Makale

Tayyip Erdogan ve AKP’nin Suudi Aski…

Suudi Arabistan, anayasasi bile olmayan bir mutlak monarsidir ki, dünyada nesli tükenmekte olan dört mutlak monarsiden biridir. Diger üçü: Brunei, Oman Sultanligi ve Swaziland’dir. Velhasil Orta-Çag kalintisi bir devlettir. Göstermelik de olsa bir parlamentosu bile yoktur. Suudi Arabistan bir ulus adi degil bir aile adidir. Suud Ailesine ait olan anlamindadir. Ona o adi takan da, Kral Abdül-Aziz Ibn-i Suud’dur… Velhasil, “bundan sonra buranin adi böyle olacak” demistir ve olmustur… Aslinda “Hasan’in yeri” demek gibi bir sey… Özgürlük, sosyal esitlik, laiklik, demokrasi, sekülarizm, sosyalizm, komünizm gibi kelimeler Suudlar ülkesinin sinirlarina bile yaklasamaz. Aksi halde karanlikçi-bagnaz kralligin “büyüsü bozulur”, varlik nedeni ortadan kalkardi…

Bu dünyada Suudi Arabistan, kadinlara zulmetme konusunda açik ara birincidir. Suudi Kralliginda sadece çagdas kavramlarin degil, kadinlarin da esamesi okunmaz. Orada kadinin adi yoktur… Kadina yönelik ayrimcilik kurumsaldir ve kadinlar kendilerini koruma araçlarindan mahrumdurl. Mesela bir kadin tek basina hastaneye kabul edilmez, kocasindan habersiz bir yere gidemez, araba kullanmasi yasaktir. Bir yere ancak bir erkek esliginde gidebilir ki, o erkek ya kocasi, ya babasi, ya da erkek kardesi olabilir… 2002 yilinda Mekke’deki bir yatili kiz okulunda yangin çikmisti. Itfaiyeyle ayni anda yangin mahalline gelen kralligin din polisi Mutava , sabahin o saatinde kizlarin giyiminin “uygun olmadigi”, ve onlara eslik edecek erkek de olmadigi gerekçesiyle kizlarin tahliyesine izin vermemis, 15 kiz ögrenci yanarak can vermis, 50 kadari da yaralanmisti… Bati medyasi bu utanç verici durumu, bu insanlik suçunu sorun etmedi… Neden mi? ABD’nin “ulusal çikarinin” ve bir bütün olarak emperyalizmin ‘yüksek menfaatlerinin’ bir geregi olarak…

Bir Islam Tarikati olan Vahâbilik, XVII yüzyilin ortalarinda Arap Yarimadasinin merkezinde ortaya çikti. Kurucusu Muhammed Ibn-i Abdülvahap’di. Kutsallik atfedilen Kitâb el Tewhit’in yazariydi. XX, yüzyilin son on yillarinda sahneye çikan “Politik Islam’in” kurucu babasi sayilan Ibn-i Taymmiya’nin da atesli bir çiragi ve sürdürücüsüydü. Islam’in sapkin, bagnaz, kaba bir yorumu olan Vahâbi tarikati ve hareketi, Ingilizler tarafindan da desteklenmisti. Ingilizler o dönemde Osmanli Imparatorlugunun bölgede ilerlemesini ve yayilmasini engellemek amaciyla Vahabi hareketini desteklemislerdi. Bidayetten itibaren dinci gericiligin arkasinda Ingilizler vardi. Ingiliz Oryantalistleri de Suudi-Selefi bir Islamî hareketin peydahlanmasinda önemli bir islev görmüslerdi. Aslinda bu din fanatiklerinin iki amaci var: 1. Dünyayi Islamlastirmak, dar-ül harp dedikleri dünyanin geri kalanini dar-ül Islam yapmak. Bu niteligi itibariyle Vahabillik enternasyonalist bir akim ve politik bir harekettir; 2. Halen Müslüman olan ülkeleri de ‘yeniden Islamlastirmak’! Zira mevcut Islam versiyonu muteber sayilmiyor… Simdilerde ‘Cihatci’ denilen tüm hareketler ve örgütler Vahabilikten besleniyor, ideolojik geri plani su veya bu ölçüde Vahabilige dayaniyor.

