Makale

Türk siyasetinin ‘milli iradesi’: Tekçilik ve Türkçülük

Son zamanlarda iyice gerilen Türk siyaseti soluk almaya ihtiyaç duymus olacak ki muhalefet ile Iktidar/saray arsindaki iliskiler bir anda gevsemeye basladi. Bu güne dek karsilikli olarak açilan ona yakin davalar geri çekildi. ‘ Tek Devlet’ ‘ Tek Vatan’ ‘Tek Bayrak’ ülküsü etrafinda, kisaca ‘Tek Ses’ olarak bir ‘Milli Irade’ olusmaya basladi.

Türk siyaseti bunu, dara girdigi her zamanda yapmistir. Kurtulus savasinda, ilk meclis zamaninda ve degisik hassas dönemlerde ‘karsitliklari’ bir tarafa birakarak ‘Milli Irade’ ruhu ile tek ses olma aliskanligi ve gelenegi vardir Türk siyasetinin.

Özellikle de Kürt sorunu gündeme gelince ‘Milli Irade’ dürtüsü ile hemen bir ‘Milli Mutabakat’ da saglanir.

Bu ‘Tek’çilikten kastedilen sey ‘Türkçülük’tür. Lakin üniter yapi durdukça Tekçilik Türkçülük olarak algilanmaya devam edecektir. Aslinda her dönemde Türk siyasetinin basina bela olmus olan tek sey ret ve inkar siyaseti olmustur. Geçmiste ‘Kürt yoktur’ savinin yerini bu gün ‘ Kürt sorunu yoktur’ almistir. Oysa ki dün Kürtler vardi. Bu gün de Kürt sorunu vardir. Yani Türk Milli Iradesinin mutabik oldugu gibi Kürt sorununu yok saymak yeni bir ret ve inkar politikasidir ve Kemalist ideolojiden nemalanmaktadir. Üniter yapiyi ruh gibi saklayan ise Kemalist anlayisin kendisidir.

Mili sözcügü de keza bir milliyeti çagristirmaktadir. Bu Milliyet de kuskusuz ‘makbul kimlik’ ayricaligini elinde bulunduran Türk Milliyetidir. Kendini üstün ve payidar kabul eden, her kesi biat etmek zorunda gören, tebaa kültürünü rehber edinmis, kendi soyundan olmayanlari asagi gören, tüm dillerin, kültürlerin anasi olarak kendini gören, Türk olmayana kendi kimligi ile yasama ve anilma sansi vermeyen egemen Türk ideolojisi yani Türk siyasetinin resmi ideolojisidir.

Sonuç terane hep aynidir. ‘Bölücülük ve teröre karsi ortak hareket’

Bu nedenle Türk siyaseti nerede ‘Tek’ diyorsa ‘Türklügü’ nerede ‘Milli’ diyorsa ‘Türkçülügü’ kastetmektedir. Yillarca yaratilan bu algi, kuskusuz ki bir anda kendi kendine degismez. Öncelikle algilarin degismesi gerekir. Sonra da demokratik bir düzeni kurmak konusunda istekli, niyetli ve içten olmak gerekir. Bu konuda demokrasi güçlerine güven vermek gerekir. Demokratik ve çogulcu rejimlerde ünitercilik, tekçilik, irkçilik ve budunculuga yer yoktur. Demokratik bir rejimde algilarin yerine olgular ikame edilir.

Uluslarin ‘milli siyaseti’ kuskusuz ki ‘milli’ kurumlarinda olusturulur. Devleti olan uluslarin zorunlu olarak ‘milli’ siyaset ve stratejileri de olur. Bu nedenle Türk siyaseti de bu gün gerçek yerine rücu ederek ‘Saray’ da olusturulmaktadir. CHP ve MHP gibi sözüm ona ‘ana’ muhalefet partileri de dün ‘gitmeyiz’ ‘tanimayiz’ ‘yapmayiz’ ‘yaptirmayiz’ dedikleri saray ve Erdogan’in kontrolü altina girmekten baska bir sanslari kalmadi. Bu naçar ‘ana muhalifler’ siyaset üretmekten aciz durumdadirlar. Resmi siyasetin rantlarindan pay alma pesinde olan bu çevreler eninde sonunda tükürdüklerini yalamaktan baska bir yol bulamadilar.

