Toplumu bunaltan konu, namus’ cinayetleri

Degerli okuyucularim,
Gündemden hiç düsmeyen, son haftalarda, yeniden medyada tartisilan, kadina yönelik siddet ve namus’ kavramlarin üzerinde yazilip konusulanlari büyük bir sabirla dinledim, okudum üzerine düsündüm. Sizin namus’unuz sizin bizimkisi de bizim olsun, yakamizdan düsün artik, varsa temiz bir eliniz onu uzatin. dedikten sonra, yazima basladim.
Insanlik tarihi, toplumsal mücadeleler tarihidir. Ezen-ezilen temeline oturan bu mücadele, yüzyillardir devam ediyor.
Dünya insanlik ailesi, sorunlariyla bogusup, var olma mücadelesi verirken, birçok yol ve yönteme basvurmustur. Içinde bulunulan maddi kosullarin dayatmasi sonucunda çesitli mücadele yöntemlerini yaratmistir. Bazen siddet, bazen de barisçi yöntemlerle yapilan mücadeleler, insanlik ailesi için olumlu ve olumsuz neticeler dogurmustur.
Toplumlarin en önemli sorunlarindan birisi de, kadin sorunudur. Bu sorun, tüm dünya da çözülmemis sorunlarin basinda geliyor. Tüm sorunlarda oldugu gibi, bu sorunu da çözmek için birçok yol ve yöntem denenmis ve denenmektedir. Ancak benim bu yazida üzerinde durmak istedigim nokta, bu soruna bakis açisi ve sorunun çözümü temelindeki kimi yaklasimlara dikkatinizi çekmek, okuyuculari bu konuda düsünmeye ve çözüm üretmeye davet etmektir.
Tüm toplumsal sorunlarin çözümünde oldugu gibi, bir sorunu çözmek için, her seyden önce o sorunu dogru tanimlamamiz, neden-sonuç iliskilerini iyi degerlendirmemiz gerekiyor. Sorunlari ve bu sorunun dogurdugu sonuçlara, farkli açilardan bakmak, sorunun özünü görmemizi engellememelidir. Sorunun temel sebeplerini görmeden, fikir beyan etmek ve yorum yapmak dogru degildir. Böyle davranmak, sorunu sulandirmak ve çarpitmak isteyenlerin ekmegine yag sürmektir. Bu tür bakis açilari bana göre, çözüm yerine çözümsüzlügü getirir.
Kadin sorunu, nasil bir sorundur; acaba bir ulus, sinif, din, mezhep veya bir kültür sorunu mudur? Bu sorunun siraladigimiz, kimliklerin hepsini kapsiyor diyebilirsiniz, yada sadece bir cins sorunudur diyebilirsiniz. Bir toplum içinde, sahip oldugumuz kimliklerle nasil bir statü içinde olacagimizi, içinde bulunduguz maddi kosullar belirler. Kadin sorunu da toplumsal bir sorundur. Bu yüzden içinde bulunulan toplumsal yapisi içerisinde ele alinip çözülebilir.
Kadin sorunu, toplumdaki mevcut sorunlarla su veya bu nedenlerden dolayi iliski içindedir. Bu iliskiler her toplumda farkliliklar gösterir. Örnegin, gelismis, çagdas özgür bir ülkenin kadin sorunuyla, sömürge statüsünde olan bir toplumun kadin sorunu bir birlerine benzemez ve dolayisiyla ayni sekilde ve metodlarla çözülemez. Kendimizi salt cinsiyet çerçevesine hapsederek de kadin (özellikle, kürt kadininin), sorununu çözemeyiz.
Son yillarda çokta tartisilan, ancak tamda bir yere oturtulmayan ve her kafadan bir sesin çikmasina ve yorumlarin yapilmasina sebep olan ‘namus cinayetleri’, her sikistiklarinda, olayin yasandigi toplumun öznel kosullari içinde ele alinip irdelenmelidir. Örnegin bugünkü egemen güçlere baktigimizda, ekonomik, sosyal, siyasal olarak her açidan sikismis ve dibe batmis bir yapidayken, kadin cinayet ve kadina yönelik siddet daha da artimis görünüyor. Egemen siyasi yapisinin, din, kültür, geri kalmislik, feodalizm, egitimsizlik bu sorunu yaratan temel etkenlerdir.
