bayragi altindaki ortak yasamlari kardeslik ve dayanisma hukukuna dayanmaktadir. Gerçek anlaminda, bu kardeslik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalidir’ demesinin nedeni de bu istemidir.

PKK’nin cephesini saflarinda sikinti yaratmadan degistirmesini, yillarin müttefikleri Iran ve Suriye’nin bu degisiklik karsisinda sessiz ve tavirsiz kalmalarini beklemek asiri saflik olur.

KCK’nin söz konusu açiklamasindan sonra gerçeklestirilen Imrali görüsmesine iliskin olarak basina yansiyan haberlerden ve görüsmeyi yapanlarin yaptiklari açiklamalardan anlasildigi kadariyla, Öcalan’in politikasinda, kendisinin ‘stratejik duruma getirilmesi’ talebi disinda ciddi bir degisiklik yok. Bu da bazi sikinti ve engellere karsin MIT-Imrali diyalogu ile baslayan süreç devam edecek demektir.

Öte yandan süreçte önemli bir rol oynayan Öcalan’in söz konusu istemi, hakli ve karsilanmasi gerekli olan bir taleptir. Eger sürecin basariya ulasmasi isteniyorsa, Hükümet Öcalan’in üstüne titremeli ve bu talebini yerine getirmek için gerekli yasal ve idari tedbirleri almalidir.

Uzun lafin kisasi, sürecin tikandigina dair yapilan spekülasyonlara takilmak yerine, sürecin amacina, yani çatismazlik ortaminin saglanmasina odaklanmamiz lazimdir. Çünkü savasin durmasi, Türkiye’nin demokratiklesmesinin, Kürd sorunun barisçil ve diyalog yolu ile çözülmesinin temel sartlarindan biridir. Bu nedenle çatismazlik ortamini hedefleyen MIT-Imrali diyalog sürecini baltalayan ve çatismalari yeniden baslatan tarafa kim olursa olsun karsi çikmak gerekir.

Kürtler olarak, nalinci keseri gibi hep kendimize yontmayi bir kenara birakmaliyiz. Her tikaniklikta karsi tarafi, yani hükümeti suçlayip yapmasi gerekenleri siralamak yetmez. Her ne nedenle olursa olsun çatismalari baslatmasi halinde, savastan yorgun düsen halk yiginlariyla birlikte PKK’ye karsi çikmak da gerekir.

Baris konusunda samimiyet nalinci keseri olmayi reddeder. Adil davranmayi, barisi bozan tarafi, kimliginden bagimsiz olarak teshir etmeyi gerekli kilar.

23 Eylül 2013

(*) Deng dergisinin 93. sayisinda yayinlanmistir.

Mesud Tek

Back to top button