Makale

Suud isi: Ortadogu’da oyuncu olmanin ‘elif-ba’si

Türkiye’nin içine düstügü ya da düsürüldügü durum Kasikçi’nin akibeti kadar vahim. Kasikçi, irtibatli oldugu çevreler ve sözcülügünü yaptigi konular, Türkiye’nin son yillarda izledigi Ortadogu siyasetine degen veçhelere sahip.

Suudi gazeteci Cemal Kasikçi’nin akibeti 2 Ekim’de Suudi Arabistan’in Istanbul Konsoloslugu’na girdiginden beri meçhul. Binaya girerken Türk nisanlisindan basina bir sey gelirse aramasini istedigi iki kisi, Kasikçi’nin içeride öldürüldükten sonra cesedinin parçalara ayrilarak disariya çikarildigindan emin. Bütün dünya savci, polis ve istihbaratin üç koldan yürüttügü sorusturmadan çikacak resmi sonucu bekliyor. Cumhurbaskani Tayyip Erdogan olayin takipçisi oldugunu söylüyor ama kendini tutan bir dil kullaniyor.

Eger korkulan olduysa Türkiye’nin önünde esasli bir diplomatik kriz duruyor demektir. Olay gerçekten aydinliga kavusturulacak ve gereken yapilacak mi yoksa süreç baska alanlarda bir pazarliga mi dönüstürülecek bilemiyoruz. Olayla ilgili resmi sonuç çikmadan medya savasi kizisti. Katar medyasi ‘Teyit ettiremedik ama…’ kaydiyla dillendirilen iddialari kesin bulgu olarak sunuyor. Suudi güdümlü medya ise sorumlulugu Türkiye’nin üzerine yikmanin çabasinda. Suudilerin 2 Ekim’de iki VIP uçagiyla Atatürk Havalimani’na inen 15 kisilik ekiple bu isi yaptigini öne sürenler de teyit edemedikleri bilgilerle konustuklarini gizlemiyor. Iki ülkeyi karsi karsiya getirebilecek bir olayla ilgili bir haftadir sonuç yok.

***

Elbette Suudi Arabistan bu tür suçlari isleyebilecek karaktere ve sicile sahip. Geçen yil Lübnan Basbakani Saad el Hariri’yi ayaklarina çagirip Riyad’da haftalarca alikoyabilen monarsik bir düzenden söz ediyoruz. Saray içinde rakip görülen 200 kadar prens ve üst düzey yöneticiyi Ritz-Carlton Hotel’de hapseden, bunlar arasindan Tümgeneral Ali el Kahtani’yi iskenceyle öldüren, tutuklanmamak için helikopterle kaçan Prens Mansur Bin Mukren ve 4 üst düzey yetkiliyle birlikte 8 kisiyi havada füzeyle vuran, Müteyyib bin Abdullah gibi prensleri milyar dolarlik haraçlarla bagislayan, muhalifleri infaz etmekten çekinmeyen bir yönetim bu tür suçlari evin disinda da isleyebilir. Isledi de. Suç isleme özgürlügü sadece Selman ailesine özgü de degil. Sözgelimi 2012’de Fransa’ya siginan eski polis sefi Prens Turki bin Bender 2015’te reform çagrisi yapinca ortadan kayboldu. Muhtemelen Riyad’a götürüldü. 2003’de Prens Sultan bin Turki, Cenevre’de yolsuzluk dosyalarini ifsa ettikten sonra iki prensle görüsmeye geçti, kaçirildi ve Boeing 747 ile Riyad’a götürüldü. Prens Sultan ev hapsine alindiktan sonra 2016’da kaçmayi basarip Isviçre’de kendisini kaçiranlar aleyhine dava açti. Daha eskilerden akilda kalan bir kaçirma olayi daha var: Arap Yarimadasi Halklarin Birligi’nin kurucusu ve radyocu Nasir el Said 1979’da Beyrut’ta kaçirildi. Akibetini bilen çikmadi. Kadin haklari için kampanya yürütenlerin baslarina gelenler de az degil. Bunlar arasindan Luceyn el Haslul 2014’te Suud’un ‘kirli isler müttefiki’ BAE tarafindan ülkesine sepetlendi. Defalarca gözaltina alinip birakilan Haslul son olarak geçen mayista hapsedildi. Bunlarin örnegi çok.

O yüzden Kasikçi’nin konsoloslukta basina gelen her ne ise ‘imkansiz’ kategorisinde degil. Kraliyet ailesine gölge düsürenler aleyhine her sey mümkün her sey mubah. Hele ABD, Britanya ve Fransa gibi Batili devletler arkalarindayken sinirsizliklarinin siniri yok.

***

Son olanlar Avrupa ve ABD’de ‘büyük reformcu’ diye pazarlanan, Trump’in da yeni Ortadogu planlari için ‘Truva ati’ ya da ‘mayin esegi’ olarak gördügü Veliaht Prens Muhammed bin Selman’in isleri… Bunlar Kasikçi’nin basina efsane bir muhalif oldugu için gelmedi. Yönetimle arasindaki nüanslardir üstünün çizilmesine sebep. 2017 yazina kadar sarayin gazetecisiydi. Ülkeyi terk ettikten sonra da kendisini ‘muhalif’ olarak tanimlamaktan kaçindi. Onu ünlü yapan sicili de pek netameliydi. 1980-1990’larda Afganistan, Pakistan ve Sudan’daki mücahit kamplarinda yaptigi röportajlarla Usame bin Ladin’i dünyaya tasiyan kisiydi. Eski Istihbarat Sefi Prens Türki bin Faysal’in Londra ve Washington’da elçi oldugu dönemlerde danismanligini yapti. Sözcü gibiydi. Hiçbir zaman sistem karsiti olmadi. Monarsinin devamindan yanaydi. Istedigi bazi mütevazi reformlardi. Hatta Muhammed bin Selman’in reforma yönelik sözlerine destek sundu. Yalniz ülkede hapse tikilan muhaliflerle ilgili kaygilarini dile getirdi. Gayet ilimli bir dille.

