Türkiye’de Islamcilik da PKK da bitiyor
YONCA POYRAZ DOGAN
Zaman Gazetesi – 3 Subat 2016
Türkiye’nin Güneydogu’sunda, Kürt cografyasinda yasanan kanli çatismalara ragmen batida hayat normal seyrinde devam ediyor ve olanlar karsisinda toplumun büyük kesiminde bir duyarsizlik ve kayitsizlik göze çarpiyor. Bunun nedenlerini Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Ayhan Aktar’a sorduk. Aktar’a göre bu konuda Türkiye ve Israil’deki durum birbirine çok benziyor.
“Tel Aviv, Akdeniz kiyisinda Los Angeles gibi bir yer. Kizlar sokakta bikiniyle geziyorlar, surf yapiyorlar, hizli bir gece hayati var. Halbuki 50-60 km ötede Nablus’a, Ramallah’agittiginizde, orada kan gövdeyi götürüyor. Aklima su geldi, Türkiye ile Israil birbirine çok benziyor. Türkiye’nin batisinda sakin bir hayat var, Güneydogu’da, Kürt cografyasinda ise kan gövdeyi götürüyor. Ve bir çesit duygusal uzaklik var. Bu duygusal uzaklik çok belirleyici saniyorum,’ diyen Aktar bu durumu asmanin ancak yeni bir toplumsal sözlesme getirecek yeni bir anayasa ile mümkün olabilecegini fakat bunun iktidar partisinin gündemindeki anayasa ile olamayacagini kaydediyor:
‘Çünkü verdikleri görüntü, devletle Kürtler arasinda helallesmeyi getirebilecek bir toplumsal sözlesme gibi gözükmüyor. Daha çok baskan babamizin yetkilerini arttiracak asiri merkeziyetçi bir rejim getirecek gibi görünüyor.’
Güneydogu’da çatismanin daha ne kadar sürecegi konusunda ise Aktar, yakinda PKK’nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan’in devreye girebilecegini, kusatma altindaki mahallelerde çemberin gitgide daraldigini ve söylüyor.
Türkiye’nin batisi Güneydogu’da, Kürt cografyasinda yasananlara neden bu kadar kayitsiz?
Bir kaç ay önce bir konferans için Israil’e gittim. Tel Aviv, Akdeniz kiyisinda Los Angeles gibi bir yer. Kizlar sokakta bikiniyle geziyorlar, surf yapiyorlar, hizli bir gece hayati var. Halbuki 50-60 km ötede Nablus’a, Ramallah’a gittiginizde, orada kan gövdeyi götürüyor. Aklima su geldi, Türkiye ile Israil birbirine çok benziyor. Türkiye’nin batisinda sakin bir hayat var, Güneydogu’da, Kürt cografyasinda ise kan gövdeyi götürüyor. Ve bir çesit duygusal uzaklik var. Bu duygusal uzaklik çok belirleyici saniyorum. Sur ve Cizre’de aynen Putin’in Çeçenistan’da Grozni’de yaptigi türde bir operasyon, bir ‘temizlik’ operasyonu, uygulaniyor. PKK’nin günahi yok mu? Tabii ki var. 1972 model, kirlardan sehirlere devrim teorisiyle bir operasyon baslattilar; Temmuz ayinin basinda savasi kabul ettiler ve çok agir bir bedel ödüyorlar. Tabii ki kitle tabanlarini da kaybettiler. 24 bin nüfuslu Sur ilçesinde 22 bin kisi orayi terk ettiyse ve geriye kalan 2000 kisi de o hendeklerin basinda duran zavalli çocuklarin ailesiyse, insanlar çocuklarina göz kulak olmak için orada kalmayi seçtilerse, burada PKK açisindan düsünülmesi gerekenler var. Ama orada olanlar, Türkiye’nin batisindakileri ilgilendirmiyor, Türkiye’nin batisinda bomba patladiginda da Kürtleri pek ilgilendirmiyor. Sanki Türkiye zihinsel açidan bölünmüs vaziyette.
