Makale

Tarihimizdeki bir acili sayfa, Dersim

Asagidaki yazi Radikal Gazetesi’nin 1 Aralik 2011 tarihli sayisinda yayinlandi. Onu okurlarimiza da sunuyoruz. (Dengê Kurdistan).

Son günlerde Zaman gazetesinde Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’le yapilip yayinlanan bir söylesinin ardindan Dersim olayi ile ilgili tartismalar yeniden isindi ve ortaya yeni belge ve bilgiler döküldü. Daha da önemlisi Basbakan Erdogan, Dersim’de yapilanlari bir katliam olarak niteledi ve bu nedenle devlet adina özür diledi, o dönemin tek partisi ve devletle özdeslesmis CHP’yi de özür dilemeye çagirdi.

Dersim üzerine tartismalar hâlâ tüm hiziyla devam ediyor. Tartismanin bir yönü, Dersim’in devlete karsi bir kalkisma, bir isyan olup olmadigidir. Bazi çevreler, ki bunlar arasinda CHP ve MHP de var, bugüne kadar savunulmus resmi devlet tezine uygun olarak Dersim olayini bir isyan olarak niteliyorlar. Bu tezi savunanlarin bazilari ise, gerçegin anlasilmasi için arsivler açilsin, bir arastirma komisyonu kurulsun diyorlar. Oysa hem Dersim olayi eski tarihe ait bir olay degil, Dersim’in birçok canli tanigi hâlâ sagdir ve konusmaktadirlar; hem de ortaya dökülmüs olan belge ve bilgiler zaten 1937-38 yilinda, yani 73-74 yil önce yasananlarin ne oldugunu ayan beyan ortaya koyuyor. Bu nedenle gerçegi anlamamiz için tozlu raflardaki dosyalara basvurmaya, isi komisyona havale etmeye hiç de gerek yok. Buna ragmen arsivler ‘eger bu arada ayiklanip yakilip kül edilmediyse- elbette açilsin ve bir komisyon da, eger isi uzatip kamuoyunu uyutma isinde kullanilmayacaksa, varsin kurulsun.

Öte yandan bugüne kadar ortaya dökülmüs çok sayida resmi belge; üst düzey devlet adamlarinin raporlari, Bakanlar kurulu kararlari, o dönemin devlet ve hükümet baskanlarinin konusmalari var ki bunlar Dersim’in ‘tedip ve tenkil’ planinin daha 1926’lardan itibaren adim adim hazirlandigini ve hayata geçirildigini ortaya koyuyor. Son günlerde medyaya çarsaf çarsaf yansiyan, nice köse yazisina konu olan bu belgelerden bir bir söz etmeme gerek yok. Radikal gazetesi de bizzat bu belgelerin kamuoyuna yansitilmasinda önemli bir hizmet gördü.

Bu belgeler ayni zamanda, Dersim’e yönelik ‘Tedip ve tenkil’ planinin kendi basina bir sey olmadigini, ansizin, bir karakol baskiniyla, bir köprü yikimiyla filan ilgili olmadigini ortaya koyuyor. Dersim katliami, Osmanli’nin son dönemlerinde baslayip Cumhuriyet döneminde de sertleserek devam eden Kürt politikasinin bir devamidir. Daha dogrusu bu, Lozan’la ortaya çikan yeni devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin sinirlari içinde tek dile, tek soya dayali bir ulusal devlet kurma çabasinin ürünüdür. Bu politika en açik biçimde önce Ittihat ve Terakki ile basladi ve 1. Dünya Savasi sirasinda Ermeni kiyim ve sürgününe yol açti. Lozan’dan sonra Rumlarin da sürgün ve mübadele ile Anadolu’yu terk etmelerinin ardindan yeni sinirlar içinde ‘sorun’ olarak Kürtler kaldi. Sistem, Kurtulus Savasi sirasinda izledigi Kürtlerle ittifak politikasini terk ederek Kürtleri yok sayma, Kürt dilini ve kimligini yok etme ve onlari Türklestirme, yani asimilasyon isine giristi.