Muhammed bin Selman’la birlikte çok sayida prensin üstü çizilirken o da yanlis tarafa düstü. Monarsiye degil prensler arasinda konsensusa dayali paylasim sisteminin bozulmasina karsi oldugunu söyledi. Bu da ‘Sus ve yazma’ denilmesine yetti. Çareyi, Saray’da çalisan ve kendisine cephe alan esini ve çocuklarini birakip Washington’a tasinmakta buldu. Batililar ‘sürgünde muhalif’ ifadelerini pek sever. Onun için de kullanilmaya baslandi. Ama kendisi bu tanimlamayla barisik degildi. Muhammed bin Selman’i ‘sok terapisi yapacak reformcu’ diye pazarlayan Washington Post’ta yazmaya baslamasi Riyad’da ‘Amerika ile iliskilerimize zarar verecek’ korkusuna yol açmis olmali ki sosyal medyada çok çekistirildi.

***

Burada Türkiye’nin içine düstügü ya da düsürüldügü durum Kasikçi’nin akibeti kadar vahim. Kasikçi, irtibatli oldugu çevreler ve sözcülügünü yaptigi konular, Türkiye’nin son yillarda izledigi Ortadogu siyasetine degen veçhelere sahip. Erdogan, Suriye’de tampon bölge olusturmak ve Halep’i düsürmek amaciyla Fetih Ordusu’nu kurmak için Suudi Krali Selman ile el sikistiginda bu planlari medyaya pazarlayanlardan biri Kasikçi idi.

Bu süreçte Kasikçi’yi AKP’nin Türkiye’sine yanastiran ise ‘Ihvan kardesligi’. Muhammed bin Selman’in adamlari Kasikçi’nin etkisini kesmek için onu 2017’de terör örgütleri listesine aldiklari Müslüman Kardesler’in (Ihvan-i Müslimin) destekçisi olmakla suçluyor. Ladin’le dostluktan, ‘Radikalizme karsi siyasal Islam’in önü açilmali’ çizgisine gelmis, oradan da daha liberal söylemlere yönelmis Kasikçi’nin örgütsel bagina dair bilgi yok. Fakat Misir’da Muhammed Mursi’yi deviren Suudi-Emirlik destekli Sisi darbesine ve Ihvan’in terör örgütü ilan edilmesine karsiydi. Muhtemelen Saray’la ayrismanin tohumu böyle ekildi. Ama beri tarafta Iran’a karsi hamlelerin yanindaydi. Basinda Yemen savasinin da destekçisiydi. Suudilerin Trump’in Ortadogu planlarina araci olmasini tehlikeli buluyordu. Belki ipinin çekilmesinin en büyük nedeni buydu.

Bu profile bakilinca Kasikçi’yi hizmetkâri oldugu Saray’dan uzaklastiran nedenlerle Türkiye’yi Körfez’deki komsu kavgasinda taraf yapan saiklerin asagi yukari ayni oldugu görülüyor. Bir tarafta Suudi Arabistan, BAE ve Misir, diger tarafta Katar, Ihvan ve onlara kalkan olan Türkiye.

Bölgedeki iç kavgalar ve hesaplasmalar Arap diasporasinin yeni adresi olarak Türkiye’ye tasiniyor. Eskiden ülkesinden kaçanlar Avrupa’ya siginiyordu. O kapilar artik çok mesakkatli. Türkiye ise ziyadesiyle davetkâr ve himayeci. Angela Merkel ve Emmanuel Macron minnettar olmasin da ne yapsin!

Fakat bugüne kadar Suudilerin dahil oldugu pek çok meselede Ankara feveran ederken Riyad’i hep kayirdi. Erdogan, Rabia’yi simgelestirdi ama Misir’da darbenin ana finansörü Suudilere dokunmadi. Kudüs davasini bayraklastirirken Trump’in ‘yikim ortagi’ Suudi hanedanina laf etmedi. Yemen’deki katliamlarla ilgili edecek bir çift sözü hiç olmadi. YPG’yle ortakligi nedeniyle ABD’ye ates püskürürken Suudilerin Firat’in dogusuna 100 milyon dolarlik yardimini görmezden geldi.

Bu ihtimam büyük bir ihtimalle Suudiler ve onlarin etki edebilecegi Körfez’deki yatirimcilarin hatiri için. Kim bilir bu kirilganliktan hareketle Türkiye’yi bir operasyon alani olarak seçmekte fazla bir risk görmediler. Kasikçi’nin akibeti netlestiginde Erdogan’in Kral hazretlerini gücendirmeme hassasiyetine ne olacagini kestiremiyoruz. Ya kopus ya pazarlik. Iki yola da kapi açik

——————————————————————-

Gazete Duvar- 10 Ekim 2018

Fehim Tastekin

Back to top button