Bu bölünmüslük nasil giderilebilir?
Herhalde yeni bir anayasa ve yeni bir toplumsal sözlesme ile. Ama su anda iktidar partisinin kafasindaki anayasa taslagi ile degil! Çünkü verdikleri görüntü, devletle Kürtler arasinda helallesmeyi getirebilecek bir toplumsal sözlesme gibi gözükmüyor. Daha çok baskan babamizin yetkilerini arttiracak asiri merkeziyetçi bir rejim getirecek gibi görünüyor. 78 milyonluk memleketi, dünyanin 17’inci büyük ekonomisini bütün kararlari Ankara’dan vererek nasil yönetebilirsin? Bir sosyoloji profesörü olarak benim bunu aklim almiyor.
Cumhurbaskani zaten baskan gibi davraniyor, yeni bir anayasaya neden ihtiyaci olsun ki diyen gözlemciler de var
Ben buna katilmiyorum. Fiilen (de facto) kullandigi yetkileri hukuki (de jure) hale getirmek istiyor. Mesela, X üniversitesinin ögretim üyeleri Ahmet ya da Ayse’yi rektör seçmis, cumhurbaskani da bu kisiyi atamak zorunda kaliyor ama o rektörden hoslanmiyor. Dolayisiyla Cumhurbaskani rektör seçimini kaldirip o isi merkezden halletmeyi istiyor. Bu kadar gelismis bir ekonomide, yerel taleplerin bu kadar patlamis oldugu bir yerde hala her seyi merkezden halledereknereye gidebilirsin? Yillar önce, parlamentoya gittigimde ziyaretçi kart kutularinin çoklugu dikkatimi çekti. ‘Her gün buraya bu kadar adam girip çikiyor mu’ diye sordum, ‘evet’dediler, güldüm. Bir sürü is merkezden hallediliyor Türkiye’de. Mesela Erzincan Lisesinde bir matematik ögretmeninin atamasi Ankara’dan yapiliyor, ya da Trabzon devlet hastanesinde bir hemsirenin atamasi. Bütün bu atamalari ya da tayinleri torpille yaptirabilmek için insanlar Ankara’ya gidiyorlar. Parlamentodaki o kart kutulari merkeziyetçiligin en güzel göstergesi. Trabzon devlet hastanesinde çalisacak bir hemsirenin atamasini Trabzon Devlet Hastanesi ya da Trabzon Il Saglik Müdürü yapsa ne olur? Dünya mi yikilir?
Bunu tartismiyoruz bile
Tartismadigimiz gibi merkeze daha fazla yetki istiyoruz; merkezde de bürokrasiye degil, baskan babamiza yetki istiyoruz. II. Abdülhamit dönemini çalisan tarihçiler Osmanli arsivinde iki türlü kaynaga bakarlar. Birincisi, nezaretler — Hariciye, Maarif, Dahiliye vs- evrakidir. Ikincisi de, Yildiz evrakidir. Çünkü II. Abdülhamit, Osmanli bürokrasisini yerinde tutmustur ama Yildiz Sarayi’nda kendine çalisan bir bürokrasi olusturmustur. Bir sürü vali sultana dogrudanyazarlar ve bunlar daha önemlidir; ciddi bir mesele bütün açikligi ile nezaret yazismalarinda degil Yildiz evrakindagörülür. Bu çerçevede galiba tarih tekerrür edecek. Bundan 100 sene sonra Cumhuriyet arsivlerine giren bir tarih doktora ögrencisi Bestepe saray evrakina bakmak zorunda kalacak. Mesela Sirnak Valisi ya da Sirnak Emniyet Müdürü belki de saraya yazmak zorunda kalacak. Halbuki dünyada trendmerkezden tasraya yetki devri seklindedir (desantralizasyon). Veya islerin yerel olarak kararlastirilmasi. Asiri merkeziyetçi bir sistemde bürokrasinin etkin çalismasi imkansiz hale geliyor.
Peki bu kadar geri ve zorsa iktidar neden hala bu sistemistiyor?