‘TEK’TEN MEDET UMMAK ‘MILLI’ YE BEL BAGLAMAK

Adi ‘Türk’iye olan bu ülke, adinin dahi bir etnisiteyi çagristirdigi ama ve fakat çok renkli, çok sesli ve çogulcu bir ülke oldugu gerçegi ortada dururken, resmi görüsün vitrininde her zaman hazir ve nazir bekleyen o eski ‘ irkçi-soven’ anlayisi hala ‘makbul’ gören siyasal egilimleri bir kenara atamadi. Hala ‘Tekçi’lik ten medet uman kimi siyaset ve devlet adamlari, Türkiye’deki farkli kesimlerin gözünün içine baka baka ‘Türklük’ ( Türk Ulusu, Türkiye vs. ) kavrami sadece ‘Türkleri’ içermez gibi bilime aykiri söylemleri tekrar edip dururlar.

Son günlerde yine vitrinden indirilerek tam gazla piyasaya sürülen eski kavramlari sik sik duymaktayiz.

Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Dil ve son dönemlerde Tek Ordu kavrami da ‘Tek’ler kervanina katildi. Biz bu ‘Tek’lerden Tek Bayrak:Türk Bayrak, Tek Vatan : Türk Vatan, Tek Devlet: Türk Devlet, Tek Millet: Türk Millet, Tek Dil: Türk Dil, Tek Ordu: Türk Ordu oldugunu anliyoruz. Anliyoruz çünkü cumhuriyetten beri bu bize böyle anlatildi, algilarimiz bu yönde sekillendi.

Bize ‘Tek’i ‘Türk’ ile özlestiren anlayis bizden menkul degildir. Bu anlayis Kemalist ret ve inkar anlayisinin temelini olusturmaktadir. Bu anlayisi ‘Türklügü’ yegane kilan, onu ‘makbul’ gören, onu yücelten, ondan baskasina hayat hakki vermeyen irkçi ve kültürel ‘soykirma’ci bir anlayistir. Bunu besleyen yan gidalar da asimilasyon ve sonuçta entegrasyondur.

Kemalist ideoloji çogulu ‘tek’lestiren, Kürdü’ Türklestiren’ farkli kültürlere ait sarkilari ‘Türkü’ lestiren, farkli kültürel ve etnik varliklari, özellikle de Kürt varligini ‘tehdit’ olarak algilayan bir resmi görüstür.

Biz bu görüsü çok iyi taniyoruz, bir çogumuz bu anlayistan çok eziyetler çekmis, bu anlayisa karsi mücadele verirken çok bedeller ödemisiz. Bu anlayisi daha fazla sürdürmenin bir yarari yok. Çünkü bu anlayis ve bu görüs sürdürülebilir degildir ve toplumda bir karsiligi da yoktur.

Günümüz Türkiye’sinin artik bu tekçilikten kurtulup çogulcu ve çok kimlikli esas yapisina ‘rücu’ etmeye basladigini umarken, ne oldu da ‘Tek’ çilik yine temcit pilavi olarak ülke sofrasina sürüldü. ?

Türkiye cumhuriyeti adi ile anilan bu ülkede eger ‘Türk’ her kes demek degilse, peki Kürt varligi hangi resmi belgede onayli. ?

Eger Türkiye’de herkesi ‘Türk’ gören resmi anlayistan bir kopus varsa bunun yasal güvenceleri nedir. ?

