Makale

Topu Taça atmakla Degisim Olmaz

Bilindigi gibi Avrupa Birligi 17 Aralik 2004 tarihindeki zirve toplantisinda Türkiye ile müzakerelere baslama karari almis ve tarih olarak da 3 Ekim 2005 olarak belirlenmisdi. Müzakere tarihini alan Türkiye, basta Basbakan Recep Tayyip Erdogan olmak üzere heyet olarak büyük bir zafer kazanmis gibi, ülkenin; tüm sorunlarina çözüm bulmak için ellerine sihirli bir miftah verilmiscesine bir bayram havasi yaratildi ve Ankara Kizilay meydaninda da bunu havayi fiseklerle kutlamislardi.

41 yil sonra da olsa Avrupa Birligi ile müzakarelere baslama tarihini alan Türkiye’nin sevincini anlamak mümkündür. Ama kesinlikle bir zafer degildi. Fakat zafer’e ulasmak için hükümetin; cesur ve kararli adimlar atmasina bagliydi. Kopenhag Kriterlerini tam olarak yerine getirmeyen Türkiye, demokrasi, insan haklari ve hukukun üstünlügü gibi alanlarda yapilan uyum yasalari ya pratikte uygulanamadi ya da yeterli degildi. Bütün bunlara ragmen müzakerelere baslama tarihini alan Hükümet, bunu iç siyaset malzemesi olarak kullandi. AB Türkiye’yi, Türkiye hükümeti ise iç dinamiklerini oyalama yarisina girdi.

2020 Yaz Olimpiyatlarina ev sahipligini yapmak için Istanbul, Tokyo ve Madrid olmak üzere üç sehir, 7 Eylül 2013 tarihinde Arjantin’in baskenti Buenos Aires’de sunum yaptilar. Ilk turda elenen Madrid, hem Türkiye halklarini hem de Türkiye heyetinini çok heyecanlandirdi. Istanbul 2020 Yaz Olimpiyat Oyunlarina ev sahipligini yapabilecek sansi yakaladi-yakalayacak gibi yorumlar gelmeye basladi. Benim dilegim de Istanbul’un kazanmasiydi. Fakat olmadi. Ikinci tur oylamada Tokyo açik bir farkla (60-36) 2020 Yaz Olimpiyat Oyunlarina ev sahipligini yapmaya hak kazandi ve kendilerini kutlariz.

Konuyu suraya getirmek istiyorum: Sayet Istanbul kazanmis olsaydi; tabii ki tüm Türkiye halklari sevinirdi, ülkeye ve bölgeye barisin hakim olmasi yönünde daha ciddi ve somut adimlar atilabilirdi, Türkiye’ye daha çok turist gelebilirdi, böylece turizm sektöründe somut bir canlandirmaya tanik olabilirdik.

Bütün bunlarin yaninda en büyük zaferde Basbakan Recep Tayyip Erdogan’in olurdu. Aralik 2004 tarihinde Ankara Kizilay Meydanindaki zafer kutlanmasina yine sahit olabilirdik, bunun ötesinde de 7 ay sonra yapilacak yerel seçim mitingleri için iyi bir malzeme olurdu, puanina puan katardi.

Avrupa Birligi uyum yasalari gibi, Olimpiyat Oyunlarin altyapisini da zamana yayardi. Nasil olsa daha 7 yil var. kim öle, kim kala…..

Maalesef sayin Basbakan’in güzel konusmasi, bölgenin, baris’a susadigina vurgu yapmasi da Istanbul’un kazanmasina yetmedi.

Sayin Basbakan bazi olaylari ya görmemezlikten geliyor ya da istisgar etmektedir. Buenos Aires’de Olimpiyat Komitesi sunum yaparken, Ankara’da polis üniversite ögrencilerine biber gazi sikiyordu.

Yine yaklasik bir kaç aydir Türkiye; Gezi parki ile yatip-kalkiyor, olaylar bir kar topu gibi büyüdü ve ülkenin bir çok bölgesine hizla yayildi. Can ve mal kaybi oldu. Insanlar, dövülerek öldürüldüler, darbedildiler, ama öldürenler ve darbedenler elini-kolunu sallaya sallaya dolasiyorlar. Bütün bu olup biteni sayin Basbakan görmemezlikten gelebilir ama dis kamuoyu bunu net görüyor ve uluslararasi kurumlarda da bunu degerlendiriyor.

Degisim ve ileri demokrasiden dem vuran Basbakan, eski siyasetçilerin bozuk plak’ini eline aldi ve çalmaya basladi. ‘Iç ve dis mihraklarin oyunudur, bu isin arkasinda faiz lobisi var, Türkiye’nin büyümesini istemeyen güçler vardir. Iç ve dis medya’yi suçlayip durdu’.

Velev ki, olup biten olaylarin arkasinda dis mihraklar var. Bu durum sizin topu taça atmanizi gerektirmez. Iç barisinizi, iç dinamiklerinizle çözmelisiniz.

‘Milli Iradeye Saygi’ mitinglerini düzenleyerek AKP’e oy veren % 50 ile diger % 50 arsinda kalin bir fay hatti olusturdu. Miting meydanlarinda polisin orantisiz güç kullanimini savundu. Hatta bu anlamda polisi daha da güçlendirecegiz diyordu.

Polis yetkilerinin genisletilmesi; militarist-devlet yapisindan polis-devlet yapisina geçisin bir göstergesi oldugunu Ocak 2009 tarihli ‘Türkiye’de birsey degisecek mi?’ baslikli yazimda belirtmistim. Bugün polisin kullandigi orantisiz güç, sorgusuz-sualsiz sokak ortasinda insanlara atilan coplar, eli sopali sivil polislerin yaptiklari da dört yil önce yazdiklarimi teyid etmektedir.

Yine baslatilan bir baris süreci var. 8 aydan beridir çatismanin olmadigi, cenazelerin gelmedigi bir ortami yasiyoruz. Türkiye’de yasayan halklarin ezici çogunlugu bu durumdan memnundur. Fakat bu memnuniyetligin devami için hükümetin somut adim atmasini gerektirir.

Ayrica bu sürecin içerigi nedir, ne degildir? Seffaf bir biçimde kamuoyu ile paylasilmalidir. Yoksa Ankara, Imrali ve Kandil üçgeni içersinde söz düellosuyla bu is yürümez. Burada bir halkin varligi, siyasi ve kültürel halklari söz konusudur. Bunlarin anayasa da güvence altina alinmasi için bir seçim sonucununu daha mi beklemek lazim? Yoksa seçimlerden sonra yine bir balkon konusmasiyla (ki sayin Basbakan balkon konusmasinda üzerine yoktur) bir dahaki seçime kadar ‘tek Millet, tek Bayrak, tek Vatan, tek Dil’le devam etmeyi mi düsünüyorsunuz?

9 Eylül 2013

Veli Yarar

Back to top button