Bir sebebi siyasi kültürümüzdür. Geçenlerde Üstün Ergüder’le olan mülakatinizda, Üstün Hoca diyordu ki, ‘Tayyip Erdogan’i biz delirttik çünkü her seyi kendisine soruyoruz, bana da rektörken her seyi sorarlar ve deli ederlerdi’. Bizde, ‘bir de, beyefendiye soralim’ kültürü vardir. Yalakalikla da desteklenir. Bürokratlar kesinlikle inisiyatif alamazlar ve öyle de kalmalari istenir.
CHP kurultayina Kemal Kiliçdaroglu tek aday olarak girdi ve 990 oyla yeniden Genel Baskan seçildi. 248 geçersiz oyun büyük bölümünde delegelerin oy pusulasina Mustafa Kemal Atatürk yazdigi iddia edildi. Siz demistiniz ki, Recep Tayyip Erdogan’in yaristigi sahsiyet Mustafa Kemal Atatürk. Türkiye’ye baskanlik sistemi gelirse manzara nasil olur?
Tayyip Erdogan’in istedigi baskanlik sistemi Amerikan usulü degil. Obama’nin sahip oldugu yetkiler Tayyip Erdogan’a az geliyor. Diyor ki, mesela, ‘ne biçim is, Obama Ankara’ya bir büyükelçi bile atayamiyor’. Tabii ABD’de atamanin yapilabilmesi için büyükelçi adayinin Senato Disisleri Komisyonu’nda ifade vermesi gerek. Ancak komisyononayindan sonra atanabiliyor. Dolayisiyla bu sinirlamalar Tayyip Erdogan’i kesmiyor. Latin Amerika’daki diktatörlüklerin baskanlik sistemine gelince, o yetkiler 1982 anayasasinda var. Ancak darbeci Kenan Evren onlarla mukayese edilebilir. Peki, istenen nedir? Tayyip Erdogan bir Milli Sef rejimi insa etmek istiyor ve bu maalesef bizim gelenegimizde var.
Milli Sef ne yapar?
Nüfusun yüzde 85’inin kirsal alanda oturdugu, köylerin yollarinin yilin 6 ayi kapali oldugu 15 milyonluk bir memlekette, bir seyler yapar. Milli Sef sistemi bu küçük toplumda anlamli olabilirdi. Bu zaten iki savas arasi dönemde Avrupa’nin realitesidir. Ama Tayyip Erdogan’in simdi istedigi sistem, Milli Sef sisteminden esinlenen bir rejim ve buna CHP’liler itiraz edemezler. AKP’liler dönüp ‘yapmayin kardesim, biz Atatürk ve Inönü’nün sistemini istiyoruz’deseler CHP ne cevap verecek? Yani Mustafa Kemal veya Ismet Inönü’nün sahip oldugu yetkiler konusunda sesini çikarmayip ayni yetkileri Tayyip Erdogan istedigi zaman ses çikarmak olacak bir sey degil, bu CHP ve Kemalistler açisindan bir açmazdir. CHP’nin yenilenmesi için o Milli Sef dönemi ile arasindaki ideolojik bagini kopartmasi lazim. Bu her zaman gündemdeydi, simdi daha çok gündemde. CHP’nin kalkip Ismet Pasa’nin sistemini yerin dibine batiracak laflari söylemesi lazim, söyleyemiyor. Recep Tayyip Erdogan ise söylüyor; yok ‘Dersim’ diyor, yok ‘tek parti diktatörlügü’diyor ama o Milli Sef rejimini bir daha, 2016’da kurmaya çalisiyor. Tayyip Erdogan, tarihi bir figür olarak Mustafa Kemal Atatürk’le yarisiyor. Belki de bilinç altindan ‘Atatürkkurucuydu, ben mükemmellestirici olacagim’ diyor. Bu nedenle bütün bu yetkileri kendinde toplamak istiyor.
Basarabilir mi bunu peki?