Geçmiste oldugu gibi, Kürtçe sarkilar söyledi diye, çocuguna Kürtçe ad koydugu için ( benim gibi), ben Kürdüm ve/ veya Türkiye’de Kürt var dedigi için insanlarin ceza evlerine girmelerini önleyecek yasal bir dayanak, yasal bir güvence var midir? Kürtçe yayin yapan kurumlara yasa güvencesi altinda midir?

Vatandaslarin ya da. ‘Ulusun’ mutabakati anlamina gelen hukuksal anlayisin yasalar manzumesi olarak ifade bulan anayasa, bu ülkenin resmi fotografini çizen belge degil midir . Öyle ise, Anayasanin o meshur ilk üç maddesi ve o ilk üç maddenin degismesi teklifini bile ‘men’ eden dördüncü maddesi varken baska kültür varliklarindan, baska ulusal ve etnik varliklardan, çogulculuktan bahsetmek mümkün mü. ?

Bu günkü TC Anayasasi bastan sona ‘Tek’ ve ‘Türk’ resmi anlayisi ile donatilmistir.

Anayasa ve kamusal alanda yaygin olarak kullanilan ‘Milli’ sözcügü ne anlama gelmektedir. ‘Milli Egitim’ ‘Milli Emlak”Milli ve manevi degerler” Milli Spor” Milli Takim’Milli Istihbarat” Milli gelir’ ‘Gayri safi milli hasila”Milli Irade’vs. kavramlarindaki ‘milli’ sözcügü hangi milliyeti çagristiran ya da ön görenbir algidir. ?

Bu ‘milli’ nin de ‘Türk’ millisi oldugunu yine bize bu resmi görüs ezberletti.

Kemalist anlayis, Türk olmayanlarin varligini ‘Türk milletinin varligina armagan’ etti, kurban etmek istedi. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ dedi, dedirtti.

Psikolojik travmasi olmayan ya da kompleksleri ve ‘tehdit algilari’ olmayan dünyanin hiç bir yerinde ‘Milli egitim’ ya da ‘Milli Emlak’ ‘Milli Istihbarat’ gibi kavramlar yoktur.

Bu ‘Türk’e’ özgü bir kavramdir. ‘Milli Sefin’ Türklüge armaganidir. Milli egitimin olabilmesi için ülkenin tek milli karakterde olmasi gerekir. Kaldi ki öyle olan ülkelerde bile ( Örnegin Isveç vb. ) ülkelerde bile bu bakanligin adi ‘Egitim bakanligi’ dir.

‘Milli Emlak’ ise her topragi, her emlak alanini, her bagi, her bahçeyi ‘Türk’ün kabul eden bir kompleksin yansimasidir. Keza ‘Milli Istihbarat’ da Türk milletinin çikarlarini gözeten bir yapidadir. Bu inkara gelmez. Çok uluslu ülkelerde ‘istihbarat’ teskilatlari dahi ‘milli’ degildir. FBI , bunun en iyi örnegidir.

Türk MIT’inin Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarini koruyup gözettigini, bu haklara gelebilecek tehdit ve tehlikeleri önceden tespit edip geregini yaptigini iddia edebilecek bir babayigit varsa beri gelsin.

Türkiye’nin ‘icazetli ‘ siyasal yasami Kürt varligina, Kürtlerin kolektif ve ulusal haklarinin kullanmasi yönündeki egilimlere, anlayislara, programlara cevaz veren bir anlayistan ve toleranstan yoksundur. Meri mevzuat buna uygun degildir. Çünkü siyasal sekillenme Üniter yapiya uygundur.

Türk Milli siyaseti Kürt ve Kürdistan olgularini resmen ve yasal olarak, anayasal düzeyde yasaklamistir.

‘Misaki Milli’ diye tanimlanmis sinirlar içinde yasayan herkes ‘Türk’ her toprak parçasi, ‘Türkün yasadigi’ ‘Türk Vatani’ olarak tanimlanmaktadir. Bu anlayis sag ya da sol Türk milli siyasetinin temel anlayisidir. Muhalefet yada iktidar fark etmez, bu anlayis mili Türk siyasetinin ( Kemalizm’in çizdigi çember içinde cevaz gören siyaset) ortak bilesenidir.