Bu politikanin Kürtler arasinda tepkilere yol açacagi belli idi. Ortaya çikan tepkiler ve en küçük hak talebi isyan sayildi, Kürtlerin üzerine askeri güçler sürüldü; Kürt direnisleri, silahli silahsiz ayrimi yapilmadan acimasizca bastirildi. Kürtlere karsi yok sayma ve siddet, Cumhuriyet döneminin, Kemalist rejimin baslica yöntemi oldu.

Seyh Sait ayaklanmasindan itibaren Kürtlerin Türklestirilmesi, bu nedenle Kürtçenin yasaklanmasi, Kürtçe konusanlarin cezalandirilmasi, Kürt asiretlerinin Bati’ya sürülerek oradaki yogun Türk nüfus içine serpistirilip dil ve kültürlerinin unutturulmasi tüm raporlarda yer alir ve bu politika Dersim’i de kapsar. Hatta planli bir sekilde Dersim’in tedip ve tenkili en sona birakilir. Kürdistan’in diger bölgelerini sessizlestirdikten sonra, iç kesimdeki Dersim’in kusatilmasi uygun görülür. Her sey bu plana göre isler ve Seyh Sait, Agri ve irili ufakli bir dizi baska harekâttan sonra sira Dersim’e gelir. Ordu bu bölgede geçmisten beri asiretler halinde yari özgür bir hayat yasayan, Kürtçe’nin Kurmanci ve Dimili (Zazaca) lehçelerini konusan, alevi inancina mensup Kürt asiretlerini de ‘terbiye etmek,’ sürüp öteki TC yurttaslari gibi tek renge boyamak için harekete geçti. Askeri birliklerle bölgeyi kusatti, bazi küçük direnisleri bahane ederek, çocuk kadin, genç ihtiyar ayrimi da yapmaksizin acimasizca kiyim yapti. Devlet güçlerine karsi hiç silah kullanmamis, hatta kendini onun serrinden ve belasindan korumak için devlet yanlisi davranmis diger asiret ve aileleri de buna dahil etti.

Böylece sözde bölgeye devlet otoritesinin yani sira medeniyet de götürdü! Yani kirim ve sürgünle büyük bölümü insansizlastirilan bu bölgeye, çok sayidaki kisla ve karakollarin yani sira yol götürüldü, okullar açildi, onlara ‘dil ögretildi’. Onlar sözde, ‘aga, seyh, seyit gibi sömürücü unsurlarin tasallutundan kurtarildilar…’ Iç ve dis kamuoyuna böyle yansitildi.

Oysa bu, özrü kabahatinden büyük bir açiklamadir ve Dersim de dahil, bölge insaniyla alay etmektir. Kürt halkinin bir dili kültürü, tarihi vardi. Bu binlerce yila dayanan bir dil ve kültürdür. ‘Medeniyet götürmek’ bu dili kültürü yok etmek ve bunun hatirina onlari ezmek, katletmek olamazdi.
Feodal unsurlarla mücadele ise bir safsatadir. Bu niyeti olan bir devlet her seyden önce bölgede toprak reformu yapardi. Oysa Türk devleti tüm tarihi boyunca buna yönelmedi, aksine kendi politikasina evet diyen feodal unsurlarla ittifaki tercih etti.

Kisacasi, Cumhuriyet döneminde Kürtler bakimindan var olan sorun ve yasadiklarimiz, Dersim’den sonra da süregelen tüm bu acili olaylar, Kürt halkinin temel hak ve özgürlüklerini tanimayan, dil ve kültürlerini yok ederek onlari Türklestirmek isteyen böylesi yanlis bir politikanin ürünüdür. Adil ve esitlikçi bir çözümü basaramayan Cumhuriyet yönetiminin, Kemalist rejimin bu politikasi çok zalim uygulamalara ve kanli, acili olaylara yol açti. Bugün de ne yazik ki hala sorun insan hak ve özgürlüklerine uygun, adil bir çözüm bulmus degil ve bu nedenle acili olaylar devam ediyor.

Dersim olayi, söz konusu tarihte sadece bir halkadir ve son halka olmadigi bugün de görülüyor.