Basarmanin fizibilitesi yok. Nüfusun yüzde 90’nin sehirlerde oturdugu, dünyanin 17. büyük ekonomisi olan, sosyal medyanin bu kadar genis, herkesin su veya bu sekilde fikir beyan ettigi bir memleketi tek parti rejiminin anayasal sistemiyle yürütmek mümkün degil. Yani cumhurbaskaninin emriyle faizleri düsük tutalim filan dersen, ekonomi patlar. Bunlarin maliyetleri çok agir olur. Dikkat edin, 1929 dünya ekonomik krizinde Türkiye’nin batisi ezilmistir. Anadolu’nun ücra köylerine bir sey olmadi, çünkü dünya ekonomisine entegre degillerdi. Ama Izmir ve çevresi disari üzüm, incir, pamuk gibi mallar satiyordu. Bunlar satilamayinca olaylar çikti, 1930 Menemen olayini böyle açiklamak gerekir.
AKP ekonomik vizyonu olan bir parti olarak dikkat çekti. Bundan sonra gözü kör olabilir mi?
Söyle bir Türkiye’yi sürdürmek artik mümkün mü? Devlet gelirlerinin yüzde 30-35’inin dolayli vergilerden alindigi — yani benzin, mazot, raki, sigara gibi seylerden ‘ bir ekonomik düzeni nasil sürdürebilirsiniz? Devlet, beyanname usulü bir vergi kanununa geçmeye mecburdur. Simdi Türkiye’de yolsuzlukla mücadelede bazi seyler hiç gündeme gelmiyor. Diyoruz ki, iktidara gelenler çaliyor. Ortalama vatandas, ‘bana ne!’ diyor. Hakli, çünkü vergi vermiyor. Vergi verse, ‘benim paramla hovardalik yapamazsin’ diyecek. Kisacasi, artik büyümek için orta siniflari vergilendirmek zorundasiniz. Onlari vergilendirmeye baslayinca ciddi yatirimlar yaparsin ancak. Orta siniflari vergilendirince de Ankara’da saray yaptiramazsin, adama hesap sorarlar. Böyle gidemez. Gitsin dersen bir kaç sene sonra ne köprü, ne baraj ne de yol yapabilirsin. Zaten AKP’nin ekonomik büyüme formülü genel olarak insaat sektörü üzerinden gidiyordu. Ama GAP gibi büyük kamu yatirimlari bitirilemiyor. Çünkü kaynak yok.
Gelecege dönük beklentileriniz neler? Ümidiniz var mi?
Baskanlik sistemi AKP’nin sonunu hazirlar. Diyelim ki baskanlik sistemi kuruldu, 2018’de bir ekonomik kriz oldu ve 2019 cumhurbaskanligi seçiminde AKP karsiti genç ve agzi laf yapan bir lider aday oldu ve baskanligi aldi. O yetkilerle ne olur? Fransa’nin son anayasasi General de Gaulle için yapilmistir. François Mitterrand solun cumhurbaskani adayi olarak 1981’de seçildi geldi ve ilk bir ay içinde bütün yetkileri dibine kadar kullandi. ‘Ne oluyor?’ dediklerinde, ‘valla, bu elbise General de Gaulle için dikilmisti ama bana da cuk oturdu’ dedi. Türkiye’de su an iktidara biat eden bürokratlar var ya, yeni baskana de öyle bir biat ederler ki, AKP’lilerin akli hayali durur. Birden hanimlarinin baslari açilir, çocuklar Imam Hatip’den alinir, öglen yemeginde de bira içmeye baslarlar. Memur takimin uyum kabiliyeti çok yüksektir. Su an yaratilan kutuplasma ortaminda yüzde 49.5 a karsi yüzde 50.5 var. Bir sallantiyla o yüzde 49.5, yüzde 40’a inerse, yüzde 60’in destegini alacak birisi gümbür gümbür gelir ve o baskanlik yetkilerini bir güzel kullanir. Kisa vadede çok ümitli degilim, ama uzun vadede baskanlik yetkileri AKP’nin sonunu hazirlar.
