Makale

Türkiye’de Ötekiler, Biz, Onlar ve Inkar Edilen Kürtler-II

Özellikle 1924’ten sonra „ötekiler’ kategorisinde degerlendirilen cemaatlare ve soykirim politikalariyle tamamiyle inkar edilen Kürt ulusuna karsi Türklestirme mekanizmasinin daha hizli bir sekilde isletilmesi için kamuyouna yönelik Türk basini üzerinden propaganda edilen tehditkar açiklamalar yapilmasi öngörülerek, bu tehdit açiklamalari ile ayni zamanda Türk olmayan azinlik gruplari ve Kürt ulusu arasinda korku yaratarak, asimilasyon uygulamalarina kolayliklar saglamalari ve Türklerin egemenligini kabul etmeleri istenmisti. Örnegin; 1924’te Türkiye’nin Adalet bakani olan Mahmut Esat Bozkurt Türk irkçiligi ve onun siyasi uzantisi olan Türk yönetimi adina „Ötekileri’ yani azinlik cemaatlerini, soykirim ve asimilasyon politikalariyla inkar edilen „Kürt ulusunu’ tehdit eden su açiklamalarda bulunmustu:’..Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanlarin bu memlekette tek haklari vardir; hizmetçi olma hakki, köle olma hakki. Dost ve düsman, hatta daglar bu hakikati böyle bilsinler.., Bir ihtilal, hangi milletin hesabina yapilirsa, mutlaka o milletin öz evladinin eliyle yapilmali ve onun elinde kalmalidir. Mesela: Türk ihtilali, öz Türklerin elinde kalmalidir. Hem de kayitsiz ve sartsiz. Yabancilarin yardimiyla basarilan ihtilaller, yabancilara borçlu kalirlar. Bu borç ödenmez. Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanin en iyisinden iyidir. Geçmiste Osmanli imparatorlugunun bahtsizligi, ekseriya, mukadderatini Türklerden baskasinin idare etmis olmasidir…, Dünyadaki tüm medeniyetlerin kaynagi orta Asya’ dan göç ettikleri yerlere medeniyet götüren Türklerdir..,Icabinda Türk’ün en küçük serefi, namusu, Türk ilinin bir çakil tasi için milyonla Türk feda olalim. Fakat Yemen çölleri için, idealsiz hilafet müessesesi için degil, bütün bir dünya için dahi tek bir Türk gencinin burnunun kanamasina milli riza yoktur ve olmayacaktir. Bütün bir dünya,tek bir Türk delikanlisinin burnunun kanamasina degmez…,En büyük harikamiz,en yüksek serefimiz Türk olmaktir…, Türküm ve yalniz Türklük için yasiyorum.O kadar ki Türk olmasaydim, kendimi dünyanin en bahtsiz adami sayardim…”(bkz. Saduman Halici,Yeni Türkiye Devletinin yapilanmasinda Mahmut Esat Bozkurt, 1892-1943, Hakki Uyar, Sol milliyetci Bir Türk Aydini Mahmut Esat Bozkurt 1882-1943).