Çarpik siyasal iliskiler, çarpik saglikli olmayan bakis açilari, olaylara sirf bir kör noktadan bakanlar, sanki kadinlar; özellikle Kürtler dünyadaki gelismelerden habersiz, biçare, perisan, hiç birsey bilmeyen teknolojiden, sanayiden, ekonomiden, siyasetten uzak, Kendini idare demez, dünyadan habersiz, ‘vahsi yaratiklar’ seklinde görülmesine; kani, ölümü, öldürmeyi seven kisiler seklinde taninmasina neden oluyorlar.
Peki bu seklide görülmesine neden olan bakis açisi saglikli midir? Kadin mücadelesinin, cinayetlerinin namus’kavrami içine sikistirilmasi politiktir. Her seferinde sikisan rejimler, liderler, egemen erkler; bunlar ister evdeki erk, ister çarsida pazardaki sapkinlikta olsun, is yerinde, sosyal yasamda karsilasan ve kadin üzerinde hakimiyet kurma veya bir cinsin bir baska cins üzerinde egemenlik kurmasi da fasizan ve ilkel bir bakis degil midir? Kanimca, var olan kadin gücünün görülmemesi, esitlik deyip esit davranmayan ve var olan ilkel ve geri kalmis ülke ve liderlerinin yasam sebebi haline getirilmis bir savunma ve kendilerini yasatip koruma malezemisi haline getirilmekten öte birsey degildir.
Kürtlerle namus cinayetlerinin özdeslestirilmesi, Kürt sorununu dogru tanimlamak istemeyen çevrelerin bilinçli olarak ortaya attigi bir düsüncedir. Böylece çagdas, demokratik insanlarin dikkatini Kürtlerin üzerine çekerken, Kürtleri sirf bu yönüyle; cinayet isleyen, eli kanli insanlar olarak tanitmak istiyorlar. Baska halklar arasinda da var olan bir konuyu tamamen Kürtlere özgü bir sey gibi göstermeye çalisiyorlar. Ne yazik ki, bazi Kürt kadin, aydin, politikacilari ve çevreleri, bilmeden Kürt düsmani olanlarin propagandasina katki sunmaktadirlar.
Namus cinayetlerinin ilkelligi ve vahseti tartisilamaz. Ama bu konu irdelenirken, sorunu doguran nedenleri gözönüne almak, bu ilkelligi bir irk, sinif, din ve kültüre mal etmekten uzak durmak gerekir. Olaylara düz bir mantikla bakmak, bir tarafi veya bir kesimi suçlu göstermek, isin kolayina kaçmaktir. Bu yaklasim ne gerçekçi, ne saglikli, ne de ahlakidir.
Özellikle basinda veya yapilan konferanslarda, söylemlerde, yazilanlarda tüm medya da namus cinayetlerinin en çok Dogu, Güneydogu ‘da hatta Kürdistan’da kürtlerin yogunlukta yasadigi bölgelerde islendigi dillendiliriliyor. Ne yazik ki, kimi Kürt kadin ve çevreleri de bu söylem ve yazilanlara ortak oluyorlar.
Bunu söylerken, kendi içimizde yasanan çirkinlikleri ve eksiklikleri söylemeyelim demiyorum. Ancak, bunun yolu yöntemi ve zamanin iyi belirlenip, hangi ortamlarda hangi seviye de tartisacagimizin, halkimizin özgürlük mücadelesinde bu söylemlerin kimin isine ve kimin ekmegine kaymak sürecegini de görmemiz gerektigine dikkatlerinizi çekmek isterim.
Dünya korona virüsüyle bogusurken, her gün onlarca kadinin namus cinayetinden veya siddete ugrayarak hayatlarina sonverilmesi, ve bu cinayetlerin tipki, doksanli yillarda, Saddam rejiminin devrilmesi, Güney Kürdistan’daki ulusal kazanimlarin elde edilmesi sürecinde, Türk medyasinda namus cinayetlerinin mansetlere çikarilmasi, özellikle güneyle ilgili çok abartili rakamlar verilmesi bir tesadüf degildir. Kürt ulusal mücadelesinin ivme kazandigi bir asamada yapilan bu yayinlarin amaci, vahsi, ilkel Kürt imajini kitlelerin beynine yerlestirmek anlamina gelmiyor mu?