Basbakan Erdogan’in bu konudaki açik sözlülügü ve devlet adina özür dilemesi ise Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, onurlu ve cesur bir adimdir ve bir dönüm noktasidir. Bunu küçümsemek, önemsiz göstermek için bin dereden su tasiyanlar görülüyor. Bazilari, Erdogan’in bunu CHP’yi köseye sikistirmak için yaptigini söylüyorlar. Sorumluluk CHP’ye ait degil, devlete aittir, diyorlar. Celal Bayar, Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi muhafazakâr kesimin sahiplendigi politikacilarin ve üst düzey komutanlarin da o dönemde CHP içinde olduklarini ve Dersim kiriminda önemli roller aldiklarini söylüyorlar.

Erdogan bir politikacidir elbet, onun bu konuda ön alirken, ayni zamanda rakibi CHP’yi de köseye sikistirmak istemesi anlasilir bir seydir. Yine Dersim’e karsi hazirlanan ve adim adim uygulanan planda devlet baskani olan Atatürk’ün ve 1937 Eylülü’ne kadar Basbakan olan Ismet Pasa’nin yani sira, onun ardindan basbakanligi devralan Bayar’in ve o dönemin önde gelen diger askeri ve sivil devlet sorumlularinin payi var. Ne var ki tüm bunlar, devletin tüzel kisiliginin yani sira, o dönemde tek parti iktidarini temsil eden ve devletle bütünlesmis olan CHP’nin bu politika ve uygulamalardaki birinci derece sorumlulugunu ortadan kaldirmaz. Örnegin bugün Suriye halkina kan kusturan Baas Partisi ve Esat yönetimi, yarin diktatörlük çöküp gittiginde ve eger Baas da bir sekilde siyasi hayatina devam edebilirse, bugün yaptiklari için devleti suçlayip kendisi temize çikabilir mi?..

Belli ki CHP bu karanlik tarihe, o dönemde yapilmis nice zulme, haksizliga sahip çikiyor ve özelestiri yapma olgunlugunu ve cesaretini gösteremiyor. Üstelik bu ayak diremeyi, hâlâ geçmisteki yanlis politikalari savunarak yapiyor. ‘Devrimin ‘mesrulugu’na ve ‘olaylari her dönemin kendi kosullari içinde degerlendirme geregine’ siginiyor. Baskasina Türkçe ögretme hatirina on binlerce yoksul insani, çocuk, kadin, genç ve ihtiyari kirip geçirmenin ne tür bir devrimcilik oldugu bir yana, eger kosullari böyle diye her olayi hos göreceksek, Kuzey ve Güney Amerika ve Avustralya yerlilerinin soyunun kurutulmasini, 2. Dünya Savasi sirasinda toplama kamplarinda yok edilen Yahudileri ve Ittihat ve Terakkicilerin Ermeni halkina yaptiklarini da anlayisla karsilamamiz, yargilayip mahkum etmememiz gerekir.

Ne yazik ki bugün Dersim olayiyla yüzlesmekten kaçinan CHP’ye, MHP’ye ve yandaslarina hâkim olan zihniyet bu türdendir. Bu zihniyet tehlikelidir ve onu israrla sürdürenler, belli ki kosullar uygun düsse, firsat bulsalar, bugün de ayni seyleri yapacaklar. Zaten MHP baskani Bahçeli Dersim kirimini devlet açisindan hakli bulmakta, pervasizca savunmaktadir. Tanri Kürtleri ve Türkleri bu ilkel, acimasiz zihniyetin yol açabilecegi belalardan korusun.

Sonuç olarak, Dersim olayi hem Kürt tarihinin bir acili sayfasi, hem de Osmanli-Türk tarihinin utanç verici sayfalarindan, kara deliklerinden biridir. Ancak bugüne kadar tarih adina insanlarimiza ezberletilmis yalanlari ortaya sererek, bu tür kara delikleri aydinlatarak, yapilan zulüm ve cinayetlerden dolayi onun magdurlarindan özür dileyerek ülke ve toplum bu utançtan kurtulabilir ve sagligina kavusabilir.
Tarihte islenen bu tür kötülükler nedeniyle özür dilemekle bir millet küçülmez, büyür. Onu yapabilen liderler ise onurlu kisilerdir ve kendi halklarina da sayginlik kazandirirlar.

Kemal Burkay

Back to top button