Kürt ve Kürdistan realitelerinin yadsinmasi, ‘Milli mutabakat’in, ‘milli birlik ve beraber’ligin, baslangiç noktasi ve temel ilkesidir.

Yasal güvence altinda olmamasina ragmen son dönemlerde Kürtlerin varligini ‘gayri resmi’ olarak kabul eden siyasiler var. Ancak onlar dahi meriyetteki ‘anayasa’ ve yasalara göre ‘suç’ islemektedirler. Çünkü yasalar hala Kürt varligini kabule izin vermemistir.

Evet Kürtler var diyor kimi siyasiler. Onlara göre Kürtsün ama yasadigin bir anakara, bir toprak , ve topraga tanimli, bu topraga ait, bu topraga bagli olan bir dilin resmi tanimi yok, kadim bir tarihsel dönemin tanigi olan bir ülkenin adi ( Kürdistan) yok. Kürt var ama Kürt sorunu yok. Kürt vatandasin yasadigi bölge var ama Kürdistan kavrami yasakli, Kürdistan yok.

Bu tür mevcut meri algilar toplumu germekten, kutuplastirmaktan, ötekilestirmekten baska bir sey getirmez.

Dogru olan çogulcu, çok kimlikli yapinin resmen kabul edilmesi ve bu çogulcu yapinin bir ürünü olarak yeni bir anayasanin, yeni bir mutabakatin yapilarak, ülkenin de bu çogulcu, çok sesli yapisina uygun olarak yeniden yapilandirilmasidir. Hazir bir firsat varken ve yeni bir anayasa yapmak gündemde iken bu durum göz önünde tutulmalidir.

Unutmamak gerekir ki, adi Türkiye de olsa bu ülkede ‘Türk’ten baska da uluslar ve kimlikler var.

Bu ulusal ve etnik varliklara artik eskisi gibi yasamak istemiyor, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi istiyor. Ulusu, bayragi, vatani, dili, ülkesi ‘ret ve inkar’ edilsin istemiyor. Türklügü ‘imtiyazli ve makbul’ kilan tüm anlayislarin terk edilmesini istiyor. Esit, özgür, adil ve demokratik bir düzen içinde birlikte yasamak istiyor.

Kürt sorununu anlamak ve dogru bir çözümde karar kilmak için çok fazla edebiyat yapmaya gerek yok.

Kisaca bu ülkede ‘Türk’ün neyi varsa, Türke hangi haklar ve imtiyazlar verilmisse, empati yapilarak aynisini ve tümünü Kürtlere de tanimak, diger halklara ve etnik kesimlere de tüm hak ve özgürlüklerini tanimak. Iste bütün mesele bu. Bu davranis büyük bir erdem olur.

‘Tek’, ‘Milli’ ve ‘Türk’ kavramlari, ‘Türk Ulusu’ kavrami artik bu cografyada herkesi tanimlamaya yetmiyor.

Bu cografyada herkesin kendini ‘ buraya ait’ kabul edebilmesi için herkesin esit ve özgür olmasi, ulusal demokratik haklarini kullaniyor olmasi gerekir.

Herkesin temel ve kolektif ulusal haklarinin anayasal güvence altina alinmasi gerekir.

Tekçilik sovenizmi tetikliyor. Sovenizm, ret ve inkara zemin hazirliyor. Tekçilik pirim yapmaya devam eder ve siyasetin ‘ana dili’ olmayi sürdürürse, yakin zamanda ‘Tek’ söylemlerine yenileri de eklenebilir. Tek Baskan, Tek Akil, Tek Siyaset, Tek Din, Tek Parti, Tek Adam kavramlari da Türk siyasetinin yeni argümanlari arasina katilabilir. Hele bir de bu kavramlar ‘Milli’ sözcügü ile birlikte anilmaya baslarsa, degmeyin siyasetin keyfine. . O zaman geriye ‘Tek’ sey kaliyor. Oda su: Türk siyasiler hep beraber duaya dursun. ‘Milli Birlik ve Beraberlik’ suuru ile ve ‘Milli Mutabakat’ akdi ile, arsi alaya uzanacak bir seda ile: ‘Tanri Türkü Korusun’ duasini tekrar etsin.