Burada Türk irkçiligi adina tehditkar bir biçimde kamuoyuna yönelik yapilan bu açiklamalarda, ötekiler olarak degerlendirilen Osmanli devleti, diger azinlik cemaatleri ve inkar politikalarina tabi tutulan Kürtler,Türk irki karsisinda birer ‘hiç’ ve ‘köle’ olarak görülmektedirler. Imparatorluk tarihi boyunca Türkleri millet-i mahkure (degersiz-asagi ulus-Etrak-i bi-idrak,Etrak-i napak..vs.) olarak degerlendiren Osmanli devleti ise ‘bahtsizlik’ yapmakla suçlanmaktadir. Ankara yönetiminin planli politikalari sonucunda Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryani kavramlari ise Türkler arasinda küfür anlamlarinda ifade edilmeleri saglanarak, asagilaniyordular. Kürtler, 1925’ten beri yukarida yapilan bu açiklamalara dayanan ‘etnik temizlik, soykirim, asimilasyon, zorunlu göçertme baski, siddet ve bir bütün olarak tarihi hafizasini yitirmis dag Türkleri’ yani bu hafizasini yitirmislerin toplu imha edilmeleri gibi uygulamalara maruz kalmislardi/hala kismi olarak kalmaktadirlar. Aslinda Kürtler yaklasik yüzyildir ‘Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanin en iyisinden iyidir’ biçiminde Türk yönetimi tarafindan formüle edilen Türk irkçiliginin idari ve siyasal baskilarina maruz kalarak yasamlarini sürdürmüsler/sürdürmektedirler. 1925’lerden sonra düzenli bir sekilde ‘bölücü ve vatan haini’ olarak telaki edilen Kürtler yokedilmesi gereken ‘iç düsman’ siyaseti çerçevesi içinde degerlendirilmisler idi. Ki Kürtler, Türk yönetimi tarafindan ‘bölücü’ olduklarindan ‘iç düsman’ olarak telaki edilmis/edilmekte ve hala Kürtlere karsi varolan bu ‘bölücü ve düsman’ siyasetinin degistigini söylemek mümkün olmamaktadir. Buna karsilik son yillarda ‘ötekiler’ olarak görülen azinliklarin durumlarinda gözle görülür bazi olumlu siyasal iyilestirmelerin yapilmaya çalisildigini söylemek mümkündür.

Osmanli devlet bürokrasisinde üst düzeyde yeralan bazi seçkinci bürokratlar ve subaylardan olusan küçük bir irkçi grup tarafindan kutsallastirilarak herseyin üstünde yüce bir siyasal inanç olarak degerlendirilen Türklük ve Türk irkçiligi, Türk olmayan ötekileri ve öteki olarak görülmeyen, fakat tümden inkar politikalarina tabi tutulan Kürtleri yoketmeyi kutsal bir vazife olarak görüyordular. Örnegin; bu konuda dönemin Türkiye kurucularinin dile getirdigi bazi görüsler söyle kamuoyuna yansimisti;diktatör M.Kemal, ‘..ulusumuzun güçlü, mutlu ve saglam bir düzen içinde yasayabilmesi için, devletin bastan basa ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanin iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayali olmasi gereklidir…,Asil olan,Türk milletinin haysiyetli ve serefli bir millet olarak yasamasidir.'(bkz.M.Kemal Atatürk, Nutuk, basima hazirlayan Hifzi Veldet Velidedeoglu).Yine Ismet Inönü’de sunlari dile getirmektedir:’.. Diger anasir, Türk ekseriyeti karsisinda bir tesire sahip degildir. Vazifemiz, Türk vatani içinde bulunanlari, behemehal Türk yapmaktir. Türklüge ve Türkçülüge muhalefet edecek anasiri kesip atacagiz. Vatana hizmet edeceklerde arayacagimiz özellik, her seyden önce o adamin Türk ve Türkçü olmasidir..'(bkz. Hüseyin Tuncer-Yücel Hacaloglu-Ragip Memisoglu, Türk ocaklari tarihi-1912-1997.Füsun Üstel,TürkOcaklari,1912-1931).CHP genel sekreteri Recep Peker ise,’..Hukuki ve siyasi haklar tüm ulus fertleri için geçerlidir. Ancak etnik kökene sahip olanlar ya da olduklarini düsünenler ulusal topluluga katilamazlar. Çünkü ulusal toplulugun tek bir etnik kökeni vardir; o da Türklüktür..’ (bkz. Recep Peker, Inkilap Tarihi Ders Notlari). Buna benzer görüsleri çogaltmak mümkündür.

Türk sömürge idaresinin Kürdistan’a yerlesme biçimi tamamiyle Türklestirme ve inkar politikalari zihniyetiyle yerelsellesmek amaciyla gerçeklesmisti. Bati avrupa ülkeleri ve SSCB-Rusya yirminci yüzyilin basindan beri ötekiler olarak degerlendirilenlerin (Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani ve diger gayr-i müslümlerin) haklarini uluslararasi diplomatik antlasmalarla garanti alarak sahip çikarken, Ankara yönetimi tarafindan tümden inkar politikalarina tabi tutulan Kürtleri gerici veya asi ilan ederek, çikarlari geregi irkçilik ideolojisini esas almis olan Türk yönetimini desteklemeyi gerekli görmüslerdi/görmektedirler.