AKP’NIN OLUSTURDUGU ORTA SINIF IKTIDARIN BEKÇISI HALINE GELDI
Tekrar en bastaki konuya, Türkiye’nin dogusu ile batisi arasindaki uçuruma dönersek, aslinda bunun benzeri Diyarbakir ölçeginde dahi yasaniyor. Diyarbakir’a giden bir Amerikali arkadasim kentin çatismalardan uzak bir semtinde hayatin batidakinden farki olmadigini söylüyordu. Görüsünüz?
IMC televizyonunu izlerken, zulüm altindaki Kürtlerin haberlerinden sonra bir bakiyorsunuz reklam arasindakarsimiza Diyarbakir’da cenneti vadeden rezidans reklamlariçikiyor. Bu da Diyarbakir’in diger gerçegi. Türkiye’de büyüyen bir orta sinif var ve borçlu insan çok. Son alti yilda 110 bin kisi hapse girmis kredi karti borcunu ödeyemedigi için. 2,670,000 kisi de icra takibinde. Neredeyse her 4 yetiskinden biri ciddi borçlu. AKP iktidarinin yarattigi bir orta sinif gerçegi var. Bu orta siniflardir ki, Temmuz ayinda baslayan askeri tirmanmayi ‘ bombalar patliyor, operasyonlar yapiliyor, sehit cenazeleri vs. ‘ görüp bir daha istikrar için AKP’ye oy verdiler. Kamuoyu arastirmacilari, ‘insanlar istikrari seçti’ diyorlar. Istikrari seçerek bir anlamda bu orta siniflarin konsolidasyonunu yaratmis olan iktidara bir sansdaha verdiler. Evet, istikrar tam anlamiyla geri gelmedi ama daha kötüsü olabilirdi diye düsünüyorlar. Futbol deyimiyle 3-0 maglup olacagin bir maçtan 0 ‘ 0 berabere ayriliyorsan iyidir. Öyle bakiliyor. Ve Tayyip Erdogan açisindan bu kitleler TOKI’den ev almis, kira gibi taksit ödeyen, araba borcunu ödeyen kitleler, AKP iktidarinin bekçisi halindeler. Zaten muhalefetin de bir inandiriciligi yok. Israil’deki durum da ayni.
Nasil?
Netanyahu tabani içinde önemli bir grup eski Dogu Bloku ülkelerinden gelen Yahudi nüfus. Onlar da yeni bir vatan bulmuslar. Israil’i kuran Isçi Partisi mensuplari onlara burun kivirarak bakmis, gariban köylü muamelesi yapmislar. Ayni sekilde, Arap ülkelerinden ve Afrika’dan gelen Yahudilere deköylü muamelesi yapmislar. Bunlar bu defa dinlerine sarilmis ve Netanyahu’nun seçmeni olmuslar. Çok benziyor iktidar yapilari. Israilli arkadaslara biraz takildim: ‘Google translator’da Erdogan yazip ‘tercüme et’ komutuna basinca karsiligi Netanyahu olarak çikiyor’ diye. Ilk basta duruyorlar,sonra gülüp haklisin diyorlar.
Bu çok ilginç çünkü hem toplumda hem de AKP’de Israil karsiti bir manzara var
Ask hayatinda ve fizikte oldugu gibi benzer kutuplarbirbirlerini iter, pek yan yana gelmezler. Iki taraftaki siyasi iktidar birbirine çok benziyor. Hatta muhalefetteki Israil Isçi Partisi ile Türkiye’deki CHP inanilmaz derecede birbirine benziyor. Onlar da son derece çaresiz, ne yapacaklarini bilmez vaziyetteler. Israil devletini biz kurduk ama bu hale düsmeyi hak ettik mi diye aglasiyorlar. Ayrica, CHP gibi geriatriksikinti içindeler, liderleri yasli. Türkiye ile Israil arasindaki iliskilere gelince, siyasi düzeyde soguk sürse bile iktisadi düzeyde çok yakin olarak devam ediyor. Türk-Israil ticaret hacmi 5 milyar dolari geçmis durumda.