Görülecegi gibi Türk siyaseti ‘tekçilige’ pek sevdali ve hevesli . Bu nedenle çogulcu anlayisin Türk siyaseti tarafindan özümlenmesi zaman alacak gibi.

‘Tek’çilikten medet ummak, ‘Türkçülüge’ ve ‘Türk Milliyetçiligine’ bel baglamak uzun vadede yarar degil zarar getirir. Mili Mutabakat güçleri bunu akildan çikarmamalidirlar.

Türk siyaseti, bu dar, sig, kadük ve köhnemis mantaliteden ve anlayistan hizla kopmali, kamburlarindan ve ayiplarindan kurtulmalidir. Daha çagdas, daha bilimsel ve daha nesnel bir anlayisa gelmelidir. Türk siyaseti bu anlayisla sorunlarin üstünü örtmekten ve onlari ötelemekten öte bir sey yapamaz. Yeni bir anlayis Türk siyasetinin önünü de açacaktir.

Fethula Güleni elestiriyor ve suçluyorsak onun düstügü handikaplara düsmemek gerekir. Lakin ‘teröristbasi’ Fethullah Gülen’de ‘Tek’çiligi ve de ‘Türkçülügü’ pek sevmektedir.

FETÖ/PDY silahli Terör örgütünün lideri Fethullah Gülen: Yetmisli yillarda bir gazeteye verdigi demeçte benzer ifadelerle söyle diyor: ‘Evet o hayatta iken ben de yetiskin bir insandim. Her ne kadar araniyor, saklaniyor olsa da ben gönül etseydim mutlaka onu bulurdum. Lakin benim Türklük gururum Bediuzzeman hazretlerini görmemi engelledi’diye roportaj vermisti.

Dogru söylüyor Çünkü Bediuzeman Saidê Kurdî Bitlis Hizan Nors köyünden bir Kürttü. Fethullah Gülen ise Erzurumlu ve kendini ‘milli’ ve ‘Türk’ kabul eden söven ruhlu bir devsirmeydi. Onun ‘yüce Türk gururu’ bir tebaa konumuda olan bir millete ( Kürtlere) mensup olan bir kisiyi – bir din bilgini ve zamanin en degerlisi olarak unvan almis birirsini-ziyaret etmek ona zül gelmistir.

Simdi isler degisti bir zamanlarin ‘sevileni’ simdinin ‘terörist basi’ oluverdi. Meger geçmisten beri de böyle imis de ‘kardesler’ fark edememis… Eski dostlari geçmise dair topluma bir özelestiri dahi vermediler. Her olumsuz ve kötü eylemin arkasindaki gücün yillardir Fethullah Gülen oldugunu söylemektedirler.

Iktidar Gülen ve çevresine karsi amansiz bir mücadele baslatti. Öyle ki neredeyse cemaat üyelerine selam veren herkes tutuklanmakta, görevinden ve isinden olmakta.

Iktidar Fethulla Güleni darbe girisiminin tek sorumlusu olarak ilan etmektedir. Bu baglamda onun Pensilvanya’dan iade edilmesi için bir diplomatik atak baslatilmis bulunmaktadir.

Her seye ragmen, Ingiliz Emperyalizmine karsi silahsiz olarak savasarak zafere ulasmis olan efsanevi Mahatma Gandinin dedigi gibi: Adaletsiz rejimleri ve kisileri bile adil olarak iktidardan uzaklastirmak gerekir.

Latif Epözdemir

Back to top button