Suudi Kralligi, I. Dünya Savasi sonrasinda, 1932 yilinda Ingiliz parasi ve silahiyla kuruldu. Ingilizler Vahabiligi, Orta-Dogu’da ve Bati sömürgesi olan diger Islam ülkelerinde yükselen uluscu, seküler, ilerici, sosyalizan, sosyal esitlik ve demokrasi talebiyle sahneye çikan anti- kolonyalist ve anti-emperyalist hareketleri püskürtmek amaciyla desteklemislerdi. Suudi hamiligi II. Dünya Savasi sonrasinda dönemin tartismasiz hegemonik gücü olan ABD tarafindan devralinacakti… Nitekim, 14 Subat 1945 de Süveys Kanalinda demirlemis ABD Savas gemisi USS Quincy de, Baskan Franklin Roosevelt’le, Ibn-i Suud adiyla maruf Kral Abdülaziz ibn-i Suud arasinda bir “stratejik ittifak” imzalandi. Anlasmaya göre petrolün yönetimi Amerikalilara birakilacak, karsiliginda da ABD Suudi Kralliginin askeri korumasini, hamiligini üstlenecekti. O anlasma bu gün de geçerli olmaya devam ediyor. O kadar ki, 11 Eylül 2001 faciasina ragmen! Amerikalilar, yükselen Arap milliyetçiligini, özellikle de Cemal Abdül Nasir’in cumhuriyetci, pan-Arap, anti-emperyalist, anti -kolonyalist çikisini etkisizlestirmek amaciyla Vahabi gericiligini ve selefiligi desteklediler. Nitekim Misir Lideri Cemal Abdül Nasir: “Araplarin Kudüs’ten önce Riyad’i kurtarmasi gerekiyor” diyordu… Ve maalesef ilerici-seküler hareketleri ve rejimleri etkisizlestirmeyi basardilar…

Suudiler, ilerici, seküler, anti-kolonyalist, anti-emperyalist bir Arap Birliginin olusmasi ihtimalinden son derecede rahatsizdilar. Nitekim Mayis 1962’de Kral Faysal Mekke’de bir Islam Zirvesi gerçeklestirdi. Dünyada Suudi etkisini artirmak ve Sünni -Selefi fanatizmini yaymak üzere bir irsad hareki baslattilar… Ayni yilin sonunda da Dünya Islam Birligi teskilatini kurdular. [ El Rabita el Islam el Alemî]. Daha sonra da onu tamamlayan “Islam Konferansi Örgütü” kuruldu. 1972 ‘de de Cidde’de Dünya Müslüman Gençlik Meclisi [ World Assembly of Muslim Youth, (WAMY) ] kuruldu. Amaç dünya gençligine kendilerinin temsil ettigi “gerçek Islami” ögretmekti! 1973’de Islam Konferansi Örgütü üyesi olan 7 ülke tarafindan Islam Kalkinma Bankasi kuruldu. Onu, “faizsiz bankacilik” da denilen finans kurumlari izledi…

Özellikle petrol fiyatlarinda pes pese büyük artislarin oldugu 1973 sonrasinda, Suudi Kralliginin eli iyice güçlenmisti. Artik yüz milyarca petro-dolari dünyada Vahabilgi yaymak için harcayabilirlerdi. Sadece Avrupa’da Cami yapimini finanse etmek için 45 milyar dolar harcamislardi. Dünyanin baska ülkelerinde 1500 cami insa edilmis ve 2000 kadar da Islam Merkezi kurulmustu. Ülkelere nüfuz etmenin araçlari, hayir kurumlari, Kuran okullari ve/veya Kuran Kurslari, kültür merkezleri, vb. idi. Aslinda “hayir etkinligi” basli basina bir amaç, masum bir sey degil, politik amaçlara ve hedeflere ulasmanin bir araciydi. Ne demek istedigimi görmek için Türkiye’de dinci çevrelerin hayir adi altinda neler çevirdiklerini hatirlamak yeter… Orada hayir isleri politik Islam’in, ülkelere ve kitlelere nüfuz etmenin, kitleleri aldatmanin, dinci gericiligi yaymanin, iktidari ele geçirmenin etkin bir araci olarak görülüyordu… Petro-dolarlar dünyanin her yerinde çaresiz yoksullari, politikacilari, bürokratlari, generalleri, din “alimlerini”, gazetecileri, akademisyenleri, yayincilik dünyasini, vb. satin almak, on binlerce cihatçi militan savasçiyi egitip, besleyip, silahlandirip ülkeleri istikrarsizlastirmak, rejimleri çökertmek, Vahabiligi yerlestirmek üzere her tarafa saçiliyordu. Geride kalan yaklasik 30-40 yilda Islami yayinlarin bu ölçüde büyümesi cömertçe harcanan Suudi petro-dolarlari sayesinde mümkün olmustu… Suudi Arabistan Vahabiligin besigidir ve 40 yildir ‘radikal Islam’ ihraç ederek dünyayi istikrarsizlastirmaya devam ediyor. Ve bütün bunlari da ‘uygar Bati’nin’ (emperyalizmin densin) açik destegiyle yapiyor…