Diger taraftan, Türk devleti, Kürtlerin kendi ulusal haklarina kavusmamasi için bizleri yoksayarak, dilimizin kültürümüzün yasaklayarak, varligimizi inkar ederek, akla hayale sigmayan teoriler ürettiler. Halklar arasina nifak sokarken, diger taraftan, kendi irk ve ulusunu yüceltmekten de geri kalmadilar. ‘Bir Türk dünya ya beldeldir, en soylu irk Türk irkidir, en iyi sarkiyi Türkler söyler, en iyi yemegi onlar pisirir. En iyi topu onlar oynar, en iyi yalani onlar söyler. En iyiler onlardir, en kötüler ise onlarin tekerine çomak sokanlardir.
Bu olayi ve örnekleri çogaltmak mümkündür. Kadin sorunu bir yana, yasanan ‘namus cinayetleri’ de ayni amaçlarla kullanildigi inancindayim. Kadin cinayetlerinin kökeni politiktir. Egemen erk, devletin egemen gücü, babanin egemen gücü, patronun egemen gücü vs. bu erkler ‘haklilik’ adina esitsizligi, kültürlerindeki köhne duygulari minciklayarak, insanlarin beynini karistirarak, gerçekleri görmelerini engellemektir.
Ayrica önemli bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Kadina yönelik siddet
ve cinayetler sadece geri kalmis toplumlara özgü bir sey degildir. Gelismis Avrupa ülkelerinde de ayni durumlar yasanmaktadir. Her toplumda, sevecen, kültürlü, çagdas yapidaki bazi insanlarin da kadin ve çocuklara siddet kullandiklarini basinda okuyor, yapilan istatiklerde görüyoruz.
Sistemlerde tipki insanlar gibidir. Kendini yetkinlestirmedikleri sürece yozlasir, gericilesir ve yok olmaya mahkum olurlar.
Evet, Kürtler de diger halklar gibi, kendi deger yargilarina, örf ve adetlerine bagli bir toplumdur. Peki bunun olumlu yönelirini neden görmüyoruz. Bize düsman güçlerin, yapilarin savunduklarini neden biz savunuyoruz. Evet dogrudur bu konuda söylenenler tümüyle yalan ve yanlis söylemlerdir demiyorum.
Kendi sayfalarimizdan, basinimizda, söylemlerimizde, olumsuzluklari daha da abartarak kamuoyuna sunmak bizlerin görevi midir? Son haftalarda yine kürt kadinlarinin özellikle kamuoyunda taninan ve kendilerine karsi yapilan saldirinin örnegin, Basak Demirtas’a ve son günlerde medyadan okudugum, ismini dahi burda yazma ihtiyaci duymadigim ne oldugu yurtsever kürtler tarafindan bilinen bir adamin, yigenine yapilanlarin da, hem kadin cinsine hem de kürt mücadelesini ve namus’ kavrami içine sikistirilarak namussuzca bir metodun öyle siradan kullanilan ve aniden bu isimlerin ortaya atildigini düsünmüyorum.
Bunlarin hepsi bilinçili ve basta kadini kullanarak, kadin mücadelesi ve kadin cinsini asaglayan ve onu savunmasiz cins olarak, yine toplumsal ve egemen olan güçlere karsi boyun egen bireylere dönüstürme çabasidan öte degildir. Bu köhnemis, zihinler ve hangi ortam ve hangi olayda olursa olsun, kadin bedenini ve cinsini kendi mali veya kendi hakimiyetinde gören sistemler er ya da geç çökmekecektir.
Yasanan cinayetler, kadin bilincine, insan hak ve adelet duygularina sigmayan. Fasizan ve ilkel bakis açilarinin en aydin diye geçinen partiler içinde de toplumlar içinde de en çirkin biçimde kullanildigini , bugüne kadar yüzyillardir kadin mücadelesini yürütenler biliyorlar.
Kadin cinsi, namus kavrami içerisine sikistirilip, onu savunur görünürken, onu kullanan kesimler ve örgütler de en az egemen zalim erkler kadar suçlular. Bu kozu egemenlerin eline veren, söz sahibi liderler de, kadin milletvekilleri de kanunlari koyupta kanunlarini uygulayamayanlar da en az o siddeti uygulayan katiler caniler kadar suçlular.
Necla Çamlibel