Onlarin da Kürtleri Filistinliler mi oluyor? Tabii ki Israil ile Filistinlilerin iliskisi Türkiye’de Kürtlerle olan iliskiden epey farkli. Türkiye’de Türk ve Kürt iç içe, dinleri ayni, vatanlari ayni, vb.
Evet, bazi benzerlikler var. Ama benim üzerinde durdugumsey daha çok iktidardaki iki siyasi akim ve iki liderin yönetme biçimlerinde benzerlik oldugu. Israil’de farkli olan, orada hukuk sistemi aslanlar gibi çalisiyor. Geçenlerde, savcilar Netanyahu’nun karisinin 7 saat boyunca ifadesini aldilar. Yolsuzluklar arastirilabiliyor; bazi eski bakanlar, basbakanlar bu yüzden hapse girebiliyor. Israil bir kanun devleti. Bu Türkiye’de maalesef olmayan bir sey.
‘TÜRKIYE’DE ISLAMCILIK DA PKK DA BITIYOR’
Kürt bölgesindeki çatisma daha çok sürer mi sizce?
12 Eylül 1980 darbesi Türk solunu bitirmistir denir, bir yere kadar dogru. Silahli bazi örgütleri bitirmistir ama sol fikriyati bitirmemistir. Sol fikriyatin tam bitisi Türkiye’de 28 Subat’tir. 1997 ve sonrasinda, kendine ‘sol’ diyen insanlarin’özgürlükçü’ olamadigi bir dönem yasandi. Çogu orduya asker yazildilar. 2002’den sonra gelen AKP iktidari ise bölgedekitrendlere uygun olarak Islamciligi bitirdi. Yani, ‘Efendim, biz Müslümaniz. Biz çalmayiz, yolsuzluk yapmayiz’ dediler. Fakat 17-25 Aralik’la artik bu laflar da ciddiye alinir olmaktan çikti. Orta Dogu’da da Islamcilik bitti. Bölgede de, ‘biz Müslümaniz; Islam baris dinidir’ diyen adamlar canli yayinda girtlak kesiyor. ‘Biz Müslüman insanlariz, otoriter bir tek partirejiminden demokrasiye geçmeyi basaririz’ diyen Mursi ve Ihvanci takiminin Misir’daki hali de ortada. Iste ve dista olup bitenler Türkiye’de Islamciligi bitirdi.
PKK’nin Haziran sonunda iki polisin öldürülmesini üstlenerek savasi kabul etmesi ve 1972 model, Vietnam’dan ilham alan, kirlardan sehirlere devrimci halk savasi iddiasiyla bazi sehirmerkezlerinde yiginak yapmalari da PKK’yi bitiriyor. Bugün Diyarbakir’da insanlar devletin yaptiklarina karsilar, ama PKK’nin yaptiklarina da karsilar. Saka maka 14 senelik tarih dilimi içinde Islamcilik da, PKK üzerine yükselen silahli mücadele hikayesi de bitiyor. Ama Kürt meselesi bitmez. Kürtlerin esit hak, kimlik ve taninma mücadelesi tabii ki devam edecek ama bu mücadelenin bayraktari artik PKK olamayacak gibi duruyor. PKK, Haziran’dan bu yana aldigi kararlarla HDP’yi de bitirdi. Bir takim kamuoyu arastirmalari HDP’nin de baraji geçemeyecegini söylüyor. Yani Kandil’deki silahli kanat, HDP’li siyasileri ve Selo Baskan’i da yedi bitirdi. Eger Tayyip Erdogan bir baskin seçim yaparsa, bugün TBMM’deki Kürt bölgesinden gelen milletvekillerinin çogu AKP tarafindan temsil edilir. Yakinda, Öcalan devreye girer diye düsünüyorum. Gidisat o yönde. Simdi, kusatma altinda mahalleler var. Çember de gitgide daraliyor. Bir yerde sona erecek. Umarim bir an önce baris masasi kurulur. Durum çok karanlik olsa bile, hayal kurmaktan vaz geçmemek lazim!
Ayhan AKTAR