ABD’nin, Sovyetler Birligini Kusatma (containment), Suudilerin ilerici hareketleri ve rejimleri çökertme ve Vahabiligi yayma hedefiyle, Türkiye mülk sahibi siniflarinin solun ve demokratik hareketin önünü kesme ve iktidarini koruma amaci çakismisti. Aslinda ABD’nin komünizm düsmanligi, onun Üçüncü Dünya Ülkeleri düsmanligindan bagimsiz degildi. Eger yeni bagimsizliga kavusmus ülkeler kendi ayaklari üstünde durmayi basarir, sahip olduklari kaynaklari kendi refahlari için kullanirlarsa, bu emperyalizmin ‘suyunun kesilmesi’ demeye gelirdi. Sermayenin degerlenme alani disina çikmak anlamina gelirdi… Bu yüzden her türlü yolu (darbe, komplo, provokasyon, isgal, savas, vb.) deneyerek, ilerici, sola açik Üçüncü Dünya Rejimleri çökertildi ve söz konusu ülkeler yeniden kompradorlastirildilar. Baska türlü söylersek, kolonyalizm yeni giysisiyle yeniden arz-i endam etti… Ve bu süreçte su veya bu ölçüde dinci gericiligin de hep bir dahli vardi…

Türkiye’deki Islamci Hareket, esas itibariyle Vahabi -Selefi etkisi altinda peydahlandi. Ideolojik geri planinda da Müslümam Kardesler (Ihvan-i Müslimin) üyesi de olan Seyyid Kutub, Pakistanli El Mavdudi , bir de XIV’üncü yüzyilda yasamis bir hukukçu olan Ibn-i Taymiyya vardi. Ilk ikisi Avrupa Modernitesi ve Aydinlanmasi tarafindan “lekelenmemis” saf Islami temsil ettiklerini ileri sürüyorlardi… Bilindigi gibi Selefilik, yedinci yüzyildaki Islamî toplumsal yasam biçimini ihya itmeyi amaçliyor. Çözümü 1400 yil kadar geride ariyorlar. Tabii o amaçla da “geçmis” yüceltiliyor. Oysa bu güne ait sorunlari düne ait yöntem ve araçlarla çözmek mümkün degildir. Bu, bir seyi olmadigi yerde aramaktir! Kirk yasindaki adama sekiz yasindaki çocugun ceketini giydiremezsiniz. Kaldi ki, geçmisi ihya etmeye çalismak beyhude bir çabadir ve üstelik arzulanir bir sey de olmamalidir. Elbette bunu söylemek geride kalan her sey kötüydü demek degildir. Eger iyi seyler varsa, ki, mutlaka vardir onlari çözüme dahil edersiniz ama geçmisi ayni tarzda ihya etme çabasinin bir karsiligi olmaz. Bu yüzden de “Politik Islam’in” bir toplum projesi yok…

Erdogan ve AKP iktidari Türkiye’yi Suudilestirmeye yeminli görünüyorlar. Laik-seküler olan her seye savas açmis durumdalar. Türkiye’yi bir Imamistan yapmak istiyorlar. Eger bunu basarabilirlerse, ilelebet iktidar olmayi hayal ediyorlar… Ayni karanlikçi Suudi Arabistan’daki gibi… “Aç tavuk kendini dari ambarinda görürmüs” denmistir… Fakat onlarin Suudi muhabbeti sadece ideolojik ortak paydaya dayanmiyor. Suudi parasi da asklarini büyütüyor… Lakin gözden kaçirdiklari bir sey var: Bu ülkenin ilericileri, cumhuriyetçileri, sosyalistleri, komünistleri, anarsistleri, demokratlari, laikleri, ateistleri, çevrecileri, dinin bir zenginlesme araci haline getirilmesini içine sindiremeyen Müslümanlari, dini kullanarak, ülkenin varini yogunu yagmalayan/yagmalatan bu Suudi severlere pabuç birakmaya niyetli degiller… Günü geldiginde lâyik olduklari yere yollanacaklardir… Fakat bu karanlikçi din tacirlerinden kurtulmak yetmez. Artik farkli-yeni bir rotaya girme zamani geldi. Zira burjuva uygarliginin iflasi tescillenmis bulunuyor…

Fikret Baskaya

Back to top button