Sonuçta 1930’lardan beri Kürtlerin tamamiyle inkar edildiklerini bilen ve Kürtleri ‘hafizasini yitirmis dag Türkleri’ olarak kamuoyunda propaganda eden Türk tarihçilerinin ve Türk aydinlarinin son yillarda zaman zaman Kürtleri ‘ötekiler, ötekilestirilenler’ siyasal çerçevesi içinde degerlendirmeleri,Türk irkçiliginin farkli bir siyasal biçimsel degisiklik yaptigina isaret etmektedir.Yani Türkiye yönetimi tarafindan yeni farkli siyasal anlayislarla yönlendirilen Türk tarihçileri ve Türk aydinlari hala Kürtleri uydurma ve biçimsel bilgilerle oyalamaya çalisarak, Ankara rejiminin 1925’lerden beri Kürtlere yönelik gerçeklestirdigi soykirim ve asimilasyon politikalarini gizlemeye çalismaktadirlar. Kürtleri „ötekiler, biz, onlar’ gibi siyasal kavramlarin içinde degerledirmek dogru bir tarihsel yaklasim degildir. Soykirimlarla, asimilasyonlar, zorunlu göçertmelerle ve ‘hafizasini yitirmis dag Türkleri’ olarak telaki edilerek yokedilmeye çalisilan Kürlerin ‘ötekiler’ olarak degerlendirilmesi bilim çalismalarina aykiri bir davranis biçimidir. 1990’a kadar Kürtler, Türkiye rejimi tarafindan soykirim ve asimilasyon politikalarina tabi tutularak, tümden inkar edildiler. Kürt ve Kürdistan kavramlari cezai tedbirlerle yasaklanarak, tabu haline getirildi. Kürtleri 1990’a kadar „ötekiler’ kategorisi içinde görmek mümkün degildir. Çünkü Kürtler saki, asi, bölücü, gerici, irticaci, cahil, vatan haini ve hafizasini yitirmis dag Türkleri biçiminde ele alinarak, asagilandilar.

Örnegin;’ötekiler’ olarak görülen „Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Süryaniler’ kimlikleri anilarak, asagilaniyordular. Kürtlere ise böylesi bir asagilanma sansi bile verilmemisti. Ayrica iç düsman olarak degerledirilen „bölücüler’ yani esamesi bile okunmayan „Kürtler’ yukarida dile getirilen irkçi görüslerin kurbani olarak, yillarca buna benzer düsüncelerin baskisi altinda zulüm gördüler, vatanlarinda göçertildiler, göç yollarinda öldürüldüler,yokedildiler,üzerinde yasadiklari öz topraklarindan uzaklastirildilar, içinde yasadiklari evlerinin ateslerinde yakildilar, yüzbinlerce Kürt çocugu Türk irkçiligini esas almis olan Türk egitim okullarinda yitip kayboldu/kaybolmaktadir, Kürtler bir bütün olarak „hafizasini yitirmis Türkler’ olarak asagilandi, 1925’ten beri „ötekiler’ olarak bile görülmeyen Kürtlerin, kürt çocuklarinin, yaslilarinin, kadinlarinin, erkeklerinin nesilden nesile miras olarak birbirlerine devrettikleri en önemli sey hüzün, aci, ve sonu gelmeyen zulümler teskil etmektedir. Bu acilari, hüzünleri ve zulümleri küçük Kürt çocuklarinin yüzlerinde olusan yasli kirisikliklarda görmek mümkün ve Kürt çocuklarinin yüz kirisikliklarinda sakladiklari bu hüzün dolu acilar, yirminci yüzyilin baslarindan beri Kürdistan’daki zulümlerin hangi boyutlarda yapildigina isaret etmektedir.

Ali Haydar Koç

Back to top button